JoomlaLock.com All4Share.net

EN GÜZEL DİL TATLI DİLDİR

Çocukken büyüklerimizden dinlediğimiz, Anadolumuz’un pek çok vilayetinde asırlardır anlatılan bir masal çok ibretliktir. Konumuzla da alakalı olması sebebiyle sizlerle paylaşmak istedik. Aynı zamanda bu masal Milli Eğitim Bakanlığı, Talim Terbiye Kurulu’nun yayınladığı, okunması gereken 100 Temel Eser içerisinde yer alan Ezop Masalları kitabında da geçer:

Zengin, bilgili ve asil bir adam yakın akrabalarını birkaç günlüğüne konağına davet eder. Zengin sofralar kurup engin sohbetler etmektir niyeti. Hizmetçilerine dünyanın en tatlı şeylerinden misafirlerine mükellef bir sofra kurmalarını tembih eder.

Kahya gider. Ama pazara uğramak yerine kasaba uğrar. Bütün misafirlere yetecek miktarda dil alıp aşçılara gerekli talimatları verir. Akşam misafirler iştahla otururlar sofranın başına. Evvela bir dil çorbası gelir. Ardından bir dil haşlaması, bir dil söğüş, ara sıcak niyetine dil ızgara... Derken misafirler de homurdanmalar başlar. Beklerler ki şöyle yağlılardan, pilavlardan, baklava ve revanilerden tepsiler gelsin. Ne mümkün... Ardından bir dil kızartma konulur önlerine. Konak sahibi artık tahammül edemez ve kâhyasını çağırtıp öfkesini tokat edip yüzüne vurur:

-Ben sana pazardan en tatlı şeyleri al demedim mi?
-Evet, dediğiniz gibi, aynen sizin emrinizi yerine getirdim. Dünyada dilden daha güzel ve tatlı ne tasavvur olunabilir? Marifet ve ilmin anahtarı, mutluluğun ve saadetin başlangıcı o değil midir? Gönüller onunla şen, bilgiler onunla aşikar olmazlar mı? Anlaşmazlıkları çözen de o, adaleti bildiren de… O kadar kutsal ki, ibadetler onunla yapılıyor...

Ağa, duyduklarına cevap veremez ama yine de konuklarına mahcup olmamak için haykırır:

-Pekala madem dediğin gibidir, o halde yarın pazara gidip bu sefer en fena yiyeceklerden bir sofra hazırlat bize. Bakalım görelim.

Kahya ertesi gün yine kasaba uğrar, yine aynı yemekleri hazırlatır. Sofraya oturanlar aynı sıra ile başlarlar: Dil çorbası, dil haşlama, dil söğüş... Ve elbette yine aynı sorgu, sual. Kahyanın cevabı ibretliktir:

-Efendim, emin olunuz emrinizi ayniyle yerine getirmek için bu yemekleri hazırlattım. En fena yiyeceklerden istemiştiniz; Allah aşkına dünyada dilden daha fenasını kim tasavvur edebilir? Bütün kötülüklerin, bütün belaların, bütün kavgaların sebebi bu değil mi? Kim yalanın ve iftiranın güzel olduğunu söyleyebilir; kim, riya ve dalkavukluğun yararından bahsedebilir? Bütün bu fenalıkları dil yaptıktan sonra hangi azık dilden daha kötü olabilir ki…

Allah bir adama her şeyin tatlısını, yalnız dilin acısını verdi mi, ne yapsan kâr etmez. Öylesine sevimli, cana yakın olmasına imkan yoktur. Çünkü o dil ağzın içinde her dönüşünde can yakar, kalp kırar, gönül devirir. “Dil yarası yaraların en derinidir.” derler. Doğru sözdür. Bıçağın açtığı yara zamanla kapanır; dil yarası, ruhun en gizli tarafına doğru devamlı işler, bir türlü kapanmak nedir bilmez. Üstelik acı dilin zararı yalnız karşısındakine değildir; kendi sahibini de, dünya güzeli olsa çirkinleştirir. Nice güzel insanlar vardır ki, dilleri yüzünden sevilmezler. Ama tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır, derler.

Her gün onlarca insan yüzüyle karşılaşıyoruz. Bu insanların ilk bakışta yüzleri dikkatimizi çekiyor. Daha sonra ise gözleri… Eğer güzel bakan bir gözse gördüğümüz, iyi bir insana benziyor diye anlamlandırıyoruz, tabii çirkin bakan bir gözse de tam tersi. Bunlardan bazılarıyla anlık ilişkiler, bazılarıyla da uzun süreli ilişkilerimiz oluyor. Bu böyle yaşam boyunca devam edip gidiyor. Sonuç olarak şunu fark ediyoruz; kısa süreliğine gördüğümüz insanlarla eğer bir ilişki içinde olmazsak ister çirkin, ister güzel insan olarak adlandıralım, sadece silik bir iz olarak kalıyorlar ya da tamamen yok olup gidiyorlar. Kalıcı olan sözler oluyor. Kısa bir an için bile olsa, ilişkide bulunduğumuz bir insanın acı sözü yıllar geçse de içimizden çıkmazken, tatlı bir söz bizi tebessüm ettirebiliyor. Sanki o anı şimdi yaşamış gibi hissettirebiliyor.

Çevrenizde nice çirkin insanlar vardır; tatlı dilleriyle herkesi kendilerine hayran bırakırlar. Dil, bilinç ve iradeyle kullanılması gereken bir organdır; kendi başına bırakıldığı zaman her dönüşünde bir kalp kırar; birçok yıkımlara sebep olur. Dilin bu sonsuz etki gücünden dolayıdır ki, “Dil yarası yaraların en derinidir.” denilmiştir. İçimizde gür bir sevgi, şefkat ve merhamet kaynağı bulunduğu sürece kendiliğinden tatlılaşan dilimiz, hayatın güçlüklerini yenmede, insanları ikna edebilmede en büyük yardımcımızdır.

Tatlı dil, muhatabı ruhen etkileyecek tarzda, yumuşak, ikna edici, okşayıcı konuşma şeklidir. Tatlı dil, bütün gücünü ruhtan alır. Ruhu iyilikler, güzelliklerle dolu olan, fazilet sahibi bir kimsenin dili de kendiliğinden tatlı olur. Tatlı dil ve güler yüz, ruh asaletinin sevimli belirtileri ve görünümleridir. Tatlı dilli insanlar bu özellikleriyle çevrelerindekileri arkalarından sürükleyecek çekici bir etkiye sahiptirler. Tatlı dil insan için başlı başına bir kuvvettir.


Bir diğer ifadeyle insan dilinin tatlı olması için gönlünün iyi olması lazımdır. Kötü bir adamın dökeceği tatlı dil, tilkinin kargaya döktüğü tatlı dil gibidir. İnsanları belki kısa bir zaman için aldatır ama çabucak da foyası meydana çıkar. Gerçek tatlı dil iyi insanda olur. Yüreği merhametle, sevgiyle dolu insanın dili de kendiliğinden tatlılaşır. Bu da merhametli, yüreği sevgi dolu insanlarda olur. Onlar konuşurken ölçüp biçerler. Kalplerinin güzelliği doğal olarak onların dillerine, simalarına ve ahlaklarına yansır.


Peygamber Efendimiz (sav): “Müslüman, diğer insanların elinden ve dilinden emin olduğu kişidir.” buyurarak, olgun bir mü’minde olması gereken özellikleri bildirir. Olgun bir mü’minin de karşısındaki insanları, ne davranışlarıyla ne de sözleriyle incitmeyeceğini belirtir. Bununla birlikte bizlere, tatlı dilli ve güler yüzlü olmanın, imanda bir olgunluk ölçüsü olduğunu işaret buyurur.

Sert ve kırıcı olmayan, yumuşak, hoşa giden, gönül alıcı, okşayıcı, etkileyici, inandırıcı ve yerinde söylenmiş söz insanın hoşuna gider. Onu yumuşatır ve yola getirir. İyi ve etkili konuşma yerine göre en inatçı kişileri bile yumuşatır. Ne kadar kötü olursa olsun, tatlı dil karşısında yumuşamayacak insan kalbi yoktur. İyiliğin o güçlü silahıyla bütün kötülükleri yenip ortadan kaldırmak ne güzel bir şeydir. Bu yüzden tatlı dilli insanlar, çevrelerinde sevilir, sayılır ve itibar görürler. Rûhî asaletin temel taşlarından olan sabır ve hoşgörü, tatlı, yumuşak bir ses tonuyla işbirliği ettiği zaman aşılmayacak hiçbir engel, yenilmeyecek hiçbir zorluk yoktur.

Olumsuz düşünce ve davranışlarında anlamsız biçimde inatla direnenleri, öfke ile sertlikle değil; gönül okşayıcı tatlı sözlerle yola getirmeye çalışmak, yumuşatmak en doğru yoldur.

İnsan ilişkilerinde, iyi ve güzel konuşmanın büyük yeri ve önemi vardır. Kimi kişiler, inandıkları bir düşünceye inatla sarılırlar. Temelde yanlış ve sakıncalı olduklarını bildikleri halde bunda direnirler. Böyle kişileri düşüncelerinden caydırmak için sert sözler, buyruklar ve yasal yaptırımlar da yararlı olmayabilir. Onları ancak tatlı dille, inandırıcı sözlerle yavaş yavaş yumuşatma olanağı vardır.

Çocuklarımıza da tatlı dil ve güler yüzle muamele etmenin ne kadar faydalı ve eğitici olduğunu bugün artık herkes kabul etmiş durumdadır. Sert ve kaba davranışların, azarlamanın,  bilhassa da döverek terbiye vermeye çalışmanın hiçbir tesirinin olmadığı, tam tersine aksi tesir gösterdiğini hepimiz müşahede etmekteyiz.

Peygamber Efendimiz’i (sav), torunu Hasan’ı (ra) öperken gören Akra b. Habis, (ra) bu duruma şaşırarak: “Benim on çocuğum var. Onlardan hiç birini öpmedim.” demesi üzerine Peygamber Efendimiz (sav); ”Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” buyurarak çocuklara güler yüz göstermenin Allah’ın merhametine vesile olacağını belirtmiştir. İslamiyet, sevgi, güler yüz, tatlı söz, dürüstlük ve iyilik dinidir.

Hz. Fatma’nın (ra), Hz. Ali (ra) ile evlendiği düğün gecesi, mütevazı bir yemek ikramından sonra, Efendimiz (sav), bir eliyle Hz. Ali’yi (ra) diğer eliyle de Hz. Fatma’yı (ra) tutarak evlerine götürdü. Fatma’yı bağrına bastıktan sonra biricik kızına şu nasihatlerde bulundu:

“Kızım, evimizden çıkıp, başka bir eve, ülfet etmediğin bir kimseye gidiyorsun. Sen kocana yer ol ki, o sana gök olsun! Sen ona hizmetçi ol ki, o sana köle olsun! Kocana yumuşak davran. Öfkeli halinde sessizce ortadan uzaklaş, öfkesi geçinceye kadar ona görünme. Dilini ve kulağını muhafaza et. Kocan, daima senden güzel söz işitsin, güler yüz görsün. Bu suretle sana iyi gözle baksın…”

Peygamberimiz bu nasihati verdikten sonra, kızı Hz. Fatma’yı alnından öptü. Hz. Ali’ye teslim etti ve “Hanımın çok iyi bir hanımdır.” buyurdu.

İslâm âlimlerinden ve evliyanın büyüklerinden Hasan Şâzelî (ks) Hazretleri oğluna yazdığı bir mektupta ona şöyle nasihat eder:

“Gözümün nuru evlâdım. Her halinle seni Cenâbı Hakk’a emanet ettim. Kalp gözün açık olsun. Mahlûklara güzel ahlâk ile muamele edesin. Bütün amellerin en güzeli, güzel huylu olmaktır. Dili tatlı olanın dostu çok olur, buyrulmuştur. Daima insanların ayıbını gizle. Kimsenin ayıbını yüzüne vurma. Gadap ve kızgınlığını yenmeye çalış. İhtiyarlara karşı hürmet et. Bir fakir gördüğün zaman, gücün yettiği kadar elinde bulunandan yardımda bulun. Bunlara riayet edersen ömrün uzun olur, Hak Teâlâ her yerde seni aziz eder.”

Yine Hz. Lokman’ın oğluna nasihat ederken güzel sözlü olmakla ilgili tavsiyeleri bizlere ışık tutacaktır:

“Ey oğul! Dilini; ‘Allah’ım, beni affet!’ demeye alıştır. Çünkü öyle anlar vardır ki, o saatlerde Allah duaları reddetmez, istediğini ihsan eder.

Bir kimse ile bozuşursan, dilini tut ve makbul olan sözü söyle. Önce düşün, sonra söze giriş.

Herkesin değerini ve layık olduğu hürmeti muhafaza eyle.

İlim ve takva ehli veya herhangi bir sebeple senden ileride bulunan bir kimsenin huzurunda dilini tut.

Sükût ve teenni ile hareket et. Az konuş. Çok konuşmak, yanılmaya sebeptir.

Konuşurken sözü fazla dağıtma. Aksi takdirde şerefine zarar gelir. Konuşurken başkalarını utandırma. Kaş, göz işareti yapma.

Güzel ve lâtif sözleri duymaya çalış. Fazla hayrete düşme. Sözün tekrarlanmasını isteme. İnsanları güldürecek ve kendini maskara edecek sözlerden sakın.

Kimse hakkında atıp tutma.  

Senden bir şey istendiği zaman, elinden geliyorsa vermeye çalış. Birinden bir şey istediğinde de fazla ısrar etme.

Dinle alakası olmayan meselelerde aksi vaki ise tartışmaya ve münakaşaya girme.”

Sözün özü; tatlı dil her kapıyı açar. Nefsini terbiye etmiş, Hak ile bütünleşmiş gönüllerin dili de ahlâkı da güzelleşmiştir. Büyüğümüz Hâce Hazretleri’nin (ks) buyurduğu gibi;  

“En güzel dil tatlı dildir.”

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 EKİM SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort