JoomlaLock.com All4Share.net

YAŞAMAK ANI BİLMEKTİR.

İnsanoğlu hayatının her anını ileriye dönük ümitleriyle sürdürür. Hayatla ilgili motivasyonunu hep beklentileriyle sağlar. Hele bir hafta sonu gelse de dinlensem, ah bir okulumu bitirsem, bir büyüsem, ya da ileriki dönemlerimizde şu çocuklar bir büyüse, bir emekli olabilsem, bir, bir, bir… Derken bir de bakmışız ömür kuşu elimizden uçtu uçacak. Elde koskocaman bir sıfır kalmış, ömür sermayesinden.

Genellikle ilerleyen yaşlarda da geleceği planlamak yerini, geçmişi sorgulamaya bırakır. Hayatın gündemini geçmişin pişmanlıklarını ifade eden keşkeler belirler artık.

Halbuki bu günümüz geçmiş anlarımızdaki tercihlerimizin birer sonucu olarak karşımıza çıkar, istesek de istemesek de. Bazen yerinde ve zamanında verilmiş isabetli doğru kararlar bizi bütün ömrümüz boyunca mutlu etmeye yetebilir. Ya da yanlış kararların olumsuzlukları ileriki yıllarda daha büyük altından kalkılmaz pişmanlıklar olarak karşımıza çıkar

Geçmişin ve geleceğin kesişme noktası yaşadığımız andır. İnsanın yaşadığı an geçmişteki tercihlerinin sonucudur. Eğer Allah (c.c.) nasip ederse geleceğini de şu anki tercihleri şekillendirecektir. Büyüklerimiz ne güzel söylemişler: “Perşembenin geleceği, çarşambadan belli olur.”

Büyüğümüz Hace Hz’nin (k.s.) buyurdukları gibi: “Kişi ne yaparsa kendisine yapar.” Bir insanın kendisine yaptığını bütün bir alem bir araya gelse yapamaz. Ama doğru, ama yanlış.

Kişinin sağlam bir dimağa ve sağlıklı bir psikolojiye sahip olabilmesi büyük ölçüde, içinde bulunduğu anı ne kadar yaşayabildiğine bağlıdır. Bir gün veya bir yıl önce neler olduğu, ya da, ertesi gün neler olabileceğinin önemi yoktur. İnsanın var olduğu yer, içinde bulunduğu andır. Asıl olan budur. Geçmiş adı üzerinde olmuş, bitmişlerin adıdır. Tekrar o an bir daha geriye gelmez. Önemli olan geçmişin tecrübelerinde faydalanabilmektir. Gelecek ise bırakalım dakikasını, saatini, gününü, ayını, yılını, takdir edilen nefesin bir fazlasını kimse kimseye veremez. O halde hayat aldığımız nefes kadardır, demek en doğru kelam olacaktır.

Şimdi, şu an yaşadığımız zamandır. Şimdiyi yaşamak, neredeysek orada olmaktır. Zaman, arkasından koşup da tutamayacağımız bir şeydir. Yaşadığımız tek gerçek an, hemen içinde bulunduğumuz an’dır. Ne bir saniye öncesi, ne de bir saniye sonrası. Bizim için daha iyi sonuçlar verecek seçenekler de, kaçırılmayacak fırsatlar da, yaşadığınız an içinde akıp gider. Eğer biz karşımızda duran fırsatları o anda fark etmiyorsak, hiçbir fırsat “Hey! Beni unuttun” diye arkamızdan koşmaz. Her şey olup bittikten sonra, “Keşke öyle değil de böyle yapsaydım, şöyle söyleseydim” der dururuz. Peki hiç düşündük mü, neden aklımız başımıza iş işten geçtikten sonra gelir? Aslında cevabı çok basit! Çünkü bizim aklımız, o anda başka bir yerdedir. Ya geçmişin telafisinin yollarını günümüzde değil pişmanlıklarda aramada ya da belki de geleceğimizin toz  pembe hayallerini gerçekleştirme planları yapmada…

Çoğumuz birçok şeyi aynı anda dert etme sanatında ustalaşmışızdır. İnsan her şeyi kontrol altında tutmaya çalıştıkça psikolojik sorunlar da beraberinde gelir. Geçmiş, gelecek ve yaşanan an, üçü bir insanın uzun bir süre altından kalkamayacağı yük oluşturur. Bu yükün altında ezilen insan stres içerisinde gergin bir hal alır. Hele günümüz insanının en temel hastalık kaynağı strestir. Stres psikolojik ve fizyolojik hastalıkların temel sebebidir.

Geçmişteki sorunlarımız ve geleceğe yönelik endişelerimiz yaşadığımız ana hükmettikçe, biz de kaygılarla ve ümitsizlikle dolu bir bunalıma gireriz. Bu durumdayken hayatımızdaki güzellileri fark etmeyi, önceliklerimizi ve mutluluğumuzu ileri bir tarihe erteleyerek, gelecekte “bir günün” bugünden daha iyi olacağına inanmaya çalışırız. Ne yazık ki,  şimdi bize geleceğe bakmamızı söyleyen nefsimiz,  bunu hep tekrarlar ve o “bir gün” bir türlü gelmez. Hayatımızın gelecek planlarını yapmakla meşgulken, çocuklarımız büyür,  sevdiğimiz insanlar bizden uzağa taşınırlar, kimi ölür, bedenimiz giderek biçim değiştirir; bu arada hayallerimiz uçup gidiyordur. Kısacası, hayatı tamamlıyoruzdur.
Çoğu insan hayatını, sanki gelecekte kullanacağı bir elbisenin provasıymış gibi yaşar. Oysa hakikat hiç öyle değildir. Kimsenin yarın burada olacağına güvencesi yoktur. Sahip olduğumuz ve kontrol edebildiğimiz tek zaman, içinde bulunduğumuz andır. Aklımızı yaşadığımız ana verebilirsek, içimizden korkuyu atabiliriz. Bu korku gelecekte olabileceğinden kaygı duyduğumuz olaylardır. İleride parasız kalabiliriz, çocuklarımızın başı derde girer, yaşlanacak ve öleceğiz, diye duyduğumuz endişelerdir. Temel kaynağını maalesef Rabbimizi tanıyamamak, ona tam manasıyla güvenememek oluşturur. İnsana ait tasavvur etmesi gereken yegane düşünce aldığı nefesin sahibini unutmamaktır. Ondan gafil olmamaktır. Bunu idrak eden kulun geleceğine Rabbi kefildir. Aksi halde gelecek endişesi taşımak çok tehlikeli ve insanı helaka götürebilecek yersiz bir duruştur.

Nefsimizden kaynaklanan her şeyiyle dünyalık gelecek endişesinden kaynaklı korkularımızla savaşmak için en iyi yol, dikkatinizi tekrar şimdiki zamana döndürmektir. Bundan böyle dikkatinizi bulunduğunuz yere ve o ana vermeye çalışarak. “Bir nefesten bir nefese geçerken asla gaflete düşmemek ve huzurda olmaktır”.

Mesela padişahın huzuruna çıkmış biri, hal ve tavırlarına, söyleyeceği sözlere nasıl ki son derece hassasiyet gösteriyor  ise Cenab-ı Hakk’ın nazarının her an üzerimizde olduğu bilinci de kişiyi bu huzurda olma haline götürmelidir. Çünkü ancak nefeslerini gaflet içinde alıp vermekten kendini muhafaza eden kimsenin kalbi Allah Teâlâ ile huzur halinde olabilir. Çünkü Ra’d suresinin 28. ayetinde buyurulduğu gibi; “Kalpler ancak Allah’ın zikriyle itminan (huzur ve sukun) bulur.

Gerçekten diri olmak, kalbin diri olmasıyla mümkündür. Allah’ı zikredenler felah bulacaklardır.” (Cuma Suresi Ayet 10) Yolumuzun büyüğü Şah’ı Nakşebendi Hz. (k.s.) :         “ Allah’a varış yolunda işin aslı, nefes üzerindedir. Bütün himmet ve gayreti, nefesi muhafazaya; ve her nefesi de huzura hasretmek gerektir. Nefesin giriş, çıkış anı ve iki nefes arası, sakın ha gafletle geçirilmesin.” Buyurmuşlardır.

Nefes alıp vermek hayatta kalma belirtisidir. Yaşamanın ispatıdır. Bu hal öyle sıradanlaşmıştır ki irademiz dışındaki bu tabii halin çoğu zaman farkında bile olmayız. Hûş der-dem prensibi, böyle bir gafletten sakındırmak için, alıp verdiğimiz her nefesin farkında olmamızı ister bizden. Nakşibendiyye’de huş der-dem, yani nefesi muhafaza, nefesin hakkına riayet veya nefesten haberdar olma, yol almanın esası sayılmıştır.

Peki nefesin farkında olmak ne demektir ve bu farkındalık nasıl sağlanacaktır? Cenab-ı Hak, sayılı nefeslerle geçici bir müddet hayat sürmesi için dünyaya gönderdiği insandan, canlı cansız bütün mahlukatın zikire katılmasını istemektedir. Nefeslerimiz bize en geniş anlamıyla “zikir” için bahşedilmiştir. “İnsanın her an her yerde Allah’ı hatırlaması, emir ve yasaklarına riayetle hep O’nun rızasını gözetmesi, Bezm-i Elest’teki sözüne sadık kalması” anlamına zikir mükellefiyeti, kitap ve peygamberler aracılığıyla izah buyurulduktan başka, alıp verdiğimiz her nefeste de sürekli hatırlatılmaktadır.

Büyüklerimiz, “Allah” kelimesinin başındaki elif ve lâm harflerinin belirtme takısı (harf-i tarif) olduğunu, sonundaki “güzel he” ile Allah Teala’nın zat isminin kastedildiğini izah ederler. Ayrıca göre “Hu” zamirinin aslı da, nefes alıp verirken çıkardığımız “h” sesi de lafza-i celâlin sonundaki “he”dir. Bu demektir ki, kainattaki bütün varlıklar gibi insan da kendisi farkında olmasa bile her nefeste Allah’ı zikretmektedir.

İşte insanın aldığı nefesin farkında olması, öncelikle nefesindeki zikrullahın farkında olmasıdır. Nefesinden gafil olanlar, uykuda sayıklayanlar gibi, ilahi ikram eseri bu zikrin varlığından ve mesajından haberdar olamazlar. Zira bir ses yahut söz, zikredileni hatırlatıyorsa zikirdir. Şu halde nefesin farkında olmak; nefeslerimizin sayılı olduğunun, bunları veriliş maksadına uygun sarf etmek gerektiğinin, her soluktaki zikrin bize neyi hatırlatmak için irademiz dışında tekrarlandığının farkında olmaktır. Böyle bir farkındalık niçin yaşadığımızı bilmeyi, her nefeste Allah’ı hatırlamayı, tek nefeslik bir anda dahi Allah’tan gafil olmamayı ve dünya hayatını bu hal üzere sürdürmeyi gerektirir.

Hayat, İçinde Yaşadığımız Andan İbarettir. Geçmiş ve gelecek, elimizde değildir; biz içinde bulunduğumuz anı doğru yaşamaya çalışmalıyız.  “Hayat dediğimiz haller, içinde bulunduğumuz andan ibarettir. O halde yaşamak, aslında içinde bulunulan anı yaşamaktır. Anı yaşamak, şimdiyi yaşamak, hayatı anlamak, tat almasını onu yaşamasını bilmektir.


Dünün pişmanlıkları yarının kaygısıdır, hayatı tüm endamıyla yaşamaktan alıkoyan geçmiş ve gelecekten ibaret olduğunu sandığımız hayat, dünün nedameleri ve yarının kaygısıyla bizi onu hakkıyla yaşamaktan alıkoyar. Oysa dün geçmiştir. Esasında hep gidecek uzaklaşacaktır ve geri gelmeyecektir. Sabahındaki ümitlerle ve akşamındaki hüzünlerle vardır ve öyle kalmıştır çoğu zaman ve hayal ettiğimizden hep yoksundur dün yoksunda kalacaktır. Dünün kaderidir bu hep de öyle kalacaktır esas olan şimdidir. Dokunabildiğimiz, duyabildiğimiz,  işitebildiğimiz, ağlayabildiğimiz, gülebildiğimiz hep bu andır.

Her şey bugünde, şimdide gizli. Bırakalım dün kaçıp gitsin, yarın yanımıza hiç sokulmasın, kuralım hayallerimizi hayal işte demeden, varsın gıdıklasın içimizi gerçekmiş gibi elimizdeki çiçeği şimdiden koklayalım acaba solar mı; önce vazoya koyayım sonra koklarım kaygısına düşmeden, doyasıya koklayalım. Karşımızdakine ister kekeleyerek, ister kızarak, isterse bozararak, nasıl olursa olsun, ama mutlaka yarına ertelemeden şimdi seni seviyorum diyelim, çok geçmeden.

İnsan anı yaşamayı bilmiyorsa bile öğrenmeli, en güzel öğretici yaparak yaşayarak öğretendir. Allah’a (c.c.) şükürler olsun ki an’ı yaşamayı öğreneceğimiz, hayatın gerçek anlamının ne olduğunu bizlere tanıtacak rehberler, öğreticiler, üstatlar, peygamber varisi Evliyaullah Hazeratı bizlerle. Onlar Hak ve hakikati toplumda, halkın içinde, halkla paylaşmak için, öğretmek için dipdiri yaşıyorlar. Ne mutlu onlarla istikamet üzere bir ömür gerçek mutluluğu tadarak hakikati yaşayanlara ve yaşatanlara.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2013 EYLÜL SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort