JoomlaLock.com All4Share.net

UTANMAK

Utanmak

Utanmak - Veysel Özsalman

Sayı : 113 - Mayıs 2017

 

Utanmak

 

Anne ve babaların evlatlarını en fazla tenkit ettiği hususların başında onların utangaç olması gelir. Kendilerince tanıdıklarını zannettikleri cemiyet hayatında muhteriz (çekinen) bir ferdin diğerlerinin gerisinde ve gölgesinde kalacağı fikri ebeveynlerin endişelerinin esas kaynağıdır. “Ağlamayana emzik yok!” düsturuyla hareket eden ve her şeyden evvel daha fazla maddi menfaat sağlama gayesi güden cemiyetin tabiatı, fertlerin bu hale müsait bir şekilde yetiştirilmesini teşvik etmektedir. Çocuğun ahlaki gelişimine bu şekilde müdahale edilmesi müspet manada bir katkı mıdır yoksa aksine menfi tesirleri de söz konusu olan bir teşebbüs müdür?

Bir kelebeğin kozasından çıkarken ki kıvranışlarını görerek zorlandığı fikriyle işi ona bırakmayıp kozayı yırtmak ne ise çocuğu mahcubiyet duygusundan bir an evvel sıyırıp atılgan bir yapıya bürünmesi için zorlamak da odur. Nasıl ki kozası yabancı eller tarafından yırtılan kelebeğin kanatları bu ilk ve en mühim idmandan mahrum kaldığı için bir daha asla uçmaya elverişli hale gelemeyecekse, mahcubiyet duygusu anne baba eliyle törpülenerek pürüzsüz bir hale gelen çocuğun cemiyet hayatında gerekli değerlere tutunması da imkânsız hale gelecektir.

“Kaş yapayım derken göz çıkarmak” kabilinden “kendisini ezdirmesin, hakkını yedirmesin” diye cesaretlendirmeye gayret ettiğimiz çocukların durması ve koruması gereken sınırlar konusunda da bir şuura sahip olması gerekir. Zaten ileriki yaşlarda medyanın her alanında ve sokakta duyup işittikleriyle haya duygusu sürekli zımparalanacak olan gençlerin, bu hissinin muhafazası için çabalamak ana babaların en mühim görevleri arasındadır. Aksi takdirde hakkını aramak yerine her şeye ve bu uğurda her türlü fiile hakkı olduğunu düşünen bir nesil yahut üstadın tabiriyle “utanmaktan utanan bir nesil” ile karşı karşıya kalmak işten bile değildir.

Her haliyle ve daha çok ruhi cihetiyle himaye edilmeye muhtaç olan çocukların anlayışları, şuursuz ana baba davranışları sebebiyle ileride tamiri mümkün olmayacak şekilde zedelenmektedir. Mesela henüz konuşmayı yeni sökmüş ve doğru düzgün konuşamayan erkek çocuklarını etraftakilere ağza alınmayacak sözler söylemeye zorlayan yahut gençlik çağına yeni adım atmış kızlarını mahremiyeti göz ardı ederek misafirlere “hoş geldiniz” demeye davet eden ana babalar, haya kalesinin kapılarını düşmana kendi elleriyle aralamaktadır. Nebevi ahlak ise bize bunun tam tersini yapmamızı öğütlemekte ve utanma duygusun muhafazasına dikkat çekmektedir.

İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) utangaç kardeşine bu huyunu terk etmesini söyleyen Medineli bir müslümanın yanından geçerken ona: “Onu kendi haline bırak; zira haya imandandır.” buyurmuştur. Çünkü utanma duygusuna sahip olan kişiler fena davranışlar yapmaktan beri dururlar. Yine bu manada Efendimiz (sav): “Haya ancak hayır kazandırır.” buyurmuşlardır. 

Alemlerin Efendisi (sav) “haya”yı bizde uyandırmış olduğu manaların aksine, yani çekinme, korkaklık ve pısırıklıktan çok farklı bir şekilde tarif buyurmuşlardır. Kutlu Nebi (sav) bir gün ashabına: “Allah’tan Hakkı ile haya ediniz.” buyurmuştur. Ashab ise: Ey Allah’ın Rasulü, elhamdulillah haya ediyoruz, diye mukabele etmişlerdir. Bunun üzerine Rasulullah: “Hakiki haya o (sizin kastettiğiniz) değildir. Fakat gerçek manasıyla Hakk’tan haya eden başı (baştaki organları) ve başın içindekini (düşünceleri) korusun, karnı ve karnın ihtiva ettiğini (yeme ve içmesini) kontrol etsin, ölümü ve musibetleri hatırlasın, ahireti isteyen dünya hayatının ziynetini terk etsin, böyle yapanlar Allah’tan hakkıyla haya etmiş olurlar.” buyurmuşlardır. 

Yukarıdaki hadis-i şerifte müslümanca hayatın çerçevesi çizilmiş ve bunun adına “haya” denilmiştir. Gözü, kulağı, ağzı, karnı ve bunların içerisindekileri yani fikirleri ve şehveti kontrol etmek ve yüzü ahirete dönük bir hayat sürmek Cenab-ı Mevladan haya etmek olarak tarif edilmiştir. Bu kontrolün sağlanmasında en mühim duygulardan bir tanesi de “utanma” duygusudur. Bu derece geniş ve şümullü manaya sahip “haya” kavramından bahsedildiğinde aklımıza gelen ilk karşılığın dilimizdeki “utanma” kavramı olması da bu hususa işaret etmektedir.

Utanma hissi insanın fıtratında mevcuttur. Bu sebeple insan hangi dine hangi inanışa mensup olursa olsun, hatta bir dine inanmamayı dahi tercih etmiş olsa bile, bazı durumlarda utanacak ve hareketlerini bu doğrultuda düzenlemek isteyecektir. Ancak bu utanma hissi tek başına bir anlam ifade etmeyecek hatta utanılacak davranışın yapılıp yapılmaması bakımından bir değişikliği doğurmayacaktır. Bu durumun en meşhur ve çarpıcı örneklerinden bir tanesi Hz. Yusuf (as) ile Züleyha’nın yaşamış olduklarıdır.

Kur’an-ı Kerim’de: “Andolsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin işaret ve ikazını görmeseydi o da kadına meyletmişti. İşte böylece biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için (delilimizi gösterdik). Şüphesiz o ihlaslı kullarımızdandı.” (Yusuf 24) şeklinde ifade buyurulan hadise, Zeliha’nın evin bir köşesinde bulunan putun üzerine bir bez parçası atması ve Yusuf’un (as) bunun anlamını sorması üzerinedir. Zeliha: “Puttan utanıyorum!” deyince Yusuf (as): “Senin puttan utandığından fazla ben Hak Teala’dan utanmaktayım!” demişti.

Hangi fiil yahut hangi his olursa olsun, manasını İslam’ın kuşatıcılığında bulmadığı sürece kıymetsiz ve gülünç olmak mecburiyetindedir. Budala nefis putun üstünü örttüğü bir parça bez ile ondan kurtulabileceğini düşünür fakat ona olan bağlılığını sorgulamayı akıl edemez. Sevmek, buğzetmek, korkmak, ümit etmek diğer bütün hisler ve tabi ki utanmak da İslam’ın sunduğu çerçeve içerisinde bir anlam kazanmaktadır. Menbaı İslamiyet olmayan utanma hissi kişiyi fena davranışlardan alıkoymak yerine, ortaya çıkacak rahatsızlık hissinin savuşturulması için, olabilecek en bayağı ve cılız iddiaya başvurması adına nefsi teşvik eder.

“Hayanın hepsi hayırdır.” buyuran Peygamber Efendimiz (sav), onun insana değer katıp tazim görmesine vesile olacağını belirtmektedir. Hatta haya, insanın peygamberler, melekler ve Cenab-ı Mevla Hazretlerinin iltifatlarına mazhar olmasını sağlamaktadır. Hz. Osman (ra) misalinde olduğu gibi. Hz. Ebubekir (ra) ve Hz. Ömer (ra) yanına girdiğinde normal oturuşunu değiştirmeyen Efendimiz (sav), Hz. Osman (ra) yanına girdiğinde toparlanmış ve bu itinasının sebebini: “Meleklerin bile haya ettiği bir kimseden benim haya etmemem doğru olmaz.” diyerek ifade buyurmuşlardır.

Cenab-ı Mevla Hazretlerinin kendisinden haya edenlere vadini, Ahmed b. Ebu’l-Havârî’nin Ebu Süleyman Darânî’den naklettiği şu sözlerle idrak ediyoruz: “Allah Teala buyurur ki: Kulum sen benden haya ettikçe ben halka ayıplarını unuttururum. Kıyamet gününde aleyhinde şahitlik yapmasın diye üzerinde günah işlediğin yere de günahlarını unuttururum. Ümmü’l kitab (olan levh-i mahfuz)dan hatalarını silerim, kıyamet günü seni hesaba çekmem.”

Hem diğer insanlara ve yaratılmışlara hem de Cenab-ı Rabbü’l-Alemin’e karşı yitirilmiş ve hayatın dışına itilmiş bir değer olarak utanma müslümanca bir hayat yaşayabilmenin şartlarındandır. “Her dinin bir ahlakı vardır. İslam’ın ahlakı da hayadır.” buyuran Peygamber Efendimiz bu gerçeği dile getirmiştir.

Bir Allah dostundan nakledilen: “Allah Teala’dan utanmayan bir kimsenin hayadan bahsetmesi ne kadar şaşılacak şeydir!” ifadesinin muhatabı olarak, gerçek haya sahiplerinin bize emsal teşkil eden hayatlarından kırıntıları kapabilme ümidiyle müteselli oluyor, avunuyoruz. Cenab-ı Mevla bizleri onların ahlakıyla ahlaklandırsın.

Amin.

 

Yazar: Veysel Özsalman

 

Bu kategoriden diğerleri: « İSTİKAMET ÜZERE OLMAK BERAT KANDİLİ »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort