2. Eğitim ve Öğretim Metodları:
Bu devrin en yetkili mu’allimi Resûl-i Ekrem idi. Kendisinin bu vazife ile gönderilmiş olduğunu bizzat ifade buyurmuştur. Bunu görmüştük. Gerek Hz. Peygamber’in gerekse sahabilerin akdettikleri ilmi toplantıları için belli, daha önceden ta’yin edilen bir yer yoktu. Bir kere Resûllah’ın evi dahi, sahabesi ile beraber bulunduğu her yer, O’nun tarafından idare edilen birer eğitim ve öğretim meclisi idi. Evde, yolda, mescidde, pazarda ve seferde küçüğünden büyüğüne herkes istediği mes’eleyi gayet rahat bir şekilde sorup öğreniyordu. Böylece O, hayatı boyunca bulunduğu her yerde ta’lim ve tebliğ vazifesini hakkı ile ifade etmişti.
Sahabe devrinde eğitim ve öğretimle ilgili faaliyetlerin idare edildiği toplantıları iki isim altında toplamak mümkündür:
a) İlim Halkaları
b) İlim Meclisleri
a) İlim Halkaları :
Konu ilgili olarak bize gelen haber ve nakillerde bu iki kelime sık sık kullanılmaktadır. Meclisler, halkalara nazaran daha geniş manada kullanılmıştır. “İlim meclisleri her yerde özel olarak veya kendiliğinden kurulduğu halde, ilim halkaları mescid ve camilerde kurulmuştur. Diğer taraftan halkalar daha düzenlidir.
Yeri geldikçe görüleceği üzere kaynaklarımız, bazı hadisçi sahabiler tarafından hadis tedrisi için kurulan ilim halkalarından bahsetmektedir. Yine sahabilerin sabah namazını kılar kılmaz bazı halkalar teşkil ettikleri ve bu halkalarda Kur’ân okudukları, feraiz ve sünnetleri öğrendikleri nakledilmektedir.1 Muaz İbn Cebel (ö.18/639), pek genç olmasına rağmen Hz. Ömer zamanında Mescidu’n-Nebi’de bir halkada sahabiler tarafından sorulan soru ve mes’eleleri cevaplandırıyordu.2 Aynı şekilde Onun, Hıms Mescidi’nde de etrafında halka olan taleblerinin sorularını cevaplandırdığı ve onlara konuşmalar yaptığı nakledilir.3 Cündeb İbn Abdillah el-Beceli4 ilim tahsili için Medine’ye geldiği zaman Resûlullah’ın mescidine girmiş orada insanların Übeyy İbn Ka’b’ın (ö.21/642) idare ettiği bir halkada ondan ilim öğrendiklerini görmüştür.5 Sahabiler tarafından kurulan ve idare edilen bu ilim halkalarından Şakik (ö.64/683) de bahsetmiştir.6
Hz. Peygamber’in mescide oturduğu zaman sahabilerin etrafına halka oldukları, O’nun tarafından gayet açık ifadelerle söylenilen hadisleri üçer defa tekrar ederek ezberledikleri rivayet ediliyor.7
Bu ilim halkalarının gayet disiplinli ve düzenli olduklarını görmekteyiz. Bizzat Resûllah (sav) bu halkalarda oturma adabına işaret buyurmuş ve halkanın ortasına oturanları, şiddetle tenkid ve takbih etmiştir.8 Bir hadisinde de talebenin halkada gelişigüzel bir yere değil de boş olduğunu gördüğü bir aralığa oturmasını tavsiye etmiştir.9 Anlaşıldığına göre bu ilim halkalarındaki en küçük bir disiplinsizlik hoş görülmemektedir. Meselâ, bir defasında bir zat halkanın ortasına oturmuştu. Huzeyfe, Resûlullah’ın halkanın ortasına oturana beddua ettiğini hatırlatarak onu şiddetle tenkid ve ikaz etmiştir.10
b) İlim Meclisleri :
Halkalarda olduğu gibi ilim meclislerinde de düzenli bir disiplin hakimdi. Meclisi teşkil edenler karışık ve dağınık olarak değil de bir biri ardına otururlardı.11 Cabir İbn Semüre’nin (ö.74/693) naklettiğine göre Hz. Peygamber’in huzuruna gelen her sahabi meclisde bulduğu (boş) yere oturur,12 kimseyi rahatsız etmezdi. Esasen Resuli Ekrem (sav) aktedmiş olduğu meclislerinde birinin kaldırılarak yerine başkasının oturmasını men ediyor.13 İzinleri olmaksızın iki kişi arasını ayırarak (oturmayı) yasaklıyordu.14 Bununla beraber O, meclislerde yaşlıya, alime ve sultana yer açılmasını tavsiye ediyordu.15 Hz. Peygamber sahabilerine büyüklerle oturmayı ve âlimlere sormayı daimâ emretmiştir.16
Dinleyici talebelerin sayısı çok olduğunda mu’allim, meclisde bulunanların kendisini görebilmeleri ve konuşmalarını duyabilmeleri için yüksek bir yere otururdu.17
Sahabiler bazen gelen yabancıların da kendisini tanıması için Resûlullah’dan meclis akdetmesini isterler, O’nun oturması için bir kürsü yaparlardı. Hz. Peygamber bu kürsi üzerine, sahabede O’nun etrafına otururdu.18 Sahabilere hitabede bulunduğu bir sırada, bir yabancının dinin ne olduğunu öğrenmek için geldiği kendisine haber verilince O, hutbeyi yarıda bırakarak yabancının yanına gelmiş, hemen getirilen bir kürsiye oturmuş ve Allah’ın kendine öğretmiş olduğu bilgileri yabancıya öğretmeğe başlamıştı. Sonra da tekrar giderek hitabesini tamamlamıştır.19 Bu rivayet yapılan eğitim ve öğretim faaliyetlerinin yüksekçe bir kürsiden yapıldığına örnek teşkil eder. Sahabilerin de eğitim ve öğretim faaliyetini yürütürken bu usulü tatbik ettiklerine dair misaller vardır.20 Tabiun nesli, yanlarına gelen bir sahabiden istifade etmek için hemen etrafında toplanırlardı. Sayıları çoğaldığı zaman bu sahabi yüksekçe bir yere çıkar, oradan da kendini dinleyen talebelerine hadis söylerdi.21
Bu ilim meclislerinde kalabalık bir topluluk halinde hazır bulunan sahabiler, söylenenleri sadece dinlemekle kalmazlar, meclisin hemen akabinde dinledikleri hadisleri iyice hazmedinceye kadar aralarında müzakere ederlerdi.22
Başta Hz. Peygamber olmak üzere meclisleri idare eden sahabilerin yerine göre karşısındakileri sert tenkidlerle ikaz ettiği oluyordu. Mesela Hz. Peygamber’in, bilgi edinmek için geldiği aşırı ve mübalağalı hareketlerde bulunan bir hey’ete karşı sert tutumu, bu konuda güzel bir örnektir. Beni Amir’den gelen bu heyet, Hz. Peygamber’e “En faziletlimizsin, en şereflimizsin, eşsiz ilmin kaynağısın...”gibi sözler söylüyorlardı. O; “Sözünüzü söyleyin fakat şeytana âlet olmayın.” buyurarak23 terbiye metodunda i’tidali gerçekleştirmeğe çalışıyordu.
Veki’ da ezbelemiş olduğu hadisleri yazdırdığı talebesi el-Hasen İbn Arafe’nin ağır yazdığı için elini tutar; “Devam et ey felçli!” der, yazmasına yardımcı olurdu.24
Talebeler, hocalarına karşı daima saygılı ve mütevazı idiler. Hz. Peygamber talebelerine vakar ve şahsiyet sahibi olmayı, bilgi öğrendikleri kimselere karşı alçak gönüllü davranmayı emir ve tavsiye ediyordu.25 Bir meclisten kalkarken, ayakkabılarını tutuveren bir çocuk için O, Allah’ın rızasını dilemişti.26
Sahabe devrinde tam bir ilmi hava hakimdi. Talebenin kendisinden ilim öğrendiği hocasına karşı herhangi bir konuda itiraz etmesinde bir sakınca görülmüyordu. İbn Abbas’ın, Hz. Ömer, Hz. Ali ve Zeyd İbn Sabit’ten ilim ve hadis öğrendiği halde, onlara muhalefet ettiği olmuştur.27
Bu ilim meclisleri, aralarından birinin Kur’ân okuması ve dualara nihayet bulurdu.28
Bu kısımda genel olarak sahabe devrinde kurulan ilim halka ve meclislerinde takib edilen metodlar üzerinde durulacaktır:
1-Sahabe devrinde ders ve meclislerin besmele ile açılmış olduğunu görüyoruz. Çünkü Hz. Peygamber, “Allah’ın adı ile başlanmayan bütün işlerin bereketten yoksun kalacağını, sonunun gelmeyeceğini ve başarıya ulaşmayacağını” ifade buyurmuştur.29
2-Bu ilim halka ve meclisleri için ta’yin edilen kesin bir gün veya belli bir zaman yoktur. Ancak umumiyetle sahabenin sabah namazından sonra mescide meclisler kurduğunu ve ders yaptığını görmekteyiz. Ebu Musa e’l-Eş’ari’den rivayete göre, Resûlullah (sav) sabah namazını kıldığı zaman, sahabiler O’nun yanına sokulur, Kur’ân, feraiz ve ru’ya ile ilgili sorusu olanlar sorarlardı.30
Esasen Hz. Peygamber ilim öğrenmek için sabahın erken saatlerinin seçilmesini tavsiye ve emretmiş, bu saatleri ümmeti için mübarek kılmasını Allah’tan dilemiştir.31 Bunun için de gerek sahabiler gerekse onlardan sonraki nesiller32 ilim meclislerinin bu erken saatlerde kurulmasına bilhassa itina göstermişlerdir. Mesela sahabe, işaret ettiğimiz gibi, sabah namazından sonra teşkil ettikleri halkalarda Kur’ân, Feraiz ve sünnetleri öğrenme faaliyetini devam ettirmişlerdir.33 Daha sonraki alimler tarafından da, günün erken saatleri eğitim ve öğretim için en uygun zaman olarak vasıflandırılmıştır.34
Diğer zamanlarda da dersler yapıldığını görmekteyiz. Rivayete göre Ebu Hureyre mescide cuma namazından önce oturur, hatib minbere çıkıncaya kadar oradakilere “es-Sadık ve el-Masduk” olan Resûlullah’dan hadis tahdis ederdi. Abdullah İbn Mes’ud (ö.32/652) da yaptığı vaaz ve nasihatleri için perşembe günlerini tahsis etmişti.35
Bu ders ve müzakerelerin bazen sabah namazına kadar sürdüğü olurdu. Yerine göre geceler eğitim ve öğretim için en uygun zaman olarak değerlendirilirdi.36 Hz. Peygamber’in de bazen sahabileri ile sabahlara kadar sohbet ettiği, onlara geçmiş ümmetlerden bahsettiği Abdullah İbn Ömer (ö.74/693) tarafından rivayet edilir.37 Daha sonraları da bilhassa hadis ders ve müzakerelerinin geceleri yapıldığını ve bunların sabahlara kadar sürdüğünü görmekteyiz.38
3-Bu devirde etrafındakilere dersler veren Hz. Peygamber ve diğerleri, yerine göre en uygun takrir metodunu kullanmaktadır. Hz. Peygamber, bulunduğu bir mecliste konuştuğu zaman lüzumu halinde söylediği kelimeleri üçer defa tekrar eder, etrafındakilerin sözlerini iyice anlayıp ezberlenmesini sağlardı.39 Açık ve seçik konuştuğu için kelimeleri saymak mümkündü.40
4-Herhangi bir açıklama yaparken, soruyu soranın anlama ve kavrama seviyesini bilhassa göz önünde bulundurur, onun istidadına göre basit sorular sorarak müşkilini halletmesine yardımcı olurdu. Buna ait Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği güzel bir örnek vardır. Bunu aynen nakledelim:
Ebu Hureyre’nin rivayetine göre karısı siyah bir oğlan doğuran ve bu çocuğun kendinden olmasını garipseyen bir bedevi41 Hz. Peygamber’e gelerek durumu arzetmiş ve aralarında şu konuşma cereyan etmişti:
Hz. Peygamber;
-Senin develerin var mı?
-Evet var.
-Develerin renkleri nasıl?
-Kırmızıdır.
-Bunların içinde beyazı siyaha çalar, boz deve var mıdır?
-Evet, vardır.
-O boz renk nereden oldu?
-Ya Resûlullah! Kendi soyunda bulunan bir damar, onu kendine çekip benzetmiş olabilir, dedi. Bunun üzerine Peygamber:
-İşte oğlun da kendi soyundaki bir asıl tarafından çekilip ona benzemiş olabilir, buyurdu.42 Bundan sonra bu sahabi kalbi mutmain olarak evine gitmişti.
Hz. Peygamber, bir mes’ele sorana sorulandan daha fazlası ile cevap verir,43 cevabın iyece kavramasına bilhassa dikkat ederdi.
5-Hz. Peygamber’in etrafındaki sahabiler, O’nu her zaman görme, O’nunla konuşma ve O’nun bu ince metodları sayesinde yetişme imkânı bulurken bir kısmı uzaklardan geliyor, kendilerini bir defa görüp gidiyor,44 O’ndan sormak istediklerini öğrenip tekrar kabilelerine dönüyorlardı. Resûlullah (sav) bu kısa müddet içerisinde onlara da öğrenmek istediklerini vermeğe azami gayreti gösteriyordu.
Malik İbn Huveyris’in (ö.94/712)45 rivayetine göre Hz. Peygamber onların beraberce geldikleri arkadaşlarına gerekenleri öğretmiş, emirleri bildirmiş, sonra da “Şimdi ehlinize dönünüz ve öğrendiklerinizi onlara da öğretiniz.”46 buyurmuştur. Böylece O, uzakta olan sahabilerin de eğitim ve öğretimini sağlıyor aynı zamanda hadislerin geride kalanlara da tebliğ ve neşrini emir buyuruyordu.
6-Bu ilim meclislerinde, dinleyiciler fazla olduğu zaman, bütün dinleyenlerin istifade ve öğretimini sağlayabilmek için aradaki münadiler tarafından konuşanın sözlerinin tekrar edildiğini görmekteyiz. Meselâ, Veda Haccı’nda (10/632) Hz. Peygamber’in söz ve hadislerini çok kalabalık sahabe topluluğuna tekrar ve tebliğ eden münadiler vazife görmüştü.47
1- Mecme’u’z-Zevâid, I, 132.
2- Tezkiretu’l-Huffâz, I, 20.
3- Siyeru A’la’mi’n-Nübelâ, I, 327
4- İbn Sa’d a.g.e. III, 501-502.
5- Mecme’u’z-Zevâid, I,181.
6- İbn Hazm, el-İhkâm, s.795.
7- İslâm Ansk. VIII, 47. Krş. ed-Dârimi, Sünen, I, 148.
8- Ebu-Dâvud, Sünen, IV,258 nr.
9- Ahmed İbn Hanbel, Müsned V, 219
10- a.g.e., V, 398-401; ety-Tirmizi, Sünen, V, 90 nr. 2753
11- et-Terâtıb, II, 217.
12- Tezkiretu’s-Sâmi, s. 146.
13- Wensunck, Mu’cem, I, 359.
14- (Tirmizi, Sünen, X, 211) den es-Sem’ânî, a.g.e., s. 126.
15- es-Sem’ânî, a.g.e., s.139.
16- Mecme’u’z-Zevâid, I, 125.
17- es-Sem’ânı, a.g.e., s.50.
18- Ebu-Dâvud, Sünen, IV, 225 nr. 4698.
19- A. İbn Hanbel, el-Müsned, V,80; Müslim, Sahih, II, 597 nr.876.
20- Bkz. Et-Terâtıb, I ,98-99.
21- es-Sem’ânî, a.g.e., s.50.
22- Mecme’u’z-Zevâid, I,161.
23- İbn Sa’d, a.g.e., VII, 34; A. İbn Hanbel, a.g.e., IV, 25, Usd, III,183.
24- es-Sem’ânî, a.g.e. s.16
25- Mecme’u’z-Zevâid, I,129.
26- es-Sem’ânî, a.g.e.,65.
27- et-Terâtıb, II,324.
28- es-Sem’ânı,a.g.e., s.48.
29- Ahmed İbn Hanbel, Müsned, II, 359, bkz. Ebu-Dâvud, Sünen, IV, 261 nr. 4840; İbn Mâce, Sünen, 1 610 nr. 1894
30- Mecme’u’z-Zevâid, I,159; et-Terâtıb, II,278.
31- Mecme’u’z-Zevâid, I,132; bu had. İçin bkz. Tirmizı, Sünen, III, 517 nr. 1212; Müsnedu Ahmed, I,154; III,417; el-İlmâ’ s.51.
32- Meselâ rivâyete göre büyük âlim İmâm-Şâfi (2.104/819) sabah namazını kılar kılmaz ders halkasına oturur, önce Kur’ân talebelerine gelir, güneş doğuncaya kadar onlarla meşgul olurdu. Bundan sonra sırası ile hâdis; “müzakere ve’n-Nazar” usul; aruz, nahv ve şiir okumak isteyen talebeler için üç ayrı halka daha kurulur, öğle namazına kadar her birinin eğitim ve öğretimini sağlar, sonra kalkar giderdi. Mu’camu’l-Udebâ VI,383
33- Mecme’u’z-Zevâid, 1,132.
34- Teskiretu’s-Sâmi , s.73.
35- Fethu’l-Bâri,I,173.
36- Tezkiretu’s-Şâmi, s.144.
37- Ebu-Dâvud, Sünen, III, 322 nr. 3663; et-Terâtib, II, 238.
38- es-Sem’âni, a.g.e., s.39.
39- Bkz. el-Buhari, Sahih, I,34; Ebu Dâvud, Sünen, III,320 nr. 3653; İbn Mâce, Sünen, 1,530 nr. 1656; Teskiretu’s-Sâmi, s.39.
40- Fethu’l-Bâri, VII,389.
41- Bu bedevi erkeğin adı, Dam-dam İbn Katâde’dir. Kadının ismi bilinmiyor. Hedyu’s-Sâri, II,83 ve 103.
42- Sahihu Müslim Terc. IV, 475.
43- Fethu’l-Bâri, I,241.
44- İbn Sa’d, a.g.e., II,377.
45- Mâlik İbn Huveyris İbn Eşyem el-Leysi, bkz. el-İsti’âb, III, 1349 nr. 2261.
46- el-Buhâri, Sahih, I,32.
47- Bkz. Üsdu’l-Gâbe, II, 155; es-Sem’âni, a.g.e., s.85
GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 KASIM SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR



