JoomlaLock.com All4Share.net

ORTADOĞUDA DEĞİŞEN DENGELER

Ortadoğuda Değişen Dengeler

Ortadoğuda Değişen Dengeler - İrfan Aydın

Sayı : 120 - Aralık 2017

 

Ortadoğuda Değişen Dengeler

 

Bismillahirrahmanirrahim,

Salat ve selam alemlere rahmet olarak gelen Hz. Muhammed Mustafa (sav) Efendimiz’in, daha sonra diğer peygamberlerin, ehli beyt’in, ashab-ı kiramın, saadat-ı kiram efendilerimizin mübarek ruhlarına olsun. Sonra da günümüzü aydınlatan büyüklerimizin üzerine olsun…

Uzun zamandan beri belli bir denge halinde yönetilen Suudi Arabistan’da prenslerin ve üst düzey yöneticilerin tutuklanması üzerine uzun zamandan beri süregelen denge bariz bir şekilde bozuldu. Veliaht prens Muhammed bin Selman mevcut durumu sürdürülebilir olmadığını düşünerek tarihi bir hata yaparak bütün dengeleri bozdu. Bu hareket bir taraf açısından yakın vadede bir kazanım getirecek gibi gözükmekle beraber orta ve uzun vadede ülkeyi kaosa ve bölünmeye götüreceği çok açıktır. Amerika’yı arkaya alıp yapılan bu hareket İngiliz yanlılarını devre dışı bırakmış gibi gözükmekle beraber henüz oyunun kazananı ortaya çıkmış değildir. Hiç birisi temiz olmayan bu taraflar arası saray kavgaları İngilizler tarafından Osmanlı’ya karşı kurulmuş olan Suudi Krallığı’nın sonunu getirecek gibi gözükmektedir. Zaten batıda yayınlanan haritalar bu günkü Suudi Arabistan’ın dörde bölüneceğini öngörmektedir. Merkezde Riyad devleti , Mekke ve Medine de hicaz devleti, Kuveyt yakınlarındaki Şii bölgelerin Irak’ın güneyinde kurulacak Şii ırak devleti ile birleşmesi, güneyde Necran bölgesinin bölünmüş Yemen devleti ile birleşmesi Hicaz bölgesinin kuzeyinde yer alan Kızıldeniz kıyılarının Ürdün ile birleşmesi... 

Sonuçta ortada Suudi Arabistan diye bir devlet kalmıyor. 

Fakat Amerika ve İsrail Suud’u bölmeden önce ona yeni vazifeler vermiş gibi gözüküyorlar. Önce İran sonra da Türkiye’yi bölme projesi. Tabi buna güçleri ve ömürleri yeter mi bilinmez. İran için belki önce çevrede sonrada merkezde emellerinin en azından bir kısmına ulaşabilirler. Fakat ülkemiz Allah’ın izni ile yoluna devam edecektir.

Aslında bütün mesele Trump’un Suud’u ziyareti ile başaladı. Orada bir küre etrafında ABD, Mısır, Suud ve BAE başkanları bir fotoğraf verdiler. Bu fotoğraf daha sonralar yavaş yavaş ortaya çıkan ittifakın ilk karesiydi. Bu ittifak başta ABD ve İsrail sonrada Suud, BAE ve Mısır’dan oluşmaktaydı. Bu ittifak tamamen israil’in projesine kendilerini adamış gibi gözüküyor. İran’ın Önce Yemen sonra Lübnan uzantıları ile savaşılacak sonrada Suriye ve Irak’ta geriletilecekti. Daha sonrada kendi içinde bölünme yolları aranacaktı

Bu projede kilit ülke olan Suudi rejimini böyle bir maceraya bu denli riskli bir zemine iten saikler nelerdi acaba. Önce Irak’ta sonrada Suriye’de alanı tamamen İran’a kaptıran Suudi rejimi Yemen’de Husiler üzerinden İran’la savaşa girişti. Bahreyn’deki Şii ayaklanmayı bastıran Suudi rejimini dört bir tarafından İran’la sarılmış durumda. Suriye ve Yemen operasyonları ekonomisini iyice zayıflatmış olan Suudiler petrol fiyatlarının da düşmesi ile zor duruma düştü. Ekonomik , siyasi ve askeri olarak iran karşısın da geriliyen Suud ABD ve İsrail ile aynı yatağa girerek İran’a karşı zafer kazanmaya çalışmakta. Baştan bitik bir proje olarak gözükmekle beraber Suudlular köşeye sıkıştıklarını düşünmekte ve hem hanedanlarını hem de bölgeyi ateşe atmaktalar.

Bu şer ittifakı Yemen’de devam eden savaştan sonra Lübnan’da hizbullaha karşı ikinci bir cephe açacak. Irak’ta ise Sadr ile anlaşıp Irak’ta İran’ı geriletmek isteyeceklerdir. Lübnan başbakanının Riyad’da yaptığı şaibeli istifa Lübnan için düğmeye basıldığının işareti gibi gözüküyor. Suriye, Irak, Yemen Şimdide Lübnan bütün bölge ateş altında kalacak gibi gözüküyor. İsrail’in etrafında Arz-ı Mevud bölgesi içerisinde ne kadar ülke varsa parçalara ayırmak için var güçleriyle çalışıyorlar. Bu bölme siyasetini petrol kartelleri, silah üreticileri ve Neoconlar desteklemekte. Hepsi de bu müslüman kadim coğrafyaya leş yiyicilerin baktığı gibi bakıyorlar…

Bütün bunlardan anlaşılıyor ki Türkiye’yi bölme hedeflerini arka plana atan bu kirli ittfak önceliği İran’a vermiş durumdalar. Bu operasyonlar esnasında Türkiye’yi hapsetme ve oyalama görevi YPG ye verilmiş gibi gözüküyor. Tabi oyalama başarılı olamazsa daha güneyimizde kurulan bu kirli ittifak karşımıza dikilecektir.

Suud’a yüklenen diğer bir vazifede Türkiye’de 15 temmuz FETÖ darbesi ile çöken ılımlı İslam projesinin yeni hamisi olmak. Batı İslam dünyasını radikal ve ılımlı olarak ikiye bölmek istiyor. Bu bilinen bir gerçek. Özellikle FETÖ üzerinden yayılmaya çalışılan ılımlı İslam projesi Türkiye’nin kendi özüne dönme yolunda attığı adımlarla akamete uğradı. Projeyi ortaya atan küresel güçler projeyi uygulamaya koyacak yeni bir aktör bulmuş gibi gözüküyorlar. Yeni Suudi veliaht prensi Muhammed bin Selman önderliğinde başlatılan hareket rotasını ılımlı İslam olarak açıklamış bulunuyor. Nihai amaç Mekke Medine’de kurulacak Vatikan benzeri kukla bir hilafet devleti ile İslam dünyasını batı adına yönetmek… Tabi bütün hesapları gibi bu projenin de tutmayacağını şimdiden söyleyebiliriz. Ne kadar hesap yaparlarsa yapsınlar ne kadar hain ve kukla çıkartırlarsa çıkartsınlar Allah’ın da (cc) bir hesabı vardır. Ne kadar tuzak kurarlarsa kursunlar Allah’ın (cc) da bir tuzağı vardır. Onların bütün hesap ve tuzakları Allah’ın kaderine kadardır.

Tabi bu arada 2019 seçimleri Türkiye için bir dönüm noktasıdır. Eğer mevcut iktidar bağırsaklarını temizleyip halka güven veren kadrolarla hakkın yanında tereddütsüz yer alabilirse Cenab-ı Hakk’ın yardımı ile bu kritik barajı aşacak ve bölgedeki bütün denklemler ve dengeler değişecektir. Yok eğer bu barajı aşamazsa zaten bütün bu konuştuğumuz konuları konuşmamızın bir manası kalmayacaktır. Çünkü her meseleyi konuşurken gizli özne Türkiye’nin kendi tarihine ve hakka dönüşü ekseninde konuşuyoruz. Eğer Türkiye’nin hakkı temsil ettiği böyle bir eksen olmayacaksa hiçbir şeyi bu şekilde konuşamayız. 

Türkiye önümüzdeki dönemde bir tercihe zorlanabilir, ya bu şer ittifakının içinde yer almaya zorlanacak ya da karşı ittifakta sayılıp düşman muamelesi yapılacak. Tabi Türkiye her zaman olduğu gibi net bir taraf olmaktan ziyade bölgede aklı selimi temsil etmeye çalışacaktır. Bir yandan Rusya ve İran’la hem Suriye de hem de Irakta bölünme politikasını durdurmaya çalışacaktır. Diğer yandan Suudi, Amerika ve İsrail bloğunu da karşısına almayıp politikalarında etkili olmaya çalışacaktır.

Diğer yandan Türkiye hem Nato’da hem de Avrupa Birliği’nde yol ayrımına sokulmak istenmektedir. Avrupa birliği bizim bağımsızlık yolunda ilerleyişimizi ve kendi boyunduruğundan kurtulmak isteyişimizi durdurmak için fonlarla tehdit etmektedir. Haddi zatında bu Türkiye için kayda değer bir önem taşımamaktadır. Türkiye için önemli olan ekonomimizin, üretim gücümüzün, bankacılık sektörünün, ihracatımızın ve turizmin neredeyse yarıdan fazlası Avrupa birliği ülkeleri ile gerçekleşmiş olmasıdır. Avrupa birliği de başta Almanya olmak üzere bunu silah olarak kullanmaya çalışmaktadır. Nato’da ortaya çıkan resim krizi artık alttan alta giden hedef ve düşman ülke Türkiye imajını iyice gün yüzüne çıkarmış bulunmaktadır. Özellikle S400 krizi bunu iyice ortaya çıkarmış bulunmakta. Defalarca kendisine bağlı ordu üzerinden bize darbe yapıp yönetim değiştiren Nato artık açıktan Türkiye ile savaş senaryolarına çalışmaktadır. 

Artık bölgede ve içimizde Amerika ile gizli açık bir mücadeleye giriştiğimiz açıktır. Amerika’nın Türkiye’nin bütün itirazlarına rağmen PYD’yi silahlandırması, Türkiye’nin ise S400 füze sistemlerini alım sürecini başlatması ile düşman tanımlamalarını hangi yönde ortaya koyduklarını göstermişlerdir.

Türkiye’nin Suri-ye’de Rusya ve İran’la başlattığı diyalog Suriye’de meyvelerini vermeye başlamış, önce Fırat Kalkanı operasyonu, yakın zamanda da İdlip operasyonu ile Suriye’de oluşturulmak istenen kuzey koridorunu durdurmuştur. Artık Suriye’de yeni hedefimiz Afrin’in düşürülmesidir… 

Soçi zirvesi artık Suriye’de askeri dönemin bittiğini ve siyasi dönemin başladığını ilan etmiş oluyor. Tabi bu süreç belki eskisinden daha zorlu olacaktır. Yakın vadede kesin bir çözüm vaad etmese de orta ve uzun vadede bir çözüm oluşturabilir. Hayırlısını yüce mevlamızdan diliyoruz. Çünkü Suriye de altı yedi yıldır ölen insan sayısı bir milyonu buldu. Başka ülkelere göç eden mülteci sayısı beş milyonu aştı. 

Bütün dengelerin alt üst olduğu bir dönemden geçiyoruz. Arzı Mevud için, Petrol için, Armegedon için, silah satmak için jeostratejik bir coğrafya için bin türlü oyunun oynandığı bir dönemden geçiyoruz. Dostun düşman, düşmanın dost olduğu, bütün tanımlamaların ve hesapların alt üst olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bütün bu oyun ve düzenlere rağmen engellenemeyen bir ülke Türkiye’nin Allah’ın izni ile yükselişine de şahid oluyoruz. Cenab-ı haktan niyazımız gerek içeride gerekse dışarıda önümüze çıkartılan büyün bu engelleri, iman ile birlik ile, hayırlı bir sahip ile neticeye erdirmektir...

 

Yazar: İrfan Aydın

 

Bu kategoriden diğerleri: « NEDEN SURİYE? KUDÜS ÜZERİNE »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort