JoomlaLock.com All4Share.net

TASAVVUF, İSLAM’IN ÖZÜDÜR

Aşkın deryasına dalsak
Orda hazineler bulsak
Mürşid rengine boyansak
Hâcegânlar tekkesinde
Hâce Hazretleri (ksa)

Hâcegân yolunun parolası “İlâhî ente maksûdi ve rıdâke matlûbi (Ya Rabbi, maksadım Sensin, isteğim Senin rızandır.) zikridir.  Mürid her ne yaşarsa yaşasın bu zikri dilinden düşürmez. Böyle bir mürid Yunus Emre’nin dediği gibi:

Cennet cennet dedikleri,
Birkaç köşkle birkaç hûri,
İsteyene ver Sen anı,
Bana Seni gerek Seni, der.

Bu sözleri ancak Hakk’ın rızasını, O’nun cemâlini, likâsını arzulayan kişiler söyler… İnsan bir şeyi ondan daha güzelini bulunca bırakır. Mürid olan gönül ehli insanlar, Hakk’ın rızasını, muhabbetini arzuladıklarından O’ndan gayri her şeyden vaz geçmişler…

Onlar; “De ki, benim namazım, ibadetlerim ve hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En’am-162) ayetini hayatlarına düstur yapmışlardır.

Tasavvuf imandır, ihlâstır, takvâdır, güzel ahlâktır… Dinin içinden bunları aldığınızda geriye ne kalır? Cansız bir beden yaşayamaz… Tasavvuf dinin özüdür/üsâresidir…  

Tasavvuf yemeklerin sosu gibi değildir. Olsa güzel olur, ama olmasa da bir şey fark etmez kabilinden bir şey değildir. Tasavvuf dinin kendisidir… O olmadan din yaşanmaz… Din kuru bilgi değildir. Böyle olsaydı Cenâbı Hak ameli olmayan bilgi sahiplerini kitap yüklü merkebe benzetmezdi.

Bilginin amele dönüşmesi, amelin ihlâsla yapılması ve ihsâna ulaşılması tasavvufun gayesidir… Bu aynı zamanda bir mü’minin de gayesidir. İhlâsa ulaşmayan bir insan ne yaparsa  yapsın ameline riya bulaştırır. Ahlâkı güzel olmayan bir Müslümanın ibadetleri de güzel olmaz.

“Tasavvuf kitabî değil, kâtibîdir.” buyuruyor Hâce Hazretleri (ksa). Kitaptan öğrenilmez tasavvuf, kâtipten (mürşid) öğrenilir… Tasavvufu kitaptan öğrenmeye çalışanlar,  çok da başarılı olamamışlardır. Bilgi sahibi olmuşlar, hâl sahibi olamamışlardır.

Cevizin dışını yiyen bir insan ben ceviz yedim diyebilir mi hiç? Bugün tasavvuf üzerine araştırma yapanların çoğu cevizin dışını anlatmaktadır. Cevizin dışının tadı acıdır. İçini tatmayan bilmez… Tasavvufun yaşanmadan sözle anlatılması da bunun gibidir…

Tasavvufun en büyük gayesi Allah’a (cc) kul olmaktır. Tasavvuf deyince hep kerametlerin, makamların akla gelmesi bu yolun amacından uzaklaştığını gösterir. Bir Müslüman Hâce Hazretleri’yle (ksa) görüşüp tanışmak istemektedir. Hâce Hazretleri’nin arkadaşlarından birini aracı yaparak yola koyulurlar. Yolda telefon açıp izin isterler. Telefonda öyle güzel sözler söyler ki, ihvanları onun bu haline gıpta ederler. Gelip tanışırlar. Akşam hoş sohbetler, muhabbetler edilir…  Ertesi gün o kişi beraber geldiği kişiye “Hani benim kalp gözüm neden açılmadı?” diye yakınmaya başlar. Bir gün önce söylenen o sözler hep menfaat için miydi?

Tasavvuf kitaplardan okununca, öğrenilince beklentiler de farklı oluyor…

Meşhur bir kıssadır. Tasavvuf kitaplarında çokça zikredilir. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri (ks) medrese hocalığını bırakarak Hindistan’a, Abdullah Dehlevî Hazretleri’nin yanına gider. Orada dergâhta hizmet etmeye başlar. Dergâha su taşır, dergâhın tuvaletlerini temizler…  Bu işleri yaparken nefsi  ona medrese hocalığını hatırlatarak onu etkilemeye çalışır. O da nefsinin üstüne gider ve tasavvufta simgeleşen halini ortaya koyar, “Eğer devam edersen sakalımla burayı temizlerim.” Abdullah Dehlevî Hazretleri gelir, “Tamam der, evladım oldu, var sen git, irşadına başla.” der.

Bu kıssayı okuyup ben de Mevlânâ Hâlid gibi olayım, onun makamına ulaşayım, şeyh olayım diye bırak sakalını, dilinle temizlesen oraları, bir sonuca ulaşamazsın. O bu sözü söylerken, neticenin böyle olacağını düşünmedi. O an ihlâsını, takvâsını bozan nefsine karşı savaşını veriyordu.

Ebu’l-Vefa Hazretleri (ks) bir gece boyunca “basal, basal” derken derdi şeyh olmak değildi. O Rabb’inin kelâmı Kur’ân-ı Kerim’i daha iyi anlamak ve daha iyi kulluk yapabilmek için bunu istiyordu…

Milyonlarca Müslümanın namazını, orucunu, zekâtını, zikrini… şekilleri aynı olsa da birbirinden farklı kılan amellerin içindeki ihlâstır, takvâdır. Tasavvufun gayesi budur. Mürid yapıp ettiği şeylerle Allah’tan (cc) maddi ve manevi  bir şeyler beklemez. O Hakk’ın rızasını gözetir hep…

İmam Rabbânî Hazretleri (ks) bir duasında: “Ya Rabbi, yaptığım hiçbir amelime güvenmiyorum, ama dostlarını sevdim, ahiret için buna güveniyorum.” der.

Ashabı kiram cennette Cenâbı Peygamber’den uzak kalmanın korkusunu bu dünyada yaşamışlar. Allah (cc) ve Resûlü’nün (sav) sevgisi her şeyin üstündedir onlar için. Hz. Ömer; “Ya Resûlallah, Seni kendimden de çok seviyorum.” deyince imanı kemâl buldu. Tasavvufun Müslüman için gayesi Allah ve Resûlü’nün insana her şeyden sevimli gelmesidir… Meseleye böyle bakınca tasavvuf lüks bir ihtiyaç değil; ekmek, su gibi hayati ihtiyaçlardan olur. Nasıl ki ekmek, su olmadan hayat olmaz, tasavvuf da böyledir. Tasavvuf olmadan din kemâl bulmaz.

“İnsan vücudunda bir et parçası vardır o düzelirse bütün vücut düzelir, o bozuk olduğunda bütün vücut ifsad olur. İyi bilin ki, işte o et parçası kalptir.” buyuruyor Peygamber Efendimiz (sav). Mutasavvıf bu kalbi korumanın, kurtarmanın ve onu temizlemenin derdindedir.

Öyle bir gün gelecek ki, o gün sadece temizlenenler kurtulacaktır. “Gerçekten temizlenen ve Rabbi’nin ismini zikredip O’na kulluk eden kimse, şüphesiz kurtuluşa ermiştir.” (A‘lâ, 14-15) buyurur Yüce Mevlâmız.  Mürid temiz bir kalbi sadece ahiret için istemez. Mürid bu dünyada da Allah’tan (cc) gafil yaşamayı istemez. Temiz bir kalp bu dünya için de gerekir.  

Sür çıkar ağyârı dilden tâ tecellî ede Hak
Pâdişâh konmaz saraya, hâne mamûr olmadan, diyor şair.

“Gönül sarayından Allâh’tan gayrı ne varsa hepsini çıkar. Zîrâ hâne mâmur olmadan pâdişah sarayı şereflendirmez.” Allah (cc) sevgisiyle dolu bir kalbi olan ve sevildiğini bilen bir mü’min huzur halini hep korumak ister. O mü’minler, Peygamber Efendimiz (sav) gibi nefisleriyle bir an dahi olsa baş başa kalmayı istemezler…

“Her nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir.” (Kaf, 16) düşüncesi o mü’minlerin gönlüne sürûr kaynağıdır. Allah’ın (cc) kendisine şah damarından yakın olduğunu bilen mü’min dünyasını da güzelleştirir. Huzur hâlini koruyan bir Müslüman evinde, işinde, sokağında hep Hakk’ın rızasını gözetir. Nakşibendilerin huzur halini muhafaza etmeye çalışması hep Yüce Mevlâ’nın hoşuna gitmek içindir. Onlar ahiret için, sevap olsun diye değil, sevildiklerinin farkına vardıkları için bu hâllerini korumaya çalışmışlardır. Müslüman kardeşim, Allah (cc) tarafından sevildiğini ne kadar hissediyorsun? Bu duygu iliklerine kadar işlesin…

Hâcegân yolu sevildiğini bilenlerin yoludur. Sevildiğini bilirsen seni seveni incitmekten çok korkarsın. Sana baktığında kötü bir şeyler görmesin diye sözlerini, davranışlarını düzeltmeye çalışırsın. İbadetlerini O’ndan bir şeyler koparmak için değil, sevginin şükrü olarak hediye edersin…  

Ticaretinde yanlış yaptığında, ailene kötü davrandığında önce Rabbi’ni incittiğini bilirsin… O’nu incitmemek için çok dikkat edersin. Günahlardan küçük büyük demeden kaçarsın o zaman. Bir harama düşmemek için yetmiş helali terk edenleri anlamaya başlarsın… Sevildiğini bilirsen dünyada sana süslü gösterilen hiçbir şeye (nefsani arzulara, kadınlara, oğullara, altın ve gümüşlere…) aldanmazsın.

Sevildiğini unutmamalısın. Sevildiğini unutursan yaratılışını hatırla… Tasavvuf yolculuğun oradan başlasın. Allah insanı sevdi ve yarattı… Seni yaratan, seni seven Rabbin… O (cc) hiçbir şeye muhtaç değilken, seni kendine muhatap kıldı… Bunu anlayabilseydi insanlar ve sevildiğinin farkına varabilseydi…  İşte o zaman; “Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah’tan razı oldular.” (Beyyine, 8) ayetinin muhatabı olabilirsin. Cenâbı Hakk’ın (cc) Zâtı’na yaklaşsın, Zâtı’nı daha iyi tanısın diye dünyaya gönderildi insan.  Cenâbı Hakk’ın Zâtı’yla ilişki olmadan iman olgunlaşmıyor, kemâle gelmiyor. Hakk’ı tanımadan Hakk’a kulluk olmuyor.

Ya Rabbi, marifetullah ve muhabbetullah kanatlarıyla Seni tanıyabilmeyi ve Seni sevebilmeyi bize nasib eyle. Bizi ihsâna ulaştır. Ya Rabbi, Muhammedî bir ahlâkla ahlâklanıp hoşnut olduğun, razı olduğun kullarının arasına ilhak eyle… Ya Rabbi, bizi bize bırakma…

Maksuduna erdirir,
Matlubunu bildirir,
Gönlün Hakk’a döndürür,
Hâcegân uluları.
Hâce Hazretleri (ksa)

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2013 MART SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort