JoomlaLock.com All4Share.net

STRATEJİK SAVAŞLAR

stratejik savaşlar

Stratejik Savaşlar - İrfan AYDIN

Sayı : 100 - Nisan 2016

 

Stratejik Savaşlar

 

Salat ve selam alemlere rahmet olarak gelen Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz’in, daha sonra diğer peygamberlerin, ehli beytin, ashab-ı kiramın, sadat-ı kiram efendilerimizin mübarek ruhlarına olsun.

İçinde bulunduğumuz coğrafya sürekli bir devinim içerisinde. Her gün yeni bir olay ve gündem ile sürekli çalkalanmakta. Bir gün bakıyorsunuz mezhep savaşları başlamış. Bir gün bakıyorsunuz insanlar petrol ve gaz için birbirini boğazlamakta. Bugün söylenenler yarın anlamını yitirmekte. İnsanların önlerine küçük hesapları koyanlar kendileri büyük hesaplar peşinde. Cambaza bak diyenler arka planda karanlık koridorlarda anlaşmalar yapmakta. Müslümanları mezhep savaşlarına, bölgesel karlara teşvik edenler küresel kazanım peşinde. Müslümanlara bu günün hesabını yaptıranlar gelecek yüzyılın planlarını yapmakta. Yüzyıl önce masaya oturup cetvelle İslam coğrafyasını paylaşanlar yeni yüzyılın paylaşım savaşlarını vermekte. Herkesin bir tek derdi var masadan bir kişinin daha çekilmesi. Yeni yüzyılın petrol ve gaz paylaşımında stratejik yerlerin tutulmasında kontrolü elinde tutmak isteyen güçler masada çok az paylaşımcı istemekte. Bunun için önce Türkiye daha sonrada diğer paydaşları masadan silmek için sürekli hamle yapmaktalar. Bu hamleler bazen ekonomik, bazen siyasi ve diplomatik bazen de askeri olmakta. Özellikle Suriye’de bunların hepsi birden uygulanmakta.

Suriye’de önce Amerika ve Avrupa bir kanat, Rusya, İran, Çin ve Esed bir kanattı. Türkiye ise ısrarla muhaliflerin yanında yer alarak ve bununda faturasını ödeyerek bir taraf oldu. Başlangıçta uzak duran Katar ve Suud’u da yanına çekerek gerçek ve tabana dayanan bir kanat oldu. Gelinen son noktada ise Amerika ve Rusya anlaşarak Suriye’de ikili bir paylaşıma gitmeyi tercih etmiştir. Bu durumda masadan atılan İngiltere, Fransa Almanya (AB) ise Türkiye’nin yanında ve arkasında durmaya başlamıştır. Başlangıçtan beri ABD ile birlikte politika yürüten Türkiye, Amerika ve Rusya’nın anlaşıp Türkiye’yi dışlaması ve verilen sözlerde durmaması üzerine ağırlık merkezini Avrupa lehine kullanarak şaşırtıcı bir karşı hamle yapmıştır. Tabi Avrupa’ya özellikle de Almanya’ya doğru akan mülteciler buna çok yardımcı olmuştur.

Aslında Amerika ve Avrupa arasında süren süper güç savaşları öteden beri alttan alta sürüp gitmektedir. Biz onları dost zannetsek de ta başlangıcından itibaren bu savaşlar sürmektedir. Zaten Avrupa’nın başında, iki defa dünya savaşı çıkartmış Almanya’nın bulunması yeterince tehlike arzetmektedir. İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan NATO daha başlangıçta Almanya ve Avrupa’yı kontrol etmek için kurulmuştur. NATO demek Avrupa’ya ordu kurmana gerek yok benim ordum sana yeter demektir. Nitekim Ukrayna krizinde görüldüğü gibi Amerika müdahil olmayınca güçlü bir ordusu olmayan Avrupa, Rusya karşısında askeri olarak hiçbir şey yapamamıştır. Bugün genelde AB, özelde Almanya ve Amerika arasında Dolar-Euro savaşı yaşanmaktadır. Almanya’nın ve onun güdümünde kalan başta Fransa olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinin amacı euroyu dolara karşı rezerv para yapmaktır. Bilindiği üzere bugün dünya üzerindeki küresel ticarette rezerv para Amerikan dolarıdır. Eğer dünya ticaretinde doların saltanatı sallanmaya başlarsa yerine başka paralar geçmeye başlarsa karşılıksız milyarlarca dolar basan ve bunu tüm dünyaya pompalayan Amerikan ekonomisi küçülmeye gider. Bu da Amerikan Merkez Bankası’nı ve İngiliz Amerikan petrol dolarlarını ellerinde bulunduran Yahudi aileleri bitirir. Özellikle de petrol üreten ve satan ülkelerin satışlarını dolar yerine euro veya başka bir para birimi ile yapmaları durumunda dünya ticaretinde rezerv para olan doların saltanatının bitmesi anlamını taşır. Bunu altın ve diğer madenlerin satışı da izlerse para üzerine kurulmuş dünya Yahudi imparatorluğunun sonu gelmiş demektir. Tabi ki her ülkenin en içlerine kadar sızmış dünya Yahudi sisteminin buna müsaade edeceğini düşünmek hamakatlik olur.

Yakın geçmişte İran’a yapılan amborgonun temelinde de bu vardır. İran ve AB anlaşarak ham petrol satışını bundan sonra Euro üzerinden yapacağız dediler ve ondan sonra olan oldu. Önce İran’a amborgo kararı çıktı. İran’ı petrol satamaz hale getirdiler. Avrupa’ya ise Amerika’da bir mortgage krizi patlatarak yapay bir kriz ihraç ettiler. Bu kriz öyle bir hale geldi ki neredeyse AB rüyası bitiyordu. Krizde batan ülkeleri Almanya tek başına finanse ederek tek tek satın almak zorunda kaldı. Bizdeki Halk Bankası hadisesi de bunun için yapıldı. Türkiye Halk Bankası üzerinden İran’ın ambargosunu delmekte ve Halka Bankası hem İran hem kuzey Irak hem de Azeri petrolleri için rezerv paranın tutulduğu bir banka haline gelmeye başlamıştı. Ne yazık ki içimizdeki truva atı parelel üzerinden saldırarak halk bankasının bu yükselişini durdurmaya çalışmışlardır.

Almanya merkezli AB-Rusya çatışması da Ukrayna üzerinde patlak vermiş. Ukrayna’ya Almanya ve Soros müdahele etmiş Ukrayna’yı Avrupa ve Yahudi yanlısı hale getirmiş daha sonra yapılan seçimlerde Rusya sahadaki eski gücünü tekrar kullanarak yönetimi ele geçirmiş, yönetimi ele geçirmeyi seçimle ele geçirmeyi başaramayacağını anlayan Almanya ise Sorosun da yardımı ile Ukrayna’da gezi benzeri olayaları başlatmıştır. Tabi buna Rusya’nın cevabı gecikmemiş ve Almanya’da yabancı düşmanlığını protesto adı altından olaylar başlamış ve buna Almanya sert müdahale ederek durdurmuştur. Türkiye’de Gezi olayları, Brezilya’da öğrenci olayları ve Mısır’da darbe girişimi ile aşağı yukarı eş zamanlı olarak Ukrayna halk hareketleri görülmüştür. Bu da bu ülkelerde başlayan halk hareketlerinin bir merkezden kontrol edildiği izlenimini vermektedir. Tabi her ne hikmetse bir tarafta darbe yapanları tutanlar başka bir tarafta masum(!) öğrenci ve halk hareketlerini tutmaktadırlar. İlginçtir kullandıkları sloganlara kadar aynı olan bu hareketler, aynı zamanlarda dünyanın farklı ülke ve kıtalarında çıkmıştı. Bu da bize gösteriyor ki eğer biz müslümanlar olarak küresel ölçekte ve tüm müslümanları kuşatacak şekilde bir vizyon üretemezsek, küresel ölçekte çalışan bu şer merkezlerine karşı başarılı olamayız. Ukrayna’da netice itibari ile son raund oynamasa da mevcut durumda Rusya Kırım’ı almış ve Ukrayna’yı ikiye bölmüştür. Rusya’nın bunu başarmasındaki en büyük etken Amerika’nın buna razı olmasıdır. Ameri ka Ukrayna hadisesinde Rusya ile gizli veya zımmi anlaşarak Avrupa’yı satmıştır.

Suriye’de de aynı durumu gözlemlemekteyiz. Amerika Suriye’de Rusya ile anlaşarak Avrupa ve Türkiye’yi satmıştır. Burada ilginç olan bir durum var ki o da her durumda Amerika’nın kuyruğunda yer alan İngiltere’nin de Amerika tarafından satılmasıdır. Bunu İngiltere ve Amerika arasındaki eleştirilerden ve İngiltere’nin Türkiye’ye yanaşmasından anlıyoruz. Zaten masada Amerika tarafından dışlanan kim varsa soluğu Ankara’da almakta. Önce Hollande Türkiye’ye Suriye üzerine bir teklifle geldi. Onunda sesini Paris saldırılarında kestiler. Sonra Amerika’nın Avrupa’ya karşı başlattığı mülteci akınını görüşmeye Merkel gelmeye başladı. En son İngiltere’den Türkiye’ye yeşil ışık yakan açıklamalara gelmeye başladı. Görünen o ki Suriye’de Amerika ve Rusya yakınlaşması Avrupa, İngiltere ve Türkiye’yi bir birine yakınlaştırdı. Bunun en somut yansıması elli yıldır bizi kapısında süründüren AB’nin vize serbestisi, para yardımı ve fasılların açılması da dahil olmak üzere bir çok konuda aniden yumuşaması oldu. Kıbrıs meselesinde ve diğer birçok konuda bunun yansımalarını yakın gelecekte görebiliriz. Tabi bunun içeriye de yansımaları olacaktır. İçeride Avrupa’nın uzantısı olan partiler, basın, üniversiteler, sözde aydınlar ve sanayiciler artık bir müddete olsa hükümete cepheden saldıramayacaklar. Unutmayalım ki ülkemiz üzerinde en büyük vesayet Amerika’da olmasına karşı İngiltere, Almanya ve Fransa vesayeti hiçbir zaman bitmemiştir. Japonya gibi Kore gibi ülkelerde bir tek ülkenin vesayeti söz konusu iken konu Türkiye olunca dünyanın ve İslam âleminin merkezi olduğumuz için birçok ülke tepemize binmekte. Onların içimizde oluşturduğu devşirme batı hayranları da içeriden saldırmakta… Burada Abdülhamid Han’a yöneltilen bir soru ve onun cevabından bahsetmek lazım. Bilindiği gibi ikinci Abdülhamid Han Osmanlı padişahları içerisinde batının bilgi ve teknolojisini transfer etmekte en çok başarılı olan ve o bilgi ve teknolojiyi millileştiren bir deha idi. Bizimle aynı zamanda Japonya’da aynı milli teknoloji geliştirme ve batılılaşma hamlesine girişmişti. Hatta Osmanlının bundaki başarısını taklit etmek ve öğrenmek için karşılıklı heyetler gidip gelmişti. Fakat bizdeki mili teknoloji geliştirme işi Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesi ile akamete uğramış Japonya’da devam etmişti. Bugün aynı anda başladığımız Japonların geldiği durum ise ortadadır. Evet mecburi hapis yıllarında olsa gerek bu durum Abdülhamid Han’a sorulur:

“Efendim yaklaşık aynı zamanlarda başladığımız Japonya ile milli teknoloji hamlesinde Japonlar çok ilerledi biz ise belli bir noktada kaldık. Bunun hikmeti nedir acaba?
Büyük Sultan’ın cevabı bugüne de ışık tutacak niteliktedir. Der ki:

“Benim kardeşim Hirohito dünyanın kenarında, hiçbir statejik geçiş yolu üzerinde olmayan karadan uzak bir adada yaşar. Kendisine ölümüne bağlı her dediğini yapan bir halkı vardır. O orada bir karar alıp uygulamaya koyduğu zaman ona dışarıdan bir müdahale olmaz ve halkı da tam bir itaatle uygular. Bu da başarıyı getirir. Bizde öyle mi? Ülkemiz dünyanın kalbi sayılabilecek üç kıtanın merkezinde Akdeniz, Karadeniz, Hazar, Kızıldeniz ve Basra havzalarının ortasındadır. Bütün tarihi ipek yolları ve deniz yolları bizim üzerimizden geçer. Bilinen petrol yataklarının hepsi bizim ülkemiz sınırları içerisindedir. Biz bir karar aldığımız zaman önce İngiltere, Rusya, Fransa ve Almanya bunu etkilemeye ve engellemeye çalışır. Sonra içimizdeki satılmışlar buna karşı çıkar. O yüzden bizi Japonya gibi rahat bırakmazlar.”

Aslında yedi düvele verilen savaş hiç bitmedi. Biz sadece bir dönem yani yüz yıl ölü numarası yaptık. Artık tekrar canlanmaya başladık. Başladık da 2009 da IMF borcunu ödediğimizden beri başımıza gelmeyen kalmadı. O günden beri içeriden ve dışarıdan sürekli saldırıyorlar. Bir soldan bir sağdan geliyorlar. Gezi ile geldiler, parelel ile geldiler, borsa üzerinden geldiler, para üzerinden geldiler, PKK üzerinden geldiler, Suriye üzerinden geldiler, bombalama ve suikastler üzerinden geldiler. Sürekli gelecekler ta ki biz bağımsızlığımızı elde edene kadar.

Olsun dedelerimiz Selçuklu’yu Osmanlı’yı kurarken ne badirelerden ne imtihanlardan geçmişler. Bir milletin uyanışı öyle kolay olmuyor. Hiç kimse tarihte ne güzel işler yaptınız diye kazanımlarını geri bırakmıyor. İslam aleminin umudu olmak öyle kolay bir şey değil. Tüm dünyanın gözü üzerinizde iken başınızı kaldırmanız öyle kolay değil. Ama olsun Rabbim istedi mi dağlar büklüm büklüm bükülür. Bir sivrisinek ile yeni bir dünya kurulur. Yeter ki biz imanımızı güçlendirelim yeter ki biz Allah’a Rasulü’ne ve O’nun varislerine güvenelim. Yeter ki biz birbirimizi sevelim. Dostunu dost düşmanını düşman bilelim.

 

Yazar: İrfan AYDIN

 

Bu kategoriden diğerleri: « SURİYE AFGANİSTAN DOSYASI - 2 »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort