JoomlaLock.com All4Share.net

EBU HUREYRE HAZRETLERİ’NE NEDEN SALDIRILIR?

Ebu Hureyre r.a

Ebu Hureyre Hazretleri'ne Neden Saldırılır? - Sâlik-i İrfan

Sayı : 119 - Kasım 2017

 

Ebu Hureyre Hazretleri'ne Neden Saldırılır?

 

Hamd ve senalar âlemlerin Rabbi olan, Kâdir-i Mutlak olan, Halim ve Seriyy-ul Hisâb olan Mevlamıza… Cenabı Mevlamız mutlak kudret sahibi fakat aynı za-manda Halîm (Cezalandırmayı erteleyen) ve nihayetinde Seriyy-ul Hisâb (Hesabı çabuk gören)… 

Binler salât ve selam ise Sahibimiz, Şefaatçimiz, Efendimiz Muhammed Mustafa (sav) hazretlerine olsun. Elhamdulillah, ümmetine çok düşkün bir Efendimiz var. O’na ne kadar salat-ü selam getirsek az.

Dört halife efendilerimizden sonra geçen sayımızda Hz. Selman (ra) efendimizin hayatından bahisle kimi kesitleri paylaşmıştık. Bu sayımızda da Hz. Ebu Hureyre (ra) efendimizin hayatı ve bizlere yol göstericiliği hakkında yazmaya çalışacağız.

Hz. Ebu Hureyre (ra), çok hadis rivâyet eden meşhur sahâbîdir. Adı Abdurrahman b. Sahr; künyesi, Ebû Hureyre ‘dir. Câhiliye döneminde ismi Abdüşşems idi. Hz. Peygamber (sav) onu, Abdurrahman (bazı rivâyetlere göre Abdullah) diye adlandırır. (el-Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek, Beyrut, III, 507).

Bir gün kaftanımın içinde küçük bir kedi taşıyordum. Resûlullah gördü. “Nedir bu?” buyurdu. Ben de, “Kedicik” dedim. Bunun üzerine Resûlullah bana “Ey kedicik babası!” buyurdu. Ebû Hureyre m. 678 senesinde 78 yaşında iken Medine-i Münevvere’de vefât etmiştir.

Müslüman olduğunda 30 yaşını geçmişti. Yemendeki Devs kabilesinin ileri gelenlerinden ve meşhûr şair olan Tufeyl bin Amr (ra) vasıtasıyla müslüman olmuştur.

Hicretin 7. yılında Tufeyl bin Amr (ra) îmân edenlerle birlikte Yemen’den ayrılır. Yetmiş kişiden fazla bir kâfile halinde Medine’ye gelirler. Ebû Hureyre bir an önce Peygamberimizi (sav) görmek, O’na kavuşmak aşkıyla yanmaktadır. Yolculuğun uzun sürmesinden sıkılır. Bu halini şu beyitle dile getirmiştir:

“Yâ leyleten min tûlihâ ve anâihâ,

Âlâ ennehâ min daret-il-küfri necceti.”

(Ey yolculuk gecesi! Bıktım yolun uzunluğundan ve sıkıntısından. Fakat bu yolculuktur, kurtaran beni küfür ve inkâr yurdundan.)

Peygamberimiz (sav) Hayber’de olduğu için Medine’ye gelen bu kâfile doğruca Hayber’e hareket eder. Oraya vardıklarında Peygamberimiz (sav) Natat kalesini fethetmiş, Kâtibe kalesini de kuşatmıştır. Peygamberi-miz’in yanına vardıklarında Ebû Hureyre’ye bakıp  “Sen kimlerdensin?” buyurur. O da: “Devs kabilesindenim!” der. Peygamberimiz (sav) “Devs içinde kimi gördümse onda hayır gördüm.” buyurur. Bundan sonra Ebû Hureyre (ra) Peygamberimize (sav) müslüman olduğunu söyler ve bîat eder. 

Hz. Ebû Hureyre (ra), Peygamberimizin (sav) yanına geldikten sonra artık O’ndan hiç ayrılmaz. Ashâb-ı kiramın en fakîri olup, Ashâb-ı Suffa arasına katılır. Ashâb-ı Suffa, Mescid-i Nebî’de kalır hep ilimle meşgûl olurdu. Ebû Hureyre de (ra), Peygamberimizin (sav) hep huzûrunda bulundu. Bu hal Peygamberimizin vefâtına kadar dört sene sürdü

Hz. Ebû Hureyre (ra), Hazreti Ebû Bekir’in halifeliği sırasında idarî işlerle meşgûl olmamıştır. Hazreti Ömer’in halifeliği sırasında ise Bahreyn vâliliğine tayin edilir. Bir müddet bu vazîfeyi yapar. Hazreti Osman’ın halifeliği sırasında Mekke kadılığı, Hazreti Muâviye’nin halifeliği sırasında da Medine vâliliği yapar. Hoş sohbet, temiz ve ince duygulu, saf gönüllü idi (Zehebî, Tezkire, 1, 33). Emirlik ve valilik ona kibir vermedi. Üstelik alçak gönüllülüğünü arttırdı. (ibn Sa’d, et-Tabakatü’l-Kübrâ, 4-336)

İffet sahibi, eli açık-cömertti. Hz. Osman’ın (ra) şehid edilmesinden sonraki fitne olaylarında köşesine çekildi. Halk onun bu halinden kendisine söz ettiklerinde Rasûlullah’ın (sav) şu hadisini rivâyet ediyordu: “Fitneler çıkacak. O zamanda, oturanlar ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. Kim dönüp bakmaya yönelirse, o da ona yönelir. Kim bir sığınak veya korunak bulursa onunla korunsun.” (Buhâri, Menâkib, 25; Müslim, Fiten, I0).

İmam Şâfii gibi büyük âlimlerin bildirdiğine göre, Ebû Hureyre kendi dönemindeki hadis nakledenlerin içinde hafızası en sağlam olanıdır. (İbn Hacer, el-isâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, IV, 205). Ebû Hureyre (ra), çok hadîs rivayet ettiği için kendisine yöneltilen tenkitlere genellikle şu cevabı vermiştir: “Bazı kimseler: ‘Ebû Hureyre çok (hadîs rivayet) ediyor.’ deyip duruyorlar. Hâlbuki Ensar kardeşlerimiz tarlalarında ziraatla, muhâcir kardeşlerimiz de pazarda ticaretle meşgul olurken, (bu kardeşiniz) karın tokluğuna Hz. Peygamber’e (sav) hizmet ediyor, onların görmediklerini görüyor, duymadıklarını duyuyordu.” (Buhârî, İ’tisâm 22; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe 159-60)

Ashabın güzide simalarından Hz. Talha da Ebû Hureyre’ye (ra) hakkını teslim etmiştir. Kendisine neden onun kadar çok hadîs rivâyet etmediği sorulduğunda şöyle demiştir: “Allah’a yemin olsun ki onun, bizim Peygamber’den duymadıklarımızı duyduğundan asla şüphe etmem. Gerçek şu ki, bizler varlıklı kimselerdik; evimiz barkımız vardı. Peygamber’in (sav) yanına ancak sabah ya da akşamleyin gidebiliyorduk. Oysa Ebû Hureyre, hiçbir şeyi olmayan fakir bir insandı. Kendisi Hz. Peygamber’in (sav) misafiri olarak Suffa’da kalır ve yanından hiç ayrılmazdı.” (Buhârî, et-Târîhu’l-Kebîr, 6/133; Tirmizî, Menâkıb 47)

“Ömer’e çokça hadîs rivayet etti-ğim haberi ulaştığında beni çağırıp, ‘Fala-nın evinde, Resûlüllah’la (sav) birlikteydik ve sen yanımızdaydın değil mi?’ diye sordu. Ben de: ‘Evet (ben de oradaydım) ve bunu neden sorduğunu da biliyorum!’ dedim. Ömer: ‘Peki neden sordum?’ dedi. Ben de: ‘Allah Resûlü o gün, “Kim bile bile bana yalan isnat ederse, ateşteki yerine hazırlansın!” buyurmuştu.’ dedim. Hz. Ömer: ‘(Madem bunu hatırlıyorsun) o hâlde git ve hadîs rivayet et!’ dedi.” (İbn Kesîr, el-Bidâye, 7/107; Zehebî, Siyer, 2/603)

Sahâbiler, onun hadis ri-vâyetindeki üstünlüğünü kabul ettiler ve ondan hadis naklettiler. Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Talha, İbn Abbâs, Hz. Âişe, Abdullah b. Ömer (r.anhum) bunlardandır. (Hâkim en-Nisâbûrî, III, 513; İbn Kesir, VIII, 108). Bu da onların, Hz. Ebû Hureyre‘nin güvenilirliği ve doğruluğu hususunda ittifak ettiklerini gösterir. 

Buhâri’nin söylediği gibi Ebû Hureyre‘den sekiz yüz âlim hadis rivâyet etmiştir. O, sahâbe ve muhaddisler nazarında son derece güvenilir, yüce bir şahsiyettir. İbn Ömer şöyle demiştir: “Ebu Hureyre benden daha hayırlı ve naklettiğini daha iyi bilendir.” 

Mervan’ın katibi Ebû Zuayzia da Ebû Hureyre ‘nin hadis rivâyetinde ne derece güç-lü olduğunu gösteren şu haberi nakleder: “Mervan, Ebû Hureyre ‘yi sarayda hadis rivâyet etmek için dâvet etmişti. Mervan beni divanın arkasına oturtmuştu ve ben de Ebû Hureyre ‘nin naklettiklerini gizlice yazıyordum. Ertesi yıl yine onu dâvet etti ve ondan hadis rivâyet etmesini istedi. Bana da bir yıl önceki yazdıklarımdan takip etmemi tenbih etti. Neticede, onun bir tek kelime bile değişiklik yapmadan rivâyet ettiğini gördüm.” (İbn Kesir, III,106; M. Ebû Zehv 162-164).

Resûlüllah’a en yakın iki sahabiden Hz. Ebû Bekir (ra) Sunh denilen yerde oturduğu ve oradan Mescid-i Nebevî’ye ancak iki günde bir gelip gittiği (Buhârî, Cenâiz 3; Megâzî 84), Hz. Ömer (ra)’in de ancak gün aşırı Mescid’e gelebildiği (Buhârî, İlim 25; İbn Hanbel 1/33)göz önüne alındığında, Allah Resûlü’yle (sav) mülâzemetin Ebu Hureyre’ye ne büyük bir avantaj kazandırdığı anlaşılmaktadır. 

Resûl-i Ekrem’in (sav) duasına mazhariyet, Ebû Hureyre’nin ilme olan iştiyakı dolayısıyla kazandığı manevî bir fazilettir. Rivayete göre, Ebû Hureyre ve Zeyd b. Sâbit (ra) gibi sahabîlerin Mescid-i Nebevî’de dua ve zikirle meşgul oldukları bir esnada, Allah Resûlü (sav) gelip yanlarına oturmuş ve her birinden dua etmelerini istemişti. Hz. Zeyd ile diğer arkadaşlarının dualarına ‘âmîn’ dedikten sonra, Ebû Hureyre’nin: ‘Allah’ım Sen’den bu iki arkadaşımın istediklerini ve ayrıca unutulmayacak bir ilim vermeni istiyorum.’ şeklindeki duasına da ‘âmîn’ diye mukabele etmiştir. Diğerlerinin: ‘Ey Allah’ın Elçisi, biz de unutulmayacak ilim istiyoruz.’ demeleri üzerine, Ebû Hureyre’yi (ra) kastederek, ‘Şu Devsli genç sizi geçti.’ (İbn Hacer, el-İsâbe, 7/204) diyerek onun bu konudaki arzu ve iştiyakına işaret etmiştir.

Bir gün Allah Resûlü (sav) ganimet taksim ederken, onun taksimata kayıtsız kaldığını görmüş ve: “Sen de arkadaşlarının benden istediği gibi ganimetten istemez misin?” diye sormuş, o da buna, ilme adanmış bir ruh hâliyle şöyle karşılık vermiştir : “(Ey Allah’ın Elçisi) Benim Sen’den istediğim tek bir şey var, o da Allah’ın sana öğrettiği ilimden bana da öğretmendir.” (İbn Hacer, el-İsâbe, 7/203)

Hz. Ebû Hureyre: “Resûlüllah’tan iki kap dolusu ilim aldım. Bunlardan sadece birini aranızda yaydım. Diğerine gelince, eğer bunu aranızda yaymış olsaydım, şu gırtlağım kesilirdi.” diyerek gizli bir ilme sahip olduğunu da ifade etmiştir. Ebû Hureyre’nin insanlara yaymadığı ilmin ahkâma ve âdâba dair olması ihtimal dâhilinde değildir. Zira bunu ümmetten alıkoyması risaletin tebliğine aykırı bir husustur. Tercih olunan kanaate göre, bunlar, kıyamet alametleri, ümmetin başına gelecek olan bazı fitneler ve yine onların başına geçecek zâlim idarecilerle alâkalı haberler olmalıdır. Ebû Hureyre’nin (ra) bazen kinayeli olarak aktarmış olduğu haberler de bu kanaati güçlendirmektedir. Meselâ Allah Resûlü’nün (sav) “Vukuu yaklaşan şerden dolayı vay Arap’ın hâline.” (Buhârî, Fiten 4) sözü ile Ebû Hureyre’nin “60 yılının başları ve yönetimin çocuklara geçtiği (günlerden) Allah’a sığınırım.” (İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 1/261) ifadeleri buna işaret etmektedir. 

Hz. Ebû Hureyre güçlü bir hafızaya sahipti. Ancak hadîsleri ezberleyebilmek için daha güçlü bir hafızaya sahip olmak gerektiğini bildiği için bir gün Hz. Peygamber’e (sav) hafızasından şikâyette bulunmuş, Hz. Peygamber de ona, elbisesini yere yaymasını ve konuşması bitinceye kadar öylece bırakmasını, sonra toplayıp sırtına tekrar giymesini tavsiye etmişti. Ebû Hureyre (ra), Hz. Peygamber’in (sav) bu tavsiyesine uymuş ve o günden sonra duyduklarını bir daha unutmadığını ifade etmiştir. (Buhârî, İlim 43; Tirmizî, Menâkıb 47)

Sahabenin bir araya geldikleri cuma günlerinde Mescid-i Nebevî’nin bir kenarına çekilerek hadîs rivayet eder, pek çok insan da onu can kulağıyla dinlerdi. Bu aynı zamanda onun hadîste otorite olarak kabul edildiğinin de bir işaretidir. Ebû Hureyre’den (ra) menkul hadîslerin böyle geniş bir kesime hitap etmesi dolayısıyladır ki, sahabe ve tâbiûndan 800 civarında ravi ondan hadîs rivayet etmiştir. (İbn Hacer, İsâbe,7/202)

Resûlullah (sav) “Allahım şu kulunu ve annesini mü’min kullarına, mü’minleri de onlara sevdir.” buyurarak duâ etti. Artık onu bilen ve gören her mümin sevdi.

Ebû Hureyre (ra) fazîleti ve İslâmı yaşamasıyla en mükemmel bir nümûne idi. Çok geceleri ibâdet ile geçirir, sabaha kadar namaz kılar, Kur’ân-ı kerîm okurdu. Her ayın başında üç gün oruç tutardı. İbâdetlerde çok ihtiyâtlı hareket ederdi. Hep abdestli bulunur ve Resûlullah: “Abdestli olan vücûd azâsına cehennem ateşi dokunmaz” buyurdu, derdi.

Hadis ilminde “muksirûn” (çok rivayet edenlerden) diye şöhret buldu. Muksirûnun alt sınırında yer alan Ebu Said-i Hudri (ra) bin yüz yetmiş, zirvede olan Ebu Hureyre (ra) ise beş bin üç yüz yetmiş dört hadis rivayet eder.

Macar asıllı müsteşrik yahudi Ignaz Goldziher ve benzerleri Ebû Hureyre’nin hadis uydurduğunu ve bunda hayli ileri gittiğini ileri sürmüştür. Böyle bir tenkid tümüyle bâtıldır, geçersizdir ve hiçbir haklı tarafı yoktur.

Bu alanda gayretleriyle takdir toplayan İhsan Şenocak Hoca’dan bir alıntıyla yazımızı bitirelim: “Sahabenin, özellikle de müksirunun bütün zamanlara Kur’an’ın mübeyyini Efendimiz’in (sav) sünnetini taşıma gayretleri “elleriyle dini değiştirmek” isteyenlerin önünü kapadı. Çünkü gayri İslami oluşumlar, onların rivayet ettiği hadislerle meşruiyet alanlarını yitirdiler. Bu yüzden İslam düşmanları tenkit oklarını sünnetin taşıyıcıları olan sahabeye yönelttiler. Hedefe de Ebu Hureyre’yi (ra) koydular. Çünkü tek başına o, bir hadis mecmuasıydı. Onun cerhedilmesi topyekün İslami disiplinlerin de çökertilmesi demekti. Bu yüzden Ehl-i Sünnet karşıtı fırkaların saldırılarını yoğunlaştırdığı sahabi Ebu Hureyre (ra) oldu. Allah’ın dinini hevalarına göre şekillendirmek isteyen Cehmiler ona saldırdı. Çünkü onun rivayet ettiği hadisler Cehmiyye’nin delillerini çürütmüştü. Müslümana kılıç çekmeyi caiz gören Hariciler onun rivayetlerini tereddütsüz reddettiler. İnsanın kaderini kendisinin tayin ettiğini söyleyen ve bu söyleyişle Kudret-i İlahi’yi ta’dil eden Kaderîler, Ebu Hureyre’nin (ra) hadisleriyle istidlali caiz görmediler. Kabul ettikleri sahabe, bir elin parmaklarını geçmeyen Şia, onu yalancıkla itham etti. Zındıklar, muharrifler, müsteşrikler, mustağripler… hâsılı bütün İslam düşmanları dini tezyif ve tahkir etmeyi murat ettiklerinde söze Ebu Hureyre (ra) ile başladılar.

Asırlar geçti, usuller, esaslar değişti. Fakat Ebu Hureyre (ra) karşıtları hep aynı hal üzere kaldılar. Çünkü talep ettikleri İslami değişimin karşısında rivayet ettiği hadislerle hep en önde Ebu Hureyre (ra) vardı. Bu yüzden ilk aşılması gereken engel olarak onu gördüler. Önde olması tezyif ve tahkir kampanyasında da öne alınmasına sebep oldu.”

Hz. Ebu Hureyre ömrünün son günlerinde hastalanır. Hastalığını duyanların ziyârete gelmesiyle büyük bir kalabalık toplanır. Bu hastalığı sırasında “Allah’ım sana kavuşmayı seviyorum. Bunu bana nasîb eyle.” der ve ruhunu teslim eder.

Cenabı Mevla şefaatini lütfeylesin. Bizleri ona bağışlasın. Cennetinde cemalinde bizleri buluştursun. Amin, vel hamdu lillahi Rabbil alemin.

 

Yazar:  Sâlik-i İrfan

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort