JoomlaLock.com All4Share.net

MEVLÂNÂ HÂCE YAKÛB-İ SÂNÎ (KS) HAZRETLERİNİN ANLAYIŞI VE FİKRİYATI-12-

İnsanı yaratmakla kâinatı ve mahlûkatı şereflendiren, kendi sıfatlarının en önceli ile bize hayat veren, hayatı bizim için mânâlı kılan Allahu Teâlâ’ya (celle celeluhü) hamd olsun. Selât-u selâm insanları karanlıktan aydınlığa, cehalatten irfana, dalaletten hidayete, sefaletten huzur ve refaha, esaretten istiklale çıkaran ve hayat dediğimiz şeyin ancak kendisinden hayat bulduğu Resul-u Ekrem, Nebi-i Muhterem Efendimiz’e (Sallallahu aleyhi ve sellem), diğer Peygamber-i Zişan Efendilerimiz’e (Aleyhimüsselatü ve’s-selam), O’nun şanı, şerefi büyük Ehl-i Beyti’ne, Ashabına ve O’nun yolundan O’nun ahlakından zerre miskal ayrılmayan, onun davasını binlerce yıl sonra bile ilk günkü kadar taze, canlı ve heyecanlı tutan mürşid-i kâmillere olsun.

“Hayat ilimden öncedir. İnsan için de hayat diğer sıfatlardan öncedir. Hayat doğru anlaşılırsa, gayesi bilinirse, murad anlaşılır. İlim, bilgi hayattan neşet eder. Cenab-ı Hakk’ın “Hayat” sıfatı, “İlim” sıfatından kadimdir."

Hâce Hazretleri (kuddise sırruhu) insanın en büyük sorumluluğunun bedeninde bir insanı taşımaya başlamasıyla başladığını ifade eder. Yani akıl bâliğ olarak tanımladığımız şey, artık insanın çoğalması için gerekli olgunluğa ermek olarak da söylenebilir. İnsanın ergenliğe ulaşması; niçin yaratıldığını, kim olduğunu, nereden geldiğini ve nereye gitmekte olduğunu anlayabilecek ve yorumlayıp hayatını yönlendirebilecek bir takım bedeni ve ruhi değerlere sahip olduğu anlamına gelir.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruhu) hayatı tarif ederken, insanı da aşan ve Hakk’a ait olan bu ifadenin de kaynağına inerek şöyle açıklar: “Hayat ilimden öncedir. İnsan için de hayat diğer sıfatlardan öncedir. Hayat doğru anlaşılırsa, gayesi bilinirse, murad anlaşılır. İlim, bilgi hayattan neşet eder. Cenab-ı Hakk’ın “Hayat” sıfatı, “İlim” sıfatından kadimdir." Görüldüğü gibi hayatı doğru tarif etmek doğru bir başlangıç olur. Tarif ederken de bize bahşedilen imanla bunu yapmak esastır. İman ise bir yönüyle Muhammedî bir anlayış, inanış ve yaşayıştır. İşte bu yaşayış hayatın mânâsıdır. Hâce Hazretleri (kuddise sırruhu) bir şiirlerinde;

Kâinatın aynasıyım,
Mademki ben bir insanın.
Hakk’ın varlık deryasıyım,
Mademki ben bir insanım...

buyurarak insanın mânâsını çözümlemektedir. Hayatı kendi kısır bakışımızla değil, Rabbimizin bize anlatmak istediği gibi bakmayı öğrenmeliyiz. Rabbimizi anlamanın en güzel yolu yaşamaktır, hayattır. Allah için yapılacak en güzel, en hayırlı amel yaşamaktır. O’nun istediği gibi, O’nunla birlikte… O’nun (celle celâluhu) hayat sıfatı ancak hayatta olmakla anlaşılır.

İnsan kendisinden bekleneni yerine getireceğim diye dünya ve ahiret hayatına çok ciddi zararlar verebilir. Hâce Hazretleri (kuddise sırruhu) hayatı bir diğer ifadeyle “Kendinden önce gelene uymak, onun izinden gitmektir.” diye de tarif eder. Böylece mânâlandırmak, zorunda olduğumuz ve bize yaşamımız boyunca ışık tutacak temel değerleri nasıl öğreneceğimizi gösterir. Çünkü bugünün insanı için bilgi sorunu yoktur. Hatta fazlası vardır. Ama bilinç sorunu vardır. Belki de tarihte hiç bu kadar insanlık bilgili olduğu kadar da bilinçsiz olmadı. Bize farz olan bir ibadette dahi eğer niyet etmezsek, yani niçin bu ibadeti yaptığımızı bilmezsek o ibadetin bizi götüreceği yeri göremezsek, kısacası bu ibadetin bilincinde değilsek en başa dönmemiz esastır.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruhu)’nin buyurduğu gibi: “İyyake nestain’e erememişsek hemen İyyake na’budu’ya geri dön.”

Dünya hayatı insan için esarettir. Nefsinin, arzularının, beklentilerinin esiridir. Esaretten kurtulmanın yolu ise kâmil bir mürşiddir. Mürşid, insanı insan yapan değerlerle onu buluşturur. Bu değerler; kalp gibi, sır gibi, ruh gibi letaiflerdir. İnsanı esaretten kurtaracak bu letaifleri bugün kaç insan bilmektedir, merak etmektedir? Hâce Hazretleri (kuddise sırruhu) batı felsefesi ve uygarlığını sanal bir uygarlık olarak tarif eder. Çünkü onları sanal yapan şey yukarıda belirttiğimiz insanı insan yapan değerlerden yoksun olmasıdır. Asıl zillet, esarette iken kendisini özgür zannetmektir. Bunu da “Demokrasi” gibi bir takım tanımlamalarla ifade etmektir. Özgürlük, insanın kendi hesabına yaşamaktan kurtulup Allah’ın (celle celâluhu) kendisini gördüğünü bilerek yaşamasının neticesiyle elde edilir. Özgürlük, bilinçli bir şekilde Allah’a kul olmaktır. Kulluk ise Allah’a ihtiyaç duymak, muhtaciyetini ve ihtiyacını, onsuz olamayacağını bilerek yaşamaktır. Allah’ı her işine katmak, her şeyine yeterli olduğunu bilmek, yalnızca ona güvenmek ve ondan beklemektir.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruhu) hayatın kendisini salih amel olarak görür. Hayat, ona göre başlı başına bir zikirdir. Hemde zikr-i kesirdir(en büyük zikirdir). Zikr-i kesir huzurla O’nu anmaktır. O’nun (celle celâluhu) sohbetini çokça yapmaktır. Çünkü hayatın mânâsını anlamak murad-ı ilahidir. Sanki saklı bir hazinenin anahtarını bulmak gibidir.

hayatının talim, tatbik ve tebliğden ibaret olduğunu bildirir. O’na göre hayat; Hakk’ı tanımak için bir okuldur. O’nunla (celle celâluhu) dost olmanın O’nu anlamanın yeridir. Hayatı doğru anlamanın, algılamanın yolu ise vahdet-i küsût’tur. Yani her şeyde ve işte Rabbimizin muradını bulmaya veya anlamaya çalışmaktır. İnsanı değerli kılan, Allah’ın tercihi olmasıdır. Bunda kendisinin hiçbir dahli yoktur. Ashab-ı kiram efendilerimizi değerli kılan şey Kâinatın Efendisi ile olan yaşanmışlıklarıdır. Sonradan gelenler her ne kadar üstün sıfatlara ermiş olsalar da onlar gibi olamamışlardır. Bir insan için hayatı, Efendimiz’le (sallallahu aleyhi ve sellem) birlikte yaşamak kadar değerli bir şey olamaz. Hâce Hazretleri (kuddise sırruhu) hayatı; “Bir gönüle girmek” olarak tarif eder. O’da Efendimiz’in gönlüdür. Çünkü hayat olan, canlı olan tek yer orasıdır. “Allah ve Resulü sizi hayat veren şeylere çağırır…” ayetindeki tarif edilen yer Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) gönlüdür.

Bugün o gönül, O’nun varisleri olan kâmil müşidlerin gönlüdür. Çünkü gönlündekini kendisinden sonra gelene aktardığı, onların da kendilerinden sonrakilere aktarmasıyla bize ulaşan bir gerçektir. Efendimiz’le (sallallahu aleyhi ve sellem) buluşacağımız has oda orasıdır. Orası mahrem odamızdır bizim.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruhu) sık sık ihvanına “Bizim yaşamımız sevildiğimizi bilerek başlar. İlk öğreneceğimiz şey budur. Sevildiğini bilmek… Sorumluluğun da başlangıcı burasıdır.” diye tavsiyede bulunurlar. Şu zor ve sıkıntılı dünyada insanı hayata, yaşama davet eden ve yaşamını sürdürmeye yarayan şey aşk ve muhabbettir. O’nunla beraberliğin zevkine dalmaktır. Hâce Hazretleri sevgiden daha büyük bir ibadet görmez. İnsanın yaratılışı ise ibadet ve taat içindir. Öyleyse ibadet ve taat sevgi demektir. Sevgiyi öğrenmenin yolu ise yaşamaktır. Allah (celle celâluhu) için ölmeyi en efdal amel bilenler, birazda onun için yaşamayı denemeyi tercih etmelidirler.

Kâinatın Efendisi’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün mescitte temiz giyimli ve nurani birisi sorar: “İslam nedir ya Resulullah?” Cevaben: “İslam; kelime-i şahadet getirmek, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek ve hacca gitmektir.” buyurur. Şahıs tekrar “İman nedir ya Resulullah?” diye sorar. “Allah’a, Peygamberlere, kitaplara, meleklere, ahiret gününe, hayır ve şerrin Allah’ dan geldiğine iman etmektir.” diye cevap verirler. Ve nihayet “İhsan nedir ya Resulullah?” diye üçüncü kez sorar. Kâinatın Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem): “Sanki O’nu görüyormuş gibi ibadet etmendir. Bilesin ki O seni görür.” diye cevap verirlerken, o şahıs her seferinde Efendimiz’in cevaplarını tasdik etmişler ve sonra müsaade alarak gitmişlerdir. Efendimiz, o şahsın Cebrail olduğunu ve insanlara dinlerini öğretmek için bu şekilde geldiğini bildirmişlerdir.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruhu) işte bu Hadis-i Şerifi insanın hayata bakışının, hayat içindeki seyrinin safhaları olarak görür. Yaratılış gayesini bilen insan İslam’ın şartlarını ifa ile hayatını şekillendirir. İslam’ın emirleri ile bedeninde güzel bir terbiye ve aydınlanma olur. İşte bu mekândaki amel ve sözler ona gece karanlığında bir yıldız gibi fayda verir. Bu emirlerle yoğrulan ve şekil alan insan artık iman ocağında, imanî hakikatler ile kalbini süsler. Rabbine hazırlar. Artık tek beklentisi mâşukudur. Onu davet eder. Onun yolunu gözler. Bu mekândaki amel ve sözler ise ona ay gibi aydınlık verir. Nihayet ihsan durağında birbirini gözleyen âşık ve mâşuk bir olur. Bu birliktelik insanın gönlünde ve ruhunda gerçekleşir. Bu mekândaki amel ve sözler insana güneşin faydası gibidir. Aydınlığı ve sıcaklığı mutlaktır.

İnsanı insan yapan değerlerden ruh; “Sanki O’nu görüyormuş gibi” ifadesinin, sır ise; “Bilesin ki O seni görür.” ifadesinin mekânıdır. İşte bu, insanın hayatında boşluk bırakmadan dolduran bir irşad metodudur. Bu “Beni Rabbim terbiye etti, ne güzel terbiye etti.” diye buyrulan Rahmanî bir irşad metodudur. Bir insanın ömrünün sonuna kadar, hiç bıkmadan, aşkla, şevkle hayatı yaşamadaki gayretinin sermayesidir. İslamî ve imanî hakikatleriöğrenerek, onları hayata geçirdikten sonra, onlarla ihsan sırrına ererek kendisinden  razı olunan kullar arasına katılmanın anahtarıdır.

Hayatın mânâsını bilen insan için onu korumak da ona sahip olmak kadar kıymetlidir. Hayatı doğru algılamamıza yarayan akıl, beden ve kalbimiz korunmaya muhtaç şeylerdir. Hâce
Hazretleri (kuddise sırruhu) aklımızı fikr-i sahih (Kur’an) ile bedenimizi helal rızık ile kalbimizi iman ve sevgi ile korumamızı tavsiye ederler.

Hayat; insanın oluşturduğu, kendi değerler manzumesinde doğru yaşamak değildir. Emrolunduğu gibi dosdoğru yaşamaktır. İnsandaki varlık ancak varlık sahnesinde terk edilir. Yani burada, hayatın içinde bu varlıktan geçilir. İman etmek ancak yaşanarak bu hayatın içinde anlaşılacak, kıymeti açığa çıkacak bir sıfattır. Hayatın içindeki her mümin, Allah’ın (celle celâluhu) birbirine hediyesidir. Her canlının insana bir hediye diye sunuluşunu görmek Muhammedî bir anlayış ve yaşayışın neticesidir.

Hâce Hazretleri’ne (kuddise sırruhu) göre hayat bir davadır. O’nun davası aynı zamanda O’nun sevdasıdır. Sevdası da sermayesidir.

Bir yönü ile de hayatı “Nuh Tufanı”na benzetirler. Gemiye sığınanın kurtulacağı ve selamet bulacağı bir zaman dilimi olarak görür. O gemi insan-ı kâmillerdir. Dalalet tufanında dalgalara boyun eğmeyecek, sapasağlam limânâ varacak gemi bu gemidir. Bu gemi son gemidir. Bir şiirlerinde insanlığa şöyle seslenmektedir:


Gönül bahçesinin gülü solmadan,
Uyan gözlerim gafletten uyan.
Kâseyi ömrümüz isyan dolmadan,
Uyan ey gözlerim gafletten uyan...

Hâce Hazretleri (kuddise sirruhu) daha önce buyurmuşlardı ki; “Fiiller masumdur. Kerih görülen, günah sayılan şey gaflettir.” diye. En büyük günah, hatta tek günah gaflettir. Şiirindeki insanlığa çağrısı bundandır. Allah’a ve Resulü’ne minneti olanlar, bu çağrıya kulak versin. İslam adına kendi kurduğu ve yeterli gördüğü hayattan memnun olanlar, hayatını değiştirmeden, irşâd olmadan, davet edilen o gönüle girmeden bu dünya hayatını tamamlamasınlar. Bu hayat tevhidin söylendiği ve mânâsının idrakine varıldığı yerdir. İnsanın insanla tamamlandığı yerdir. İnsanın en sonunda insana vardığı yerdir.

Ve âhiru’d-dâvâna eni’l-hamdülillahi rabbi’lâlemin. Ve sallallahu alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ecmain.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 MART SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort