JoomlaLock.com All4Share.net

DÜNYA BİR DEĞİŞ-TOKUŞTAN İBARETTİR - 2

Dünya Bir Değiş Tokuştan İbarettir 2

Dünya Bir Değiş-Tokuştan İbarettir - 2 - Abdülkadir Visâlî

Sayı : 115 - Temmuz 2017

 

Dünya Bir Değiş-Tokuştan İbarettir - 2

 

Hastalık Gelmeden Sıhhatin Kıymeti Bilinmeli:

Sıhhat ilahi bir nimettir, hayatın kaynağı odur. O olmadan ne ağzımızın tadı ne dizimizin feri ne gönlümüzün süruru oluyor. Cihan padişahı Kanunî Sultan Süleyman’ın meşhur ifadesidir;

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi

Bu sözü herhangi birisi söylese o kadar da önemli sayılmayabilir, uzanamadığı ciğere murdar diyor bu kişi, deriz. Fakat Kanunî söyleyince hakikaten önemli oluyor. Çünkü onun elinde dünyalık her şey mevcut. Büyük bir saltanat, binlerce kilometrekare devlet ve daha nice servetu sâmân. Buna rağmen o buyurmuş ki; sıhhat nimeti gibi hiçbir nimet yok.

Tabii sıhhat deyince hemen dünyalık değerlendiriyoruz. Halbuki zahir sıhhatimize dikkat ettiğimizden çok daha fazla batın sıhhatimize dikkat etmeliyiz. Nasıl bazen zahirde ufacık bir grip bile tedbirsiz olduğumuzda bizi ölüme götürebiliyorsa, işte manevi virüsler de böyledir. Tedbir alınmazsa -Allah muhafaza- insanı imanından bile edebilir. Mesela gıpta ettiğimizi zannederken, farkına varmadan bu işi hasede dönüştürebiliriz. Dolayısıyla bizi mahvu perişan eder. Çünkü haset ilahi taksime razı olmamaktır.

Nasıl zahir sıhhatimize dikkat edip en ufak bir rahatsızlıkta doktora gidiyorsak, batın sıhhatimiz için de manevi doktorlara gitmek zorundayız. Manevi hastalıkların ilacı da kamil zatların terbiyesinde bulunmak, tavsiyelerine uymakla olur. Çünkü bu tedavi müteselsilen Efendimiz’den (sav) bize ulaşmaktadır. Hadisi şerifte de buyrulmuş: “Beni Rabbim terbiye etti, ne güzel terbiye etti!” diye. İşte bu manevi tedavi Rasulullah’ın Cenabı Hak’tan gördüğü terbiyenin nesilden nesile, sadırdan sadra aktarılarak bize kadar ulaşmasıdır. İnsanı kamil olan zevat da bize bazı ilaçlar tavsiye ederler; teheccüd gibi, evvabin gibi ibadetler, belli isimlerin maduden söylenmesi gibi zikirler ve daha başka tedavi yöntemleri... Biz de bunlara gücümüz nisbetinde devam etmeye gayret ederiz.

“Allah katında amellerin en makbulü az fakat devamlı yapılandır.” buyurmuş Aleyhisselatu vesselam. Fakat biz az olsun falan derken bütün bütün amelden mahrum kalmışız ve bu kamil doktorların tavsiyesini göz ardı etmişiz. Dolayısıyla onların yanında tedaviye cevap vermeyen bir hasta gibi olmuşuz. Sonrası malum huzursuzluk, sıkıntı, stres vesaire. Halbuki müminin bunlarla bir işi olmaması lazım. Tahir Büyükkörükçü hocaefendi öyle buyurmuş: “Müslüman başına ne gelirse gelsin bizim Allahımız var diyebilmeli!”

Cenabı Hak bir ayeti kerimede: “Kalpler ancak Allah’ı anmakla mutmain olur.” (Rad 28) buyuruyor. Başka bir ayette de: “Eğer siz Allah’ın zikrinden yüz çevirirseniz Allah da size dar bir geçim verir.” (Taha 124) diye bizi ikaz ediyor. Şu halde biz ya Allah’ı zikrederek dünyevi ve uhrevi bir itminana ereceğiz ya da Allah’tan yüz çevirerek her türlü meşakkat, zillet ve imtihanı üzerimize celp edeceğiz, tercih bizim. 

 

Meşguliyet Gelmeden Boş Vaktin Kıymeti Bilinmeli:

Esasında müslümanın boş bir vaktinin olmaması gerekir. Biraz yukarıda söyledik; farz namazlar, nafile ibadetler, zikir, tefekkür, hac, umre, itikâf, kurban, zekat... 24 saatimizin her anı için yapabileceğimiz bir şeyler var. Ayeti kerimede öyle buyurulmuş: “Onlar ayaktayken otururken ve yanları üzere yatarken Allah’ı zikrederler.” (Ali İmran 191) Zaten insan hayatı bu üç halin dışında değildir. Yaratılış gayemizi anlatırken de Cenabı Hak “Bana kulluk yapsınlar diye.” buyuruyor. Rabbimiz bizi kulluk yapalım diye yarattı. Şu halde her anımızı bu ilahi vazifeye atfen geçirmeliyiz.

Şüphesiz en büyük israf vakit israfıdır. Çünkü onun dışında her şeyi telafi edilebilir; sıhhat gider ama insan tedavi olursa yerine gelebilir, mal mülk gider ama insan çalışıp tekrar kazanabilir; zaman böyle değildir. Onun bir daha geri dönüşü yok. Şu halde fırsat varken işleyen bu nakdi kazanca çevirmek durumundayız. Zaman ya lehte ya aleyhte bize şahittir. Cenabı Hak Yasin Suresi’nde: “O gün biz onların ağızlarını mühürleriz elleri bize konuşur ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.” (Yasin 65) buyuruyor. Buradaki eller ve ayaklardan kasıt bir manada her şeyin bize şahit olacağıdır. Zaman ve mekan, canlı ve cansız bütün varlıklar, hayvanat ve nebatat; her şey...

Rabbimiz bedenimizi, ruhumuzu, aklımızı, kalbimizi; hasılı her şeyimizi ömür dediğimiz bir süre zarfında bize emanet olarak vermiştir. Emanete hıyanet edenin de dinimizde tarifi malumdur. Bedenimizi helal ile besleyip onu maddi manevi hastalıklardan korumak durumundayız. Bütün hastalıkların temelinde meşru olmayan yeme-içme vardır. Onun için büyüklerimiz daima “Ekli’l-helal - Helalinden yemek” buyuruyorlar. Bedenimizi böyle muhafaza ederek onu ahiret azabından korumak durumundayız. Çünkü Cenabı Hak cehennemi doldurmayı da vadetmiştir. Hatta ayeti kerimede: “Ey iman edenler kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem azabından koruyun.” (Tahrim 6) buyurmuş. Onun için bizler ibadet ve taate devamla, beden emanetini muhafaza etmeli, korumalıyız.

Ruhumuzu ala-yı illiyyîne ulaştırarak, aklı selamete kavuşturarak muhafaza etmeliyiz. Akl-ı maaş (sadece dünyevi kazancı düşünen akıl) değil; akl-ı mead (ahireti düşünen akıl) olmaya, Allah’ın huzuruna döndürüleceğimiz şuuruyla yaşa-maya gayret etmeliyiz. Kalbimizi gönül haline getirerek muhafaza etmeliyiz. Çünkü ancak gönül olursa insana yakışır. Aksi takdirde yürek her canlıda var.

Kalp imanın karar kılacağı yerdir. İman tarif edilirken kalple tasdik buyurulmuş. Kalp yani gönül Allah’ın arşı, Allah’ın beyti, Allah’ın hazinelerinin bulunduğu/bulunacağı bir mevhibe ilahidir. Aslında ne kadar da çok işimiz var. Onun için diyoruz ki müminin boş vakti yoktur. Boşa geçen her vakit mümin için zayiattan ibarettir. 

 

Fakirlik Gelmeden Zenginliğin Kıymeti Bilinmeli:

İnsanın aklına hemen geliyor ki: “Hakiki manada zengin kim, fakir kim?” Dedik ya her şey hemen öyle zahire göre değerlendirilmemeli diye. Çünkü insan düşünen bir varlıktır ve bizler düşündükçe, meseleler üzerine yoğunlaştıkça inşaallah Cenabı Hak bize hakikat kapılarını açacak. Buyrulmuş ki: “Peygamberler içerisinde en son cennete girecek hazreti Süleyman’dır. Çünkü sahip olduğu varlığın hesabını tek tek verecek.”

Büyüklerimiz de öyle buyurmuşlar ki: “Dikkat edin! Her helalin hesabı, her haramın azabı vardır.” Yani haramların zaten netice itibariyle durumu bellidir de müslüman helali de hesapsızmış gibi harcayamaz. Yazımızın başındaki hadisi şerifte de söyledik; müslüman malını nereden kazandığının ve nereye harcadığının hesabını Allah’a mutlaka verecektir.

Cenabı Hak ayeti kerimede: “Dikkat edin! Şeytan sizi fakirlikle korkutur.” (Bakara 268) buyurarak zaaflarımıza dikkat çekmiştir. Yani şeytan sizi fakirlik vesvesesi ile tehlikeye düşürmesin, onun hilesi zayıftır buyurarak bizi ikaz ediyor. Fahr-i Kainat da (sav): “Fakirlik Allah’a isyana yakındır, fakirlik küfre sebep olur.” buyurarak bizi bu büyük tehlikeye karşı önceden uyarmaktadır.

Asıl zenginlik Allah ile birlikteliktir. Daha da doğrusu Allah’ın bizle birlikte olduğunu idrak edebilmektir. Bunun için Cenabı Hak ile bir mükalemesinde Hazreti Musa buyurmuş: “Ben senden daha zenginim ya Rabbi! Benim zenginliğim sensin. Zor durumda sana sığınırım, sana ibadet eder ve senden yardım dilerim.” Asıl zenginlik bu. Zenginlik iman zenginliğidir. Çünkü bu ilahi bir takdirdir ve bize ikram olunmuştur. Rabbimizin inayetinden başka bir şey değildir, lütfu ilahidir. Merhum Akif öyle demiş:

İmandır o cevher ki ilahi ne büyüktür

İmansız olan paslı yürek sinede yüktür

Asıl zenginlik İslam zenginliğidir. Çünkü bütün güzellikler onda mevcuttur. Asıl zenginlik Kur’an’a inanmaktır, çünkü yaş-kuru ne varsa onda mevcuttur. Diğer bütün kitapların özü onda bulunmaktadır. Asıl zenginlik, en büyük saadetimiz, ümmet-i Muhammed olmaktır. Çünkü bu istemelerine rağmen peygamberlere bile nasip olma-yan bir güzelliktir. Asıl zenginlik tevbe edebilmektir. Eğer samimiyetle tevbe edersek o günahı hiç işlememiş gibi olacağımızı bize Peygamberimiz müjdelemiştir. Asıl zenginlik Allah’ın zikri için bize müsaade buyrulmasıdır. “Siz beni zikredin ben de sizi anayım.” fermanıyla Cenabı Hakk’ın bizi taltif etmesidir. “Kim beni zikrederse ben ona arkadaş olurum.” ilahi müjdesiyle bizi müjdelemiş olmasıdır.

Asıl fakirlik de ilahi nimetlerden mahrum olmaktır. Mesela imandan mahrum olmaktır. Cenabı Peygamber, Hazreti Ömer’e: “İstemez misin dünya onların, ahiret bizim olsun?” buyurmuş, hem de sırtında üzerine yattığı hasırın izleri varken. Kendisini bu halde görmeye dayanamayan Hz. Ömer’i böyle teselli etmiş. Asıl fakirlik amel fakirliğidir, bir vakit namazın bile kıymetini anlayamamaktır. Efendimiz öyle buyuruyor: “Vakti geçmeden namazı kılmakta acele edin. Ölüm gelmeden tevbe etmekte acele edin.”

Asıl fakirlik anlayış fakirliğidir. Hazreti İsa öyle buyurmuştur: “Anlamayana anlatmak ölüyü diriltmekten daha zordur.” Asıl fakirlik sevgi, merhamet fakirliğidir. Vali olarak tayin ettiği bir zat çocuklarını sevmediğini söyleyince, Alemlere Rahmet olarak gönderilmiş olan Nebi de (sav): “Allah senin kalbinden merhameti aldıysa ben ne yapayım!” buyurmuştur.

 

İhtiyarlık Gelmeden Gençliğin Kıymeti Bilinmeli: 

Efendimiz aleyhisselam: “İnsanoğlu gençliğini nerede yıprattığından hesaba çekilmedikçe Rabbinin huzurundan ayrılma-yacaktır.” buyurmuştur. Şüphesiz her nimetin şükrü kendi cinsindendir. Onun için gençliğin de şükrü bu nimeti Allah’ın rızası dahilinde kullanmaktan geçer. Güç, kuvvet, sıhhat, afiyet daha ziyade gençlikte bulunur. Bunları değerlendirmeli ve Allah’ın rızasına sarf etmeliyiz.

Gençlik heva ve hevese rağmen kulluktur. Esas iş bu tercihi zoraki değil isteyerek yapmaktır. Yani iş işten geçtikten sonra ve adeta günah beni terk ettikten sonra, günah işlemeye takatim-mecalim kalmadıktan sonra ibadete yönelmek değildir mesele. Yiğitlik günahı yapabilecek kuvvetteyken takva sahibi olabilmektedir. Bu yüzden gençliğini kulluk ile geçiren kimse cennete emin adımlarla yürümektedir. Çünkü bir başka hadisi şerifte: “Allahu Teala’nın kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin olmadığı kıyamet gününde; Rabbine ibadet yolunda serpilip büyüyen genç Rabbinin katında gölgelenecektir.” buyrulmuştur.

Kendisine kıyametten soran kişiye: “O güne ne hazırladın?” buyuran Rasulullah bize gençliğimizin nereye sarf edilmesi gerektiğini de öğretti. Çünkü bu hazırlık daha ziyade gençlikte mümkündür. Atalarımız da öyle demişler ya: “Gençlerin yaptığı ibadet çıra ışığı gibidir, yaşlıların ibadetleri ise kör idare ışığı gibidir.” Yani onların ki çok daha makbul ve Allah katında kıymetlidir. Kalbi selimden başka hiçbir şeyin faydasının olmadığı günde, gençliğin Allah’a yönelmesinde büyük faidelerin olduğu görülecektir. Yine bir başka hadisi şerifte; “Küçüklüğünden beri Allah’a çokça kulluk eden gencin yaşı ilerledikten sonra çokça kulluk etmeye başlayan kişiye üstünlüğü peygamberin ümmetine üstünlüğü gibidir.” buyrulmuştur.

Yaşlanınca yaparız diyenler için, daha vaktini çok sananlar için Efendimiz (sav): “Eyyamcılar (işlerini hep sonraya erteleyenler) helak oldular.” buyurdu.

 

Ölüm Gelmeden Hayatın Kıymeti Bilinmeli:

“Dünya ahiretin tarlasıdır.” buyurmuştur Rasulullah (sav). Bu alem imkan alemidir. Cenabı hakla ülfet, ünsiyet kurma yeridir. Allah’ı memnun ve mesud etme mülküdür burası. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri şöyle buyurur: “Dünyanın bir günü, ahiretin bin yılından hayırlıdır. Zira kazanç ve kayıp keyfiyetleri bu dünyaya aittir. Ahirette artık kazanmak veya kaybetmek yoktur.”

Hadis-i şeriflere göre üç günlük bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünyada bulunuşumuz gelip geçerken bir yerde konaklayan yolcunun durumu gibidir. Uzun fikirli olmamak, ömrümüzü uzun zannetmemek gerekir. “Ölüm bana kaşımla gözüm arası bir mesafededir.” diyen Hazreti Ömer’e: “Sen çok uzun fikirlisin!” buyurur Hazreti Peygamber. Dünya bir nefesten ibarettir; ya aldık veremeyeceğiz ya verdik alamayacağız. Üstelik nasıl ölürsek öyle dirileceğimizi de bize yine Peygamberimiz bildirmiş. Eğer hayırlı bir dirilişle dirilmek istiyorsak burada hayırlı amellerin ve hayırlı kimselerin peşini bırakmamak durumundayız. Çünkü miskal kadar hayır olsa Rabbimiz bunu bizim için değerlendirecek ve yine miskal kadar şer bulunursa Rabbimiz dilerse yine bunu bize soracak. Unutulmamalıdır ki insana çalıştığından başka bir şey yoktur.

Cenabı Hak her şeyi yerli yerinde değerlendirebilmeyi bizlere lütfetsin ve bizi pişman olanlarla birlikte bulunmaktan muhafaza buyursun.

 

Yazar: Abdülkadir Visâlî

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort