JoomlaLock.com All4Share.net

VARLIĞI VE DEĞERİ FARK EDİLMEYEN ÇOCUK SORUNLU BÜYÜR

Çocuk doğduğu andan itibaren varlığının fark edilmesini ister. Verdiği her tepki bunun içindir. Ebeveynlerince ilgisiz kaldığını hissettiği anda hırçınlaşır. Anne babasının sözünü keser, önüne çıkar, beklenilenin inadına tersini yapar, yakasından paçasından çekiştirir. Beklediği tek şey değerinin fark edilmesidir.

Varlığı zamanında ve yeterince fark edilerek büyüyen çocuk, ilgi uğruna hırçınlığa düşmez. Çocuğa değerli olduğunu hissettirmeye çalışmak demek, onu ne kadar çok sevdiğimizi abartılı cümlelerle tekrar etmek değildir. Sevgi sözde değildir. Kalpteki sevgi eğer varsa gözümüzden, sözümüzden, tutumumuzdan okunur. Sevgi sözlerindeki samimiyet vücut dili üzerinden test edilir. Gerçek sevgi bakışlardaki içten tebessümün doğruluğu ile desteklenir. Seven sevdiğine eziyet etmez. Zaman ayırır, paylaşımlarda bulunur, merakla dinler, yardım eder, hediye alır.

İçimizde yaşattığımız her ne ise istemesek de dışarı taşar. Çiçek nasıl ki koku ve görünümüyle konuşuyorsa; insan da dili, bedeni ve davranışlarıyla konuşur. Sevgi davranışlardaki bütünlüğün dile gelerek adeta haykırışıdır. Anlamamak, hissetmemek nerede ise mümkün olmaz.

Sevgi, çocuğun sosyalleşmesindeki en önemli çimentodur. Sevgi ile sağlıklı ve mutlu çocukların yetişmesi, ancak fıtraten olmazsa olmaz bazı beklentilerin ve temel ihtiyaçların karşılanabilmesi ile olur. İnsan fıtraten şu beklentilerle doğar: Sen varsın, sen önemlisin, sana güveniyoruz, seni seviyoruz, seni besleyip koruyoruz. Anne babaların çocuklarına karşı ilk vazifesi bu ihtiyaçları zamanında, söz ve tutumlarıyla, denge içerisinde karşılayabilmeleridir. Aksi takdirde çocuk sorunlu büyüyecektir.

Çocuk eğitiminde en önemli koşul sevgidir. Her zaman, her koşulda sevildiğini bilen  çocuğun duygusal gelişimi dengeli olur. Çocuğun dünyaya gelmesinden başlayarak anneden gördüğü sevgi ve şefkat onun daha sonraki yıllarda başkalarını sevme ve kendini sevdirme yeteneğini geliştirir. Sevilen çocuk güven duygusu içinde çevre ile uyum sağlayarak kolaylıkla sosyalleşir. İlk yıllarda ihtiyaç duyduğu sevgiyi bulamayan çocuk güvensiz ve uyumsuz bir hâl alır. Ayrıca çocukların sevgisiz ve ilgisiz büyümeleri, onların çevrelerine karşı da kaba, saldırgan ve şefkatsiz davranmalarına neden olabilir.

Çocukta görülen başarısızlık çoğu kez sevgi azlığından doğmaktadır. Okullarımızdaki uyumsuz çocukların sevgiye muhtaç olduğunu görürüz. Sevgiden yoksun çocukların büyümesi, yürümesi, konuşması gecikir. Zeka düzeyinde gerileme olur.

Her şeyde olduğu gibi sevgide de denge çok önemlidir. Hayat dengeden ibarettir. Adil insan her şeye gereği kadar değer verebilendir. Sevgideki denge de sevdiğimizi Yaradan’dan dolayı sevebilmekten gelir. Eşini, çocuğunu, ailesini sevdiğini söyleyen bir gönül, bağlılık yerine bağımlılık üretiyorsa denge bozulmuştur. Buradaki sevgi madde bağımlılığından farksızdır. Eşini, çocuğunu değerin birincil kaynağı gibi seven, onların nefsiyle baş başa kalır. Adeta onlarla imtihan edilir. Sonuç; genellikle vefasızlıktır. Her değeri onu yaratanı vesilesiyle seven insan kalıcı mahrumiyet yaşamaz. Çocuklar Rabbimiz Allah’ın (cc) bizlere bahşettiği en değerli emanettir. Günahsız, tertemiz adeta birer melek gibidirler. Onları kıymetli kılan daha geçerli sebep ne olabilir ki.

Özünde her insan biriciktir. Her insan bir değerdir. Her insan adedince Yaradanımız, Rabbimiz Allah (cc) kendisine giden yol açmıştır. Her gönül özeldir. İnsan farkında olsun ya da olmasın her gönülde Rabbimiz’e giden bir yol mutlaka vardır. Aynı zamanda onu değerli kılan, yaratılıştan sahip olduğu fıtrî durumudur. Değerin kaynağı; Allah’ın, (cc) ona kıymet vererek onu yüceltmesi ve yeryüzünü ona âmâde kılmasıdır. Ya da diğer bir yaklaşımla yeryüzünü ona emanet etmesidir. Emanete ehil olan insanın asıl değer sebebi bunlardır.

Ayrıca Allah’ın onu değerli kılmasının bir boyutu da ona irade vermesi ve bu iradesini kullanması konusunda serbest bırakmasıdır. Allah (cc) insanı en güzel bir biçimde yarattı, ona hür irade verdi ve insan bu hür iradesiyle bu güzelliğini ya iyi ve güzel işler yaparak kâmil insana dönüştürür ya da kötü ve çirkin işler yaparak canlıların en aşağı mertebesi olan mahlukata düşürür, gerçeğini hiç unutmamak gerekir. Zira sair nasa değer vermeyen insan, aynı zamanda kendi değerini de düşürür. O yüzden her insan kendi için istediği iyilik ve güzelliği başkaları için de istemelidir.

Daha ilk yaşlardan, çocukların kendilerine yönelik iyi duygular geliştirmeleri, hayatlarındaki önemli insanların yani anne baba, öğretmen ve diğer büyükleri, ilerleyen yaşlarda arkadaşları tarafından nasıl değerlendirildiklerine bağlıdır. Anne babanın ve aile ortamının çocuğun ilk doğduğu andan itibaren devam eden süreç içerisinde çocuğa etkisi çok büyüktür. Anne babanın kişilik yapıları, eğitim durumları, meslekleri, zeka düzeyleri, bedensel ve ruhsal hastalıkları, psikososyal durumları, sosyokültürel statüleri, yetiştirilme tarzları ve kendi anne babalarından gördükleri muamele, çocuğa yaklaşım tarzları, çocuk için ayırdıkları vakit vb. durumlar, çocuğu birinci planda etkiler.

Büyükleri tarafından sevgi gören, gereksinim duyduğunda beklediği yakınlık ve ilgiyi bulan, fikirlerine değer verilen ve önemsenen, güven duyulan ve sorumluluklar verilen, iyi yaptığı şeyler için övülen, gurur duyulan, yaptıklarında hataya yer verilen ve olduğu gibi kabul edilen çocuğun kendine özgüveni olur.

Buna karşılık sevildiğini, önemsendiğini hissetmeyen, beklediği yakınlık ve ilgiyi göremeyen, sürekli eleştirilen ve olduğu gibi kabul edilmeyen çocuk, kendisini değerli hissetmez ve özgüveni olmaz. Kendisini değerli görmeyen (özgüveni olmayan) çocuk yaşadığı aile, çevre, okul ve toplum içinde problemlere sebep olur.

Ebeveynleri çocuğa ister zaman ayırmak arzusunda olsun, ister olmasın, çocuk her şeyin farkındadır. Ne onu oyuncağa boğmak, ne bol öpücükle karşılamak, ne eğitim konusunda ona üstün olanaklar hazırlamak, ne de sosyal açıdan her türlü avantajı sağlamak onunla birlikte sevgi ile bütünleşerek geçirilen zamanın yerini doldurabilir. Çocuk onunla geçirilen zamana bakarak, onu sevip sevmediğimizi bilecektir. Bu nedenle anne-babalar, çocuklarına olan sevgilerini onlara zamanlarını vermekle göstermelidirler.

Sevgiyi besleyen etkinliklerdir. Çünkü sevgi paylaşmaktır, ilgidir, güven duymaktır, anlamaya çalışmaktır, üretmektir, dikkat etmektir, önemsemektir, iletişim kurmaktır.

Çocukların iyi bir gelişme gösterebilmeleri için ana baba ile çocuklar arasında etkili bir iletişimin kurulması gerekmektedir. Etkili bir iletişim, aile üyelerinin karşılıklı olarak birbirlerinin düşüncelerini ve duygularını anlamalarını sağlar; işbirliği, yardımlaşma ve paylaşma davranışlarına yol açar; çocukların gelişmesi için uygun bir ortamın oluşmasına neden olur. İyi bir iletişimin gerçekleştiği aile ortamında çocuklar özerk ve bağımsız bir kişilik geliştirirler; düşüncelerini ve duygularını açıklama özgürlüğü ve alışkanlığı kazanırlar. Buna karşılık etkili bir iletişimin oluşturulmadığı, iletişim engellerinin yer aldığı bir aile ortamında çocukların gelişimi engellenir. Çocuklar özgürce düşünemeyen, düşüncelerini ve duygularını açıkça dile getiremeyen bağımlı birer birey olurlar; ileride çeşitli sorunlarla ve uyum güçlükleriyle karşılaşırlar.

Özgüven; kendi yeteneklerine ve kendi benliğine olan güven duygusudur. Özgüveni olan bir çocuk kendini değerli görür, yeteneklerinin ne olduğunu bilir, sınırlarını bilir, hayatta karşılaştıklarıyla baş etmeyi bilir ve kendiyle barışık olur.

Çocuğun özgüven kazanması ile ilgili olarak bilinmesi gereken çok önemli bir kural vardır ki o da çocuk eğitiminde katı kurallara yer olmadığıdır. Çünkü her çocuk farklıdır, her çocuğun ailesine yansıması farklıdır ve her çocuğun yaşadıklarıyla yaşattıkları birbirinden farklıdır.

Aynı zamanda her fırsatta çocuğa cesaret vermek gerekir. Cesaret vermek insanların zayıflıklarını görmezlikten gelip, güçlü yanlarını ortaya çıkarmaktır. Eğer çocuklarımıza cesaret ve umut verirsek ne kadar ileriye gideceklerini biz bile bilemeyiz.

Ailelerin beklentilerinin çocuğun gelişim düzeyine uygun olması çok önemlidir. Eğer beklenti düşükse ya da hiç yoksa çocuk kendisini geliştirmesi için desteklenmemiş olur. Çocuk; “Nasıl olsa ailem bana beklentilerini yerine getiremeyeceğim için güvenmiyor.” diye düşünür ve kendini hafife alınmış hisseder.

Anne babalar meşgul dahi olsalar, çocuklarının sorunlarını “Daha sonra anlatırsın.” diyerek geri çevirmemelidirler. Anne babaları olarak eğer çocuklarımızın problemlerini dinlemezsek, onlar da bizlerin onlar için bulduğu çözümleri dinlemeyeceklerdir.  

Takdir edilerek ve tasdiklenerek yetiştirilmiş olan çocuklar, sürekli eleştirilen çocuklardan daha mutlu, daha üretken ve daha itaatkâr olurlar. İltifat, bir fincan kahveye benzer. Gönülleri alır, içi ısıtır. İltifatın değeri iltifatın miktarına, türüne, yerine, zamanına, üslubuna ve iltifat edilen kişiye bağlıdır.

Çocuğa inanırsak olanaksızı başarır. Bizim için önemsiz olan küçük olay ya da davranış çocuklarımız için de çok önemli olabilir. Öyleyse onları ve onlar için önem taşıyan durumları bizde önemsemeliyiz.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2013 OCAK SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort