JoomlaLock.com All4Share.net

ORUÇ VE İBADET

Halık-ı Zülcelal Hazretleri Kitab-ı Kerimi’nde;
“O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayırt eden, hidayet ve deliller halinde bulunan Kur'an onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya erişirse oruç tutsun.” (Bakara 185) buyuruyorlar.

Kainatın Efendisi de (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir; diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku (halüf), Allah indinde misk kokusundan daha hoştur.” buyuruyorlar.

İbadetlerin tamamını Rabbimiz’e (celle celaluhu) kulluğumuzun bir gereği olarak ifa ediyoruz. Namazımız,  orucumuz, zikrimiz, zekâtımız... Bunların hepsini sadece rıza-i Bâri için yapmalıyız. Hakk’ın rızası kastedilmeden yapılan her türlü fiil ibadet kapsamı içinde kabul görmez. Namaz sırf yorgunluk; oruçsa sadece açlık vs. olur.

Yaradılış gayemiz sadece kulluk olduğundan fillerimizin tamamı ibadet kapsamında değerlendirilebilir. Yememiz, içmemiz, uyumamız vücudumuzun sıhhat bulması ve ibadetlerimizi sıhhatli bir şekilde yapmamız gayesine matuf ise bize ecir kazandırır. Çalışmamız, helal rızık temini içinse ibadet hükmündedir. Bunun için Rabbimize kulluğun önünü açan her türlü fiil güzeldir.

İşte bu ibadetlerin içinde oruç ibadeti farklı bir yer tutar. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Allah’ın (celle celaluhu) şöyle buyurduklarını aktarmışlardır: “Ademoğlunun her iyi ameline karşılık on katından yedi yüz katına kadar sevap yazarım. Ancak oruç hariç, onun ecri Bana aittir.” Ecri tamamen Allah katından olan bir ibadet, elbette özeldir.

Hâce Hazretleri de (kuddise sırruh) “Orucun farklı bir ibadet olmasının sebebi çok sade olmasıdır. Diğer ibadetler çok süslüdür. Oruçta Allah’ın hoşuna giden, onun sade olmasıdır. Sadelikten murad ise Hakk’ın meşru kıldığı yemek, içmek gibi şeyleri bile yapmamamızdır.” buyuruyorlar.

Buradan da anlıyoruz ki, oruç ibadeti sadeliği ile Hakk’ın (celle celaluhu)  hoşuna giden bir ibadettir. Oruç Ramazanı şerifte farzdır. Fakat Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) tavsiye ve uygulamaları ile yılın tamamına yayılmıştır. Bu yüzden oruç özellikle mü’minin ve hususen tasavvuf yoluna sulûk etmiş kişilerin terakki etmeleri açısından önemlidir. Ramazan’da tutulan oruç bütün Müslümanlara farziyyetinden dolayı herkes eşittir. Fakat sair zamanlarda tutulan oruçta mecburiyet olmadığından nefs kabullenemez. Çok zorlanır. İşte bu durumda salik oruca devam ederse nefsin bazı yönlerini törpüler ve zamanla temizlenir. Özellikle   şehveti azaltmada çok etkili olduğu Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) evlenmek isteyip de imkanı olmayan genç sahabe efendimize “oruç tut” buyurmasıyla anlaşılabilir.

Konuyla alakalı olarak, dergimizin 9. sayısında Hâce Hazretleri ile (kuddise sırruh) yaptığımız mülakatta:

“Oruç, çift yüzlü bir madalya gibidir. Birincisi, zahir dediğimiz, nefis cephesiyle meşru olan her şeyden -yeme/içme, cinsel mukarenet gibi- belli sınırlar içinde uzak durmak. Bu, orucun bir yönüdür. Bir de ayette bildirilen hikmet, takva yönü var. Bunların ikisi birbirinden farklı şeyler. Yani bizi, Hak’la ilişkilendirecek şey yeme/içmenin terki değil. Orucun zahirindeki yönü -yeme/içme terki, cinsel mukarenetten uzak durmak- bu işin imtihanı. Onlarla imtihan ediliyoruz. Bu imtihanlar sonucunda kendimizi tanıyoruz, irademizi deniyoruz, arzu ve isteklerimizin şiddetini, dehşetini, bizim üzerimizdeki tesirini görüyoruz. Sabrımızı, teslim ve tevekkülümüzü anlıyoruz. Dolayısıyla da nefsimizin bu arzularından, isteklerinden uzak durarak kedimizden bir şeyleri eksiltmiş oluyoruz, fedakârlıkta bulunmuş oluyoruz, Nereye kadar ve ne kadar fedakârlık yapabileceğimizi görüyoruz. Kendimizi tanıma neticesinde, takva ile de Allah’ı tanıyacağız. Onun için, ‘takvaya erişesiniz’ buyrulmuş. Yani bizi tanıyasınız... Demek ki takva çok kapsamlı bir kelime. Takva, bir açıdan sığınma, korunma, kaçınma olduğu gibi; bir açıdan da kavuşma, ulaşma, buluşma anlamlarına geliyor.” buyurmuşlardı.  

Sadece aç kalmanın ya da cinsel yakınlıktan uzaklaşmanın oruçta Hakk’ın muradı olmadığı buyruluyor. Çünkü bunlar Rabbimize yakınlığa sadece vesile olabilir. Asıl murad edilen; bunları yaparken içimizde tuttuğumuz niyetimizdir. İftarı beklerken; “Ezan okunsa da şu açlıktan kurtulsak.” düşüncesi mi bizde galip, yoksa “Rabbime yakınlaşabildim mi? O’nu memnun edecek bir sabır gösterebildim mi? Dilime, gözlerime, kulaklarıma, gönlüme de oruç tutturabildim mi?” muhasebesi mi daha önde?

Orucun bir yönü de uhuvvetin gelişmesine yardımcı olmasıdır. Aç kalarak yoksullukla mücadele eden kardeşlerimizin halini anlayabiliriz. Evinde pişirecek aşı olmadığı için kuru ekmeğe talim eden fukaranın derdine ortak olabilme düşüncesi, bizleri onların yardımına koşturabilir. Bu mübarek aylarda, onların fakirlikten kurtularak bizler gibi yaşayabilmeleri için daha fazla bir gayret sarfederiz.

Aç kalmanın bir yönü de Efendimiz’i (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ashabını anlamaktır. Açlıktan karınlarına taş bağlayan Kainatın Efendisi ve ashabı hatırımıza gelmelidir. Onların çileleri ve bu çilelere sabırları bizlere örnek olmak kaydıyla gözümüzün önüne gelmelidir.

Evinde bir şey olmadığı için tenceresinde taş kaynatan kadına, Hazreti Ömer’in sırtında yardım götürmesini hatırlayalım. “Belki bizim çevremizde, yakınımızda da böyleleri vardır.” düşüncesiyle şöyle bir çevremize bakalım.    

Orucun bir yönü de temizleyici olmasıdır. Bir Müslümanın bir konuda yemin etmesi ve bu yemininin doğru çıkmaması durumunda bile tuttuğu oruç, onun bu kusurunu giderir. Bunun gibi bazı meselelerde yapılan hatalar için oruç tutulması ve bu hatalardan temizlenilmesi Rabbimizin oruçla bizi terbiye buyurmasının bir yönüdür.


Oruç  aşırı yemenin insanın manevi hayatına menfi yönde ne kadar etki ettiğinin de bir göstergesidir. Çünkü hadisi şeriflerde ve büyüklerimizin kibarı kelamlarında çok yemenin manevi afetlerinden açıkça bahis buyruluyor. İnsan oruçluyken yaptığı ibadetleri dikkatli incelerse ibadetini ne kadar huzurlu yaptığının farkına varır ve elde ettiği bu huzuru sürekli -Rabbinin ikramıyla- devam ettirmeye çalışmak için az yemeyi kendine şiar edinmeye çalışır.

Orucun, yukarıda saymaya çalıştığımız manevi güzelliklerini anlatmaya bizim gücümüz yetmez kanaatindeyiz. Elbetteki Ramazan’ın son on gününde ve tek günlerde aranması buyrulan “Kadir Gecesi” ve Ramazan orucunun bitirilip bayrama ulaşılması da ayrı bir güzellik ve özellik olsa gerekir. Çünkü Ramazan’ı Ramazan yapan bu ayda inen Kur’ân-ı Kerim’dir. Ve bu yüce Kitab’ın indiği gece “Kadir Gecesi”dir. İşte mü’min bütün bu güzellikleri Rabbinin istediği şekilde yapmaya azami gayret gösterirse bayram onun için vuslat olur, hakiki bayramlara erişir. Bu yönüyle sevinir, neşelenir ve bunu kardeşleriyle paylaşır. Bir başka yönüyle hüzünlenir; bu manevi atmosferden çıkıp yeniden gaflete düşme korkusu da farklı bir üzüntü kaynağı olur onun için.

İşte bu noktada mümin, Rabbine: “Ya Rabbi! Ramazan boyunca Senin koruman altında nefsimizi masivadan temizlemeye gayret ettik. Bayrama tertemiz ulaştık. Bir sonraki Ramazan’a bizi ulaştır ki bu manevi hazları yeniden tadalım. Bir sonraki Ramazan’a kadar, bu güzel halimizi muhafaza edebilmemiz için yardımını biz zayıf kullarından esirgeme.” yakarışlarıyla hayatını Hakk’ın rızası doğrultusunda devam ettirme gayreti içine girer.

Bu duygularla mübarek “Kadir Gecenizi” ve “Bayram-ı Şerifinizi” tebrik ediyor, nice böyle mübarek günlere erişmek dileğiyle sizleri, bizleri ve tüm inananları Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah’a (celle celaluhu)  emanet ediyoruz.   

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 EYLÜL SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort