JoomlaLock.com All4Share.net

“ABDULLAH, İŞTE ABDULLAH!”

Abdullah işte Abdullah

''Abdullah, İşte Abdullah'' - Sâlik-i İrfan

Sayı : 121 - Ocak 2018

 

''Abdullah, İşte Abdullah!''

 

Elhamdulillah, Mevlamıza ki bizi Müslüman olarak yaratmış. Yine hamd ederiz ki ehli sünnet itikadı içerisinde, Hakk’ın rızasını arama gayretinde Hâcegân yolunu bizlere nasip eylemiş. Ne kadar hamd etsek, şükretsek azdır.

Rabbimize hamdden sonra Efendimiz, Sahibimiz, Şefaatçimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) hazretlerine de binler selât ve selam ederiz.

Hâcegân yolunun bugünkü imamı, büyüğümüz Mevlana Hâce Hazretleri’nin (ksa) ifadesiyle “Din, Hz. Muhammed’dir. (sav)” Elhamdulillah, Cenabı Mevlamız bizi bu itikattan ayırmasın. Hâcegân mektebinde hiçbir şeyi anlayamasak bile, nakış nakış insanın gönlüne işlenen hakikat-marifet güzelliklerinden yeterince nasiplenemesek bile sadece şu hakikat bile gönlümüzü ferahlatıyor, bize ümit veriyor: Din, Hz. Muhammed’dir (sav) Elhamdulillah, elhamdulillah…

İşte bin beş yüz yıl önce Cenabı Mevlamızın razı olduğu en güzel yaşam biçimini hayata geçiren, ashaba öğreten ve onlardan bugüne gönülden gönüle akışla gelen İslam var, Efendimiz (sav) var. Biz yeter ki gönlümüzü açalım, samimi olalım; nasibimiz bize ulaşacaktır. Çünkü o Ebu’l Kasım’dır. Kısmetleri tayin eden, taksim eden O’dur. O’nun (sav) ensara: “İnsanlar ganimetlerini alıp evlerine döndüklerinde sizin payınıza düşen Benim. İnsanlar bir tarafa ensar bir tarafa gitse Ben sizi tercih ederim, yoksa siz ey ensar topluluğu payınızdan razı değil misiniz?” buyurması bugün Hâcegân cemaatinde karşılık buluyor ve bizler bütün günahımıza, gafletimize, anlayışsızlıklarımıza rağmen diyoruz ki: “Razıyız ya Rasulullah, razıyız. Bizler Senin sevgini tercih ediyoruz. Yüzümüz olmasa da Seni ve Sana ait olan şeyleri seviyoruz. Seni aşk ile seven Sahabe-i Kiram efendilerimizi seviyoruz. Senin Hakk’ı hoşnut etmek için yaptığın sünnetini seviyoruz. Müminin tâcı olarak sarığı, mübarek yüzünün süsü olarak sakalı, o inci dişlerine sürdüğün -neredeyse farz kılınacak- misvağı, “gözümün nuru” buyurduğun namazı, kulluğun özü olarak yalvarışla duayı, yakarışla Rabbimizi zikretmeyi... hasılı Senin sevdiğin ne varsa onları seviyoruz. 

Daha önce de nakletmiştik: “Ebu Hureyre hazretleri Medine çarşısında: “Ey insanlar! Mescitte Rasulullah’ın mirası pay ediliyor, siz nerdesiniz?” diye bağırdığında herkes mescide koşuyor. Bakıyorlar ki mescitte bir grup ilim müzakere ediyor, bir grup sohbet ediyor, bir grup namaz kılıyor, bir grup yüce Mevla’yı zikrediyor. Ebu Hureyre hazretleri: “İşte bunlar Rasulullah’ın mirasıdır.” buyuruyor. Ya Rabbi! Hâcegân yolunun müntesipleri işte o mirasa taliptir. Bizleri mahrum eyleme! Bizlere bugün o mirası ulaştıran Hâce Hazretleri’ni üzmemeyi nasip eyle! O mirası şeref bilmeyi başka şeylere itibar etmemeyi lütfeyle!

Elhamdülillah, bu kıymetli emaneti ilk yüklenen nesilden, örnek bir şahsiyet olarak Hz. Ömer’in oğlu Abdullah (ra) efendimizin hayatından alıntılar yapmaya devam ediyoruz. Cenabı Mevlamız bizleri onların sevgisinden-izinden ayırmasın. 

Mekke’nin fethi sırasında, Abdullah bin Ömer yirmi beş yaşlarında bulunuyordu. Süratli koşan bir atı vardı. Bu at üzerinde, elinde mızrağı olduğu halde çok heybetli idi. Resûlullah Efendimiz onun bu halini görünce “Abdullah, işte Abdullah!” buyurarak mücahidliğini övdüler. Müslüman ordusu, büyük bir ihtişamla Mekke’ye girdiği zaman, Resûli Ekrem bir deve üzerinde olup İbni Ömer de yanında bulunmaktadır.

Peygamber Efendimiz (sav) Abdullah bin Ömer hazretlerine buyurur ki: “Allah için sev, Allah için darıl, Allah için anlaş! Hakk’ın dostluk mertebesine ancak böyle kavuşabilirsin! Bu minvâl üzere olmayan kişi, namazı ve orucu çok olsa bile, imânın tadını alamaz.

Yâ Abdullah, sabaha çıktığın zaman akşam için kendini kaygılandırma! Akşama çıktığın zaman sabah için kendini kaygılandırma! Sağlığında hastalığın ve hayatında ölüm için tedbir al!”

Abdullah bin Ömer (ra), Resûli Ekrem’in vefatından sonra O’na olan sevgisinden dolayı namaz kıldığı yerleri öğrenip oralarda namaz kılar, yürüdüğü yollarda yürür, gölgelendiği ağaçların altında oturur, kurumasınlar diye onları sulardı. Abdullah’ın bu halini görüp yadırgayanlar bile olurdu. Hz. Peygamber’in selamlaşma konusundaki buyruklarını yerine getirme hususunda son derece titiz davranırdı. Bundan dolayı hiçbir işi olmadığı halde sadece müslümanlarla selamlaşmak için sokağa çıkar, büyük küçük karşılaştığı herkese selam verirdi.

Hazreti Ebû Bekir devrinde, Amr bin As komutasındaki orduda vazife alır. Ordu, Filistin toprağına girince, Amr bin As, Abdullah bin Ömer’e bir sancak ve emrine bin süvari verir. Araştırma neticesinde, on bin kişilik Rum askerinin, yakınlarında olduğunu anlarlar. Abdullah bin Ömer, onları görünce, askerlerine seslenir:

-Bu fırsatı kaçırmayınız! Cennet kılıçların gölgesi altındadır! 

Bütün asker gür bir sesle, “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah” der. Kelime-i tevhîd sesleri semayı çınlatır. Sanki ağaçlar, taşlar ve her şey onlara Kelime-i tevhîd ile cevap verir. İlk hücum eden İkrime bin Ebu Cehil olur. Onu Süheyl bin Amr, sonra da Dehhak takip eder. İki ordu birbirine girmiştir. Abdullah bin Ömer, savaş halini şöyle anlatır: 

“O anda, Rumların önde gelen cengâverlerinden, iri yapılı, sağına soluna çevik hareketlerle vuran birini gördüm. Bu, öncü kuvvetlerinin komutanı ve Rumların gözbebeği olan biri idi. Rum askerinin üzerinde moral yönünden büyük tesiri vardı. Üzerine hücum edip mızrağımı uzattım, fakat kendini kurtardı. Öldürmek için tekrar bir fırsatını bulup yaraladım. Kılıcımla vurdukça vuruyordum. Sanki taşa çalıyordum. Her vuruşta kılıç, sert taşa vurulmuş gibi ses çıkarıyordu. Hatta kırıldığını zannettim. Nihayet adamı yere düşürdüm.

Bunu gören Rumlar büyük bir korkuya kapıldılar. Müslümanlar ise daha şiddetli ve aşkla çarpışmaya başladılar. Allah için Dehhak ve Hâris bin Hişam çok kahramanlıklar gösterdiler ve düşman büyük bir hezimete uğrayıp dağıldı. Böylece Allah Teâlâ’nın yardımı ile zafere ulaştık.” 

Hz. Ömer kendinden sonra oğlunu hilafete aday göstermesini tavsiye eden sahabelere: “Bir evden bir kurban yeter.” demiştir. Bu yüzden babasından sonra başa geçecek halifeyi seçmeye görevli olan şuraya sadece müşavir olarak katılır.

Abdullah b. Ömer ashabın ileri gelen zenginlerindendir. Servetinin fazla birikmesine meydan vermez, eline geçeni yoksullara dağıtır. Devlet adamlarının verdiği armağanları Allah’ın kendisine gönderdiği rızık olarak kabul eder, bazen bunların tamamını aynı gün fakirlere verir.

Kölelerine çok iyi davranırdı. İyi halini gördüğü ve bilhassa namaz kıldığını öğrendiği bütün kölelerini azat etmeye başlayınca, onların sırf bu maksatla camiye gittiklerini kendisine bildiren dostlarına, “Bizi Allah ile aldatmak isteyenlere aldanmaya razıyız.” diye cevap vermiştir. Kibir duygusuna kapılma endişesiyle sade giyinir ve ayrıca az yemek yerdi. Soğukkanlı, yumuşak huylu olduğu için Hz. Peygamber’e benzetilirdi.

Peşine takılarak kendisine hakaret eden bir adama ağzını açıp tek kelime söylememiş, sadece evine girerken, “Ben ve kardeşim Âsım kimseye sövmeyiz.” demekle yetinmiştir. İbni Ömer’in fazilet bakımından tıpkı babası gibi olduğunu söyleyen Ebû Seleme b. Abdurrahman, “Ömer’in yaşadığı devirde onun benzerleri vardı; fakat Abdullah’ın zamanında onun gibisi yoktu.” demiştir.

Resûlullah Efendimiz, Abdullah bin Ömer’i çok severdi. Nitekim bir gün Abdullah, Resûlullah’ın huzurlarına gelmişti. Resûlullah Efendimiz ona çok iltifat edip; “Kıyâmet günü herkesin beratı [kurtuluş vesikası] her işi ölçüldükten sonra verilir. Abdullah’ın beratı ise, dünyada verilmiştir.” buyurur. Sebebi sorulduğunda : “Kendisi vera’ ve takvâ sahibi olduğu gibi, dua ederken “Yâ Rabbî! Benim vücûdumu, kıyâmet günü o kadar büyük eyle ki, cehennemi yalnız ben doldurayım. Cehennemi insanla dolduracağım diye verdiğin sözün böylece yerine gelmiş olsun da, Muhammed (aleyhisselâmın) ümmetinden hiç kimse cehennemde yanmasın.” diyerek, müslüman kardeşlerini kendi canından daha çok sevdiğini göstermiştir.”  (Ebû Bekir Sıddîk’ın da böyle dua ettiği kaynaklarda yazılıdır.)

Allah’tan başka kimseden korkmazdı. Bir gün yolculuğa çıktı. Yolda karşılarına bir aslan çıkınca, arkadaşları korkup ne yapacaklarını şaşırdılar. O korkusuzca aslanın yanına yaklaşıp, aslanın kulağına: “Resûlullah’tan işittim. ’İnsanoğlu Allah’tan başkasından korkmazsa, Allah hiçbir şeyi ona musallat etmez.’ buyurdu. Yoldan çekil de yolumuza devam edelim.” deyince aslan sessizce oradan uzaklaşır. 

Haramdan çok korkardı. Bunun için, sık sık buyururdu ki: “Kambur oluncaya kadar namaz kılsanız ve kıl gibi oluncaya kadar oruç tutsanız, haramdan kaçmadıkça bunların vaadedilen mükafa- tına kavuşamazsınız!” 

Abdullah b. Ömer, fitneye yol açmamak düşüncesiyle, tutumlarını be-ğenmese bile, devlet idaresine hakim olan kişilerin arkasında namaz kılmaya devam edeceğini ifade ederdi. Bununla bera-ber, onların dinî konulardaki ihmallerine göz yummaz, hatalarını yüzlerine karşı söylemekten çekinmezdi. Nitekim bir hutbede Abdullah b. Zübeyr’i Kur’an-ı Kerim’i tahrif etmekle suçlayan Emevi valisi Haccac’a: “Yalan söylüyorsun! Bunu ne o yapardı, ne de böyle bir şey yapmaya senin gücün yeter.” diye çıkışmıştır (bk. İbni Sa‘d, IV, 184). Yine bir defasında uzun konuşmasıyla ikindi namazını geciktiren Haccac’ı “Güneş seni beklemez.” diye uyarmıştı. Rivayete göre İbni Ömer’in bu ikazı Haccac’ı çok öfkelendirmiş, hatta bu yüzden ona karşı suikast hazırlamaya bile teşebbüs etmiştir.

İbni Ömer birinin zalim Haccac’ın arkasından aleyhinde konuştuğunu duydu ve kendisine sordu:

-Haccac burada olsa, böyle konuşabilir miydin?

-Hayır, konuşamazdım.

-İşte biz, Resûli Ekrem zamanında, bunu münafıklık sayardık. 

Biri, Abdullah bin Ömer hazretlerine, “Allah için, seni çok seviyorum.” deyince buyurdu ki:

-Ben de Allah için, seni hiç sevmiyorum. Çünkü sen, ezanı teganni ederek, şarkı söyler gibi okuyorsun. 

İmâmı Nâfi, efendisi ile ilgili olarak buyurdu ki:

-Abdullah bin Ömer, bin kişi azad etmeyince ruhunu teslim etmedi. Sevmeye başladığı bir şeyi Allah rızası için, ihtiyacı olana verirdi. Böylece, Allah Teâlâ’nın “Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe, iyiliğe kavuşamazsınız!”  (Âl-i İmrân Suresi, 92) mealindeki ayeti celilesiyle amel ederdi. 

Abdullah bin Ömer’in oğlu Halid’in azad ettiği Ebû Gâlib diyor ki: “Abdullah bin Ömer Mekke’ye geldiği zaman, bize misafir olurdu. Geceleri kalkar, teheccüd namazı kılardı. Bir gece sabah namazı yaklaştığı zaman, bana dedi ki:

-Kalkıp namaz kılmayacak mısın? Kur’an-ı Kerim’in üçte birini okusan da olur. 

Benim, “Sabah yaklaştı ve bu kadar kısa zamanda Kur’an-ı Kerim’in üçte birini okuyup yetiştiremem.” cevabım üzerine buyurdu ki:

-İhlas Suresi, Kur’an-ı Kerim’in üçte birine eşittir.

Biri Abdullah bin Ömer hazretlerine, “Ey insanların en iyisi!” deyince buyurdu ki:

-Ben insanların en iyisi değilim. İnsanların en iyisinin oğlu da değilim. Ben sadece Allah Teâlâ’nın bir kuluyum. O’nun rızasını bekler, O’ndan korkarım. Siz böyle övmeye devam ederseniz insanı helâk edersiniz. 

Resûlullah (aleyhisselâm), bir yanımdan tutarak bana şöyle buyurdu: “Abdullah! Dünyada bir yabancı veya yolcu gibi ol ve kendini kabir halkından say!” 

Hadisi şerifte buyruldu ki: “Bir kimse, tanıdığının kabri yanından geçerken selam verirse, meyyit bunu tanır ve selamına karşılık verir.” Abdullah İbni Ömer (radıyallahü anh) bunun için bir kabir yanından geçerken durup selam verirdi. Hazreti Nâfi diyor ki, “Abdullah bin Ömer Resûlullah’ın (aleyhisselâm) kabri yanına gelir. ‘Esselâmü alen Nebiyy, esselâmü alâ Ebî Bekir, esselâmü alâ Ebî (Babacığım)…’ derdi. Böyle söylediğini yüzden fazla gördüm.”

Bazı sözleri şöyledir:

“Allah için sev, Allah için buğzet, Allah için dost ol, yine Allah için düşmanlık et! Allah Teâlâ’nın sevgisine bu şekilde kavuşulur.” 

“Biz öyle zamanlar gördük ki, hiç kimse müslüman kardeşinden daha çok paraya, pula sahip olmayı düşünmedi. Şimdi ise, altın ve gümüş daha kıymetli gelmeye başladı.” 

“Allah korkusundan dolayı bir damla yaş akıtmak, benim için, bin altın sadaka vermekten daha sevimlidir.” 

İbni Mesud (radıyallahu anh): “Dünyaya karşı Kureyşli gençler arasında kendi nefsine en hakim olan kişi İbni Ömer’dir.” demektedir. 

Cabir (ra) ise: “Hepimiz dünyaya meylettik, dünya da bize meyletti, ancak İbni Ömer müstesna.” derdi. 

İbni Ömer hakkında tabiîn imamlarının büyüklerinden Said bin Müseyyeb: “İbni Ömer’in (ra) vefat ettiği gün dünyadaki herkes Allah’ın huzuruna onun ameli gibi bir amelle çıkabilmeyi arzulamıştı.” demiştir.

Cenabı Mevlamız bizleri ona bağışlasın. Anlayışından, ahlâkından lütfeylesin. Cennetinde, Cemali’nde bizleri buluştursun inşaallah. 

Amin, velhamdu lillahi Rabbil alemîn.

 

Yazar:  Sâlik-i İrfan

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort