JoomlaLock.com All4Share.net

BEY'AT ve İNABE - 1

Bu sayımızda İslam ümmetinin birlik ve beraberliği açısından büyük önem taşıyan bey’at ve inâbe kavramlarını açıklamaya çalışacağız. Cenabı Hak Celle ve Âlâ’dan yardım diliyoruz.

“Herhalde sana bey'at edenler ancak Allah'a bey'at etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.” (Fetih Suresi, 10)


“Andolsun o ağacın altında (Hudeybiye'de) sana bey'at ederlerken Allah, müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven indirmiş ve onları pek yakın bir fetih ile mükâfatlandırmıştır.” (Fetih Suresi, 18)


BEY’AT:
Türkçede biat şeklinde kullanılan kelimenin Arapça aslı bey’attir. Bey’at “satmak, satın almak” manasındaki bey’ masdarına bağlı olarak “yöneticilik tevdi etmek, birinin yöneticiliğini benimsemek” anlamında kullanılmıştır. Sosyopolitik bir akid olarak ise devlet başkanını seçme, belirleme ve İslam hukuku çerçevesinde ona bağlılık gösterme anlamına gelmektedir.

Hazreti Peygamber (sav) döneminde daha çok dini hükümlere bağlı kalmak ve Resûlullah’a itaat etmek anlamında kullanılan bey’at, Hz. Ebubekir’in halife seçilmesinden itibaren sonraki kullanışlarına esas olacak siyasi bir mahiyet kazanmış, bir devlet başkanını seçme veya seçilmiş yahut bu makama herhangi bir yolla gelmiş devlet başkanına bağlılık sunma anlamında kullanılmaya başlanmıştır. (Diyanet Ansiklopedisi 6. cilt)

Bey’at, cemaatin selameti ve muhafazası hududullahın tatbiki için mü’minlerin kendilerine bir emir tayini ile bu emire itaat etmek üzere ahidleşmeleridir. Hududullahın tatbiki, mutlaka organize edilmiş kurumları ve yetkileri belirtilmiş bir sosyal olgu gerektirdiğine göre; inanan Müslümanların böyle bir sosyal olguyu gerçekleştirmek için bir lider ve başkana, meşru hududlar içinde bey’at etmeleri şart olmaktadır. Kur’ân merkezi bir itaati gündeme getirmiştir. Toplumun selameti; emrine itaat edilen bir imamın varlığı ile mümkündür. Herkes o imamın işareti ile hareket eder. İmama itaat edilmesi için; onun kendisine itaat edilecek derecede doğru ve bilgi sahibi, cesur ve dirayetli, hür olması; kendisine bey’at edenler arasında bir ayrım yapmadan, onlardan herhangi birine bir zarar geldiği zaman bunun bütün topluma geldiği ve toplum için bir tehdit oluşturduğu görüşünde bulunması, düşmanın her türlü hile ve metodunu anlayacak kapasitede olması ve tağûtî metotlardan uzak olarak işlerini şûra ile yapması gerekmektedir. Kendisine bey’at edilen, mü’minlerden bey’at alırken bu göreve ehil olup olmadığını düşünmeli, Kur’ân ve sünnete bağlı kalıp kalamayacağını, râşid halifelerin yollarını takip edip edemeyeceğini düşünmelidir. Eğer İslâmi hükümler ve selefi salihîni izleyebileceğini düşünebiliyorsa bey’at almalıdır. Çünkü bey’at alması, inananların düşmandan kaçmayacaklarına, kendisini destekleyeceklerine, hakkın ikamesine çalışacaklarına, yalan söylemeyeceklerine, zalimlerden intikam alacaklarına, kısaca hududullahı muhafaza edeceklerine dair söz ve and vermeleriyle yapılmaktadır. Onların bu andını kabul ettikten sonra bu prensipler dâhilinde musâfahalaşırlar. (Şamil İslam Ansiklopedisi, Yusuf Kerimoğlu)

Yukarıda kelime ve ıstılahî manaları alıntılanan bey’at kavramı, Efendimiz’in (sav) Medine İslam devletini oluşturmadan birkaç kez tekrarladığı bir uygulamadır. Akabe bey’atleri bunun ilk örneklerindendir. Medine-i Münevvere’den gelerek Efendimiz’in (sav) nübüvvetini ve İslam dinini kabul eden sahabiler “Allah'a şirk koşmayacaklarına, hırsızlık ve zinâ yapmayacaklarına, (kız) çocuklarını öldürmeyeceklerine, kimseye iftirâ etmeyeceklerine, Allah ve Peygamberine itâatten ayrılmayacaklarına” dâir Rasûlullah’a (sav) taahhütte bulundular ve Hz. Peygamber'in (sas) elini tutarak bey’at ettiler.

Bir yıl sonra Akabe kayalıklarında, Evs ve Hazrec kabilelerinden yetmiş üçü erkek ve ikisi kadın olmak üzere yetmiş beş sahabi Efendimiz’e aynı minval üzere söz vererek “İkinci Akabe Bey’ati”ni gerçekleştirdi.
Hz. Peygamber (sas) bir miktar Kur'ân-ı Kerim okuduktan sonra:

-Sevinçli hâlinizde de kederli hâlinizde de din işinde kusur etmeyeceğinize, hakkın yerine getirilmesi için hiç bir şeyden çekinmeyeceğinize, yurdunuza hicret ettiğimde beni âileleriniz ve çocuklarınız gibi koruyacağınıza sizden söz (and) istiyorum, dedi. Medineli Zürâreoğlu Es'ad:

-Yâ Rasûlallah, biz buraya sana bey’at etmeğe geldik. Sen nasıl emredersen öyle yaparız. Çocuklarımızı, âilelerimizi nasıl korursak, seni daha fazla koruruz. Sözümüzde dururuz. İnâyet Allah'tandır, dedi. Medineliler:

- Yâ Rasûlallah, Senin uğrunda, gösterdiğin yolda ölürsek bize ne var, diye sordular. Hz. Peygamber (sas):

- Ahirette mükâfat olarak cennet, dedi.

- Öyleyse ver elini, dediler. Hepsi de Hz. Peygamber’in (sas) elini tutarak, “İslâm yolunda gerekirse öleceklerine” and verip bey’at ettiler.
Daha önce de belirttiğimiz gibi bu bey’atlerin olduğu dönemlerde dinin emirlerine yapışma ve Efendimiz’i (sav) koruma kollama gibi fedakârlıklar yapma adına söz verilmiştir. Hatta Efendimiz’in bazen ashabını çağırıp farklı bey’atler de aldığı hadisi şeriflerde beyan ediliyor. Bunlardan birisini Avf b. Malik el-Eşcaî (ra) şöyle anlatıyor:

“Biz yedi veya sekiz veya dokuz arkadaş Resûlullah’ın yanına gittik. Resûlullah bize:

-Allah’ın Resûlüne bey’at etmez misiniz?” buyurdu. Bunun üzerine biz ellerimizi açarak:
-Biz sana bey’at etmiştik yâ Resûlallah! Daha neye bey’at edeceğiz?” dedik. Resûlullah da (sav):
-Allah’a kulluk edeceğinize, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayacağınıza, beş vakit namazı kılacağınıza, (başınızdakiler hayırla emrettiğinde) itaat edeceğinize, başkalarından hiçbir şey istemeyeceğinize bey’at edeceksiniz.” buyurdular. Biz bu hususlarda bey’at ettik.

Bundan sonra burada bey’at eden arkadaşlardan bazılarını gördüm. Birinin kamçısı düşse, hiç kimseden şunu bana ver diye istemezlerdi.”

Demek ki, her zaman ve durumda farklı konumlarda bey’atleşilebilir. Hulefai raşidinden sonra bey’at sadece halifelere veya devletin başındaki emirlere yapılır, anlayışı oluşmuştur. Evet, baştaki idareci, adaletli ise, İslam’ın hükümlerini kendi nefsi lehine değiştirmiyorsa, kendinden çok Allah’ın hudutlarını ve halkın saadetini düşünüyorsa ona bey’at etmek her mü’mine farzdır. Böyle bir yönetici varken ona bey’at etmeyen “Cahiliye ölümü üzerine ölmüştür.” buyuruyor Efendimiz (sav). Fakat raşid halifelerden sonra gelen sultanların birçoğu hududullaha ve hukukullaha aykırı davranışlar sergileyerek ümmetin bölünmesine ve farklı fırkalara ayrılmasına sebebiyet vermişlerdir. Buna karşı çıkanlara -öncelikle ehli beyt mensuplarına ve Efendimiz’in kâmil varisleri olan ulemaya ve sulehaya, kendi yanlış akidelerine fetva vermedikleri için- her türlü zulmü ve katli reva görmüşlerdir. Yüz elli yıldan beri de İslam tam bir fetret dönemi yaşadığından ve yeryüzünde İslam ahkâmı ile hüküm veren idareler kalmadığından bey’at müessesi pek işletilememiştir. Ancak -nadiren de olsa- gerçekten İslam ahkâmının hayata geçirilmesi için fedakârlık eden gruplara liderlik yapan mücahit ve muvahhit şahsiyetler, genel olarak da her yönüyle, ahlakı Muhammediye’ye bezenmiş, âlim, fadıl, kâmil zatlar olan tasavvuf yo-lunun önderleri tarafından canlı tutulmuştur.

Çünkü hem zalim sultanların iktidarda olduğu dönemlerde hem de bahsettiğimiz fetret dönemlerinde İslam dini en güzel ve saf şekliyle varisi ekmel olan bu yüce şahsiyetlerin gayretleri ve himmetleriyle yaşanmıştır. Bunun için günümüzde bey’at müessesesi genel manada mürşidi kâmillere bağlılıklarını bildirmek ve İslam’ı takva derecesinde yaşamaya gayretkâr olarak Cenabı Hakk’ın rahmetini celbetmeye azmetmiş, asrısaadetlerin yeniden yaşanmasına öncülük yapmak isteyen insanlar tarafından yaşatılmaktadır.  

Tasavvuf ıstılâhında bey’at; müridin, mürşidine sâdık ve bağlı kalacağına, ona kayıtsız şartsız teslim olacağına, her dediğini itiraz etmeden yapacağına dair söz vermesidir. Bu maksatla tarîkat mensupları arasında düzenlenen merâsime de ‘bey’at merâsimi’ denir.

Bir başka târifle bey’at; şeyhten el alıp söz vererek, onun dostuna dost, düşmanına düşman olmak... Gerek rahat-ferah ve gerekse sıkıntılı zamanlarda ona itâat edip emrinden dışarı çıkmamaktır. (Ankaravî, Mir‘âtü’l-Makâsıd, s. 259, 268.)

 

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ - OCAK 2011 SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR.

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort