JoomlaLock.com All4Share.net

BİR PEYGAMBER AŞIĞI ABDULLAH iBN ÖMER (ra)

Bir Peygamber Aşığı

Bir Peygamber Aşığı Abdullah İbn Ömer (ra) - Sâlik-i İrfan

Sayı : 120 - Aralık 2017

 

Bir Peygamber Aşığı Abdullah İbn Ömer (ra)

 

Hamdolsun alemleri yoktan var eden Allah’ımıza… Rahman olan, Rahim olan, Kadir-i Mutlak olan Mevlamıza… Bizi insan kıldığı ümmet-i Muhammed’e kattığı ve Hâcegân nispetine ulaştırdığı için ne kadar şükretsek azdır…

Salat ve selamlar ise ümmetine çok harîs olan, Şahidimiz-Şefaatçimiz-Sahibimiz-Efendimiz Muhammed Mustafa (sav) hazretlerine olsun. O’nun her yanı nurdur. Bedeni nurdur, bakışı-sözü-fiili hasılı sünneti nurdur. O’nun nurundan nasipdar olmayı Cenabı Mevla hepimize lütfeylesin.

Büyüğümüz Mevlana Hace hazretleri “Türkiye’ye bakıyorum bir şey yok. İslam ülkelerine bakıyorum hepsi buraya bakıyorlar. Anlıyorum ki bu iş burada olacak.” buyurmuşlardı. Elhamdulillah ülkemiz birçok alanda bir değişim-dönüşüm yaşıyor. Sıkıntılar yok mu, var hem de çok fakat bu toplumda 100 yıldır üzerinden onca zulüm geçmiş kalbi Müslüman-aklı Batılı bir tip oluşturulmuş. Menderes-Özal-Erdoğan çizgisindeki siyasette kendini gösteren gelişim, özellikle Erdoğan döneminin son çeyreğinde ve 15 Temmuz sonrasında kendini daha bir net göstermeye başladı. Menderes’in ezanı asliyetine çevirmesi gibi kimi tutumları onu toplum nazarında evliya makamına çıkarırken, Özal’ın cuma kılan, hacca giden, tarikatlarla yakın olabilen bir cumhurbaşkanı portresi çizmesi doğrusu bu büyük dönüşümün adımlarıydı. Erdoğan ise Türk ve İslam dünyasıyla kurduğu ilişkiler, ABD’nin içerdeki eli FETÖ’yü kırması, topluma aşıladığı Batıya karşı direnme ruhu, Afrika’dan Endonezya’ya tüm müslümanlara seslenebilme yönleri ile adeta “Siyasetin Mehdisi” konumuna çıkacaktı.

ABD’nin güney sınırımızda planladığı-uyguladığı gavurluğun haddi hesabı yok. Atalarımızın kâfirden çıkardığı gavur kavramı o azgın-saldırgan hali tam olarak dile getiriyor. ABD onca azgınlığına rağmen -elhamdulillah- başarılı olamadı, olamayacak inşaallah. Cenabı Mevlamıza ne kadar şükretsek azdır. Bilen bilir, bilmeyen ne bilir. Belli ki Hak dostları Türkiye liderliğine dua ediyor, himmet ediyorlar. Cenabı Mevlamız onların dua ve himmetlerini başımızdan eksik etmesin.

İç gündem olarak da bazı reformist-modernist-yerli oryantalistlerin hadisi şerifler ve sünneti seniyye üzerinden edepsizlik yaptıklarına, akla ve imana zarar verecek kimi tutumlarına şahit olmaktayız. Büyüğümüz Hace Hazretleri haftalık sohbetlerinde bunlarla mücadele etmeye, bunların bozuk itikat ve görüşlerini açıktan izhar ederek emri bil maruf ve nehyi anil münker alanımızı genişletmeye davet etmişlerdi. Ayrıca Sahibimiz Efendimiz’in (sav) gönlünü almak için vird ve ezkârımız haricindeki tüm vakitlerimizde selatü selam söyleyerek hediye etmemiz istenilmişti. Ya Rabbi! Bizler Hâcegân cemaati olarak günahımızla-kusurumuzla Ashabı Kirâm ve Rasulü zi-şân Efendimiz’in (sav) yolunda-sevdasında, izinde-derdinde olduğumuzu arz ve beyan ederiz. Ya Rabbi bu imanımızı, bu ikrarımızı elimizden alma. Efendimiz’i (sav) üzecek-incitecek söz, davranış ve fiillerden, şerleşmiş kişilerden biz uzağız. Bu fesat görüşlü kişilere hidayet-hidayet-hidayet eyle… Hidayetlerini takdir etmemişsen Seriyyul Hisâb sensin, Azîzun Zuntikam sensin… Haklarından gel, memleketimizde bunların izini dahi bırakma ya Rabbi!

Tarihten günümüze bu ifsat hareketlerinin her zaman olduğunu görüyoruz. Malumunuzdur, bugün daha çok Mevlit adıyla bildiğimiz Vesiletü’n Necat (Kurtuluş Vesilesi) adlı şiirin Süleyman Çelebi tarafından yazılması da benzer bir durumda gerçekleşmiştir. 1400’lü yıllarda Sultan Yıldırım Beyazıt döneminde Bursa Ulu Camii imamlığı yapan ve Emir Şeyh Hazretleri’nin halifesi olan Süleyman Çelebi İran’dan gelen bir vaizin Bakara Sûresi’nin 285. âyeti kerîmesindeki “Biz Allah’ın peygamberlerinden hiçbirinin arasını ayırdetmeyiz.” meâlindeki bölümün tefsirinde: “Hazreti Muhammed ile Hazreti İsa arasında hiçbir farklılık veya üstünlük yoktur.” diye tefsir eder. Efendimiz’i (sav) incitecek sözler söyler. Bunun üzerine Efendimizin (sav) üzüldüğünü keşfen gören Süleyman Çelebi, O’nun gönlünü almak üzere Vesiletü’n Necat (Kurtuluş Vesilesi) adlı şiiri yazar. O mahzuniyetle, o aşkla yazılmış bu şiir öyle kabul görür ki aradan 600 yıl geçmesine rağmen halen sevilir, halen okunur:

 

Doğdu ol saatte, o Sultan-ı Din,
Nura gark oldu, semavat ü zemin.

Mahlûkatın hepsi sevindi o an,
Dirilip âlem yeniden buldu can.

Kâinattaki her şey edip seda,
Çağrışarak dediler ki, merhaba!

Merhaba, ey Âl-i Sultan merhaba!
Merhaba, ey Kân-i İrfan merhaba!

Merhaba, ey Sırr-ı Furkan merhaba!
Merhaba, ey derde derman merhaba!

Merhaba, ey Rahmeten lil-Âlemin!
Merhaba, sensin Şefial Müznibin!

Bütün dertlilerin dermanı sensin,
Cümle Âlemlerin Sultanı sensin.
Kim olmak isterse ateşten necat,
Aşk ile, şevk ile etsin salevat!

Essalatü vesselamü aleyke ya Rasulallah!
Essalatü vesselamü aleyke ya Habiballah!
Essalatü vesselamü aleyke ya Seyyid-el Evveline vel-Âhirin.
…………...

 

Bugün bizler de öncelikle Peygamber Efendimizin (sav) sevgisi etrafında toplanmak durumundayız. Kültür dediğimiz, yaşam biçimi dediğimiz şeyin merkezinde O’nun yaşantısı olursa toplum olarak üzerimize öyle bir rahmet ve himmet yağmuru yağar ki şaşar kalırız. Tarihimiz bunun örnekleriyle dolu. Kim Allah’tan yardım istiyorsa hayatının merkezine O’nu almalıdır. Bu da doğal olarak O’nun bugünkü varisleri olan evliya ile bizi buluşturacaktır zaten.

Geçen sayımızda en çok saldırılan-iftira edilen sahabe olarak Ebu Hureyre (ra) hazretlerinin hayatına bakışta bulunmuştuk. Bu yazımızda da muksirûn (Çok hadis rivayet edenlerden) Ebu Hureyre (ra) hazretlerinden sonra gelen ve Medine’nin fakih Abdullahlarından Abdullah bin Ömer (ra) hazretlerinin hayatından dersler-ibretler almaya çalışacağız:

İbn Ömer diye de anılan Abdullah, nübüvvetin üçüncü yılında Mekke’de doğdu. Hz. Peygamber’in zevcesi Hafsa ile ana baba bir kardeştir. Babası Hz.Ömer (ra) ile birlikte müslüman oldu, yine onunla birlikte Medine’ye hicret etti. Babasından önce hicret ettiği de rivayet edilmektedir. On üç yaşında iken Uhud Savaşı’na katılmak istedi; fakat Hz. Peygamber henüz çok genç olduğunu söyleyerek izin vermedi. Bedir Savaşı’na da aynı sebeple kabul edilmediği rivayet edilir. On beş yaşına girince Peygamber’in izniyle Hendek Savaşı’na katıldı.

İbn Ömer orta boylu, iri yapılı ve esmer tenliydi. Saçları omuzlarına dökülecek kadar uzundu. Sakalını kına ve ketem denilen çivit boyasıyla sarıya boyar, bu sebeple sakalı kumral bir renk alırdı. Hz. Peygamber’in de öyle yaptığını söylerdi.

Ebu Eyyûb el-Ensârî’nin de bulunduğu İstanbul seferine (49/669) iştirak eden Abdullah (Taberî, V, 232; el-Kâmil, III, 459), müslümanlar arasında çeşitli fitnelere yol açan savaşlardan ve hadiselerden hep uzak durmuştur.  

Kardeşleri arasında babasına en çok benzeyenin Abdullah olduğu rivayet edilir. Seksen beş (veya seksen yedi) yaşlarında Mekke’de vefat etti. (ö. 73/692)

Hazreti Âişe (ra) buyurdu ki: “Hâl ve hareketinde Rasulullah’a en çok benzeyenlerden biri de İbni Ömer idi.”  

Hadîs ve fıkıh âlimleri arasında Abdullah bin Ömer, Abdullah bin Abbâs, Abdullah bin Zübeyr ile Abdullah bin Amr bin Âs’a  (Abâdile-i erbea) yani dört Abdullah ünvânı verilmiştir. Bu dört zat, bir meselede ittifak edince Abâdile’nin kavli denilir. Ancak fıkıh kitaplarında Abâdile denilince ekseriya İbni Mesud, İbni Abbas ve İbni Ömer hazretleri kastedilir. 

Hz. Peygamber’in kayınbiraderi olması, ona Rasul-i Ekrem’in yakın çevresinde bulunma imtiyazını sağlamıştır. Bu sebeple Rasulullah’ın, birçok sahâbînin görüp duyma imkanını bulamadığı davranış ve sözlerinin müslümanlara intikal etmesine yardım etmiştir. Rivayet ettiği 2630 hadis ile Ebu Hüreyre’den sonra en çok hadis rivayet eden yedi sahabenin (el-muksirûn) ikincisi oldu. Bu hadisleri, başta Hz. Peygamber olmak üzere, babası Ömer, ablası Hafsa, ayrıca Hz. Ebu Bekir, Hz. Osman,Hz. Âişe, Zeyd b. Sâbit, Bilâl ve Abdullah b. Mesûd gibi ileri gelen sahabelerden dinleyip öğrendi. Rivayetlerinin 168’i hem Buhari hem Müslim’de bulunmaktadır. İbn Ömer’in en önemli özelliklerinden biri de hadisleri Hz. Peygamber’den duyduğu lafızlarla rivayet etmeye son derece dikkat etmesi, bunların benzer kelimelerle değiştirilmesine asla izin vermemesidir. Geniş hadis bilgisine rağmen bu titizliğinden dolayı ihtiyatla hadis rivayet ederdi. Onunla birlikte Medine’ye kadar yolculuk yapan Mücâhid ve yanında bir yıl kalan muhaddis Şa‘bî, bu süre içinde sadece bir hadis rivayet ettiğini söylerler. Buhari’ye göre, “Altın zincir” (silsiletü’z-zeheb) adı verilen en sahih isnad, İbni Ömer’den azatlı kölesi Nâfi’nin, ondan da İmam Mâlik’in rivayet ettiği hadis senedleridir. 

Ashabın fakihleri arasında mümtaz bir yeri olan Abdullah, en çok fetva veren yedi sahabeden (el-fukaha ü’s-seb‘a) biridir. Altmış yıl boyunca fetva vermiştir. Özellikle sahabenin yaşlıları vefat ettikten sonra insanların fetva için başvurdukları kişilerin başında İbni Ömer ve İbni Abbas gelmekteydi. 

Babası Hz. Ömer’in fıkhi kanaatlerinin büyük ölçüde tesiri altında kaldığı ve onun hükümleriyle amel ettiği görülmektedir. Ancak ictihadına uymayan konularda babasına muhalefet etmekten de çekinmemiştir. (Kal‘acî, s. 33-39)

Kesin kanaat sahibi olmadığı hususlarda fetva vermekten son derece sakındığı bilinmektedir. Bir defasında bilmediği bir meselede kendisinden ısrarla fetva isteyen birine: “İbni Ömer böyle fetva verdi diyerek sırtımızın cehennem köprüsü haline getirilmesini mi istiyorsun?” diye çıkışmıştır. Yanlış fetva vermek suretiyle günaha girmekten korktuğu için Halife Osman’ın kadılık teklifini kabul etmemiştir. Fıkhın hemen her dalında vermiş olduğu fetvalar Muhammed Revvâs Kal‘acî tarafından konularına göre alfabetik olarak tasnif edilip neşredilmiştir. (Mevsû‘atü Fıkhı Abdillâh b. Ömer, Beyrut 1406/1986)

Kaynakların ittifakla belirttiğine göre, Hz. Peygamber’in hayat tarzına harfi harfine uyma ve O’nun emirlerini aynen yerine getirme hususunda Ashab-ı Kiram içinde İbni Ömer’in müstesna bir yeri vardır. 

Gençliğinde bir rüya görür. Rüyasında ipek bir kumaş parçasının üzerine binerek uçmakta, cennetteki istediği yerlere konmaktadır. Bu sırada birileri onu cehenneme götürmek ister. 

Hemen karşısına bir melek çıkıp “Korkma!” der. Sonra onu alıp tekrar cennete götürür. Hazreti Hafsa (ra), onun bu rüyasını Rasulullah’a anlatınca, Peygamber Efendimiz (sav) buyurur ki: “Abdullah ne iyi insandır. Keşke geceleri de namaz kılsa!”  (Buhari, Fezâilü Ashâbi’n-Nebî, 19)

O zamandan sonra gece namazını hiç bırakmaz.

(Devam edecek...)

 

Yazar:  Sâlik-i İrfan

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort