JoomlaLock.com All4Share.net

YESAR MI, KUZMAN MI?

Hamdolsun âlemlerin Rabbi olan Allah’a (cc)… Selât ve selamlar Rahman olanın, Rahim olanın Peygamberi, Kâinâtın Efendisi,  âlemlerin Rahmeti Muhammed Mustafa (sav) Efendimiz’e…

Mevlâmıza verdiği bunca nimetten –iman, İslam, hidayet, istikamet, sağlık, rızık…-  dolayı ne kadar şükretsek azdır. En başta Peygamberimiz, Efendimiz (sav) en büyük nimetimizdir; çünkü O olmasaydı âlem olmazdı, Allah Teâlâ bilinemezdi. Kendi döneminde Efendimiz (sav), O’ndan sonra da varisleri bu bilgiyi paylaşmış, hak ile bâtılı birbirinden ayırmışlardır.

Şimdi Efendimiz döneminde yaşanan iki örnekten hareketle bu hak-bâtıl ayrışımına daha yakından bakmaya çalışacağız.

Birincisi meşhur Kuzman olayı:
Uhud  Savaşı sırasında kahramanca savaşan, cesaretle düşmanın üzerine hücum eden bir Medineli’dir Kuzman.  Hatta müşriklere ilk ok yağdıran da budur.

Fakat ilginçtir ki  Kuzman adındaki bu kişiden ne zaman bahsedilse Efendimiz (sav); “O cehennemliktir!” buyururdu. Uhud Savaşı’nın en şiddetli anlarında İslam ordusunun bozulup dağıldığı bir durumda kılıcının kınını kırarak “Ölmek, kaçmaktan hayırlıdır! Ey Evs Hanedanı! Siz de benim gibi şan ve şeref için çarpışınız!” diye bağırarak müşriklerin arasına dalıp 7-8 kişiyi öldürdükten sonra kendisi de kan revan içerisinde yere düşer.

Ağır yaralarının sızılarıyla kıvranan Kuzman’a  sahabalerden Katade bin Numan (ra); “Tebrikler ey Kuzman!... Cenneti  müjdeleriz sana!...” der. O ise; “Beni ne diye müjdeliyorsunuz? Benim maksadım şehâdete ermek değildir… Ben kavmimin gayreti için ve Kureyşliler Medine hurmalıklarına zarar vermesin diye çarpıştım.” diyerek duygu ve düşüncesini ortaya koyar.  Yaralarının ağrısı şiddetlenip hayatından ümidini kesince de bir ok alıp damarını keserek intihar eder.

Bu haber Peygamber Efendimiz’e (sav) bildirilince;  “Allahu Ekber! Allahu Ekber! Ben Allah’ın Resûlü olduğuma  şüphesiz  şehadet ederim!” diyerek önceden söylediği sözün doğrulandığını belirtmişlerdir.

Birinci örneğimiz kavim asabiyeti, şan ve şeref için savaşan Kuzman idi.

İkinci örneğimiz ise Hayber yahudilerinin çobanlığını yapan Yesar (ra):

Hayber yahudilerini kuşatan Peygamber Efendimiz’in adını duymuştur Yesar adlı köle. Yahudiler telaşla ve öfkeyle Efendimiz’den (sav) bahsetmektedirler. İyice meraklanan Yesar, bir sabah güttüğü davarları önüne katarak İslam ordusunun karargâhına gelir. Peygamber Efendimiz’in huzuruna varır, O’na sorular sorar. O’ndan işittikleri kalbine tesir eder. “Seni İslamiyete davet ediyorum... Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Benim de Allah’ın Resûlü olduğuma şehadete, Allah’tan başkasına ibadet etmemeye çağırıyorum.”

Yesar; “Peki ben, dediğin gibi iman eder ve şehâdette bulunursam bana ne var?” Resûli Ekrem (sav)   “Eğer bu iman ve şehâdet üzere ölürsen cennet var!” buyuruyor. Bunun üzerine Yesar Müslüman olur.

“Ya Resûlallah! Ben Habeşli, çirkin yüzlü ve fakir bir adamım, bir köleyim. Bu halimle yahudilerle çarpışır ve ölürsem yine cennete girer miyim?” diyerek içindeki tereddütü sorar. Efendimiz (sav) Yesar’ı sevince boğan cevabı verir;  “Evet, cennete girersin!”

Yesar daha sonra kendisine emanet edilen sürüyü ne yapması gerektiğini sorar. Efendimiz (sav): “Onları karargâhtan çıkar. Onlara doğru ufak taşlar at ve bağır. Onlar sahiplerinin yanına dönecektir.” buyurur. Savaşta olmalarına rağmen Yesar’ın emaneti olan sürüye el koymaz.    
Yesar da sürüyü sahiplerine doğru gönderir. Müslüman olan bu Habeşli çoban savaşa katılır. Cesurca düşmana saldırır. Çok geçmeden kaleden atılan  bir taşın isabeti ile şehit olur. Böylece “Bir vakit bile namaz kılmadan cennete giden Müslüman” adını alır.

Şehid  Yesar’ın cenazesi karargâha getirildiğinde bir ara Efendimiz (sav) yüzünü ondan çevirir. Nedeni sorulduğunda “Şehit, vurulup yere düştüğünde cennet hurilerinden iki zevcesi gelir, yüzünden tozları siler ve ‘Allah seni toza toprağa bulayanın yüzünü toprağa bulasın, seni öldüreni öldürsün!’ derler. Allah bu kuluna ikram edip onu hayra sevk etti. Allah’a hiç secde etmediği halde cennet hurilerinden ikisini  onun başucunda gördüm.” buyurur.

Bu iki duruma bakıldığında niyetin, iman dediğimiz kabulün fiilden öne çıktığını görüyoruz. Bir kimse çok büyük fedakârlıklar yapabilir, hatta canını bile verebilir. Fakat Mevlâ’ya imanı sahih değilse sonuç hüsran olacaktır.

Birinci örnekte nasipsiz bir insan vardır. Efendimiz (sav) Medine’ye gelmişler, aradan bir süre geçmiş, Uhud Savaşı’na kadar bu kimse imandan nasibini alamamış. Bu yüzden yaptığı kahramanlığın ona bir faydası olmamış.

İkinci örnekte garip bir çobanın ömrünün son gününde Kâinâtın Efendisi’ni (sav) tanıyışı, iman edişi ve büyük mükâfatı yani Hakk’ın rızasına, affına, mağfiretine erişmesi var. Bu zaten görünen taraf. Bizim dikkat çekmek istediğimiz şey birinci örnekteki; “Ben zaten demiştim. Muhakkak ki Ben Allah’ın Resûlüyüm!” yönüdür. Efendimiz (sav) ümmetin sahibi ve terbiye edicisi olarak, bizim sadece zahirini bildiğimiz tutum ve davranışların iç sebeplerini, insanların idrak ve anlayışlarını da değerlendirmektedir.

O’nun kabul ve tasdik ettiği iman geçerlidir. O’nun elinde kabul gören imanın, hiçbir ibadeti olmasa bile canını vermesi büyük bir bedele; rızaya, affa, mağfirete dönüşmekte.

Sahabe efendilerimiz döneminde O’nun tasdiki esas iken O’nun ahireti şereflendirmesinden sonra O’nun varislerinin ümmete şahitliği ve terbiye ediciliği esastır. Elhamdülillah bugünlere gelinceye kadar Efendimiz’in (sav) salih-kâmil varisleri hep olagelmiştir. Dört halifeden sonra Ehli Beyt, mezhep imamlarımız özellikle İmamı Âzam efendimiz, Abdulkadir Geylânî Hazretleri, Hasan Şâzelî, Şahı Nakşibendî Hazretleri ve bu büyüklerin gönülden gönüle  aktardıkları ilim, irfan, aşk ve muhabbet elhamdülillah bugünlere kadar gelmiş.

“Bugün bir çok insan, şeyhlik, mürşidlik, ğavslık, kutupluk gibi sıfatlarla insanları kendine çağırıyor. İnsan hak ile batılı nasıl ayırt etmeli?” sorusuna büyüğümüz Hâce Hazretleri (ksa); “İnsanı iki şey aldatır; biri cehalet diğeri ise gaflet!” buyurarak “Müslüman cahil olamaz. İnsan okuyup öğrenip sorgulayarak, şer-i şerife aykırı olan şeyleri reddetmelidir. ‘Şeriatımız tarikatımız, tarikatımız şeriatımızdır.’ ilkesini öne çıkarmalıdır!” diye ifade ettiler.

“İnsan hata yapmaz, gaflet etmez değil fakat pişman olup, tövbe edip halini düzeltmeye gayret ederse, Cenâbı Hakk’ın ona nusret edeceği ve kendi rızasına ulaştıracak bir yola onu vasıl edeceğini” dile getirmişlerdi.

Cenâbı Hak imanımızı muhafaza buyursun. Bizlere tertemiz bir şekilde getirilen hakikatten istifade edebilmeyi nasip eylesin. İmanlarımızı kâmil, amellerimizi salih eylesin. Büyüğümüz Hâce Hazretleri’ne (ksa) tebeiyyetle  Hakk’ın rızasına erişebilmeyi hepimize lütfeylesin. Âmin. Ve’lhamdulillahi Rabbi’l-âlemin.  

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 KASIM SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort