JoomlaLock.com All4Share.net

SERÇEMELİ HACI HÜSNÜ EFENDİ 1912 – 2008

Hacı Hüsnü Efendi 1912 yılında Erzurum merkez köylerinden Serçeme’de dünyaya gelmiş olup babası, Dumlu Hoca’nın oğlu molla Abdullah Efendi, annesi Fatıma Hanım’dır.

İlk gençlik devrelerini doğduğu köyde geçirmiş reçberlikle uğraşırken köyün imamı olan Ahmet Selim Hoca’dan ve dedesi Dumlu Hoca’dan dini tedrisatlarını ikmal etmiştir. Tahminen 1938 yıllarında köyden Erzurum merkeze hicret etmiş ve Maksut Efendi Hoca’dan Arapça dersleri görmüş, Erzurum’da kaldığı müddetçe manifaturacılıkla meşgul olmuş ve bir taraftan da derslerine devam etmiştir.

1945 yılında Hicaz’a gidebilme imkânına kavuşma düşüncesi ile Gaziantep’e hicret etmiş, burada da dokumacılıkla uğraşmıştır. Üç yıl geçtikten sonra tekrar Erzurum’a dönerek kısa müddet kantariye işi ile meşgul olmuş ve Erzurum’un ileri gelen esnaflarında Hacı Hamit Karadeniz ile ortaklaş çalışmış. Hacı Hamit çalıştığı dönem içerisinde birkaç hatırasını şöyle anlatmıştır: O yıllarda ortağı ile müşterek satışını yaptığı üzüm piyasası 50 kuruştur. Hacı Hüsnü Efendi’nin bulunmadığı bir zamanda ortak Hacı Hamit Efendi, bir hayli satış yapmış olup bu satışı 50 kuruş yerine 53 kuruştan gerçekleştirmiştir. Daha sonra Hacı Hüsnü Efendi’ye hesabı verirken Hacı Hamit Efendi 53 kuruştan sattığını söylemiş, Hüsnü Efendi bunu duyunca çok üzülmüş. Üzümü sattıkları tüccarın gitmiş olmasına rağmen 50 kuruştan fazlasını kabul etmemiş.

Yine bir gün Hacı Hamit Efendi hesap işlerine çok dalmıştır. Kâr hesaplarıyla uğraşmaktadır. Ezan okunmuş, namaz kılınmıştır.  Hacı Hüsnü Efendi yanına gelerek Hacı Hamit Efendi’nin hafızasında hesap etmiş olduğu rakamı söylemiş ve “O kâr seni kurtarmaz, seni kurtaracak; ancak  Allah’a  ibadetindir.” nüktesini koyar.

Hacı Hüsnü Efendi’nin yeğeni olan Erzurum’un saygın  alimlerinden Veli Velioğlu Hocaefendi’den bizzat yaşadıkları hayat hikayelerini dinleyelim...

Serçeme köyünde ikamet eden Hüsnü Efendi’nin hizmetkarlığını yapan Mehmet Efendi, Veli Hoca’ya bir hatırasını şöyle anlatıyor:

Hacı Hüsnü Efendi ile tarlaya sap getirmeye gittik, çarığımın (Deriden yapılmış ayakkabı şeklinde giyecek) altı yırtılmıştı. Yürürken ayağıma diken veya keskin taşlar batmaması için sekerek gidiyordum. Hüsnü Efendi bana dönerek;  “Mehmet ağa hayrola! neden öyle sekerek geziyorsun?” dedi. Ben de dedim ki; “Efendim, çarığımın altı yırtıldığından ayağıma diken yahut taş batmaması için ancak bu şekilde yürüyebiliyorum.” diye mu-kabelede bulundum. “Dur Mehmet ağa dur! Bana neden çarığının yırtık olduğunu haber vermedin.” dedi ve beni sırtına almaya çalıştı. Ben kabul etmeyince bana dönerek; “Ben seni çarıklı olarak çalıştırmaya borçluyum.” deyip hemen beni arkaladı ve öküzleri koşarak arabanın boyunduruğuna bindirdi. “Mehmet ağa hemen sen git ve yeni çarık dik.” diyerek gönderdi.

Hüsnü Efendi’nin annelerine olan hizmeti, kitaplarda okuduğuma göre, Veysel Karani Hazretleri’nin benzeri idi. Erzurum’un AyazPaşa ve Kasım Paşa mahallelerinde oturduğu   zaman,  takva yaşayan kesim  fırınlardan ekmek yemezlerdi ki, sebebi; ekmek pişiren kişiler olur da abdest almadan ekmek pişirirler diye kendi evlerinde pişirdikleri ekmeklerle idare ederlerdi.   

Hacı Hüsnü Efendigil de ekmeklerini evde pişirerek ihtiyaçlarını bu şekilde karşılardı. Hamur olduğu zaman, o gün Hacı Hüsnü Efendi şafakta kalkar hamuru yoğurur, hazırlar, sabah namaz kılındıktan sonra dükkânına giderdi ki annesi o zahmete katlanmasın, anasına karşı el bağlar, emrini beklerdi.

Yine Hacı Hüsnü Efendi’nin diğer bir hatırası ise Medine-i Münevvere’de marangozluk yaptığı günlere aittir. Bir gün anası çağırmış, işi bırakarak annesinin emrini yerine getirmeye gelmiş. Annesinin gönlünü yaptıktan sonra işe dönmüş ve akşam eve dönüşünde yemek yiyip namaz kılıp gece vakti tekrar dükkânı açarak çalışmaya başlamış, ustasının evi dükkânının üstünde imiş. Dükkândan bir ses geldiğini duyan ustası dükkâna inerek Hüsnü Efendi’nin çalıştığını görmüş. “Hüsnü Efendi ne yapıyorsun bu saatte?” diye sorduğunda Hüsnü Efendi ona cevaben “Ben gündüz eve gittim, günlüğüm yarım kaldı, onu tamamlıyorum.” demiştir.

Hacı Hüsnü Efendi 2004 yılında Erzurum’a geldiğinde bir gün evde otururken rahatsızlığı nedeniyle onun daima yanında ve hizmetinde bulunan Hafız Bedreddin Atalar’la ben onun odasının dışına çıkıp diğer odada istişare yaptık, dayımın bundan sonra da bende kalması ve benimle beraber olması gerektiğine karar verdik. Odaya yanına döndüğümüzde Hafız Bedreddin’e hitaben; “Hafız Efendi! Hele yakınıma gel, diyerek çağırdı, sakın yanlış bir iş görmeyin evvel nasıl ise yine öyle.” deyip bizi ikaz ederek kerametini göstermiş oldu.

1982 yılında ilk defa gidişinde İstanbul’dan, beni çağırdı, ben de İstanbul’a gitmek için otobüse bindim Ankara’dan aktarma olduk başka otobüsle yola devam ettim. İstanbul’a geldim, yanına vardım. Hürmeten elini öptüğümde “Ne ile geldin?” diye  sorduğunda ben de “Otobüsle geldim ama Ankara’da aktarma olduk ve cehaletimden dolayıdır Anakara’yı sevemedim.” dediğimde; “Veli Hoca, Hacı Bayram Veli Hazretleri orada. Nasıl bu şekilde konuşursun?” dedi ve bana bir mektup verdi; “Anakara’ya git.  Hacı Bayram Veli Hazretleri yakınında Doktor Emin Acar Efendi’ye bu mektubu götür.” dedi. Ben de mektubu aynen sahibi Doktor Emin Acar Efendi’nin makamına götürdüm. Öyle bir cemaat gördüm ki, ben meleklerin arasında mı kaldım, diye taaccüb ettim. Emin Acar Efendi de beni başka bir yere gönderdi. Orada genç iki doktor bulunuyordu. Onların cemaatinin de bu cemaate benzer bir cemaat olduğunu görünce anladımki dayım bana lisanı hal ile diyor ki; “Her yerde Allah’ın dostları mevcuttur, diline ve kalbine sahip ol.”

Ağustos 2010 sayılı dergimizde bahsetmiş olduğumuz Hacı Mustafa Efendi Mekke’de bulunuyordu ve annesi ile kardeşi Hacı Hüsnü Efendi’yi yanlarına almışlardı. Dolayısıyla 1949 yılı sonlarında annesi, kendi ve Hacı Hüsnü Efendi Mekke’ye hicret ettiler. Kısa bir zaman sonra anneleri Mekke’nin havasını alamayınca Hacı Hüsnü Efendi’yle Medine’ye hicret etmek zorunda kaldılar ve Medine’ye geldiklerinde Ravzayı Mutahhara’ya yakın bir yerde yani Hazreti Ebubekir’in mescidine çok yakın bir evde ikamet ettiler. Medine  hayatındaki zamanın bir kısmını marangozluk  bir kısmını da  ticaretle geçirdiler.  Medinedeki büyük zevat ile görüşüp onların sohbetlerine ve arkadaşlıklarına devam etti. Bu zevatlardan bazılarını zikredelim: Meşhur, Kafkasyalı Şeyh Şamil Hazretleri’nin oğlu ile komşuluk etti. Konyalı Ali Ulvi Kurucu ile iki kardeş gibi hukuku oldu.  Türkistanlı Şeyh Muhammed Arabi’ye intisab edip ondan manevi feyizler aldı. Medine’de yerleşen meşayihten Hacı Fehmi Efendi ve ulemadan Ali Rıza Kaşıkçı, yine ulemadan aslen Konyalı saatçi Osman Efendi,  Buharalı Şeyh Muhammed Zekeriya Efendi ile sıkı irtibatlarını devam ettirmiştir. Medine’deki Erzurum Ribatı’nın yapılışı esnasında, vakfın bütün marangozluk işlerini kendi eliyle yaptı ve oraya çok çalışmakla beraber hasta olana kadar buranın idareciliğini de yürüttü. Benim en son gördüğüm hiçbir yerden kazancı, geliri olmadığı halde cebinde parası bitmez. Evinde de yok yoktur. Gelen giden misafirleri ikramsız göndermezdi.

1957 yılında ilk evliliğini Erzurum’un Küçük Tuy köyünden Hacı Nuran’ın kızı ile yapmış. 1982’ye kadar devam etmiş bu evlilikten bir kızı olmuş ancak vefat etmiştir. İkinci evliliği ise 1983 yılında Pasinler kazasından olup Mübaşir Hafız Halil Efendi’nin kızı iledir. Bu hanımı halen hayatta olup Medine’deki evlerinde ikamet etmektedir. Hacı Hüsnü Efendi ise 2008 yılı Nisan ayının 15’inde dünyalarını değişerek Cennetü’l-Baki’ye defnedilmiştir.

Veli Velioğlu Hocaefendi’nin Hacı Hüsnü Efendi’nin bir dönem İstanbul’a gelişlerinde ziyaretlerinden sonra kaleme aldıkları bir şiirleriyle yazımızı tamamlıyalım:

Şehri Medine’de Edip Mücavir
Sılayı Rahm İçin Sen Safa Geldin

Şefkatli ensarın şehrinde kaldın
Kubbe-i Hadra’dan feyizler aldın
Ahvalinle bize tercüman oldun
Sılayı rahm için sen safa geldin

Gülşen bahçesinin bir gülistanı
Ricaller beytinde hafi ahvali
Bulasın Mevla’dan ulu makamı
Sılayı rahm için sen safa geldin

Hizmeti ümmide oldun Karani
Yapmadın noksanı oldun yarani
Cemali Mevla’nın sen ol hayrani
Sılayı rahm için sen safa geldin

Rıhlet haberini vaktaki aldım
Hürrem oldum birden duramaz oldum
Mevla’nın izniyle yanına geldim
Sılayı rahm için sen safa geldin

Mevla razi olsun sebep olandan
Elin tutup İstanbul’a gelenden
Mevlam azad etsin dertten veremden
Sılayı rahm için sen safa geldin

Bu abdu’l-Veli’ye ikramlar oldu
Nakibu’l-eşraf’ı künyede buldu
Mesrur olup dahi şükürler buldu
Sılayı rahm için sen safa geldin

 

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 EKİM SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort