JoomlaLock.com All4Share.net

İSLÂMİ KAVRAMLARIN GÜNCELLENMESİ

islami kavramların güncellenmesii

İslâmi Kavramların Güncellenmesi - Abdülkadir Visâlî

Sayı : 116 - Ağustos 2017

 

İslâmi Kavramların Güncellenmesi

 

Müslümanlar olarak İslam’ı doğru yaşamak istiyorsak dinimize ait kelime ve kavramların evvel emirde doğru anlaşılması gerektiği hususunda hemfikiriz elbette. Yani meseleyi öze indirmek esastır ama her nihayetin bir başlangıcı olduğu gibi dini öğrenmenin başlangıcı da dini ıstılaha ait kavramların doğru şekilde anlaşılmasıdır. Gerçi bu diğer bütün meslekler için de böyledir fakat söz konusu din olunca her şeyden daha fazla ihtimam göstermek gerekir.

Tabiki zaman içinde gelişen şartlar, dünyanın nefse hoş gelen sadaları, teknoloji vs. derken fani olan bu geçici yoğunluklar bizi sebebi hilkatimiz olan kulluktan, dolayısıyla ona ait her şeyden çok uzaklara savurdu. Böyle olunca da bizler başta iman olmak üzere her şeyin içini boşalttık. 

Dini mübin va’z-ı ilahidir. Dolayısıyla Rabbimizin şanına yakışır mükemmellikte inzal olmuştur. Geçen zaman içerisinde fehmedilmiş, daha iyi anlaşılmış birçok yönü mevcuttur. Zaman ilerledikçe daha da farklı yönleri ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla kendi içerisinde sürekli güncel bir hüviyet taşımaktadır. Onun daha iyi anlaşılıp tatbik edilebilmesi için müminlerin de kendilerini güncel tutmaları gerekmektedir. 

Meselelerin anlaşılması kavramların doğru algılanmasıyla mümkündür demiştik. Kelime ve kavramların içerisinde bulunduğumuz şartlara göre izahlarının yapılması gerekmektedir. Bu izahlar da şüphesiz günümüze kadar tevarüs eden nakil ve usül çerçevesinde olmalıdır. Aksi takdirde herkes, her şeyi kendi hevasına göre yorumlayıp hareket tarzı belirler ki bu bizim için her yönüyle parçalanma demek olur. Halbuki Rabbimiz bize birlik olmayı emretmiş, parçalanıp bölünmeyi ise yasaklamıştır. Dolayısyla müslümanlar hep birlikte Allah’ın metin/kuvvetli, kavi ipine sarılmalıdırlar. Bu meselenin bir yönü. Başka bir fermanında da cahillerden, gafillerden yüz çevirmeyi bize emretmiştir. Buna da azami derecede dikkat etmek gerekir şüphesiz. Şimdi mesele şu; biz kimi tutup kimi bırakacağız?

Bizler, elbette ki İslam’ın gerçek temsil kaynağı olan, ana damarı diye tarif edilebilecek çizgisi ehli sünnetin mensubu olmaya sa’y edeceğiz. Ehli sünnet anlayışında kavramların esas manaları Hazreti Peygamberin mübarek dudaklarından döküldüğü gibidir. En kuvvetli bağlayıcı unsur Efendimiz’in mübarek şahsiyetleridir. Bediüzzaman hazretlerinin ifadesi ile “O’nun şahsiyyeti ve risaleti şeriatın me’hezidir.” İslam dini, O’nun her vechesiyle O’nun bize talim ettiği gibidir. Bu hakikatlerin cümlesini de başta sahabi efendilerimiz olmak üzere yazılı kaynaklarımız tanzim edilene kadar büyüklerimiz nesilden nesile naklederek muhafaza etmiş ve bize kadar ulaşmasına en büyük vesile olmuşlardır.

Dergimizin bu sayısında bizim işlemeye çalıştığımız “Dini Kavramların Güncellenmesi” mevzuu da işte bu kavramların zaman içerisinde dahili ve harici saikler sebebiyle yozlaşmış, esas mecraından çıkmış dolayısıyla bizi Hakk’ın muradından başka şeylere yöneltmiş her şeyin tarifini asli unsurlarına sadık kalarak fakat gelişen ilim, bilim, teknoloji, hayat standartları vs. gibi etkenleri de göz ardı etmeden yeniden anlamaya çalışmaktan ibarettir.

Burası mühim bir yer. Yeni bir şey yapmaya çalışmak, ihtiyaca binaen ortaya bir şeyler koymak gayet tehlikeli. Çünkü burası ince bir çizgidir ve atalarımızın deyimiyle bıçak sırtı bir noktadır. Kişi, esasında âlim, bu ameliyede bulunurken eğer heva ve hevesine kapılır; kitab, sünnet, icma ve kıyas gibi ana kaynaklara başvurmaz ise reformist/ehli bidat oluverir ki bu her iki cihanda kendisini çok müşkil durumda koyacaktır. Eğer meseleyi Efendimiz ile irtibatlandırmaya gayret eder, dolayısıyla kendinden öncekilere, selef-i salihine ittiba ederek meseleleri daha da anlaşılır kılmak, ümmetin problemlerine biiznillah çözüm bulmak için cehd ederse o vakit yaptığı içtihadlardan ötürü isabet ederse iki ecir, yanılırsa -samimi niyetinden, ihlasından, Allah’ın kullarına merhametinden dolayı- bir ecir alır. Daha büyük kitlelere, alanlara sirayet edecek İslam’ın ve müslümanların kanayan yaralarına merhem olabilecek, kangren olmuş meselelere çözüm bulacak görüş ve yönlendirmelerde bulunursa o zaman da müceddid diye tesmiye edilir ki onların da her yüz senede bir gönderileceğini bizatihi Cenabı Peygamber Efendimiz müjdelemişler.

Bugün yapılması gereken ve bizim güncellenme diye tarif etmeye çalıştığımız şey eksik olanı tamamlama yahut şimdiye kadar söylenmemiş meseleleri söylemek değil bilakis bütün yönleri ile yaklaşık bin beş yüz yıl evvel kamilen bildirilmiş hakikatleri daha iyi anlamak, bu hakikatleri bugünün müslümanlarına asrımızın bütün müspet imkanlarını kullanarak izah etmek; tabiri caizse bugünün insanının anlayabileceği dilden asrısaadetle, başka bir deyişle Hakk’ın rızası ile buluşturmaktır. Zaten güncellenmenin bir tarifi de öze dönüş, amiyane tabirle fabrika ayarlarına sıfırlanma, tertemiz olan İslam fıtratına meyletmektir.

İşte insanların akıl seviyelerine uygun, ellerindeki her türlü imkanın ışığında dini yaşamaya, büyüklerimizin deyimiyle “nefsinden isteyerek kurtulmaya” ikna edebilecek; onları şeytanın, nefsin ve dünyanın bütün albenisine rağmen kulluk şuuruyla bezeyecek olan bu ameliyeye büyüklerimiz keramet-i akliye demişler. Bu keramet, bu ilahi nimet insana öyle bir anlayış kazandırır, öyle bir istikamet çizer ki, o insan sürekli güncellenir. Kendisi Rabbi tarafından desteklenecek bir zemin haline gelir. Esas güncellenme, taze kalma budur. Kitabi bilgilerin ötesinde zamanın ve mekanın, içinde bulunulan şartların gerektirdiği alt ve üst yapıyı Rabbinden ahzedebilmesidir. Böyle bir güncellenmenin içerisinde kul Hakk’ın gündemini yakalayabilir ve içerisinde bulunduğu zamanda Rabbi’nin en çok razı olacağı amellerde isabet kaydedebilir. 

Ahir zaman müslümanları olarak iman, küfür, cihad, ibadet, infak, tebliğ gibi temel meseleleri bugün, zahir batın bütün yönleriyle, büyüklerin tabiriyle efradı cami ağyarını mani yani zihinlerde ve gönüllerde hiçbir soru işareti kalmayacak şekilde izah edilmeli ve sınırları kati çizgilerle liyakat ve ihlas sahibi, ehli ifran olan ulema tarafında belirlenmelidir. Belirlen bu hudutlar da ciddi bir eğitim sistemiyle kitlelere aktarılmalı ve doğru bilgiyi sahih kaynaktan öğrenmiş, şuurlu, istikamet üzere olan bir nesil yetiştirmeye gayret etmeliyiz. Geliştirdiğimiz bu sistemi muhafaza için de bu bilinci sürekli zinde tutmaya gayret etmeliyiz. Zira Efendimiz aleyhisselamın özellikle nafile namazlarda “Kafirun” ve “İhlas” surelerini kıraat etmeyi tavsiye buyurmasını büyüklerimiz; “Bu surelerin birisi küfrü ve kafirleri, diğeri ise tevhidi ve muvahhidlerin inanç esaslarını kısa ve öz olarak ifade eder. Cenabı Peygamber bu surelerin okunmasını bize tavsiye buyurarak bu iki uç noktayı, bizim için ebedi durumumuzu doğrudan etkileyecek bu ince meseleyi her an gündemimizde tutmak istemiştir, biz bu mesajı böyle anlıyoruz.” buyurdular.

Dolayısıyla insan ne yaparsa iman etmiş, ne yaparsa imanını kaybetmiş olur; nasıl yaparsa ameli makbul, nasıl yaparsa ameli merdud olur; ne yaparsa ihlası elde etmiş, ne yaparsa mürâî olur... bunu iyi tahlil etmeli, bu tahlilde de yegane rehberi Kur’an ve sünnetin önünü aydınlattığı; muasır, kendi ile aynı zaman diliminde yaşayan, mürşid-i hay bir kamil mümin ve olgun müslüman olmalı. Ondan sorup öğrenmeli, ona bakıp amele dökmeli, onun gibi rızaya kavuşmaya azmetmelidir.

Bir elbise hükmünde olan kelime ve kavramların, onlara nispetle beden gibi olan anlayış ve yaşantının gerek içimizdeki gerek bizim dışımızdaki etkenlerden dolayı olumsuz manada güncellenmesi, daha doğru ifadesiyle şekil ve muhteva kaybına uğraması da söz konusu. Bugün geldiğimiz noktada sohbet, hizmet, şehadet, himmet, infak gibi kavramlar esas manalarından çok uzak mecralara çekilmiş, şahsi çıkarlar ve dünyevi menfaatler için bu kavramların içi boşaltılmış, insanların din ve dünyaları bu art niyetli kimseler tarfından sömürülmüştür. Neticede de öyle bir bozulma meydana gelmiştir ki umum halk bu kavramlar her ne surette karşılarına çıkarsa çıksın bunları reddetmiş, bu reddin kendisine ne gibi mesuliyetler yüklediği de umurunda dahi olmamıştır. Bu gaflet ve cehalet olumsuz manada etkilenmenin, yani doğru zamanda ve gerektiği şekliyle güncellenememenin insanlara getirdiği en büyük musibettir.

Sonuç olarak şunu söylemeliyiz ki bu din on beş asırdan beri arızasız bir şekilde Rabbimiz’in muhafazası, Efendimiz’in duası ve büyüklerimizin gayreti ile mükemmelen yaşana gelmiştir. Bugün bakmayın birilerinin salyalarını akıtarak hiçbir mukaddesat gözetmeden din büyüklerine, sahabeye, Efendimiz’e hatta Kur’an-ı Hakim üzerinden Allahımıza iftira etmelerine.

Kim ne derse desin Din-i İslam Kur’an’ın yani onu inzal eden Cenabı Hakk’ın tarifi, Hazreti Peygamberin tatbiki ile bir bütündür; bize de ashabı kiram efendilerimizin talim ve tedrisi ile gelmiştir. Tevhid kapısının anahtarı hiç şüphesiz Muhammed Mustafa Efendimiz’in sünnetidir. Kur’an-ı Hakim’in tüm yönleri ile idrak edilebilmesi, amele dökülebilmesi Hazreti Peygamber Efendimiz’in dindeki konumunun anlaşılması ile mümkündür. Tek kanatlı kuş uçmaz demişler; İslam’ın bir kanadı Kur’an-ı Kerim, bir kanadı da sünnet-i seniyyedir. Peygamber Efendimiz’in mübarek hayatı her yönüyle anlaşılmadan Kur’an-ı Azimüşşan’ın zımnında barındırdığı hikmet ve marifet ortaya çıkmaz. Zira bunlar çok kıymetli hazineler gibidir. Gün yüzüne çıkarılması titiz bir çalışma ve muazzam bir işçilik ister. Elbette Rabbimiz’in mübarek kelamı yaş ve kuru her şeyi muhtevasında barındıran bir üsare gibidir. Amenna ve saddakna. Ama o öz Peygamber sanatkarlığıyla muhataplarına beyan olunur. 

Evvelce de nakletmiştik Hâce Hazretleri (ksa) buyurdular ki: “İnsan dosdoğru Allah’a giden yol olan İslam’ın büyük caddesinde ayağı kaymadan yürümek isterse Kur’an ve sünnet teletuarları ile çevrili bu mübarek yolda Hazreti Peygamberimiz’in mübarek sarığı da bir pusula gibi önümüzde büyüklerimizin izlerini takip ederek yürüyecek; neticesinde de, biiznillah, vasıl-ı Allah olacaktır.”

Artık kul böyle gayretli, hizmetli, muteber olunca Cenabı Hak da şanına yakışanı yapar ve onu katından bir bilgi, marifet ile destekler ki o bırakınız çağının gerisinde kalmayı, yerinde saymayı; çağları peşinden sürükleyen bir kamil insan oluverir. Rabbu’l-Alemin de böyle mükemmel bir kul ile başta melekleri olmak üzere tüm mahlukuna karşı iftihar eder, bu da zaten hilkatten muradın hasıl olması demektir.

Cenabı Hak, cümle ümmet-i Muhammed’i Kur’an ifadesiyle ricalullah/Allah eri, adamı olan kümmeline bağışlasın. Amin.

 

Yazar: Abdülkadir Visâlî

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort