JoomlaLock.com All4Share.net

SEVGİ İLE KORKU ARASINDA

Bizim yolumuz sevgi yoludur... Korku yolu değildir. Dinimizin tanımı bütün kitaplarda böyle yapılmaktadır. Ama yapılan bu tanım bir genellemedir. Evet, yolumuz sevgi yoludur ama salt sevgiden de ibaret değildir. Allah’a giden bütün yollar, başlı başına sırf korkudan ibaret olmadığı gibi, aynı şekilde sırf sevgiden de müteşekkil değildir.

Bizim yolumuzda korku, gülün dikeni gibidir. Sevgiyi muhafaza eder. Tıpkı bedenimizdeki elbise gibi... Gözümüz üstündeki kaş, kirpik gibidir korku... Bunlar nasıl bir koruyucu görev üstlenmişse, yüreğimizde duyduğumuz korku da aynı vazifeyi üstlenmiştir. Göz üzerinde kaş olmasa, kirpik olmasa sentez edilemeyen güneş ışınları gözleri kör eder. Aynı şekilde bizim de imanımızı muhafaza etmesi için sevgi ile birlikte bir korku olmalıdır.

Kur’ân-ı Kerim mü’minlere hitaben: “Ey mü’minler Allah’tan korkun.” (Bakara, 278) diye buyurur. Mü’minleri,  Allah’tan korkuya davet eder. Allah’a inanmış, O’na sevgi ile bağlanmış kimseleri, yine Kendi Zâtı’ndan korku duymaya, çekinmeye davet eder.

Sevgi ifadeleri de sıkça yer alır, örneğin; “Onlar Allah’ı sever, Allah da onları sever.” (Maide, 54) ayetleri vardır ama “Korkun!” ifadeleri daha ziyadedir Kur’ân-ı Kerim’de. Yine Cenabı Hak mü’minleri korkuya davet ederek: “Ey iman ederler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun!” (Bakara, 233) buyurur. Ey mü’minler Allah’tan mübalağa ile korkun, hakkı ile gereği gibi korkun. Korkun ki takvaya ulaşasınız, korkun ki kurtuluşa eresiniz, buyurur.

Dinimizi tarif ederken genel anlamda “İslam sevgi yoludur.” diyoruz. İslam kelimesi “silm” kökenindendir. Silm; selim olmak, selamet olmak, rahat, huzurlu olmak anlamındadır. Bu kelimelerin hepsi de sevgi ile ilintili kavramlardır. Bu yol sevgi yoludur, korku yolu değildir ama tamamen de korkudan tecrid edilmiş değildir!..

Korku bu noktada bizi terbiye eden unsurdur. İmanımızı, duygularımızı kıvamında tutar. Ateş gibidir örneğin... Ateş yakıcıdır, tehlikelidir ama aynı zamanda da ona ihtiyacımız vardır. Hayatımızda önemli bir yere sahiptir.  Bizi ısıtan şeydir ateş. Yüksek enerji kaynağıdır. Yemeklerimizi pişiren, onları yenilir hale getiren şey ateştir. Ateş olmasa çiğ yemek midemize zarar verir. Ciddi rahatsızlıklara yol açar. Bakıldığında, haddi zatında ateştir bu, tehlikelidir ama koruyucu bir de görev üstlenmiştir, insanlığa fayda sunmaktadır...

İşte korku da ateş gibidir. Hayatımızda korku hiç yer almasa, alabildiğine suiistimal, alabildiğine şımarıklık, ahlâksızlık galebe çalar. Fakat fazla olursa da hayatımız için bir tehdittir. Çünkü korkudan yeis doğar. Ümitsizlik, karamsarlık doğar. Ümitsiz olmak, karamsar olmak ise mü’minin vasıfları arasında değildir. Kur’ân-ı Kerim’de Allah’ın rahmetinden ancak O’nu inkâr edenlerin ümit keseceği belirtiliyor. Ama aynı zamanda mü’minlere “Allah’tan ümidinizi kesmeyiniz.” (Yusuf, 87)  buyruluyor. İşte idrak etmemiz gereken nokta burasıdır. Yani bir yandan ümidimizi kesmeyeceğiz, ama diğer yandan da O’ndan gereği gibi korkacağız. Bu ikisi arasında seyredeceğiz. Bizden istenilen budur.

Yaradanını seven her kişi aynı zamanda da O’ndan korkar. Sevgisini hak edememekten, rızasına erememekten, cehennemine girmekten korkar...Allah’ı sevmek ile Allah’tan korkmak kavramları birbirine zıt gibi görünse de, Allah’ı seven kimse aynı zamanda Allah’tan korkar.

Mü’minin korkuları yine sevgiye dayalıdır. Seven kişi neden korkar? Sevgilisini incitmekten, onun sevgisini kaybetmekten, sevgilisinin emrine muhalefet etmekten, onun istediğini yapamamaktan korkar. Onun istediği gibi bir kişi olamamaktan korkar.  Korkusunun temelinde yine sevgi vardır. Korku, sevgimizin emniyet sibobudur. Peygamberlerden, velilerden çok Allah’ı tanıyan, seven yoktur ama onlar kadar da Cenabı Hakk’tan hakkıyla korkan, çekinen olmamıştır. Tanıdıkları için sevmişler, sevdikleri için bir o kadar da korkmuşlar. “İçinizde Allah’tan en çok korkan benim.” (Buhari) buyuruyor Peygamber Efendimiz (sav). Yine “Allah’tan kulları içinde en çok âlimler korkar.” (Fatır, 28) buyrulmakta.

Kimse korkudan emin değildir. Mü’minler Cenabı Hakk’ın inayet ve rahmeti olmadan güçlerinin hiçbir şeye yetmeyeceğini bilirler. Mü’minin sahip olduğu en değerli nimeti imanıdır ama bunu muhafaza etmek için de yine Cenabı Hakk’ın yardımına muhtaçtır. Çünkü kalpler Allah’ın elindedir. Bunun için Kur’ân-ı Kerim’de bize şu dua talim edilmektedir:

“Ey Rabbimiz, bizleri doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi kaydırma, bize katından rahmet bağışla, kuşkusuz sen bağışı bol olansın.” (Ali İmran, 8)

Hz. Aişe validemiz (ra) anlatıyor: “Rasûlullah (sav) çoğu zaman şöyle dua ederlerdi: ‘Ey kalpleri (istediği yöne) çeviren Allah’ım, kalbimi senin dinin  üzerine sebat eyle.’ ‘Ey Allah’ın elçisi bu duayı ne de çok yapıyorsun?’ diye sordum, bana: ‘Kalpler Rahman’ın iki parmağı arasındadır. O, kalbi doğrultmayı dilerse doğrultur, saptırmak isterse saptırır.’ buyurdular.” (Buhari, Tirmizi)

Allah’tan daha çok korkmalı mı, yoksa O’nu sevmeli mi? Kur’ân-ı Kerim’de Allah’ın rahmetini ifade eden isimleri, azabını ifade eden isimlerinden daha çok zikrediliyor. Bu insanın aklına “Öyleyse Hakk’ın rahmetini daha çok ummalıyım.” düşüncesini getiriyor. Ayrıca Cenabı Hak “Rahmetim gazabımı geçmiştir.” (Buhari) buyurmaktadır.

Hâce Hazretleri’ne (kuddise sirruh) “Allahu Teâlâ’nın rahmet sıfatları daha çoğunluktadır, öyleyse korkudan daha ziyade O’nun rahmetini mi ummalıyız?” sorusunu yönelttiğimizde bizlere:

“Cenabı Hakk’ın rahmet sıfatları daha çoktur ama bu sıfatların tecellisi her insana isabet etmez. İnsan ilk dönemlerinde korkuyla pişmeli, korkuyla yetişmelidir. Ne zaman ki nefsini ıslah eder, kalbini tahliye eder, mutmainneye ererse, o zaman ona rahmet kapıları açılır. Allahu Teâlâ o zaman ona güvenir, onu muhatab alır ve sonra da rahmet sıfatlarıyla tecelli eder. Ama insan o ana kadar korkuyla yürümelidir.” buyurdular.
Demek ki Cenabı Hakk’ın rahmet sıfatlarının çokluğu bizleri rahatlığa, gevşekliğe sürüklememeli. Bizler o sıfatların muhatabı değiliz henüz. Cenabı Hak kullarının çoğunluğuna mübalağa ile “Allah’tan gereği gibi, nasıl korkulması gerekiyorsa öylece, korkun!” (Bakara, 233) buyururken, ahlâkı hamidenin tümünü kendisinde cem eden, Kur’ân’da ‘ikinin ikincisi’ diye zikredilen Hz. Ebubekir’e (ra) “Lâ tehzen..” “Niçin üzülüyorsun, niçin korkuyorsun? Allah seninle...” buyuruyor. Kimilerine yine: “Allahtan korkun, sakının...” (Maide, 35) buyrulurken, kalbi itminan olmuş kimselere ise “Onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Bakara, 277) buyrulmaktadır. Bu dengeyi yine Cenabı Hakk’ın kendisi belirlemektedir.

Yolumuz sevgi yoludur ama bu yolun tretuvarı korkudur. Korku olmazsa ayağımızın kayması muhtemel olur.

Cenabı Hak bizlere, Kendi Zâtı’ndan hakkıyla korkabilmeyi öğretsin. Nimetimiz, sevgimiz bizleri rahatlığa, gevşekliğe sevketmesin. O’nu seven ama bir o kadar da O’ndan korkan gözü yaşlı, kalbi hüzünlü kullarından eylesin.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 OCAK SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort