JoomlaLock.com All4Share.net

KARADENİZ’İN KURBANI MÜ’MİNİN ÖLÜMÜ

Âlemlerin Rabbi olan, kullarına merhameti sonsuz olan Allahımız’a hamd ve senalar olsun. O’nun bütün insanlığa rahmet olarak gönderdiği Ekmel-ut Tahiyya (en güzel hediye) Muhammed Mustafa (sav) Efendimiz’e sonsuz selât ve selamlar olsun.

Muharrem ayının 9. günü, Cuma namazına dakikalar kala Trabzon Akçaabat’tan acı bir haber geldi; Kurban Mustafa abimiz vefat etmişti, ertesi gün toprağa verilecekti. O akşam yola çıktık. Rize’de misafir olduktan sonra ertesi gün öğle namazında Mustafa abimizin cenazesine katıldık.

Yaklaşık 20 yıldır acı tatlı birçok şey yaşadığımız; samimi, içten, güler yüzlü, kelimenin tam anlamıyla “dost” olan bir ağabeydi bizim için. İmanıyla, ahlâkıyla yolumuzun büyüklerine, Hâce Hazretleri’ne (ksa) sadakati, sevgisi ile bizlere örnek olan güzel bir insandı Mustafa abi. Hep “Kurban” diye hitap ettiği için adı Kurban Mustafa kalmıştı. Cemaatimizde herkesin onunla yaşadığı güzel bir hatıra vardır. Bizim de bir yaz günü, Bostancı’da denize girdikten sonra sabaha kadar ilahiler, kasideler, sohbet-muhabbetle geçen bir gecemiz vardı ki sonraki zamanlarda sık sık o nispetli geceyi anardık. Hele “Karadeniz Çıkartması” adını verdiğimiz İstanbul’dan Rize’ye bir yolculuğumuz olmuştu ki  dostluğumuzu perçinleyen çok güzel anlar yaşamıştık. Hâce Hazretleri (ksa) Erzurum’dan Rize’ye sohbet için geçeceklerini söyleyip; “Karadenizli arkadaşları topla gel!” deyince Mustafa abimiz ve birkaç arkadaşla İstanbul’dan yola çıkmış, “Seyahatte sıhhat vardır.” hadisi şerifini; aşkı, irfanı bize yudum yudum nasıl içirdiklerini bu yolculuk esnasında bizzat yaşamıştık. Mustafa abimizin vekalede elini kulağa atıp “Senden özge sevdiğim mi var?” nakaratlı türküsünü söylerken ki hali hâlâ gözlerimizin önündedir. Cennet ehlinin, sedirler üzerinde oturup dünyada yaptıkları şeyleri birbirlerine anlatacakları günlerde buluşmak arzusuyla Mustafa abimize Mevlamız’dan rahmet diliyoruz.

Akçaabat’a taşındıktan sonra kanser teşhisi ile hastaneye yatması, tedavi süreci  onun şevk ve muhabbetine zarar vermemiş, tam aksine her ortam ve fırsatta Hâce Hazretleri’ni (ksa), Hâcegân yolunun güzelliklerini  çevresine anlatmaya devam etmişti. Hatta hastanede kendisini ziyarete gelen biri, ondaki neşeyi, canlılığı, muhabbeti görünce büyüğümüz Hâce Hazretleri’ni (ksa) tanımak için Erzurum’a gelmişti.

Hüseyin efendimizin (ra) şehid edildiği 10 Muharrem günü, Hâce Hazretleri’nin (ksa) hüsnü şehadetleri ve “Karadeniz şehidi” ifadeleri ile toprağa verilmiş oldu. Bu vesile ile kendisine tekrar Cenâbı Hak’tan rahmet diliyor ve Hâce Hazretleri’ne (ksa) sorulan  “Hepimizin er geç yaşayacağı o zor anda, ölüm anında yaşanacak şeyler” hususunda daha önce yapılmış bir sohbeti paylaşmak istiyoruz:

“Ölüm dediğimiz şeyin noktalarını kaldırdığımız zaman yapıcı bir tabir ortaya çıkıyor=Olum. Olmak… Zaten mü’min için ölüm yoktur. Hadisi şerifte Efendimiz (sav) buyurmuşlar; “Mü’minler ölmez, onlar mekân değiştirirler. Bir odadan başka bir odaya geçerler.” Mü’min için olmak vardır. Bediüzzaman Hazretleri’nin ifadesi ile bir terhis tezkeresidir. Fani olan, geçici olan bir askerlikten terhis edilerek kişinin vatan-ı asliyesine, asıl memleketine geri dönüşüdür. Bu dönüşte eğer hazırlığı yoksa bazı sıkıntılar çekebilir. Hazırlıklı değilse bu terhiste, ölüm anında, kabirde kimi sıkıntılar yaşayabilir. Mahşerden sonra da ebediyete kadar değişik evrelerde sıkıntılar olabilir.

Ölüm anında mü’minlerin ya da diğerlerinin eşit olduğu bir nokta vardır: Bu, ölümün kendisidir. Yani ölümün kendisindeki şiddettir. Şimdi şöyle düşünün; diri bir insanın kolundan tutsanız, ayağından tutsanız, bedeninden ayırmaya çalışsanız bunun ona ne kadar acı vereceğini tahmin edebilirsiniz. İnsan da sekerâta düştüğünde, ruh bedenden ayrılmaya başladığında insanın hücreleri kurumaya başlar. Yani hücreler tek tek ölmeye başlar. İşte bu hücreler ölmeye başlayınca insan  kolunu ayırmanın, bacağını ayırmanın binlerce kat fevkinde bir ızdırap hisseder. Hücreler çekildikçe bir susuzluk hissedilir… Bir diyabet hastası misali müthiş bir susuzluk hisseder. Bir diyabet hastası nasıl suya doymazsa ölüm anındaki bir insanı da okyanusa bağlasanız susuzluğunu gideremezsiniz. Bu, insan bedeninde fiziki bir hadisedir, acıyı böyle hisseder. Hücrelerin ölümü, ruhun bedenden çıkışı, elementlerin birbirinden ayrılması… Belki belli gazların ayrışmasından dolayı patlamalar olabilir. Bir maddeyi, bir gazı birbirinden ayırırken böyle şiddetli patlamalar olabilir. İnsanda da böyle, ruhla beden birbirinden ayrılırken, adeta içeride müthiş bir patlama, bir infilak oluyor. Dolayısı ile bunun verdiği bir acı bir sarsıntı oluyor insanda. İşte böyle netameli bir anda bu acının, susuzluğun, kuruluğun, hararetin, ürkekliğin, korkaklığın, yardıma ihtiyacın, çaresizliğin had safhada olduğu bir durumda insan suya, kendine yardım edecek bir varlığa ihtiyaç duyuyor. Bunu bilen iblis elinde bir bardak su ile geliyor. En susuz, en çaresiz anında sana geliyor ve sen onu yardımcı sanıyorsun. Onun suyunu içip ona güvenerek gidersen… Gidiyorsun. (Allah muhafaza!) Bu yüzden sekerât anında pamukla dudakları ıslatmak sünnettir, kişiye su verirler. İşte böyle bir anda insanın dünyada, Allah Dostları ile dostluğu, birlikteliği varsa o dostluk devreye giriyor ve sekerâttaki kişiye yardıma geliyorlar. Mürşidin ruhaniyeti oraya geliyor. Onların bulunduğu mekânda iblis barınamıyor. Mürşid himmeti ile, manevi tasarrufuyla acıyı dindiriyor, adeta bizi bağrına basıyor. Mürşidimizin manevi kollarında ruhumuzu teslim ediyoruz. Acı var yine, ızdırap var ama bir güven de var. Acı var ama artık bir sakinlik var, bir tahammül var Allah’ın lütfuyla. İşte mürşidin en büyük faidelerinden birisi bu noktada, sekerât anında.

Hazreti Ğavsımız buyuruyorlar: “Bir müridi şarkta, bir müridi garpta olsa… Aynı anda ikisi sekerata düşse…  Eğer imdat edemiyorsa… gitsin Baykan yolunda eşkıyalık yapsın. Kimsenin imanı ile oynamasın.” Bu anlamda mürşidin en büyük faidesini orada görüyoruz. Orada iblisin aldatması, kandırması var. Orada müthiş bir şiddet, hararet oluyor insanda. Şimdi insan böyle bir dehşette iken adeta bir film şeridi gibi, Cenâbı Hak hayatını gözünün önünden geçiriyor. Neler yaptı, neler yaşadı, nelerden kopuyor, neleri bırakıyor?  Bunlardan ayrılmak da çok zor. İşte o takıntılar, geride bıraktığı şeyler  Azrail’in (as) yüzünün maskesi oluyor. Eğer hayatın, geride bıraktığın şeyler güzelse Azrail (as) sana güzel görünüyor, güzel bir karakterde geliyor. Eğer menfi ise Azrail menfi bir karakterde geliyor. Zaten menfi gelişi adeta seni korkudan öldürüyor… Eğer mü’minsen imanla, ihlasla göçmüşsen Azrail (as) iyi karakterde sana görünüyorsa, Cenâbı Hak kudreti ile (lâ teşbih) Azrail’in (as) avucunun içine senin cennetteki yerinin resmini çiziyor, o sana gösteriliyor. Sen o manzaranın şevkine, o manzaranın zevkine dalıyorsun. Anestezi yapılmış bir hasta gibi… Hani saydırırlar ya bir, iki, üç derken dalarsın. İşte o manzaranın güzelliğine daldığın an, ruhunu alıyor. Zaten şiddeti çekmişsin, harareti yaşamışsın. Sen o manzaranın seyrine dalmışken tereyağından kıl çeker gibi ruhunu alıyor. Yok, imanla-ihlâsla değil de farklı şekilde kabre girmişsen Azrail (as) menfi bir karakterde gelmişse, sana avucunun içinde  cehennemdeki yerini gösteriyor. Sen o manzaranın dehşetinden müthiş bir korkuya kapılıyorsun, öyle bir korku ki sen o korkunun tesiri ile bir an önce canımı alsın, diyorsun. O korkunun içinde senin canını alıyor.

Biri sevginin içinde, biri korkunun içinde… Her iki hâl de, sevgi ile mest olan da korku ile ğaşyolan da, her iki hâl de seni ihtilam ediyor, boşalma oluyor. Ölülerin yıkanmasının nedeni budur. Kişi ölürken mutlak cünüp oluyor. Şehit kanı ile yıkanmış sayıldığı için yıkanmaz. Fakat diğer ölülerin abdestleri bozulduğu için gusül aldırıyorlar. Ama biri zevkten, şevkten o hali yaşar;  öbürü korku ile o hali yaşar. Ölüm böyle olur. İnsan makamını görür, bir an evvel oraya kavuşmak ister. Öbürü gideceği yeri görür korkudan bir an evvel bu iş bitsin ister.

Tıbben eks oldu diyorlar ya, manevi muamelat o eks olma hadisesi ile başlar. Yani kabre girişinizi beklemez. Nefesinizi verdiğiniz an, beyin ve ruh ölümünüzün gerçekleştiği an, manevi muameleler, öbür tarafa ait bütün muamelat başlar. Sorgu sual başlar. Hadisi şeriflerde anlaşılması kolay olsun diye Allah Resûlü (sav); “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.” buyurmuş ya kabre girince ruh iade edilir, başını tahtalara vurur, o zaman öldüğünü anlar. Sanki o zamana kadar öldüğünü anlamamış gibi bir bilgi çıkıyor. Bu böyle değil. Bu, meselenin izahında kolaylık olsun diye buyrulmuş.”

Kurban Mustafa abimize, Hâcegân yolunun her bireyine Peygamber Efendimiz’in şefaati, Ehli Beyt’in, sâdâtı kiram hazeratının nisbeti, Efendimiz Hâce Hazretleri’nin (ksa) lütuf ve kerem ile sahip çıkması dua ve temennilerimizle…

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2013 OCAK SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort