JoomlaLock.com All4Share.net

NEDEN SURİYE?

Neden Suriye

Neden Suriye? - İrfan Aydın

Sayı : 119 - Kasım 2017

 

Neden Suriye?

 

Bismillahirrahmanirrahim,

Salat ve selam âlemlere rahmet olarak gelen Hz. Muhammed Mustafa (sav) Efendimiz’in, daha sonra diğer peygamberlerin, ehli beyt’in, ashabı kiramın, saadatı kiram efendilerimizin mübarek ruhlarına olsun. Sonra da günümüzü aydınlatan büyüklerimizin üzerine olsun…

Suriye’de ve Irak’ta sıcak gelişmeler yaşadığımız şu günlerde meselelerin iç yüzünü anlamak, meselelere soğuk kanlı bakabilmek, adeta büyük resmi görmek her zaman mümkün olmuyor. Hadiseler kendilerini farklı göstererek sağ gösterip sol vurabiliyor. Irakta Barzani yönetimindeki bölgesel yönetimi yaptığı referandum ile bölgeyi başka bir mecraya sürükledi. Neticesini iyi hesab edemediği bir hamle yapıp elindekilerden de oldu. Kerkük’ü kaybetmekle kalmayıp Erbil’e sıkışıp kaldı. Yaptığı hareketin hiç kimseye bir faydası olmadı. Barzani’nin referandum kararının en büyük kazananı İran gibi gözükmekte. Zamanla mesele daha netleşerek ortaya çıkar elbette. Türkiye’nin proaktif dış siyaseti burada da kendini gösterdi. Suriye meselesinden dolayı soğuk olduğumuz İran ile hızlı bir yakınlaşma ve ittifak sürecine girilerek Amerika ve İsrail’in Kuzey Irak hamlesine cevap verilmiş oldu. Esasında Trump’ın Suud ziyaretinde sonra ortaya çıkan gelişmeler bölgede İsrail’in projesinin ortaya konulduğunu gösteriyor. Önce Katar’da operasyon yapıldı, Türkiye ve İngiltere bunu savuşturdu, ikinci hamle Kuzey Irak’tan geldi bu hamlede bölgesel ittifakla savuşturulmuş gibi gözükmekte. Tabi bölgemizde sürekli böyle değişken hamleler yaşanmakta buna karşı da sürekli yeni hamleler geliştirmek gerekiyor. Rusya ile girilen ittifak hem Suriye’de hem de Irak’ta sonuç vermeye başladı. Eğer Türkiye eskiden olduğu gibi sadece ABD ve AB ekseninde kalmaya devam etseydi şu anda bizim bölünmemiz konuşuluyor olacaktı. Eğer biz saldırıları sınırlarımız ötesinde karşılamaya başlamasaydık her gün şehirlerimizde patla-yan bomba sesleriyle uyanacaktık. 

Hadiseler bize gösterdi ki asıl düşmanımız asıl bize saldıran asıl bizi parçalamaya çalışan yüz, yüz elli yıldır peşinden koştuğumuz, medeniyet zan-nettiğimiz dost ve müttefik dediğimiz ülkelermiş. Tabi burada şunu da belirtmek lazım batı bize düşmanlık yapıyor da Rusya’sı, Çin’i, Hindistan’ı bizi çok mu seviyor, onlar bizim gerçek dostumuz mudur? Elbetteki hayır. Fakat şu anda menfaatler gereği denge politikası gütmek gerekiyor. 

Müslümanlar olarak bizim unutma-mamız gereken tek bir hakikat vardır o da gerçek ve tek dostumuz Allah’tır. Allah adamlarıdır. Neticede Müslümanlardır. Bu nedenle siyaseten kiminle iş tutarsak tutalım asıl olan İslam Birliği’dir. Asıl olan Müslümanların bir imam etrafında toplanmalarıdır. Bu nedenle Türkiye’nin dönem başkanlığını yaptığı İslam İşbirliği Teşkilatı ve D8 oluşumları önem arzetmektedir. Özellikle D8’in D20’ye dönüşmesi İslam ülkeleri arasında ortak para, ortak savunma, ortak ekonomiye geçişte önemli bir adım olacaktır. 

Burada meselenin can alıcı noktasına dikkat çekmemiz gerekiyor. İslam alemi dediğimiz coğrafyanın toplamında yaklaşık bir milyar altı yüz milyon Müslüman nüfus barınmaktadır. Bu nüfusun kahir ekseriyeti sünni dünya diye yaklaşık yüzde on kadarı da şii dünya olarak adlandırabiliriz. Sünni yani ehli sünnet olan kahir ekseriyet Endonezya’dan Fas’a, Sibirya’dan Güney Afrika’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyaya yayılmış durumdadır. Ehli sünnet bir imamın etrafında toplanacak bir İslam dünyası bütün dünyayı baştan aşağıya değiştirecektir. 

Düşünün bir kere yer altı kaynaklarının, petrolün, gazın büyük çoğunluğu Müslüman coğrafyadadır. 1.6 milyar ağırlığı genç olan bir nüfus çok dinamik bir ekonomi demektir. Stratejik olarak İstanbul ve Çanakkale Boğazı, Cebelitarık Boğazı, Süveyş Kanalı, Babül Mendep, Hürmüz Boğazı gibi kritik geçiş noktaları. Akdeniz, Karadeniz, Hazar, Kızıldeniz ve Basra Körfezi havzaları, Nil, Fırat, Dicle, Amu Derya havzaları Hint okyanusu, Okyanusya bölgesi ve bir çok bölgeyi kontrol edebilecektir. 

Hemen görüleceği üzere Müslüman coğrafyayı sömürerek refah elde eden batı ve diğer hegemonyal güçler ayakta kalma mücadelesi vereceklerdir. Eğer İngiltere ve Fransa, Afrika ve diğer yerlerden gelen sömürge gelirleri olmasa ayakta kalamazler. Çin, Doğu Türkistan ve diğer işgal ettiği yerler olamasa devasa nüfusunu besleyemez. Hindistan Müslümanları bağımsızlık ilan ederlerse Hindistan kendi kendine yeten bir ülke olmaktan uzaklaşır. Rusya, Orta Asya ve Sibirya’yı kaybederse bir gün bile dayanamaz. Hollanda için, Belçika için, Almanya ve Amerika için durum bundan farklı değildir. Biz yükseldikçe ve bir araya geldikçe bir bir kaynakları azalmakta, aralarında bir kemik savaşı başlamakta.

Bu noktada kendileri için böyle bir tehlike gören sömürgeçi batı, yeni yeni oyunlar ortaya koymaktadır. Durumu anlamak için biraz geriye doğru gidersek, yakın geçmişte İran’da bir devrim yaşanmıştı. İlk başlarda sloganik söylemleri ile batıya ve özellikle Amerika’ya karşı duruşuyla mezhep ayrımı yapmadan bütün Müslümanların desteklediği İran devrimi daha sonraki yıllarda gerçek yüzünü göstermeye başladı. Tarih boyunca ehli sünneti yezit olarak gören karakterinden vazgeçmediğini ve asıl amacının Fars-Şii milliyetçiliği olduğunu yaptığı eylemlerle ortaya koydu. Özellikle Amerika’nın Irak işgalinden sonra Irak’ta ve sonrada Suriye’de türlü katliamlara imza atarak bunu net bir şekilde ortaya koymuştur. Bu da Humeyni’nin neden Air France uçağı ile bir kurtarıcı olarak Fransa’dan geldiğini, Şah’ın CIA tarafından neden yanıltıldığını ortaya koymaktadır…

Evet, meselemizi biraz toparlayacak olursak, 1979 yılına gelindiğinde batı bir karar vermek zorunda kaldı. Ya hiçbir şeye karışmayacaklar ve Pakistan’da Ziyaül Hak, Afganistan’da Rabbani, Türkiye’de Erbakan, Mısır’da ve bütün Arap ülkelerinde ihvan sünni karakterli bir İslam birliğine doğru gidecekti, ya da müdahale edip hareketi mecrasından çıkartacaklardı. Nitekim İran devrimi bu iş için biçilmiş kaftandı. Sünni devrim bütün İslam coğrafyası ve bir buçuk milyar nüfus demekken şii karakterli devrim yüz yüzelli milyon demekti. Şii erken devrimini yaptırarak İslam dünyasının dikkatini başka bir tarafa çektiler. İran’da devrim yapılırken Türkiye’de de darbe yapıldı. Afganistan ise işgal edildi, kısa bir zaman sonra Pakistan’da Ziyaül Hak suikastle öldürüldü. Mısır’da Enver Sedat ihvanı durdurup İsrail’le yakınlaştı. Sünni liderlerin birer birer ortadan kaldırılması ya da hapsedilmesi sonucunda herkes elindekini bırakıp yüzünü İran’a döndü, oradan bir şeyler beklemeye başladı. Sonuç tam bir hüsran oldu Müslümanlar 1979 ve 2017 yılları arasında yaklaşık kırk yıl kaybettiler. Suriye, İran’ın Şii karakterini, kafirden çok müslümanı düşman gördüğünü net bir şekilde ortaya koydu. 

Son yıllarda ise özellikle Türkiye’nin durdurulamayan yükselişi ve bağımsızlık arayışı karşısında karşısına Şii hilali (Seddi) dikildi. Amerika işgal ettiği yerleri sözde düşmanı İran’a bırakarak çıktı. Suriye’de bize sınıra dahi yaklaşma izni verilmezken Hizbullah’a bütün Suriye açıldı. Önümüzde peş peşe arka arkaya bir çok set oluşturuldu. YPG Seddi, DEAŞ Seddi, Hizbullah Seddi, Rejim ve Rusya Seddi, Koalisyon Seddi... Evet, bütün dünya Suriye’de operasyona girmişti. 

Suriye konusunda bir çok şey konuşuldu, fakat unuttuğumuz dikkati-mizden kaçan önemli bir nokta var. Evet, Suriye’nin karışmasının en önemli nedenlerinden birisi İsrail’e komşu olması ve arz-ı mevud içerisinde yer almasıdır. Türkiye’nin Suriye ile kurduğu önemli dostluktur. Enerji savaşlarında önemli bir noktadır. Rusya için sıcak denizlerde bir üstür. Bunların hepsi doğrudur. Her bir seçenek kendisini ilgilendiren ülkelerde değerlendirilmiştir. Fakat gözümüzden kaçan önemli bir nokta var o da Suriye’nin ehli sünnetin son kalelerinden olmasıdır. Türkiye, Pakistan ve Suriye’yi ehli sünnetin son kaleleri olarak sayabiliriz. Suriye’nin başına gelenler ortada. Pakistan’da ise bombalar patlamakta, başbakanlar indirilmekte, Komşusu Afganistan’daki kargaşa Pakistan’a bulaştırılmak istenmekte ve Pakistan’da bir kaos ortamı oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Savaştan önce Suriye ehli beytin ve ehli sünnetin önemli merkezlerinden biri idi. Suriye’de Hama katliamında yetmiş bin civarında kayıp vermesine rağmen ehli sünnet yoluna devam etti. O Hama katliamı ki (ölenlerin çoğunluğu ehli beytendi) Suriye’nin tarihinde kara bir leke gibi halen durmaktadır. Suriye’de zalim baba Esed ve oğul Esed dönemlerinde Müslümanlara, ehli beyte yapılan onca baskı ve zulüme rağmen ehli sünnet anlayışını yıkamadılar. Ehli sünneti ortadan kaldıramadılar. Ehli sünnet ve ehli beytin anlayışını bozamadılar. Bütün baskı ve zulüme rağmen ehli sünnet Suriye’de ayakta kalmaya devam etti. Ne diğer İhvan”ın hakim olduğu Arap ülkeleri gibi selefi bir anlayışa pirim verdi ne de reformist bir çizgiye geçti. Bütün bu badirelerde dahi anlayışını bozmayan Suriye halkının üzerine son altı yıldır bütün dünya çullanarak tarihin gördüğü en büyük yıkımlardan biri gerçekleştirildi. Amerika’sı, Avrupa’sı, Rusya’sı, Çin’i, İran’ı, Suud’u, BAE’si ve İsrail’i hepsi birden Suriye üzerine çullandılar. Selefisi, Vahabisi, Şiisi, Haricisi, el-Kaidesi, Deaş’i her türlü sapık görüş ve anlayış, her türlü marjinal örgüt Suriye’de cirit atmakta. Rabbimiz’den niyazımız nice peygamber ve evliya kabri bulunan Şam-ı şerif ve Suriye topraklarına bir an önce ehli sünnet anlayışında bir kurtuluşu nasib etmesidir.

Türkiye’de ise ardı arkası kesilmeyen ekonomi ve terör saldırılarında netice alamayanlar şimdilerde Müslümanların ayrılık noktalarını kaşımaya çalışmaktadırlar.Türkiye’de daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz üzere yaklaşık bin beş yüz yıldır bizi ayakta tutan değerlere saldırılar artarak devam etmektedir. Ehli sünnetin son kalesi olan ülkemizde ehli sünnetin zahiri ve batini yüzleri olan ilim ve ahlak yönüne sürekli olarak saldırılmakta mesele temelinden dinamitlenmektedir. Tasavvufun hint mistizmi olduğu, yunan felsefesi olduğu, İslam’la hiç bir alakası olmadığı yönündeki görüşler sürekli olarak gündemde tutulmaktadır. Akli yorumlar insanlar için cazip gösterilmekte ve insanların asıl olanla, Allah ile bağları zayıflatılmaya çalışılmaktadır. Hadisler ve kaynaklar üzerinde şüphe oluşturularak inanç zayıflatılamaya çalışıl-maktadır. Kısmen başarılı olsalar da henüz ana binayı yıkmayı başaramamışlardır. Fakat her geçen gün daha ileri gitmekte ve daha güçlü gelmekteler. Elbette ki başarılı olamayacaklar. Mecraını bulmaya başlayan akarsuyu mecraından çıkartamayacaklar. Ülkemizde Allah adamları oldukça ve onlara inanmış kadrolar bulunduğu müddetçe bu işi başa götüremeyeceklerdir. Fakat bizim de boş durmaklığımız, neme lazım dememiz olmaz; elimizden geleni ardımıza koymayacağız. Mim kadar imkanımız varsa inandığımız bu dava uğrunda ortaya koyacağız. Allah’ın yardımı büyüklerin duaları ile…

Takdir Cenabı Allah’tandır. Vesselam.

 

Yazar:  İrfan Aydın

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort