JoomlaLock.com All4Share.net

MEVLÂNÂ HÂCE YÂKÛB-İ SÂNÎ (KUDDİSE SIRRUH) HAZRETLERİNİN ANLAYIŞI VE FİKRİYATI-11

Hamd-ü Sena Âlemlerin Rabbi(cc) olan Allah’a(cc), salât-ü selam mahlûkatın en şereflisi Efendimize(sav), O’nun şahsında Ehl-i Beytine ve Ashabına olsun.

Ekim ayındaki yazımızda  Ramazan umresini işlemeye çalışmış ve hac döneminde de önceki yazımızda değinemediğimiz bazı konuları aktarmaya gayret edeceğimizden bahsetmiştik.

Hace hazretleri (ksa) hac mevsimini aşk mevsimi olarak tarif eder. Âşık, maşukunu hatırlatan her şeye koşar. Onları görmek için can atar. Gördüğünde de sanki onu görmüş gibi hülyalara dalar ama bilir ki onu görmese de, maşuku onu görmektedir. Çünkü bir yıl veya bir ömür boyunca Müslüman, yapmış olduğu amel ve taatlerle, niyet ve tefekkürleriyle, Rabbine karşı kalbini aşkla, özlemle muhabbetle doldurur. Hâce hazretleri (ksa); İşte böyle aşkın ve muhabbettin adeta taştığı, coştuğu ve kabına sığmadığı, maşuku ile birlikte olmayı arzu ettiği bir zamanda, onun kalbini teskin edecek, ızdırabını, aşk ve muhabbetle yanmış, kavrulmuş kalbini serinletip ona çare olacak, Rabbinin ona olan yakınlığını daha ziyade arttırıp kendi mübarek zatı ile derman olacak ilacı hac ibadeti olarak tarif ederler. Böyle bir mevsimi Rabbimiz(cc) ancak müminlere dört mevsimin beşincisi olarak lütfetmiştir.

Allah-u Teâlâ (cc) haccı ve onun yapıldığı beldeleri Kur’an-ı Kerim’inde kendisinin şiarları (işaretleri) olarak tarif buyurmuştur. Allah’ı (cc) arayanlar O’nu (cc) kendi işaretleriyle ancak bulabilirler. Rabbimizin dilemediği, irade etmediği yoldan gidenler varacakları yerde kendi arzularının ilahını bulurlar. Hace Hazretleri (ksa) hac ibadetini tarif buyururlarken; “Hac bütün amel ve menasikleri ve niyetleri ile kesin olarak Müslüman’ın Rabbine teslimiyeti ve itaatinin ispatıdır. Bunda insanın arzu ve isteklerine yer yoktur. Bütün ibadetler Hakk’ın istediği yer, zaman, şekil ve mekânda geçmektedir. İtaatın, teslimiyetin öğrenildiği yer orasıdır. Hem de öyle bir öğrenim ki Hazreti İbrahim’den (as) beri hiç bozulmadan gelen bir metot ve usuldür bu. Çağları aşmada, engelleri zorlanmadan geçmede nesilden nesile bu öğretinin vasıtasız olarak aktarıldığı yerdir. Bazen insan bu ibadetleri anlamada aciz kalır. Aklının, mantığının tükendiğini hisseder. Artık devreye girmesi gereken ölçüler akıl ve mantık değil kalp ve sır gibi insanda var olan letaiflerle bunu yapar. Bu ölçüler ise ancak İnsan-ı Kâmil ile bilinebilecek ve insanda yetenek gibi gözükebilecek nimetlerdir. İnsan için bir hedef ne kadar meşru ise onu hedefe götürecek sebepler de en az onun kadar meşru olmalıdır. Allah’a (cc) vasıl olmak akılla, mantıkla, felsefeyle olmaz. O’na (cc), O’nun gösterdiği yoldan, O’nun şiarlarını (işaretleri) takip ederek ve O’nun tercih ettiği vasıtalarla ulaşılır.”

Rabbimizin(cc) sıfat ve zat tecellilerinin daha ziyade olduğu bu mekânlarda görülmesi ya da hissedilmesindeki murad; aşk ve muhabbetin öğrenilmesi, bilinmesi içindir. Aşk istekle, talep edilmekle elde edilebilecek bir şey olmayıp, ancak Rahman’ın (cc) insanın kalbini açıp içine ilka (akıtacağı) edeceği keremlerden bir keremdir. Böylece kalbi temizlemek ve tasfiye etmekten başka bir çözüm gözükmemektedir. Onu tasfiye ve terbiye etmek Kulub-u Tabip (kalplerin doktoru) olan Efendimiz; Hazreti Muhammed (sav) ve O’nun varisleri olan Mürşid-i Kâmillerin mesleğidir. Aşk ve muhabbet Rabbimizin (cc) kendi hayat sıfatı ile canlı kıldığı ve mükemmel yarattığı insanın gerçek ve tek ihtiyacıdır. İnsana verilen ömür, rızık gibi nimetler bu gerçek ihtiyacını bulması ve anlaması içindir. Bunlar;
anlayan için nimet içinde nimet, devlet içinde bir devlettir. Hac; bunu insana göstermede seçilmiş muazzam bir ibadettir. İşte bu şiarlar olmasa ne aşk olur ne de muhabbet. Hayat, ölü diyemeyeceğiz ama canlı da diyemeyeceğiz bir hal gibi olur.

İnsan ömrü genelde sıradanlaşmış ve düzen içinde kurulmuş bir hayattan meydana gelmiştir. Hatta ibadetler dahi adet haline gelmiştir. İşte hacda tüm bu adetler, alışkanlık haline getirilmiş ibadetlerin dahi terk edilmesi ve değiştirilmesi istenir. Arafat’ta öğle ile ikindi namazları, Müzdelife’de akşam ile yatsı   namazının birleştirilmesi hep bunun içindir. Hakk’ın dur dediği yerde durmak, koş dediği yerde koşmak, dua edin dediği yerde dua etmek, taşlayın ya da kurban kesin dediği yerde ve zamanda bunları yapmaktaki murad hep aynıdır. Sanki ”Kendinizi terk edin ve Rabbinize dönün. Kendi alışkanlıklarınızı, adet haline getirdiğiniz amellerinizin esaretinden de kurtulun ve Allah’a dönün.” denir. Allaha vuslat için yaptığımız vasıtalar dahi bize engel olabilir. Esaretten nasıl kurtulunur? Allaha nasıl kul olunur? Burada ziyadesi ile görmek mümkündür.

Dünya coğrafyasındaki Müslümanlar kendi kişisel ve toplumsal sorunlarıyla, savaş ve işgallerle, rızık endişesiyle psikolojik ve sosyolojik ne kadar etken varsa, gönlünü meşgul etmiş ve kalbindeki Rabbine olan aşk ve muhabbet ateşini söndürmüştür. Böyle kendi varlığının esas sermayesini kaybetmiş olan ümitsiz ve çaresiz insanların gönüllerinde, fikirlerinde ve bedenlerinde bu ateşi yakacak onu zinde tutacak şey hac’dır.

Hace Hazretleri (ksa) haccı Müslümanların niyetlerini, amellerini, ihlâslarını ve hayatlarındaki değişim ve gelişimi muhasebe edeceği yer olarak görür. Hem fert hem İslam milleti olarak esiri oldukları arzu ve istek putlarından kurtulup, hayata Rabbinin tarif ettiği şekilde bakacağı yer olarak tarif eder. Nefsine ve aklına karşı Müslümanın isyan bayrağını açtığı, kendi vücut ülkesinde Rabbinin hâkimiyetini daim kılmak için devrim yapmak ve bunu da yapacağı ahlakî ve îmanî inkılâplarla devamlılığını sürdürmek için gitmesi gereken yer olarak tavsiye eder.

Devamla buyurmuşlar ki; “Kutsal mekânlara yalnızca oraları görmek için değil, oradaki muradı anlamak ve eğitilmek için gidilmelidir. Orada insana öğretilmek istenen değerlerden biri de ibadetleri yapmadaki sıraya uyma ve emirleri istenildiği yer ve zamanda yapmaktır. Bu ibadetler yapılırken o fiillerin yapıldığı zamanı ve şartları düşünerek kendini manen ona bağlamaktır. Senden önce bunları yapan peygamberlere ve peygamberlerin Efendisine (sav) ve O’nu takip etmede izini hiç kaybetmeden peşinden giden İnsan-ı Kâmillere nasıl uyulur? Onlara nasıl itaat edilir? İmama ve önderlere itaat ve sahip çıkma öğretilmektedir.” diye değişik bir cepheden bakarak ufkumuzu genişletirler.

İşte bütün bu teslimiyetle, aşkla, muhabbetle yapılan ibadetler şeytana (aleyhillane) verilecek en büyük zarardır. Babamız Âdem’e (as) düşman olana karşı düşmanlık nasıl yapılır? Nasıl aşağılanır? Burada tatbiki şekliyle yapılır.

İnsanı meşgul eden bütün meşakkatlerin terk edilmesiyle varılan o mekânlarda tevekkül öğrenilir. Çünkü maddi imkânlar, eşler, çocuklar ve ziyana uğramasından korktuğumuz ticaretimizi emanet ettiğimiz ilahımıza (cc), böylece tevekkül etmeyi öğrenmiş oluruz.

Sadelikte eşi benzeri olmayan Beyt-i Mukaddes, şerefte ve azamette de benzerinin olmadığı oraya varınca anlaşılır. Onun bu şekilde oluşu insana kendi varlığındaki sadelik ve üstünlüğün bir arada olduğunu adeta hatırlatmakta, esas kutsiyetin insanda olduğunu söylerken bizi irşat etmektedir. Temelleri ihlâs ve imanla atılan Kâbe-i Muazzama kıyamete kadar kalıcıdır. Bize de iman ve ihlâs temelleri üzerine kurulan her yapının da kıyamete kadar böyle kalıcı olacağını öğretmektedir.

Hace Hazretleri(ksa) haccın hikmetlerinden bahisle:“Karanlıklardan aydınlığa, esaretten özgürlüğe çıkaran bir nurdur. Bu nur bütün batıl ve saçma sapan inanışları, Hakkın ölçüsünün dışına çıkmış her fiili ve özellikle ırkçılığı nefy(inkâr, red) eder. Kendini Müslüman olarak tarif edenlere tembellikten, gayretsizlikten, uyuşukluktan kurtararak düşünen, kafa yoran, üretimi öğrenen, tefekkür edip hikmeti bulmaya çalışan bir model olmayı öğretir. Yalnızca kalemle yazılan yazıları değil, aynı zamanda Hakk’ın(cc) el yazısı olan kâinattaki zerreden küreye ne varsa onları okumayı öğrenir.” buyrur.

Âlimin evindeki en kıymetli mekân onun kütüphanesidir. Bilgi onun hazinesidir. Ve en kıymetli olanlara orada ulaşır. Kütüphanesi ve kitapları onun her şeyidir, vazgeçilmezidir. Ariflerin kütüphanesi ise kâinatın kendisidir. Kitapları ise kendilerini seven ve tabi olan ihvanıdır. Müslüman insan evvela kendine yazılan bu yazıyı okumayı arifler yoluyla öğrenmelidir.

Hac ibadeti insanın diğer amellerindeki özellikleri de birleştiren bir yapıya sahiptir. Çünkü bu zaman, mekân, niyet, beden, tefekkür, siyaset ve maddiyatın bir araya gelmesi ile yapılan bir buluşmadır, yakınlaşmanın anahtarıdır.

Hazreti İbrahim (as)  insanlığın verimli topraklar, su, yeraltı ve yerüstü nice nimetler için sağlam kalelerle korunmuş şehirlerini ve içindeki huzur ve saadetin devamı için akla hayale gelmeyen uğraş ve gayretler içinde mücadele eden ama bir o kadar da imandan nasipsiz, şirk ve nifak içinde, her türlü ahlâksızlığın yapıldığı, insanların anlayışlarında, kalplerinde, fikirlerinde ve hayata bakışlarında taptıkları putların hepsini inkâr ederek ve kırarak âdete bütün bu varlık ve zenginlik gibi gözüken zaman ve mekânları elinin tersiyle iterek, yalnızca ve yalnızca Rabbine dönmüş, O’nun(cc) Kâfi oluşuna iman etmiş, tevekkül edip ona teslim olmuştur. Allah-u Teâlâ’da her türlü nimeti O’nun ayağına göndermiş, ıssız çöl diye tarif edilen bir mekânı bütün kâinatın etrafında pervane olduğu bir merkez yapmıştır.

İşte Hace Hazretleri (ksa) böyle bir mekâna giden hüccacın (hacıların) ruh ve fikrinde bulması gereken anlayışı yukarıda tarif etmiştir. İnsanlığın ikinci atası olan ve bizim de onun milletinden olmakla ancak izzet ve şeref elde ettiğimiz Hazreti İbrahim (as) küfre, şirke ve ahlaksızlığa baş kaldırarak, kendisinden sonra gelen tüm peygamberlerin de atası olmuştur. Namazlarımızda tahiyyatta iken Efendimiz (sav) için talep ettiğimiz dualarımızda O’nu (as) örnek alırız. Rabbimize O’nu (as) ve güzel amellerini Efendimiz’in (sav) ismi şerifleri ile birlikte anarak kıymetinin artması için niyazda bulunuruz. O’nu(as) anlamanın ve O’ndan kalan bu mirasa sahip olmanın tek yolu bu davete icabet edip Hac yapmaktır.

Veda haccında Kâinatın Efendisi(sav) “Burada bulunanlar, bulunmayanlara bu söylediklerimi aktarsın…” diye hitap buyurduğu yer orasıdır. Söz yerinde güzeldir. Emr-i Şerifin en güzel ifa edileceği yerde orasıdır. O yüzden her coğrafyadan her milletten gelen Müslümanlar orada toplanırlar. İmanlarına, ahlaklarına, yaşamlarına ait ne varsa orada paylaşırlar. Sorunlarını ve güzelliklerini birbirlerine aktarırlar. İnsanlık tarihinde eşi ve benzeri olmayan ve olmayacak bu ibadet adeta yeryüzünün en büyük iletişim, etkileşim ve paylaşım üniversitesidir. Buradan mezun olanlar insanlığın izzet ve şerefini korumuş olurlar. Çünkü izzet ve şeref Allah’ın (cc), Resulü’nün (sav) ve Mü’minlerindir.

Hace Hazretleri(ksa); Arafat’ı Mü’minlerin Allah Resulüne şahit, Allah Resulü’nünde müminlere şahit olduğu yer olarak görür. Kâinatın Efendisi (sav) Mü’minin şehadetini başka yerde değil orda almıştır. Kendisi de onlara orada şahit olmuş ve imanlarını kabul etmiştir. O’nun (sav) Rabbi (cc) katındaki izzet ve şerefi varken bizim şehadetimiz O’na en ufak bir katkı yapmayacakken, kendisinin bu şehadeti orada yapması Müslümanlar için bir işarettir, bir fırsattır, bir nimettir ve devlettir. İmkânı olan her mümin imanına Kâinatın Efendisini (sav) şahit tutmak için oraya koşmalı, kendini Ona (sav) katmalıdır. Allah için cihad etmek isteyenler Efendimiz’in (sav) “ En üstün ve en güzel cihad; makbul olan hac’dır.” Emr-i şerifine uyarak pervanenin kor etrafındaki tavafından sonra kendini ona bıraktığı gibi mücahidler de kendilerine tarif edildiği üzere Rabbine ve O’nun terbiyesine bırakmalıdır.

Sonuç olarak; Allah’ın(cc) şiarlarının (işaretleri) müşahedesi hac ibadetinde doruğa çıkar. Unutmayalım ki bütün bu bahsi geçen nimetler ve lütuflar insan içindir. Bütün kutsal olan şeylerin üstündeki kutsallık insandadır. En büyük şiar insanın kendisidir. Hakkın (cc) bilinmekliği Kâinatın Efendisidir (sav). Bütün bilinmeyenler O’nunla (sav) bilinmiştir, beyan olunmuştur. O’nu (sav) gören Hakkı görmüştür. O’nun (sav) elini tutan Hakkın(cc) kudret elini tutmuştur. Onun(sav) elinin üstünde Hakk’ın (cc) kudret eli vardır. Peygamberler varislerine mal ve mülk bırakmazlar, ancak ilim ve hikmeti bırakırlar. Bu miras kimde ise onu bulalım. Bu miras O’nun (sav) izinden zerre miskal ayrılmayan Ehl-i Beytinin seçkinlerinde, İnsan-ı Kâmillerdedir. Elimize yüzümüze karalar çalalım, kusurlarımızı, günahlarımızı önümüze alıp onlara gidelim. Bildiklerimizle değil olduklarımızla gidelim.

“Gönül kapım açık çalmadan gir içeri…” Diyenlere koşalım.

Ve âhiruddâvâna enilhamdülillahi Rabbil âlemin. Ve sallallahu alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ecmain.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 OCAK SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort