JoomlaLock.com All4Share.net

ANLAŞILAMAYAN ÇOCUĞUN İLETİŞİM TARZI HIRÇINLIKTIR.

“Her yaratılan, İslam fıtratı üzerine yaratılmıştır.” Buyuruyor Kainatın efendisi. Yani Allah’a muhatap yaratılmıştır. İslami bir mesuliyet ve mükellefiyet üzere yaratılmıştır. Dünyanın her yerinde bu böyledir. Dünyanın neresinde bir çocuk dünyaya geliyorsa, o Müslümandır. Daha sonra eğitim, kültür, çevre ve sosyal faktörler onda bir kabuk oluşturur. Onu şekillendirir. Çocuk bu faktörlerin etkisiyle din, sosyal, psikolojik, ahlak, kişilik, huy bakımından kendisini bulur. Bunların savunucusu olur. Bu etmenlerin rengine girer. Ailesi ona ne sunmuşsa genelde o olur. Ama yaratılan her şeyin özü İslam’dır. Cenab-ı Hak bizden bu özü muhafaza etmemizi ister.

Anne babalar çocuklarını yetiştirirken bu uzun yolculuk içinde dönem dönem umutsuzluk yaşayabilirler. Hatta depresyona girdikleri bile olur. Gözleri korkar. Çocukların hırçın davranışları bazen çok incitici boyutlara varır. Kendimizi yalnız hissetmenin verdiği panikle çevremizde aynı durumla karşılaşan yakınlarımızın serzenişlerini duymak, endişeli hallerini görmek bizi biraz rahatlatır. Çünkü yalnız olmadığımızı anlarız. Bunu kendimize bir çıkış yolu olarak belirleriz. Hemen sorunun cevabını yapıştırırız. “Herkes öyle. Zamanımız çocukları, hiçbir şeyden mutlu olmuyorlar. Bu zamanda bu kadar…vb” Gerçekte böyle mi? Bu çocuklar bize ilk geldiğinde böyle miydi? Acaba eksik bıraktığımız veya aşırıya kaçırdığımız neler oldu da sonuç böyle oldu. Bunları sormak gerekmez mi?
Bu yazımızda çocuklarımızın her gelişim döneminde karşılaşabileceğimiz hırçın davranışların altında yatan temel sebepleri imkanımız ölçüsünde tahlil etmeye ve ebeveynler olarak neler yapabileceğimizi, nasıl bunların üstesinden gelebileceğimizi Ayet, hadis, geçmiş ve günümüzdeki kanaat önderlerinin tavsiyeleri, uzmanların tespitleri ile işlemeye çalışacağız.

Çocuğumuz bir yaşından itibaren kişilik özelliklerini ortaya koyan özellikler sergilemeye başlar. Her çocuk kendine özeldir ve farklı kişilik özellikleri taşır. Kimi çocuk içine kapanık olur, kimisi dışa dönük. Bazı çocuklar konuşkan olabilirken, bazıları daha sessiz ve sakin olurlar. Bu gibi davranışların dışında bazı duygu durumları vardır ki; hırçınlık bir duygu durumudur ve sonuçları davranışlara yansır. Hırçınlık dediğimizde öfke, ısrar etme, inat ve tutturma, saldırgan davranışlar, zarar vericilik, ağlama nöbetleri, her şeye karşı çıkma, uzlaşmaya yanaşmama gibi en hafifinden en uç noktalara kadar pek çok şeyden bahsedebiliriz. Bu bir duygu ve davranış bocalamasıdır. Çok küçük yaşlardaki çocuklarda da görülmektedir. Ancak bilinçli hırçın davranışlar 2-3 yaşlarında ortaya çıkar. Ortaya çıkmasıyla aileler şaşırır. Ne yapacaklarını bilemezler.

Belirtildiği gibi hırçınlık bir duygu durumu olabileceği gibi, bir davranış biçimi de olabilir. Durumu net tanımlamak önemlidir. Çünkü çocuğa nasıl davranılması gerektiği bu tanımlamaya göre yapılmak durumundadır. Aşırı koruma, aşırı serbest bırakma, reddetme, ilgisiz davranma, aşırı baskı uygulama, tutarsız ve dengesiz davranma, kendine güvenmeyen tutumlar sergileme tarzındaki anne-baba davranışlarının çocukların özgüvenini yitirmesine ve hırçınlaşmasına neden olduğu uzmanlar tarafından belirten başlıca sebepler arasındadır.

Bunların dışında gelişim dönemlerine göre çocuklarımızı hırçın davranışlar sergilemelerine sebep olabilecek durumları şu genel başlıklar altında özetleyebiliriz:

Kendini ifade etmekte yetersiz olduğunu düşünmek,
Kendine güven sorunu yaşamak, özgüven düşüklüğü,
Aile içinde sağlıklı iletişim kurulamamış olması,
Çocuğa olumsuz model olan bir aile bireyinin varlığı,
Kişilik olarak yatkınlık,
Akranlarından ilerde ya da daha geride bir zeka gelişimine sahip olmak,
Çocukla aile arasında güvene dayalı bir ilişki kurulamamış olması,
Çocuğa önem verilmeyen, dinlenmeyen bir ortam,
Okul sendromu ya da okul sorunları,
Beslenme sorunları,
Sağlık sorunları gibi etkenlerin varlığı.

Doğumdan ölüme kadar öfke, her insanın hayatında varlığını sürdüren bir duygudur. Dünyaya gelen bebek, karnı acıktığında, altı kirlendiğinde, uykusu geldiğinde öfkelenip ağlamaya başlar. Bedenî ihtiyaçlar kadar sosyal ihtiyaçlar da önem kazandıkça kendisi ile oyun oynanmadığı için, yalnız kaldığı için öfkelenir. Dili kullanmaya başladığında kendisini kelimelerle anlatamadığı için sinirlenip saldırganlaşır. Okul döneminden itibaren hayat boyunca öfkeyi en çok besleyen durum ise, kişinin haksızlığa uğradığına inanmasıdır.
Hırçın çocukların davranışlarında sakinleşmeyi ve duygularında huzuru yakalamak için mutlaka hırçınlığa sebep olan faktörü ortadan kaldırmak gerekir. Aksi takdirde uygulanacak ağır yaptırımlar ve baskılarla oluşan şiddet içerikli davranışlar, çocuğun öfkesinin ya kendisine dönmesine sebep olur ya da çocuğun pasif - agresif davranışlar geliştirmesine yol açar.

Çocuğun öfkesini kendisine yönelttiği durumlarda suçluluk duygusu, tırnak yeme, tırnak kenarlarındaki etleri yolma, tikler, dudaklarını ısırma, daha ileriki yaşlarda ise jiletle kendi bedenine zarar verme gibi davranışlar görülebilir.

Saldırganlık, pasif - agresif bir yapıya dönüştüğünde ise; inatçılık, kıskançlık, sık sık küsme, kaprisli davranışlar sergileme, yemek yememe, asık yüzle dolaşma gibi tavırlar dikkat çeker. Bütün bu pasif davranışların ortak hedefi, karşısındaki kişiyi mânevî olarak üzmektir. Fizikî olarak uygulanamayan şiddet, manevî yolla uygulanır.

Saldırganlığa engel olmak için uygulanacak baskıcı tutumlar, aktif saldırganlığı söndürmesine rağmen, yine istenmeyen başka olumsuz davranışlara sebep olacaktır.

Saldırganlık, enerjisini “öfke” duygusundan alan bir tepkidir ve çoğu zaman bu öfkeye sebep olan durum, bizim sezemediğimiz, gözümüzle görmediğimiz, fakat çocuğun algıladığı ve baş edemediği bir durumun tezahürüdür. Çocuğun kendisini ve duygularını ifade edememesi, çevresi tarafından anlaşılmaması, davranışlarının sürekli eleştirilmesi, beden enerjisini atabileceği bir ortamının olmaması, aile içindeki problemleri, ilgi ve sevgiye doyamaması, yakın çevresinde öfkesini kontrol edemeyen bir örnek olması, arkadaşları arasında kendisini yetersiz hissetmesi, bir yakınını kaybetmesi, kardeş doğumu gibi sebepler, çocuğun öfke duygusunu şiddetlendirebilir.

Aile fertleri arasında çocuğun saldırgan tepkileri hoş görülmesine rağmen, çocuğun okul çağı geldiğinde, artık saldırgan davranışları daha çok sayıda insanı rahatsız eder ve dışarıdaki insanlar, aile fertlerinin yaptığı gibi her zaman bunları hoşgörü ile karşılamazlar. Çocuğun daha sık karşılaşmaya başladığı engellenme ve eleştirilme durumları, onun öfkesini daha da artırabilir, onun okul ortamından ve akademik çalışmalardan soğumasına yol açar.

Bazen olaylara biraz daha objektif bakmak, çocuğun gerçek sorununu ortaya çıkarmada yetecektir. Kıskançlık bu gibi durumların öncüsü olarak görülür. İkinci bir çocuk dünyaya geldiğinde anne tüm ilgisini bebeğe yöneltir. İlk başta hevesle beklediği kardeşin onu tahttan indirmesi ise farklı bir durum oluşturur. Ve büyük çocuk yeni kardeşi bir rakip gibi görür, ona bu şekilde yaklaşır. Annenin bebeğe olan sevgisini kıskanır. Anneye içten içe sinirlenir, anlamsız ve yersiz tepkilerde bulunur. Örneğin eşyalara, etrafına, fırsat bulduğunda bebeğe zarar verir. Kardeşini kıskanan çocuğun saldırıları bazen anne babaya yönelik de olabilir. Çünkü onun gözünde eve yeni bebeği getiren sorumlu kişiler anne babadır. Bu nedenle anneler hamilelik döneminde dikkatli olmalı ve çocuklarını yeni gelecek kardeşe hazırlamalılar.

Bazı çocuklar hislerini hiç belli etmezler. Önemli olan anne babalar olarak çocuklarının davranışlarını değiştiren asıl sebebi fark edebilmeleridir. Bu da çocuğumuzu tanımakla mümkün olur. Anne babalar görünen somut davranıştan çok davranışın asıl sebebine odaklanmalıdır.

Çocuğumuzun söz dinlemediği dönemlerde yardıma ihtiyacı olduğunu hissetmeli ve onunla dayanışma içine girmeliyiz. Bunu, onu günlük ev işlerine, ortak aktivitelere veya bebek bakımına dahil ederek yapabiliriz. Böylelikle çocuğunuz kendisine bir birey olarak değer verildiğini görür ve zamanla hırçınlığından vazgeçer. En önemlisiyse ona sonsuz sevgi vermemiz, sevgimizi hissettirmemizdir. Sevginin hatırı çok büyüktür. Bizim üzüldüğümüzü algılayan her çocuk sevginin hatırına bir an bile olsa kendisine çeki düzen verir.

Anne baba için kontrolsüzce çıldırarak ağlayan bir çocuktan daha dayanılmazı yoktur. Bu gibi durumlarda anne ve baba genellikle sonradan pişman olacağı tavırlar sergiler. Genellikle bağırarak tokat atabilir. Halbuki çocuk anne babanın her hareketini gözler ve çileden çıkmasını adeta dört gözle bekler. Her tepkiye daha çok çıldırarak karşılık verir. Sonunda çocuk istediğini elde eder, soğukkanlı kalmaya çalışarak kavganın en doruk noktasında çocuğun en az beklediği davranışı yapmak sorunu temelde çözecektir. Bu davranış o kavgalı ortamı sıcaklık ve sevecenlik katacaktır.

En savunmasız küçücük bir bebekken, hatta anne karnındayken gelişimine adım adım şahit olduğumuz, bizden bir parça olan boyu masaya bile yetişmeyen küçük çocuklarımız dik bir pozisyonda elleri belinde bize kafa tutuyor. Bırakın ona söylenenleri dinlemeyi, çileden çıkmamız için ne gerekirse yapıyor. biz de karmakarışık duygular içinde sinirimize hakim olmaya çalışıyoruz. İyi bir anne, iyi bir baba olamadım, nerede hata yaptım diye panik içinde kendinizi yargılıyoruz. Bacak kadar çocuğa, yapması gerekenleri neden anlatamadığımızı, neden söz geçiremediğimizi sorguluyoruz. Aslında işin gerçeği şu; çocuğumuz kendini artık bizim kadar önemli ve kuvvetli hissediyor. Bir bakıma kendini bu şekilde ispatlamış da oluyor. Amacıysa insan yerine konmak, söz hakkına sahip olmak. Ve en önemlisi o, kendi kararlarını kendi vermek istiyor. Sadece anne ve babanın yönlendirmelerine göre yaşamayı tercih etmiyor. Ufacık bir çocuğun aklına nasıl böyle şeyler geliyor diye düşünmeyelim. Onlar sadece emirler alıp, başkalarının isteklerine göre hareket etmek istemiyorlar. Birey olarak kabul görmek istiyor. Günümüzde artık şartlar o kadar değişti ki. Çocuklar sadece cezalandırılmaktan korktukları için değil, anne babalarını sevdikleri ve onları hayal kırıklığına uğratmak istemedikleri için laf dinlemeyi tercih ediyorlar. Azarlanan çocuk çok daha büyük tepkiler verebiliyor. Çocuk anne babası tarafından sevildiğini ve kendisine saygıyla yaklaşıldığını hissettiğinde, bunun karşılığını da zaten sonsuz veriyor. Onları hayal kırıklığına uğratmak istemiyor ve onları onurlandırmak için elinden geleni yapıyor.

Anne babalar sabırla çocuklarının istenmeyen davranışlarının altında yatan asıl sebebi anlamak zorundadır. Tek çözüm yolu hakiki manada çocuklarımızı anlayabilmekten geçer. Bunun için sabır gerekir. Dinimiz sabır dinidir. Yolumuz sabır yoludur. Çağımız sabır çağıdır. Yaşamak zaten başlı başına sabırdır. Kazananlar hep sabredenlerdir. Hz. Yusuf (a.s.) köleliğe sabretti sonunda vezir oldu. Hz Meryem sabretti, Hz İsa’yı dünyaya getirdi. Hz İbrahim  ateşe sabretti gül bahçesine ulaştı. Efendimiz (s.a.v.) müşriklerin zulmüne sabretti, onlara hidayet kapısını açtı. İşte aynı sabır çocuk eğitiminde anne babalarda da olmalı. Çünkü terbiye zaman içinde olacağı için sabır gerekir. Yapılan yanlışı hemen düzeltmek yerine, onu zamana yayıp zamanla düzelmesine sabretmek asıl olandır.

Anneler çocuklarını saksıda büyüttükleri çiçek gibi görmelidir. Her gün çiçeğimize bakıp su dökeriz, ama hemen çiçek açmasını beklemeyiz. Çocuğumuz için de zamanla çiçek açmasını beklemeli, sabretmeliyiz. İstediğimiz şeyler hemen olmayabilir. Çocuklarımızda görmek istediğimiz güzel ahlak ve davranışlar için başka çocuklarda var da neden benimkiler böyle diye isyan etmek yerine onu anlamaya çalışarak, sabretmek aile huzurunu daha da artıracaktır.

Kur’an da pek çok ayette Rabbimiz Allah (c.c.) sabretmeyi emreder. “…Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara–153) “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. Sabredenleri müjdele!” (Bakara–155)

Sabrın sonu selamettir. Sabır, iman ve ibadetin, ilim ve hikmetin, kısaca bütün faziletlerin başıdır. Sabırlı insan, iyi insandır. İyi işler yapıp, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenlerin kurtuluşa erecekleri haber verilmiştir. Sabır, zafere giden yoldur. İnsanlık için hayırlı olduğuna inandığımız sabır, bütün peygamberlerin ortak sıfatıdır. Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin sabrını dile getiren pek çok ayeti kerime vardır. Resulullah’ın (s.a.v.) hayatı ise baştan sonra en güzel sabır örnekleri ile doludur. Bu sebeple her Müslüman’a düşen görev, kurtuluşun sabırda olduğunu düşünerek, Allah’tan sabır dilemek ve sabırlı olmaktır.

Kendine güvenen, hoşgörülü, sabırlı, sınır koymayı ve takdir etmeyi bilen, davranışlardaki asıl sebebi anlamaya çalışan, Allah için seven, Allah için sevgisini gösteren, tutarlı davranışlarıyla çocuklarına örnek olabilen ebeveynlerin yetiştirdiği çocuklar kendine güvenli, sevecen, girişimci, haklarını korumayı bilen, düzenli, neyi nerede yapacağını bilen, hakka hukuka riayet eden,   düzenli yetişkinler olurlar. Yeter ki biraz sabır.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2013 AĞUSTOS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort