JoomlaLock.com All4Share.net

RABITAYI ŞERİFE

Rabıtanın sözlük manası; iki şeyi birbirine bağlayan ip, ilgi, sevgi, alaka, münasebet demektir.

Rabıtanın tasavvufta kullanılan manası ise şudur: Salikin, yakîne ulaşmış, müşahade makamına çıkmış, Allah’ın ahlakı ile tahalluk etmiş, bütün letaifleri ile ilahi zikre dalmış, huzur halinde olan mürşidi kâmilin suretini zihninde ve kalbinde muhafaza etmesi, ya da kendi suretini mürşidinin sureti olarak görmesinden ibarettir. Rabıta salike hakim olunca, her şeyde şeyhinin suretini görür. Tasavvufta buna “fena fi’ş-Şeyh (Şeyhte fani olmak) denir.”

Rabıta yolu zuhurat meydana gelmesinin en kese ve etkili yoludur. Sadece rabıtasız zikirle ve şeyhte fani olmaksızın Allah’a (cc) vasıl olmak mümkün değildir. Fakat, Allah’a vuslat için, sohbet adabına riayet edilerek yapılan rabıta yeterlidir.

Diğer bir manası ile rabıta, salikin kalbini mürşidinin kalbine bağlayıp oradan ilim, sevgi, feyiz ve nur almasıdır. İman, furkan, takva, ihlas ve aşkı elde etme ve koruma yolu budur.

Allah’ın (cc) yasaklamış olduğu şeyleri measi olarak tabir ederiz. Salikin kendini measilerden alıkoyabilmesi ancak muhasebe ile mümkündür. Salik kendini muhasebeye çekerek günahları terkedebilir. Bu esnada insî ve cinnî şeytanlar da salike saldırarak kalbe günah işleme arzu ve isteği verirler. İşte bu tuzaktan kurtulmanın en kese ve en etkili yolu rabıtadır.

Salik kendi kendine şöyle bir muhasebe yapar. “Allah Teâlâ beni görür, kalbimi bilir. Beni murakabe eder, ben zayıf bir kulum,  Allah’ın (cc) azametine karşı isyan edemem.” düşüncesi ile bir taraftan kendisinin acz ve fakriyetini itiraf eder. Diğer taraftan Yüce Yaratıcı’sının azamet ve kudretini göz önüne getirir. Salik bu muhasebenin sonunda şu imana sahip olur. “Mademki ben bir kulum, fakriyetim ve acziyetim nihayetsizdir. O halde vazifem; Yaratan’ıma karşı hizmet ve ibadettir.”
Eğer salik Cenâbı Hakk’a doğrudan doğruya bağlanamıyorsa “Ya Allah ile ol, eğer buna muktedir değil isen ehlullah ile ol.” hadisi şerifinin gereği olarak, rabıta yolu ile daimi olarak mürşidini yanında yahut üzerinde murakabe edici olarak düşünür. Zira kötü arzu ve hisleri veren nefsi, mürşid rabıtasından başka ıslah edecek çare yoktur. Salik günahı böyle bir muhasebenin zayıflığından ve rabıtanın olmayışından dolayı işler.

Kendini bu şekilde muhasebeye çeken salikin ihlası artar. İhlas kalbte temekkün ettikçe günahların terki kolaylaşır.

Salik bütün dikkatini sadık ve salih olan zâta hasrederek iradesini onun iradesine dercettiği zaman, nefsinin istek ve arzuları yok olur ve şeytan o salikten uzaklaşır. Bu sayede salik zorlanmadan ibadet ve taatını yapmaya muvaffak olur. Bunun için sadıklarla beraber olmak emredildi.

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun (Tevbe/119).” Ayeti kerimede iman ve takvadan sonra, sadıklarla beraber olmak emredildi. Demek ki; iman ve takva sadıklarla beraber olmakla kemal bulacak.

İbn Arabi (ks); “Fiilen ve ahlaken özü ve sözü birleşene sadık denir.” buyuruyor.

Nifak ve riyadan tastamam kurtulmak için sadıklarla bereber olmak şarttır. Çünkü sadıklardaki doğru itikad ve istikametli amel, etrafında olanlara sirayet eder. Ebu Bekir Sıddık (ra), Ömerü’l-Faruk (ra), Osman Zinnureyn (ra), Ali Murteza (ra) ve Ashabı kiramın hemen hepsi sadık idiler. O yüzden Efendimiz (sav) Fırkay-ı Naciye’yi tarif buyururken. “Benim ve sizin yolunuz üzere olanlar kurtulmuştur.” buyurdu. Her biri yıldız olan ashabın yolunda olanlarla beraber olmak imanın gereğidir.

Sadıklarla beraber olmak iki şekilde olur. Birincisi cismani olarak meclislerine, sohbetlerine devam etmek, mal ve canla hizmetlerinde bulunmak, sabırla sebat ederek yanlarında olmaya gayret etmek, emirlerini yerine getirmek, yasaklarından sakınmak ve nasihatlarını kabul etmektir.

İkincisi, gıyablarında onları hayalde tutmak, fiilen onları taklid etmektir. Şüphesiz rabıtanın usulü budur.

Cismani alakadarlık ve rabıta usulü ile bağlanmak suretiyle, salikler edeb ve usulüne riayet ederlerse, sadıkta teslimiyeti, ihlası, takva ve tevekkülü, güzel ahlak ve istikameti, hülasa her kemalatı, teslim, ihlas ve sevgileri nisbetinde kesbederler.

“Yanında oturulacak iyi arkadaşla kötü arkadaşın misali, misk taşıyan ile körük üfürenin misali gibidir. Misk taşıyan ya sana verir yahud satın alırsın yahud da o miskten güzel bir koku duyarsın. Körük üfüren ise, ya senin elbiseni yakar, ya da ondan pis bir koku duyarsın.” (Hadisi Şerif)

Yanında oturulacak kişi ile arkadaşlığın keyfiyeti de iki türlüdür. Birincisi; bedenen birinin yanında oturmaktır. İkincisi; ruhani olarak beraber olmaktır ki, bu rabıtanın ta kendisidir.

İşte böylece ahlaklı, mürüvvet sahibi, hayırsever, ehli takva, alim ve salih kimselerle, cismani veya ruhani beraberlik fazilet kazandıran bir durumdur.

Şu ilahi bir kanundur ki; insan olsun veya hayvan olsun, bir mecliste birbirinin yüzüne bakanların bakışlarından, bakan ile kendisine bakılan arasında bir münasebet kurulur. Bu ilişki sayesinde bakılanın hali, ahlakı bakana nüfuz eder. Bu hikmete mebnidir ki; dert ve tasaya müptela olmuş bir kimseye dikkatle bakıldığında, bakanda üzüntü ve keder oluşur. Aynı şekilde üzüntülü ve kederli bir insan, sevinçli ve neşeli bir insana baksa, o kimsenin üzüntü ve kederi neşe ve sevince döner. Buna atfen atalarımız; “Üzüm üzüme baka baka kararır.” dediler. Tasavvuf ehli de bu yüzden
rabıtaya çok önem verdiler ve kemalat bulmanın elzem yolu olarak kabul ettiler.

Salik bu ilahi kanunun gereği olarak; özü, sözü, fiil ve ahlakı bir olan salih ve takva sahibi kimsenin suretini hayalinde zaptedip hayali olarak o surete bakarsa, bakılanın sıdk, eminlik, marifet ve hatta ilimleri, kurulan münasebet nispetinde bakana sirayet eder. Bakan kötü his ve ahlakını , güzel his ve ahlaka dönüştürür. Atalarımız “Can çıkar, huy çıkmaz.” demişler. Eksik söylemişler, huy çıkmaz ancak bu şekilde güzele tebdil edilir.

Böyle anlaşıldığında rabıta, kalbi uyandırmak, onu zikre geçirmek ve insî ve cinnî şeytanların hücumlarından korunmak için bir usuldur. Rabıta, kalbe atılan vesvese oklarını engellemek ve kalbe atılan kötü düşünceleri defetmek için güzel bir tedbirdir.

Rabıta kalbi ibadete hazırlamak için kullanılan bir metoddur. Ayrıca Kur’an-ı Kerim ve sünenatı seniyyede emredilen tefekkürün bir çeşididir.

Gönlünü ve gündemini mürşidi ile doldurmayan salikin gönlü, kendini meşgul edecek bir sevgili bulur. Ancak bu sevgili onu Allah’a (cc) bağlamaz.

Hâce Hazretleri (ks) rabıta hakkında şöyle buyuruyor: “Rabıta sevgi ve imanın meyvesidir. İman, insanı Allah ile Efendimiz ile bağlantılandırır. Sünnete tabi olmak Kur’an’da Efendimiz’in (sav) zikredilen sıfatları ile bezenmekle olur. Sünnete tabi olarak Efendimiz’le rabıtalanırız. Rabıta sünnetin özünü bozmadan bize getirir. Mürşid O’nun (sav) resmi gibidir. O’nu hadis kitablarında okuyup tanıyamazsın. Buhari’nin zatında o canlılık var ama yazdığında o canlılık yok. Buhari’nin yazdığını okuyarak bir fosile ulaşırsın, O’nun (sav) aslına ulaşamazsın. Buhari’nin zatıyla irtibata geçersen O’nun (sav) Zatı’na ulaşabilirsin. İmanı, İslam’ı, muhabbeti, Resûlü tanıyışı, Müslümana bakışı hep rabıtayla bulabilirsin. Rabıtanın ışığında iman; İslam, Kur’an, risalet ve ahiret anlaşılır. İnsan-ı kâmil o ışığın kırıldığı, toplandığı son noktadır.

Allah’ın (cc) varlığına ve birliğine inanan bir kimse ancak Efendimiz’in (sav) vermiş olduğu ölçüler, hükümler, kaide ve edeblerle Allah’a ibadet etmelidir. Zira O’nun vermiş olduğu edebin dışında ibadet ve saygı hiçbir zaman kabul olmaz. Çünkü sünnetin dışındaki ibadet ve saygılar, ibadet değildir. Bu inkarı mümkün olmayan bir durumdur.


GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 EKİM SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

Bu kategoriden diğerleri: « KÂFİRLERİ DOST EDİNMEK SALİH AMEL »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort