JoomlaLock.com All4Share.net

EHLİ SÜNNET ALİMLERİNİN RABITA HAKKINDAKİ DELİLLERİ -1

RABITANIN MANASI:

Mevlâna Hâlid-i Bağdâdi (kuddise sırruh) Hazretleri   Mektubat’ında buyuruyor ki:

“Saadâtımızın bir kısmı rabıtayı yüce Allah’ın (celle celaluhu); “Ey iman edenler, Allah’tan korkunuz ve sadıklarla beraber olunuz.” (Tevbe, 119) mealindeki kavl-i celiliyle isbat ederdi.


Saadâtımızın ulularından Şeyh Hâce Ubeydullah Ahrar’ın (kuddise sırruh) sözünün hülasası şudur;

“Âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah’ın (celle celaluhu) kelamındaki “Sadıklarla beraber olmak” emri zahiri veya manevi beraberliği gerektirir. Manen beraber olmak ise rabıta ile tefsir edilmiştir.”


Rabıta ise ehlinin nezdinde meşhur olup, Reşahat adlı kitapta tafsilatlıca yazılmıştır. Sanırım ki, rabıtayı inkâr edenler onun ıstılahtaki manasının ne olduğunu düşünmüyorlar. Şayet düşünselerdi rabıtayı inkar etmezlerdi.”(1)

Rabıta: Tarikatta müridin, kâmil ve fenafillah makamında bulunan şeyhinin ruhaniyetinden meded istemesidir. Şeyhin suretini düşünmek edep ve terbiyeyi muhafaza ettirir. Müridin şeyhinin yanında hazır olduğunu düşünmesi, feyz alabilmesini sağlar. Huzuru ve nuru tamamlanır. Bu rabıta sebebiyle mürid, kötü ve çirkin işlerden uzaklaşır...

Günümüz tefsirlerinin en kapsamlılarından biri olan Ruhu’l-Furkan’da buyruluyor ki;

Rabıta, bir müridin, mürşidinin  ruhaniyetiyle beraber, suretini kalp gözünün önüne getirerek hayal etmesi ve kalbiyle ondan yardım istemesinden ibarettir. Çünkü mürşid yetiştirme, yardım etme, feyiz verme, kemale erdirme ve tebliğ (duyurma) de Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) vekilidir. İşte bu mana, Allah için ve Allah uğrunda şeyhe karşı olan tam bir muhabbetten ibarettir. Zira Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bizimle Allahu Teâlâ arasında vasıta olduğu gibi, mürşid de bizimle Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) arasında vesiledir. Ve o, bizi hak yola ve Allahu Teâlâ’nın zikrine irşat edendir. Ona karşı olan bu sevgi vacip olan bir iştir. Çünkü: “Allah yolunda sevmek ve Allah yolunda buğzetmek vaciptir.”

Rabıtanın aslı, tasavvuf yoluna sulûk etmiş bir salikin, ilk zamanlar mürşidin suretini düşünerek oradan aks-i feyz etmesiyle başlar. Bu, yola yeni girmiş mürid için gereklidir. Fakat aslolan surete değil sirete yönelmektir. Rabıta sonucunda  murabıtın ahlâkı, ahlâk-ı zemîmeden ahlâk-ı hamîdeye doğru seyrederse makbuldur. Bunun için salik yol aldıkça şeklî rabıtadan ziyade mürşidin ahlâkıyla ahlâklanmaya gayret sarfetmesi daha uygun olur. Beyazıd Bistami   Hazretleri’nin (kuddise sırruh), kendisini şeklen taklit etmeye çalışan bir müridine; “Beyazıd’ın derisini yüzüp bedenine giyinsen bir Beyazıd olamazsın; tâ ki onun ahlâkıyla ahlâklanmadıkça.” buyurmaları meseleyi açıklığa kavuşturur, kanaatindeyiz.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruh); “Rabıta fıtratla alakalıdır.” buyuruyorlar. İnsanlar kime yoğunlaşmışlarsa fıtratları gereği onu taklit eder, onu hayal eder, onun gibi olmaya çalışır. Bu yönüyle rabıta her insanın konumuna göre bazen bilmeden bile yaşadığı bir haldir. Bunun için rabıtaya farklı anlamlar yükleyip ehli rabıtayı eleştirenler, bu manada etraflarına baktıklarında her insanın bir yerle rabıtalı olduğunu görürler.

Rabıta yüzyıllardır yaşanan bir vakıadır. Bizim yok dememiz bir şeyi değiştirmez. Birisi çıksa deseki “Aya gittik diyenler yalan söylüyor. Ben gidenleri görmedim.” Bunun bir mantığı olabilir mi? Herkes biliyor ki aya gidilmiştir. Aynı şekilde tasavvuf erbabının kahir ekseriyeti rabıtayla insanların terbiye edildiğini buyururken, karşıt görüşlü olanların bunu yok farzetmeleri bu gerçeği yok etmez.

Ancak şurasını da kabul etmemiz gerekir ki, rabıta bir  ibadet değildir. Ancak ibadetleri takvaya uygun yapabilmemize yardımcıdır. Gönüldeki masivayı ve gafleti gideren bir özelliği olduğu için ibadeti Allah (celle celaluhu) katında değerli kılar...

Şurası da unutulmamalıdır ki, bir mürşidi kamile murabıt olduğunu söyleyen bir mü’minde öncelikle güzel ahlâkın her geçen gün ziyadeleşmesi gerekir. Sürekli rabıtanın fazileti hakkında konuşup, insanlarla tartışan bir mü’minin, ahlâkı güzelleşmemişse, insanları kırıyorsa, ticareti, aile hayatı düzgün değilse, halen daha haramlarla veya şüphelilerle uğraşıyorsa o zaman iki hususa bakmak gerekir:

1- O kişinin yaptığı rabıta eksiktir.
2- O kişinin murabıt olduğu zat rabıta yapılmaya ehil değildir.

Çünkü rabıta mürşidin halinin müride yansımasıdır. Büyüklerimiz buyurmuşlarki; “Bizim yolumuz inikas ve insibağdan oluşur.” Yani mürşidin gönlüne yönelen müride, mürşidin gönlünden feyzin, muhabbetin ve bunların sonucu olarak da ahlâk-ı hamidenin aksetmesi ve müridin mürşidiyle kopması mümkün olmayan bir bağla bağlanmasıdır. Böyle bir ikili ilişki ile yapılan rabıtanın sonucu da mutlaka kâmil bir imana erişmektir.

Çünkü rabıta bir taklit değil aynîleşmedir. Müridin mürşidinin ahlâkını bir elbise gibi  giyinmesidir.

RABITANIN DELİLLERİ:

Öncelikle Mevlâna Halid-i Bağdâdî Hazretleri’nin Mektubat’ında beyan buyurduğu delilleri sıralayalım:

1- Şayet rabıtayı inkâr eden kişinin, velilere itikadı yoksa, şeriat imamlarının, usûl-u fıkıh ile furû-u fıkıh ilminin üstadlarının sözlerine itikat etmesi lazımdır. Dört hak mezhepten imamlar açıkça veya îmâen rabıtadan bahsetmişlerdir. Onların (radiyallahu anhum) söylediklerinin bir kısmını burada zikredip yerlerini de göstereceğim. Ta ki kalbinde hastalık bulunmayan kişiler oralara müracaat etsinler. Nefsani arzularına uyarak velileri inkar etmesinler. En doğru yola hidayet eden Allahu Teâlâ’dan tevfik dileyerek derim ki:

Cenabı Hakk’ın: “Şayet Yûsuf (aleyhisselam) Rabbi’nin burhanını görmeseydi (Yusuf/24).” mealindeki ayeti celilesinin tefsirinde, ruhani tasarruf ve imdada işaret olduğunu, müfessirlerin çoğu açıkça söylemişlerdir. Müfessirlerin çoğunluğuyla aynı görüşte olanlardan biri de ‘Keşşaf’ tefsirinin sahibidir. Bu zat, Zamahşeri, Mu’tezili olmakla birlikte der ki:


“Ayetteki ‘burhan’ kelimesi şöyle tefsir edilmiştir: Yûsuf (aleyhisselam) kadına yaklaşmak isterken ‘Sakın, sakın!’ diye bir ses işitti. Hz. Yûsuf (aleyhisselam) bu sese aldırış etmedi. Sesi ikinci sefer işitti yine önem vermedi. Üçüncü sefer ‘Ondan yüz çevir!’ diye işitti. Bu söz de kendisine tesir etmeyince, Yakub’un (aleyhisselam) sureti ‘parmağının ucunu ısırır’ bir halde Yûsuf’a göründü. Bazıları da Hz. Yakub’un (aleyhisselam) Hz. Yûsuf’un (aleyhisselam) göğsüne eliyle vurduğunu nakleder. Bu hususta başka rivayetler de mevcuttur.”


2- Hanefilerden ‘El-Eşbah’ kitabına haşiye yazan Seyyid Ahmed bin Muhammed el-Hamevi, ‘Nefahatu’l-Kurb ve’l-İttisal’ kitabında özet olarak şöyle demiştir:

“Muhakkak ki, velilerin ruhaniyetleri cisimlerine galip geldikleri için, bazen birkaç surette zahir olurlar. Sahih olarak rivayet edilen hadisi şerifte Peygamber Efendimiz:


“(Kıyamette) Cennet ehlinden bir kısım, cennet kapılarının her bir kapısından çağrılır.” buyurduklarında, Hz Ebu Bekir (radiyallahu anh),


-Ya Rasûlallah! Tüm kapılardan girebilen olur mu? diye sorduklarında;  Peygamber Efendimiz (aleyhisselam),


-Evet, vardır. Senin de onlardan olduğunu ümid ederim, buyurdular. Bu hadisi şerif söylediğimiz manaya delil kabul edilmiştir. (Cisim ile değil, ruhaniyet ile birkaç surette görüldüğünde, her kapıdan girebilmesi mümkündür.)


Büyükler, “Ruh külli olduğu vakit, yetmiş bin surette zahir olabilir.” demişlerdir. Bu, dünyada böyledir; berzah aleminde ise bu suretlere girmesi daha da kolaydır. Zira berzah aleminde ruh cesetten ayrıldığı için, daha kuvvetli ve müstakil olur.

3- Şafii imamlarından Gazalî (radiyallahu anh) İhya kitabındaki, namazın her rüknünde kalbin hazır olmasını anlatan babda şöyle der;

Peygamber Efendimiz’in suretini ve kerim şahsını kalbinde hazır eyle. “Es-selamu aleyke eyyuhe’n-Nebiyyu” derken inanki senin selamın kendilerine ulaşır ve O daha kâmili ile sana cevap verecektir.


4- Şeyhlerin şeyhi, İmam Arif Sühreverdi (kuddise sırruh) Avarifü’l-Maarif adındaki kitabının, kurbiyyet ehlinin namazı konusunda İbn-i Hacer El-Mekki’nin sözlerinin aynısını söylemiştir. Bir ibaresinde de:

“Peygamber Efendimiz’e selam verip, O’nun (aleyhisselam) şemailini kalbinin arasında tasavvur eder.” demiştir.


5- Yine İbn-i Hacer El-Mekki, ‘Şemail’ adlı kitabının şerhinin sonunda, Hafız Celalüddin es-Suyuti’nin ‘Tenvirul Halek Fi Ruveyti’n-Nebiyyi ve’l-Melek’ adındaki kitabında söylediği söze ittifak ederek şöyle demiştir:

İbnu Abbas’dan (radiyallahu anh) rivayet olunur ki; O, Peygamber Efendimiz’i rüyasında görmüştür. Peygamber Efendimiz’in aynasına baktı. O aynaya baktığında da kendisini değil, Peygamber Efendimiz’i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gördü. İşte bu, tasavvuf ehlinin ıstılahında, rabıtadan fena olmaktır. Sözümüz ve itirazımız Peygamber Efendimiz’in sureti hakkında değildir, denilmesin. Zira biz deriz ki; “Bu, Peygamberler’in (aleyhimüsselam) özelliklerinden değildir. Sırf Peygamberlere ait olmayan özellik ve hasletler onlar ile veliler arasında müşterektir. Ehil olanların nezdinde bunda hiç şüphe yoktur.


Peygamber Efendimiz’den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) başka birine hitap etmek namazı bozar. Namazda O’nun suretini göz önüne getirmek, o suretin sahibine selam vermek, varlığın ruhu, Makam-ı Mahmud’un sahibi olan Hz. Fahr-i Âlem’in özelliklerindendir. O’na âline, ashabına salat ve selamın en kamili olsun.


Bunu anlatmak maksadımız değildir. (Biz rabıtadan bahsediyoruz, namaz içindeki sureti hayaline getirmekten bahsetmiyoruz.) Bunu anla…

Bir sonraki yazımızda rabıta ile ilgili, İslam ulemasının gösterdiği delilleri sunmaya devam etmeye çalışacağız.

1. Mektubat-ı Mevlâna Halid; s.115-116-117-118-119-120-121-122; Sey-Tac Yayınları 2000; Müellif Es'ad Sahib; Yayına Haz: Dr Dilaver SELVİ,Kemal YILDIZ

 

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 EKİM SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort