JoomlaLock.com All4Share.net

BİR ÇÜRÜK İPLİĞE HÜLYÂ DİZMEK

Derviş susuyor, karısı da inadına söylenip duruyordu. Kafayı takmıştı bir kere ille de allı güllü basma fistan diye.

Derviş şaşırmış, beş metre basmanın parasını nasıl denkleştireyim, diye düşünüyordu. Çünkü onun kazancı, evinin günlük ihtiyacını karşılayacak kadardı. Gündelikçiydi derviş, ne iş bulursa yapardı. Kolay kolay sinirlenmez, her olay karşısında “Allah sabrımı imtihan ediyor!” derdi. Fakat şu iki seneden beri devam eden basma lafı, son günlerde onu bayağı rahatsız etmişti.

Ne dediyse, karısına laf anlatamadı derviş. Çaresiz şeyhine koştu. Henüz işten gelmişti. Üstü başı perişandı. Karısı, “Hoş geldin!” demeden “basma”yı sormuştu. Dervişin yapacağı bir şey yoktu. Şeyhine koşmaktan başka çıkar yol kalmamıştı.

Şeyhin bulunduğu şehirle dervişin köyü yaya iki saatlik yoldu. Yola revan oldu derviş. Yolda ne atlı gördü ne yaya. O yorgunlukla iki saat yürüdü.

Burmalı Câmi göründüğünde vakit akşamı çoktan geçmişti. Akşam namazını tekkede kılamam belki, diye hemen Burmalı’nın şadırvanında abdestini tazeledi. Namazını huşu ile eda edip tekkeye vardı. Efendi yalnızdı.

“Hû!” deyip eşiğine çöktü. Lâfa lüzum yoklu. Şeyhi her şeyi biliyordu nasıl olsa. Hep böyle düşünürdü derviş. Efendi Hazretleri “Yolda kâl değil, hâl mühimdir.” derdi.

Müsterih ol evladım, diye söze başladı. Her zamanki gibi, âdemiyetten, vahdetten, kesretten, imtihandan bahis açtı. Velayet sırlarından söz etti. Destur vermeden evvel dervişe şöyle dedi:

-Yarın git, hançer, kılıç, dolma, kırma evde ne varsa yanına al, doğru Çataltepe’ye çık. Bundan sonra yevmiyeye gitmeyeceksin, eşkıyalık yapacaksın!

Derviş şeyhinin her sözünde bir hikmet olduğundan emin, “Eyvallah efendim!” diyerek destur diledi. Tekkeden ayrılıp doğruca köyüne geldi.

Karısı, dervişi kapıda karşıladı. “Ne oldu, anlat.” dediyse de konuşmadı derviş. Sabahleyin, yanma bir hançer, dededen kalma paslı bir kılıç aldı, Çataltepe’nin yolunu tuttu.

Çataltepe eskiden beri İzmir’den İç Anadolu’ya yük taşıyan kervanların geçtiği bir derbent idi. Pek çok eşkiyâ, burada yağmacılık yapardı.

Akşama doğru Çataltepe’ye gelen derviş şöyle bir etrafına göz attı. Pusu kurmak için iyi bir yer seçti ve beklemeye başladı. Biraz sonra boğazın karşı tarafına birkaç atlı daha geldi. Hallerinden, onların da eşkıya olduğu anlaşılıyordu. Derviş, kısa bir tereddütten sonra yerinden kalkıp eşkiyâ ile konuşmak için yanlarına gitti. Üç beş kelamdan sonra birlikte çalışmaya karar verdiler.

Vakit hayli ilerlemiş, akşam karanlığı çoktan çökmüştü. Uzaktan bir deve katarı göründü. Develer mallarla yüklüydü. Pusuya yattılar. Kervan derbende girince saldıracaklardı. Nitekim öyle yaptılar.

Her eşkıyâya iki kişi düşüyordu. Derviş tecrübesiz olduğu için ona etrafı kollama görevi verilmişti. Uzun bir kavgadan sonra, eşkıyânın lideri, kervanın sahibini yere yatırdı. Dervişi yanına çağırdı. Birlikte ellerini bağladılar. Eşkiyâ lideri dervişe;

-Bu adama şimdilik göz-kulak ol, deyip diğerlerine yardıma gitti. Derviş, elinde kılıç, kervan sahibinin başına zebellah gibi dikilmiş, duruyordu. Ne olduysa işte o sırada oldu. Dervişin bakışları değişti. Kalbi çarpmaya başladı, elinden ayağından canı boşandı. Dilinden şu mısralar döküldü:

“Hep senin isimlerin ve sıfatındır görülen

Her birinden bir şekilde güzelliğini ilân ediyor!”

Karşısındaki eli bağlı duran kervan sahibi, şeyhi oluvermişti. Derviş, “Eyvah! Ne yaptım ben!” diye hayıflanmaya başladı. Bir anlık şaşkınlıktan sonra kervan sahibinin;
-Çöz şu ellerimi, birlikte şu adamları haklayalım, ne dilersen dile benden! demesiyle uyandı. Hemen ellerini çözdü. Silahını eline verdi. İkisi birden eşkıyânın üzerine atıldı. Vuruştular. Nihayet eşkiyâ dize gelmişti.

Kervan sahibi, dervişe teşekkür etti. Fakat bir şeyi merak ediyordu. Bu adam kimdi, neden ellerini çözüvermişti? Dayanamadı, sordu:

-Kardeş sen kimsin ve neden bana yardım ettin?

Derviş, ilk defa çok konuşuyordu. “Efendi, ismini bağışla.” diye söze başladı. Kervan sahibinin adının “Hüseyin” olduğunu öğrendi.

-Hüseyin can dedi. Ben dervişim. Kazancım az. Evde bir hatun var, zavallı iki seneden beri fistanlık beş metre basma isteyip duruyor, bir türlü alamıyorum. En sonunda, dırdırından usandım, efendi hazretlerine danıştım. efendi hazretleri, “Git, Çataltepe’de eşkıyalık yap.” dedi. Mesele bu. İlk gelen kervan sizsiniz. Seni tam vuracağım sırada efendi hazretleri, “Hey derviş, sen ne yapıyorsun, kimi vuruyorsun, vurduğun adamın kim olduğunu görmüyor musun?” diye seslendi. Bir de baktım ki, elikolu bağlı yerde yatan kişi sen değilsin, o! Estağfurullah, ben ne yapmışım Hüseyin Can.

Dervişin sözleri bitmişti. Kervan sahibi, dervişin ellerine yapıştı. Ayaklarına düştü. Zira kafasında birkaç seneden beri düğüm olan soru çözülmüştü. Dervişten, efendi hazretlerinin yerini yurdunu öğrendi. “Derviş”  (Tatçı) dedi;

“Şu kervan anamın ak sütü gibi sana helâl olsun, hepsinde fistanlık basma yüklü. Hadi bana eyvallah.”

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 ŞUBAT SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort