JoomlaLock.com All4Share.net

ÂH MİNE’L AŞK

Cenâbı Hak Kur’anı Kerim’inde “Ben cinleri ve insanları yalnız bana kulluk etsinler diye yarattım.” buyuruyor. Kulluktan mana; sorgusuz sualsiz bir teslimiyetle Cenâbı Hakk’ın yap dediklerini yapıp, yapma dediklerini yapmamak değildir sadece. Kuru bir teslimiyet ve itaat anlamı çıkartılmamalıdır kulluk ifadesinden. Rabbimizin istediği kulluk, dostluğuna talip, aşk motifiyle süslenmiş gerçek bir sultanlıktır.

Peygamberlerini ve velî kullarını aramıza kararak yol göstermiştir Cenâbı Hak bizlere. Hakiki kulluk ve vuslatın her şeyden önce şiddetli bir arzu ve aşk ile gerçekleşebileceğini bildirmiştir. İlim öğrenmek, yol bilmek, usul bilmek elbette ki gereklidir ama Hakk’a sadece bunlarla vasıl olunmaz. Eğer yalnızca salt bir bilgi ile maksûda erişilseydi, bugünün din eğitimcileri, müftü efendileri, diyanet reisleri, hocalarımız, hafızlarımız vs. gibi dini ilimleri kendisine meslek edinmiş olan herkesin birer kutup olması, birer Ğavs olması lazımdı. Ama, maalesef, durumlarına baktığımızda yüreğimizi acıtacak halleri vardır çoğunun. İlim de bilmelerine rağmen Allah’tan uzaklıkları bizleri o kadar şaşırtıyor ki... Demek ki sadece usul bilmek yetmiyor. Sevgi, muhabbet, arzu, istek ve aşk olmalı vuslat için Cenab-ı Hakk’a.

Elbette usul de bilinecek, ilim de bilinecek. Bunlarsız da olmaz. Ama bu sadece madalyonun bir yüzü. Gayretimiz, arzumuz, aşkımız, davamız ve nefsimizle olan mücahedemiz ise diğer yüzüdür madalyonun. Cehdsiz de olmayacaktır. Allah için nefsimizle cehd edeceğiz. Bizi Cenâbı Hakk’a asıl vardıracak olan gönlümüzdür. Hakk’a sadece ilim ve akıl ayağıyla gidemeyiz, gönül ayağıyla gideceğiz.

Mîraca, Peygamber Efendimiz (sav) nice vasıtalarla yükselmiştir. Burak’a bindi, Refref’e bindi, Cebrail’in kanatlarına bindi… Bu vasıtalarla sadece bir yere kadar varabildi. Oradan ötesine ise sadece aşkı ile gidebildi. O’na (sav) vadedilen makama aşkı ile ulaşabildi. Bizim miracımız da O’nun gibi Hakk’a ulaşmaktır… Bu miracı gerçekleştirmek istiyorsak bir yere kadar ilim ayağımızla, ilim vasıtasıyla, bir yere kadar akıl ve anlayış vasıtasıyla, imanımızla, ama bir yerden öteye ise sadece aşkımızla gidebiliriz ancak… Aşk yoksa, sevda yoksa maksûdumuza ulaşamayız, hayatın geçek anlamı, yegâne gâyesi olan “Sevgiliye” varamayız...

Sevmeye talip olan insanlarda Hakk’ı razı edecek müspet değişmeler olur. Yeter ki insan sevmeyi bilsin, sevmeye müsait olsun. İmandan sonra en güçlü unsur sevgidir ve sevginin değiştiremeyeceği hiçbir şey yoktur.  Hz. Mevlana’nın (ks) Hz. Şems’e (ks)  yazdığı mektuplar vardır Mesnevi’de. Hz. Şems (ks) Mevlana’dan (ks) biraz uzaklaşmış o zamanlar. Değişik sebeplerden dolayı Şam taraflarına gitmişler. Üç sene kadar bir ayrılık yaşamışlar. Bu ayrılığın Hz. Mevlana’nın (ks) manevi terbiyesi üzerinde büyük etkisi olmuştur. Mürşidi Hz. Şems’in (ks) kıymetini daha iyi anlamış. Yokluğundaki yoksunluğunun idrakine varmış. Hasretiyle yanmış ... İşte o dönemlerde Hz. Şems’e (ks) yazdığı mektuplar vardır. O mektupların başlangıcı aşk ehli insanları her zaman derinden yaralar... Besmele, hamdele ve salveleden sonra Hz. Mevlana’nın (ks) ifadesi: “Ey aşk Peygamberîmâ!” yani “Ey benim aşk Peygamberim!” şeklindedir.  Şemsi Tebrizi’ye (ks) hitabı böyledir. Mevlana’nın (ks) Şems’e (ks) bu bakışı ve ona bu şekildeki hitabı, aşk ile yanan gönüllerin tercümanı olur adeta… Ey benim aşk Peygamberim! Yani bana aşkı öğreten, kendisinden sevmeyi öğrendiğim, sevgiyi talim ettiğim anlamlarında...

Mevlana’yı (ks) bu denli yücelten ve bugün batı ülkelerinde inançsız insanların yanında dahi kabul görmesine sebep olan şeyin ne olduğunu biraz daha iyi anlıyor insan düşününce. İnsanlığın gönlüne sevgisi ve muhabbeti ile girmiş. Sevgiden nasibi olmayan kimseler bugün Müslüman bile olsalar bakıyoruz ki Hz. Mevlana’yı (ks) anlayamamışlar ve hâlâ aleyhinde konuşabiliyorlar. 800–900 sene olmuş hâlâ Mevlana’nın (ks) fikirlerini, sözlerini, bazı teşbihlerini eleştiriyorlar. ‘İçki’, ‘ kadeh’, ‘şarap’ kelimeleri Mesnevi’de çokça zikrediliyor ve eleştiriliyor bunlar. Sevgiyi, ilahi aşkı anlayamadıklarındandır işte. Bu sözleri küfür kabul ediyorlar. Anlam veremiyorlar. Allah kimseyi sevgiden nasipsiz etmesin.

“Aşk gelince bütün dertler biter.” demişler. Hakikaten de bu böyledir. Sevgiyle insanın başaramayacağı, üstesinden gelemeyeceği bir iş yoktur. Sevgiyle, muhabbetle insanın etkileyemeyeceği kitleler yoktur.

Mü’minlerin özelliklerinden bahsederken; “Onlar Allah'ı severler, Allah da onları sever.” buyuruyor Cenâbı Hak Mâide Suresi’nde. Mü’minlerin özellikleri tarif edilirken ilk olarak “sevgi” mevhumundan söz ediliyor.

Sultanü’l-Enbiya (sav) Medine-i Münevvere’yi şereflendirdiklerinde bayan sahabiler, annelerimiz Peygamberimiz’in (sav) misafir kaldığı Ebû Eyyûb el-Ensâri (ra) efendimizin evinin önüne toplanmışlar. Efendimiz (sav) annelerimize buyurdu ki: “Bizi seviyor musunuz?” Onlar: “Çok seviyoruz Ya Rasûlullah... Sizi çok seviyoruz.” diye cevap vermişler. Rasûlullah Efendimiz (sav) de buyuruyor ki: “Allah şahittir ki ben de sizi çok seviyorum. Ve bu sevgi devam ettiği sürece, siz bu muhabbetinizi, bu uhuvvetinizi devam ettirdiğiniz sürece, Allah’tan isteyip de elde edemeyeceğiniz hiçbir şey yoktur.” O sevgiyi Cenâb-ı Hak bizlere de nasib etsin. O sahabeler gibi sevmeyi,  O’nun tarafından sevilmeyi bize lütfeylesin inşaallah.

Hâce Hazretleri’ne (kuddise sırruh) sorduk: “Sevginin emareleri, belirtileri nelerdir?”

Bize Yûnus’un şiirini terennüm buyurdular:

Dağa düşse kül eyler,
Gönüllere yol eyler,

Sultanları kul eyler,
Devletli nesnedir aşk.

Akılları şaşırır,
Sahralara düşürür,
Ciğerleri pişirir,
Ateşli nesnedir aşk.

Yûnus aşkı neylesin,
Bu derdi kime söylesin,
Varıp dostu boylasın,
Devletli nesnedir aşk...

Ve devam ettiler:

“Yûnus aşkı böyle tarif etmiş.  Sevginin emareleridir bunlar. Her türlü tedbiri bozması, insanı değiştirmesi, sürekli maşukun arzulanması, onun hayaliyle yaşanması...  Ve ona doğru çekilmek, aynileşmek. Fikren, amelen, fiilen, hâlen, kâlen ona benzemek. Başkalaşmak adeta, “O” olmak… Aşkın emareleri bunlardır. Tabiri caizse bir çeşit hastalık gibi… İnsana işlediğinde onun etkisinden adeta kurtulamamak ve kurtulmak da istememek. Aşktan kurtulmak istememek...

Aşk, insanda birçok şeyi hızla değiştirir. Her tedbirini bozar, her prensibini altüst eder. Varlığını eritir, mahviyeti getirir. Benzin sararır, gözün yaşarır, gönlün yeşerir... Ve tek sözün olur, maşukun… Hep onu yâd edersin. Ezkârın o olur. Başka bir şeyden konuşulsa sana rahatsızlık verir, huzursuzluk verir.”

Hz. Mevlana (ks) şiirinde:

“Nerde senden bir söz açan görsem

Hep onun ağzına bakar, harabolur, biterim ” diye bunu ifade etmeye çalışmış. Ve sormuşlar yine bir gün Hz. Mevlana’ya “Aşk nedir?” diye. “Mevlana ol da gör!” buyurmuş. Aşkın tarifini yapamamış. Aşkın bir tarifi yoktur esasında. Aşığın vasıfları anlatılmış da, aşkın vasıfları anlatılamamış..  Ve aşkı arzulayanlara, aşka talip olanlara hitaben Cenâbı Peygamber (sav) “Allah’a âşık olmak isteyen belalara, zilletlere ve çilelere kendini hazırlasın.” buyurmuş. O’na âşık olmak isteyen fakirliği göze almalı, mahviyeti göze almalı, hiçliği ve yokluğu göze almalı. Aşkın böyle tehlikeli badireleri de vardır. Bunları Cenabı Hak göstermiştir bizlere. Hz. İbrahim’in (as) başına ne gelmişse aşkından gelmiş, Hz. Eyyûb’un (as) başına ne gelmişse aşkından gelmiş, Hz. Yûsuf’un (as) başına neler gelmişse aşkından gelmiş... Âşıkları gösteriyor Cenâbı Hak bizlere bir bir. Bilinmeyen, örneksiz kalan bir şey değildir bu.

“Belâ yağmur gibi gökten yağarsa,
Başını ona tutmaktır adı aşk.
Bu âlem sanki oddan bir denizdir,

Ona kendini atmaktır adı aşk.”

Eşrefoğlu Rûmi

Hâce Hazretleri (kuddise sırruh) yolumuzu tarif ederken “aşkın yolu” buyurmuşlar, “Rahiaşk” buyurmuşlar...  Büyüklerimizin taliminde her zaman ön plandadır aşk. İnsanın da dünyada işte bu aşka erişmesi, bu aşk ile mahv olup fena bulması murad edilmiştir. Rabbimizin razı olacağı kulluğun zirvesi budur.

Cenabı Hak kimseyi aşktan, sevgiden nasipsiz etmesin. Bizleri de sevdikleriyle birlikte aşkın bahrine daldırıp, razı olduğu hakiki kulluk mertebelerine ulaştırsın inşaallah.

Kendisinden aşkı öğrendiğimiz, aşkı talim ettiğimiz ve sevdâsını, hasretini her dile getirişinde sesinin titreyip, gözlerinin yaşarıp, mahzun bir gül gibi sararıp solduğunu gördüğümüz, yüreğinin ateşi firâk ile yandığını hissettiğimiz Hâce Hazretleri’nin (kuddise sırruh) dörtlükleriyle noktalayalım yazımızı:

Seninle senden uzak,
Âraf gibidir bana,
Gerçekten sensizliği,
Bilmişim zillet deyu.

Bu Hâce dayanamaz,
Yardan uzak kalmaya,
Huzurundaki her an,
Vallahi cennet gibi.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruh)

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 ARALIK SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort