JoomlaLock.com All4Share.net

“ONUN SORU SORAN BİR DİLİ VE İYİ ANLAYAN BİR KALBİ VARDIR”

Onun Soru Soran Bir Dili ve İyi Anlayan Bir Kalbi Vardır

''Onun Soru Soran Bir Dili ve İyi Anlayan Bir Kalbi Vardır'' - Salik-i İrfan

Sayı : 132 - Aralık 2018

 

''Onun Soru Soran Bir Dili ve İyi Anlayan Bir Kalbi Vardır''

 

Hamdolsun alemleri yoktan var eden Allahımıza… Rahman olan, Rahim olan, Kadir-i Mutlak olan Mevlamıza… Bizi insan kıldığı ümmeti Muhammed’e kattığı ve Hâcegân nispetine ulaştırdığı için ne kadar şükretsek azdır… Elhamdulillah…

Salat ve selamlar ise ümmetine çok harîs olan, Şahidimiz-Şefaatçimiz-Sahibimiz-Efendimiz Muhammed Mustafa (sav) hazretlerine olsun. Onun her yanı nurdur. Bedeni nurdur, bakışı-sözü-fiili hasılı sünneti nurdur. O’nun nurundan nasipdar olmayı Cenabı Mevla hepimize lütfeylesin. 

Evet, muksirûndan (çok hadis rivayet eden ashabtan) paylaşımlarda bulunuyorduk. Ebu Hureyre (ra) hazretleri, Abdullah bin Ömer (ra) hazretleri, Enes bin Malik (ra) hazretleri ve Hazreti Aişe (ra) annemizin hayatlarından paylaşımlarda bulunmaya çalışmıştık. Bundan sonraki yazılarımızda da yine muksirûndan Abdullah ibni Abbas (ra) hazretlerinden bahsedeceğiz. Onun hayatından, ilminden, marifetinden, aşkından-muhabbetinden hisseyâb olmaya çalışacağız Cenabı Hak hepimizi müstefit eylesin. Onların ahlâk-anlayış ve yaşayışından bizlere de lütfeylesin, inşallah. 

Önce bu sahabelerin diğer sahabelerden neden daha çok hadis rivayet ettiklerini anlamak için şu alıntıyı yapmamız faydalı olacaktır: “Bu sahabilerin diğerlerinden daha çok rivayet etmiş olmalarının bazı sebepleri şunlardır:

1)Muksirûnun hemen hepsi çok genç yaşta, hafızalarının diri olduğu öğrenme çağlarında Hz. Peygamber’i (sav) idrak etmiş ve O’ndan sonra uzun bir süre, takriben 50 ila 80 sene daha yaşamışlardır. Asrı saadetten sonra meydana gelen olaylar, hadis rivayetine duyulan ihtiyacı artırmış, bu nedenle, geç vefat eden sahabilerden rivayet, önce vefat edenlerden daha çok olmuştur. 

2) Ashabın çoğunun değişik dünyevî meşgaleleri vardı. Muksirûnun bir kısmı genç ve bekar olduğu, bir kısmı da Suffa ashabından olduğu için (Mescid-i Nebevî’nin avlusunda bulunan suffada kalanların ihtiyaçları Rasulullah veya ashap tarafından karşılanıyor, onlar daha ziyade ilim ve ibadetle meşgul oluyorlardı) maişet meşgaleleri olmadığından, Rasulullah (sav) ile daha fazla beraber oluyorlar, böylece daha çok hadis duyuyor, öğreniyorlardı.

Ashabın, çok hadis rivayet ettiği yolundaki ithamına cevaben Ebu Hureyre (ra); Muhacirler pazarda, Ensar tarlalarda meşgul olurlarken kendisinin, boğaz tokluğuna Rasulullah’ın (sav) peşinden gittiğini, onların duymadıklarını duyduğunu söylemiştir.

Hz. Aişe (ra), Hz. Peygamber’in en genç hanımı; Enes (ra), 10 yıl boyunca O’nun (sav) hizmetçisi; Abdullah İbn Abbas (ra), amca oğlu ve hanımı Hz. Meymune’nin (ra) yeğeni; İbni Ömer (ra), genç bir delikanlı ve Efendimizin (sav) hanımı Hz. Hafsa’nın (ra) kardeşi; İbni Mesud (ra) ve Ebu Said (ra) suffa ashabından oldukları için bunların hemen hepsi genellikle Rasulullah’ın çok yakınında bulunma imkanına kavuşmuşlardır. Ayrıca bunlar, daha sonra da dünya işleriyle fazla meşgul olmadıklarından hadis rivayetine daha çok zaman ayırabilmişlerdir. Fakat, mesela, sört halife, devlet işleri ve harplerle meşguliyetlerinden dolayı rivayete onlar kadar zaman ayıramamışlardır. 

3)Ayrıca bu insanlar mizaç olarak öğrenmeye ve rivayete çok düşkün kimselerdir. Denilebilir ki hadis öğrenmek için Rasulullah’e en çok soru soranların başında bunlar geliyordu. (Sorularla İslamiyet-Akif Köten)

Abdullah ibni Abbas (ra) hazretleri, İbnu’l-Cevzî’ye göre 1660, Ahmed b. Hanbel’in Müsned’ine göre 1696 hadisi şerif rivayet etmiştir. Çok hadis rivayet eden sahâbîlerden (müksirûn) biri olarak naklettiği hadislerin bir kısmını bizzat Hz. Peygamber’den (sav) duymuş, çoğunu ise Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Muâz, babası Hz. Abbas, Hz. Abdurrahman b. Avf, Hz. Ebû Zer, Hz. Übey b. Kâ‘b, Hz. Zeyd b. Sâbit ve diğer sahâbîlerden öğrenmiştir.

Muteber hadis âlimleri onun rivayet ettiği hadislere önem vermişlerdir. 75 hadisini Buhârî ve Müslim müştereken, 120 hadisini yalnız Buhârî, 9 hadisini de yalnızca Müslim tahric etmiştir. Ayrıca hadislerinin büyük bir bölümü Müsned’de yer almıştır. Kendisinden de 197 kişi hadis nakletmiştir. Çok hadis rivayet etmiş olmanın yanında hadis öğretimine de önem vermiş büyük bir sahabidir.  

İbn Abbas diye de meşhur olan Abdullah ibn Abbas hz., hicretten üç yıl kadar önce, müslümanlar Kureyş’in ablukası altındayken 619 yılında Mekke’de doğmuştur. Babası, Hz. Peygamberimizin (sav) amcası Hz. Abbas; annesi ise Hz. Hatice’den hemen sonra müslüman olan Ümmü’l-Fazl Lübabe’dir. Hz. Lübabe, müminlerin annesi Meymune’nin kız kardeşidir. Abdullah aynı zamanda Halid bin Velid’in teyzesinin oğludur. Abdullah’ın adını Peygamber Efendimiz (sav) koyarak, kendi terbiyelerinde yetiştirmişlerdir. 

Doğduğu zaman babası tarafından Hz. Peygamber’e götürülür ve duasına mazhar olur. Hicretten muaf tutulanlardan (müstaz‘af) olan annesiyle Mekke’de kalır. Babası Hz. Abbas (ra) da Medine’ye istihbarat gönderen bir konumdadır. İbni Abbas’ın hicretten bir süre sonra annesiyle birlikte Medine’ye göçtüğü şeklindeki rivayet yanında, babası Abbas’la birlikte fetih yılı (630) hicret ettiğine dair de rivayetler vardır. 

Medine’de Hz. Peygamber’in fiil ve hareketlerini öğrenmek arzusuyla onun yanında kalmaya çalışır, Peygamber’in zevcelerinden olan Hz. Meymûne (ra) teyzesi olduğu için bazı geceler Peygamber evinde konuk edilir. Peygamber’e karşı olan sevgisi, bağlılığı ve samimi hizmetleri sebebiyle onun takdirini kazanmış ve “Allahım, ona Kitab’ı öğret ve dinde mütehassıs kıl!” tarzındaki duasına nâil olmuştur. (Buhârî, İlim, 17; Vudû, 10)

Bediüzzaman Hazretleri, Mektubat adlı eserinde Abdullah ibn Abbas’tan (ra) şöyle bahseder: “Rasul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, Hz. Abbas ve dört oğlunu (Abdullah, Ubeydullah, Fazl, Kusem) bir perde (mülâet) altına alarak; “Ya Rabbi! Bu benim amcam ve babamın öz kardeşidir. Bunlar da onun çocuklarıdır. Onları bu perdeyle örttüğüm gibi, sen de onları cehennemden öylece koru.” deyip dua etti. Birden, evin damı ve kapısı ve duvarları “Âmin, âmin” diyerek duaya iştirak ettiler. 

Peygamberimiz (aleyhisselâm) zamanında Kur’ân-ı Kerîm’in bir kısmını ezberlemiştir. Peygamberimiz (aleyhisselâm) vefât ettiği sırada Abdullah ibni Abbas 13 veya 15 yaşında bulunuyordu. Bundan sonra Kur’ân-ı Kerîm’i tamamen ezberleyip, Übey bin Ka’b’a (ra) ve Zeyd bin Sâbit’e (ra) ezberini arz edip dinletmiştir. 

İbn Abbâs’ın hayatını aktaran biyografi eserleri, erken yaşlardan itibaren onun ilme karşı aşırı istekli oluşu ve devamlı öğrenme bilinciyle hayatını sürdürdüğüne ilişkin örnekler verirler. Nitekim Hz. Ömer, İbn Abbâs’la ilgili olarak, “Onun soru soran bir dili ve iyi anlayan bir kalbi vardır.” demiştir. 

İbn Abbâs’ın bilgi ve zekâsının farkına varan Hz. Ömer’in, ashaptan önde gelen kimselerin içinde olduğu meclislere onu götürerek Kur’ân’la ilgili sorular sorması (Buhârî, 1992: Tefsir, 110) küçük yaşlardan itibaren bilgi bakımından güvenilir bir düzeye erişmiş olduğunu göstermektedir. Aktarıldığına göre Hz. Ömer, çetin meselelerle karşılaştığında da onun görüşüne müracaat eder, fetva isterdi. Tâbiînin önde gelen müfessirlerinden Tâvûs b. Keysân’a (ö. 106/724), “Sahabenin büyüklerini bırakıp şu çocuğa mı tabi oldun?” dendiğinde o şöyle demiştir: “Ben sahabeden yetmiş kişinin ihtilaf ettikleri hususları çözmek için İbn Abbâs’a müracaat ettiklerini gördüm.” (İbn Sa‘d, 2001: II, 316, 318)

 

Yazar: Salik-i İrfan

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort