JoomlaLock.com All4Share.net

ALİ BENDENDİR!

alibendendir

Ali Bendendir! - Sâlik-i İrfân

Sayı : 103 - Temmuz 2016

 

Ali Bendendir!

 

Elhamdulillah, elhamdulillah…

Elhamdulillahi Rabbil alemin. Bizleri oruç günlerine, bayrama eriştiren Mevlamıza hamd ve senalar olsun. 

Salat ve selamlar ise Cenabı Mevlamızın bizlere en güzel hediyesi Sahibimiz, Efendimiz Ahmed-i Mahmud Muhammed Mustafa (sav) Hazretlerine olsun.

Bizim için en önemli gün, içinde bulunduğumuz gündür. Bizim için en önemli şey, bizim yaptığımız şeydir. Haberleşmenin, bilgi edinmenin müthiş bir hızla yayıldığı bir dönemde hayatımıza giren ve bizi meşgul eden o kadar çok ve önemsiz şey var ki!.. Dünyanın bir ucunda yaşanmış abuk sabuk bin bir hadise aynı anda gündemimize girebiliyor. Zihnimize ve kalbimize musallat olan onca şey, Rabbimize arı, duru, temiz bir yönelişe engel oluyor. 

Kimseyi suçlayamayız. Cenabı Mevlamızın bizlere takdir ettiği bir ömrü yaşıyoruz. Ne sahabe dönemini ne Selçuklu, Osmanlı dönemini gördük. Bize takdir edilen bir ömürde; bu bedene, zihne, kalbe, kadere… sahibiz. Cenabı Mevlamızın -haşa- bize gadretmesi söz konusu değildir. Belki, Efendimiz’in (sav) emrettiği şeylerin onda birini yaptığımızda bizleri bağrına basacağı ümmet günlerindeyiz. Öyleyse bu durumu avantaja dönüştürmeliyiz. Bugün ihlasla yapılan az bir amel büyük karşılıklar görebilir. 

Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) varisi olan insanı kamil bizim için Nuh’un (as) gemisi gibidir. Onların sohbeti, nazarı, tasarrufu bizim gönül ve zihin toprağımızı ayrık otlarından ayıklayıp Rabbanî, Nebevî tohumlar ekebilir. Harap olmuş gönül bahçemizi bir gül bahçesine çevirebilir. Hz. Mevlana’nın buyurduğu üzere: “Gül yoksa da gülün suyu vardır.” 

Ramazan, oruç günleri kendi içimize dönme zamanları. Kendi iç haraplığımızı fark etmek işin başlangıç noktası. “Kişi noksanını bilmek kadar irfan olmaz.” denilmiştir. Noksanlarımız, gaflet ve günahlarımızı tespit Cenabı Mevlamıza doğru adım atmanın en önemli merhalesi. İşte bu ihtiyaç bizi insanı kamile götürecek ve onun yanında durabilmeyi sağlayacak. Öğrendikçe cahilliğimizi anlayacağız. Gerçi Büyüğümüz Hâce Hazretleri, cahilliği mümine yakıştırmayarak: “Mümin bildiğinin alimi, bilmediğinin talibidir. Mümin cahil olmaz.” buyurmuşlardı. “Bildiğin alimi, bilmediğinin talibi” iki kelimeyle bütün bir hayatı özetleyebilmek Peygamber Efendimiz’in (sav) cevamiu’l-kelim özelliğinin bir yansıması. “Az kelime ile çok manalar ifade edebilmek” Efendimiz’in (sav) müşrikleri hayrette bırakan bir yönü. Hele Kur’an-ı Kerim’de bu icaz sanatı başlı başına incelenmesi gereken ayrı bir konu. Kur’an-ı Mûcizu’l-Beyan yani insanı acze düşüren, kendine hayran eden bu yönüyle ilgili Rabbimiz: “Yoksa, onu (Peygamber) uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer sizler doğru iseniz Allah’tan başka, gücünüzün yettiklerini çağırın da (hep beraber) onun benzeri bir sure getirin.” (Yunus 38) ifadesiyle zaten son noktayı koymuş. 

Yukarıda geçen “bildiğinin alimi” ifadesini Hâce Hazretleri başka bir zamanda “bildiğinin amili” şeklinde buyurmuşlardı ki bu da ayrı bir anlam açılımı getiriyor. Mümin bildikleriyle amel eder, salih amel işlemek için öğrenir.

Yazımızın başında hamd kelimesini tekrar etmemiz dikkatinizi çekmiş olabilir. Oruç günlerine, bayrama erişebilmek konusuna biraz yoğunlaşınca ne kadar hamd etsek, şükretsek azdır diye düşünüyoruz. Cenabı Mevlamız milletimize, ümmetimize sıhhat selamet, izzet ve kudret lütfeylesin. Zahirde bu sürecin yaşandığını görüyoruz. Mevla bizleri o günlerin kemaline eriştirsin. 

Evet, yoluna kurban olduğumuz, ayağının tozu bize sürme olası, ehli beytin babası Hz. Ali (ra) efendimizden alıntılar yapmaya, ibretler almaya devam ediyoruz:

Hz. Cabir’den (ra):

Uhud günü savaş bittikten sonra Hz. Ali, Hz. Fatıma’nın (r.anha) yanına girerek: 

“Gözünü sevdiğim şu kılıcımı al, Ben korkudan titreyen şerefsiz bir kimse değilim, Ben Ahmed’in yardımında ve kullarının niyetini bilen, Bir Rabbin hoşnutluğu uğrunda büyük bir hüner gösterdim.” mealindeki iki beyitlik bir kaside okudu. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz ona: “Yalnız sen hüner göstermedin. Sehl b. Huneyf, İbnü’s-Sımme ve falan adam da hüner gösterdiler.” buyurdu. Cibril (as) ise: “Ya Muhammed! Baban başı hakkı için bu; Ali’nin hakkını başkaları ile paylaştırmaktan başka bir şey değildir.” dedi. Peygamber Efendimiz: “Bir şey olmaz Ali (yabancı değil) Bendendir!” dedi. Hz. Cibril de: “Ben de sizdenim.” dedi. (Heysemî, c. 6, s. 122)

Ebu Abdurrahman es-Sülemî’den (ra): “Ali ile birlikte Sıffın Savaşı’nda bulunuyorduk. Kendisini herhangi bir tehlikeye atmasın diye yanında iki kişiyi bırakmıştık. Karşı tarafın bir gaflete daldığını görünce hemen onlara hücûm ediyor ve kılıcını kana boyamadıkça dönmüyordu. Dönerken de: “Beni mazur görün. Zira kılıcım körleştiği için dönmek zorunda kaldım.” derdi.” (Hakim c.3, s.394)

Cebele b. Hârise’den: “Peygamber Efendimiz bizzat savaşa girmediği zaman silahını ya Üsame’ye ya da Ali’ye verirdi.” (Heysemî c.5, s.283)

Adamın biri bir oğlunu kendi yerine savaşa göndermek için onu alıp Hz. Ali’ye getirdi. Hz. Ali: “Benim için bir yaşlının görüşlerinden istifade etmek, bir gencin savaşta bulunmasından iyidir.” dedi. (el-Kenz c.3, s.164)

Hz. Ali dedi ki: “Şimdiye kadar siz nasıl namaz kılıyorduysanız, bundan böyle de öylece kılın. Zira ben ihtilafı sevmem. Ta ki, benim arkadaşlarım ölünceye kadar onların zamanında nasıl ihtilaf çıkmadıysa ben de ölünceye kadar benim zamanımda da ihtilaf çıkmasın.” (el-Müntehab c.5, s.50)

Süleym b. Kays el-Amirî’den: “Hariciler taifesinin reislerinden Abdullah b. Kevva Hz. Ali’ye; sünnet, bid’at, cemaat ve cemaatten ayrılma kelimelerinden murad nedir, diye sordu. Hz. Ali: “Ey İbn Kevva, sen soruyu bellemişsin. Şu halde cevabını da anlayıp belle. Sünnet vallahi Hz. Muhammed’in sünnetidir. Bid’at, O’nun sünnetine aykırı olan şeylerdir. Cemaat az da olsalar, ehli hakkın bir şey üzerinde toplanmalarıdır. Cemaatten ayrılma ise çok da olsalar, ehli batılın bir şey üzerine birleşmeleridir.” dedi. (el-Kenz c.1,s.96)

Bir gün Hz. Ali’ye İbni Nebbac geldi ve: “Ya emire’l-müminin, beytülmal altın ve gümüşle doldu.” dedi. Hz. Ali: “Allah Allah demek öyle!” dedi ve İbni Nebbac’a dayanarak kalktı. Beytülmala geldi. “İşte bu müslümanların ganimetidir. Kim onu yerine vermezse pişman olur. Ey İbni Nebbac, bunu Kufe’dekilere dağıtmalıyım.” dedi. Halka nida ettirdi ve beytülmaldeki paranın hepsini halka dağıttı. Dağıtırken de: “Ey altınlar ve gümüşler gidin, benden başkasını aldatın.” diyordu. Hazinede ne bir dinar ne bir dirhem kalıncaya kadar böyle yaptı. Daha sonra orayı temizlemelerini emretti. Ve orada iki rekat namaz kıldı. 

Mücemmi et-Teymî der ki: “Hz. Ali kıyamet günü kendisine şahadet eder ümidiyle beytülmali süpürüyor, orada namaz kılıyor, orayı mescid gibi kullanıyordu.” (Hadislerle Müslümanlık, c.2, s. 814)

Küleyb anlatıyor: Hz. Ali’ye İsfahan’dan ganimet geldi. Hz. Ali bu ganimeti yedi kısma ayırdı. Bir de bütün ekmek vardı, onu da yediye bölerek her parçasını bir payın üzerine koydu. Sonra yedi kumandanını çağırdı. Aralarında kura çekerek bunları kumandanlarına verdi. (Beyhakî, 6/348)

İsa bin Abdullah el Haşimî’nin dedesi anlatıyor: Hz. Ali’ye kendisinden bir şeyler isteyen iki kadın geldi. Birisi Arap diğeri de onun cariyesiydi. Hz. Ali bunların her birine birer kür yiyecek, kırkar dirhem de para verilmesini emretti. Önce cariyeninkiler verildi. Cariye payını alarak gitti. Arap kadın “Ey müminlerin emiri! Ben Arap, o köle olduğu halde bana da ona verdiğin kadar veriyorsun.” dedi. Hz. Ali de: “Ben Aziz ve Celil olan Allah’ın kitabını inceledim. Orada Hz. İsmail’in torunlarının Hz. İshak torunlarına herhangi bir üstünlüğünün olduğunu görmedim.” dedi. (Beyhaki 6/349)

Ali bin Rebia anlatıyor: Cade bin Hübeyre Hz. Ali’ye gelerek: “Ey Müminlerin emiri, sana iki adam gelecek. Onlardan biri seni kendisinden ve ailesinden daha çok sever, diğeri ise seni boğazlamaya gücü yetse çekinmeden boğazlar. İlkini ikincisine tercih ederek hüküm verirsen iyi olur.” dedi. Hz. Ali eliyle Cade’nin göğsüne vurdu. “Onlar geldikleri takdirde ben bana düşeni yaparım, fakat kalplerinde olan şeyin hesabını Allah’a vereceklerdir.” dedi. (İbni Asakir Kenzü’l-Ummal, 3/166)

Esba bin Nebate anlatıyor: Hz. Ali ile beraber çarşıya çıktım. Esnaf kendilerine ayrılan yerleri değiştirmişti. Hz. Ali: “Bu ne hal?” diye sordu. Ona, esnaf kendileri için ayrılan yerlere uymadılar, dediler. Hz Ali: “Onların yeri burası değil miydi? Müslümanların çarşısı namaz kılanların saflarına benzer. Birinin hakkına tecavüz edenin o günkü kazancı hakkını gasp ettiği kimseye aittir. Meğer ki bundan vazgeçmiş ola.” dedi. (Ebu Ubeyd Kenzü’l-Ummal, 3/176)

Abdulvahid Dımaşkî anlatıyor: Havşeb Himyerî, Sıffin Savaşı’nda Hz. Ali’ye bir çağrıda bulunarak şöyle dedi: “Ey Ebu Talib oğlu bizimle savaştan vazgeç. Allah aşkına kanlarımız dökülmesin. Biz Irak’ını sana bırakalım, sen de Şam’ımızı bize bırak da müslümanların kanı akmasın.” dedi. Hz. Ali ise ona: “Olamaz! Ey ümmü Züleym oğlu! Yemin ederim ki eğer Allah’ın dininde buna müsamaha olduğunu bilsem bunu yapardım. Bu benim için de daha külfetsiz olurdu. Fakat müslümanlar İslam’ı hakim kılmak için müdafaa ve cihada muktedirken Allah’a isyan olunduğu zaman onların susmasını ve müsamaha göstermesini Allah hoş karşılamaz.” dedi. (İstiâb, 1/315)

Zeyd bin Vehb anlatıyor: Bir gün Hz. Ali insanlar arasında ayağı kalktı ve: “Bozduğu düzelmeyen, yaptığı bozulamayan Allah’a hamd olsun! Eğer O isteseydi yarattıklarından iki tanesi dahi ihtilafa düşmez, ümmet O’nun emirlerinden hiçbiri hakkında münakaşa etmez, lütuf gören kimseler kendilerine lütfedeni ve mazhar oldukları lütufları inkar etmezlerdi. Bizi ve bu (düşman) topluluğu, buraya kader sevk etmiş ve bu yerde bizi bir araya getirmiştir. Rabbimiz bizleri hem duymakta hem de görmektedir. Allah dilerse kahrı ile tecelli eder. Hakkı batıldan ayırır, zalime haddini bildirir. Hak yerini bulur fakat O dünyayı çalışma yeri, ahreti de kendi yanında devamlı kalınacak bir yurt kılmıştır. İnsanlar mükellef olacak ki kötülük yapanlar amellerinden dolayı cezalansınlar, iyilik yapanlar iyiliklerinin mükafatını alsınlar. 

Dikkat ediniz! Sizler yarın düşmanla karşı karşıya geleceksiniz bu sebeple gecenizi ibadetle ve Kur’an okumakla geçiriniz. Allahu Teala’ya size sabır vermesi ve sizi zafere ulaştırması için dua ve niyazda bulununuz. Düşmanlara karşı ciddiyetle ve azimle mücadele ediniz ve davanızda sadık olunuz!” dedi. (Taberî, 4/9) 

Cenabı Hak bizi Ali efendimize bağışlasın. Onun izinden, onun torunu olarak da Hâce Hazretlerinin sözünden ayırmasın.Amin velhamdulillahi Rabbil alemin.

 

Yazar: Sâlik-i İrfân

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort