JoomlaLock.com All4Share.net

NEREDEN GELDİĞİNİ, NEREYE GİTTİĞİNİ BİLMEYEN…

 

Bizler var edilen varlıklarız. Bizler yaşayan değil bir ilahi iradeyle yaşatılan varlıklarız. Yaşamamıza izin verilen, yaşamımıza belli bir ecel -süre- tayin edilen varlıklarız. Allah’tan buralara sürüklenen belli bir zaman sonra da yine Allah’a döndürülecek varlıklarız.

Peki, varoluşumuza nasıl dönebiliriz? Buna mutasavvıflar üç değişik cevap vermişlerdir. Var edilişimize Allah ile vucûdî beraberliğimiz sayesinde varırız ki bu görüş vahdeti vücût olarak tarif edilegelmiştir. Yani sen yoksun ki zaten. Kendinin yokluğunu, sadece O’nun var olduğunu, varlığın O olduğunu, O’na ait olduğunu bilirsen O’nunla beraberliğin varlıkla gerçekleştiğini bilirsin. Bu ancak zevk ile anlaşılır. İkinci bakış, insan ancak müşahedesiyle bu beraberliği yakalayabilir. Ona görülen O değildir. Ondan gelendir fakat O değildir. O ötelerin ötesindedir. Hem müşahede edilebilir ki Cemalullah bunun ifadesidir hem de görünen O değildir fakat O’ndandır. Varoluşumuza müşahedemizle varabiliriz. “Kim yollarımızda mücahede ederse onlara yollarımızı açarız” buyrulmuştur ki bu müşahedeyi gerçekleştirir. Üçüncü bakış kusûtîdir. Yani Allah ile kullar ancak Allah’ın iradesinde, emirleri veriş nedenlerinde yani kasıtlarda buluşabilir. Gerçek zemin anlayıştır. Bu anlayışın cümlesi “İlahi ente maksudi ve rıdake matlubi!”dir. Allah ile ancak emir âleminde varlık olarak bir buluşma olabilir. İradedeki, kasıtlardaki buluşma zati bir buluşmaya en yakın buluşmadır.

Var edilişimizin nedenine ulaşmamız o zaman nasıl gerçekleşir? Tabi ki bizi var edenden var etme kastını öğrenirsek gerçekleşir. Var edilişimize neden olan ilahi irade o an nasılsa bu an da öyledir. İradede hiçbir değişiklik söz konusu değildir.

İnsan öyle bir var ediliş nedenine sahiptir ki; var ediliş nedeni sadece Allah’ın kendinden kendine dönüşüyle, kendinden kendine tecellisiyle meydana gelmiştir. Bu yüzden her an bu iradenin yüce muamelesine uğrar-durur.

İnsanın büyüklülüğünün, izzetinin yetiştiği, açığa çıktığı yatak ilahi iradedir. Allah kendini açmayı, paylaşmayı irade ettiğinde bu irade sevilmeyi açığa çıkarmıştır. Kibriya Allah’ın kendi iradesini beğenisi, iradesini sevmesinin neticesidir. Bütün sıfatlar kibriya ve gayyur sıfatlarından neşet olmuştur. Bu iki sıfat da sevginin ürünüdür.

İşte insan saf bir ilahi iradeyle meydana getirilmiş ve kendisinin var edilme iradesi sevilerek zuhur eylemiştir. Yani yaratılmadan önce sevilmiştir.

Var olan varlığın tümüyle Allah arasındaki rabıta da sevginin insana akmasıyla oluşmuştur. Sevgi insana akınca iman zuhur etmiştir. İman sevginin has çocuğudur. İman Allah’ın iradesine insanın yol bulabileceği tek hakikat ve imkândır. İman sevgilinin sevilene geldiğinin izidir, eseridir, işaretidir.

İrade hedefler, amaçlar, kasıtlar açığa çıkarmıştır. Bu kasıtlar ilahi emirlerle kullara aktarılmıştır. İlahi irade Âlemlerin Rabbi’nin ellerini çamura sokmasını, çamuru yoğurup şekillendirmesini gerektirmiştir. İnsan var edilecekse eller çamura sokulacaktır. Bel suyu rahimlerde takip edilip, en iyi şekilde korunup büyütülmelidir. İnsanın var ediliş sebepleri zahirde düşük tutulmuştur. Fakat yaradılış nedeni tam aksine yüceler yücesidir. Yüceyi en alt seviyede yaratmaya başlama iradesi kudreti en yüksek seviyede ortaya koyma iradesidir. Kibriya ve gayyur olmasının fiiliyatı için en iyi zemindir. Şekillendirilen çamura nefha edilen ruh Allah’ın ruhum dediği ruh, kimden aktarılmıştır? “Âdem çamur ile vücut arasında iken ben Nebi idim” ifadesiyle bu ruhu beraber düşünürsek Âdem’e kimin ruhundan aktarıldığı anlaşılır hale gelir. “İlk var edilen benim, kâinat benim nurumdan var edildi.” ifadesi herkesin kimin ruhuyla hayata devam ettiğini bilmesine yarar.

Osman Bedruddin Hazretleri’nin ifadesiyle “Ruh şey-i vahiddir.” Abdulhakim el- Hüseynî Hazretleri’nin ifadesiyle “Şah-ı Hazne benim ruhumun ruhudur.” Ruhun kime ait olduğunu bizlere bildirir. “Bir an Resulullah’ın ruhaniyetiyle alakam kesilse bu benim küfrümdür” buyuran Abdulhakim el-Hüseynî’nin yaklaşımı gerçeğin bu yönünü gözlerimizin önüne serer. Kore’de ki savaşını gâvurlara karşı verdiğini söyleyen kişiye Abdulhakim el-Hüseyni’nin “Oğlum gâvur kim?” sorusu insanı mücerret ne güzel bir tariftir.

Allah’ın paylaşmak istediği hazine insan-ı ekber Hazreti Muhammed’den başkası değildir. Ona ait olan kutsiyet Âdem’e aktarıldığında âlem Âdem’e secdeye davet edilmiştir. Gizli hazine Hazreti insan yani Hazreti Muhammed’dir. Her insanın İslam fıtratı üzere var edilmesi O’na ait izler, işaretler taşıması hasebiyledir. Allah kendini açmayı sevgilisinin varlığıyla gerçekleştirmiştir. İşte irade böyledir. Akıl hayrette, iman meftuniyette şarhoş şarhoş dolaşır durur. Buna hangi kalp dayanır. İşte irade budur. Bizlerin var edilmesi nelerin, nasıl mahremiyetlerin, hangi izzetlerin açılıp saçılmasıyla, paylaşılmasıyla zuhur etmiştir. Bunu bilen hangi vicdan kanamaz. Bunu bilen hangi kalp dertlenmez. Heybetin korkusuyla titremez. Bunu bilen hangi akıl şaşkın şaşkın oraya buraya bakıp da kalmaz.

Şükür var ediliş nedenimizi bildiğimizde yerine getirebileceğimiz bir davranıştır. Gerçekten de var ediliş nedenini bilenler çok azdır.

Allah ile rabıtamızı sağlayan iman peygamberler ile de rabıtamızı gerçekleştiren bir kutsiyettir. İman ruhun ruha teması, ruhumuzun sahibini bulması, bizi kendisiyle yaşatanı tanıması, bizlere bizlerden evla olana yol bulması demektir. Hâce Hazretleri “Kardeşlik ruhu ruha feda ile başlar” buyurmuşlardır. Kardeşlik ruhun fedasıyla başlıyorsa iman nasıl olur da insana nefha edilen ruhtan bağımsız algılanabilir.

Peygamberimizin kendisini tamamlamakla görevli olduğunu buyurduğunu ahlakı hamide imanın içeriğini tamamen ortaya çıkarmak amaçlı bir harekettir. Ahlakın tamamlanması imanın davranışlarımıza hâkimiyetini ve hayatımızdaki kullanılırlılığını anlamamızı getirecektir. Ahlakı hamide Peygamber Efendimiz’in kişiliğine, din ise kimliğine ait yönleri temsil eder. Ahlakın kemali imanın kemale gelmesine sebebtir. Yani O’nun kişiliği ile kuracağın rabıta, O’na benzeme oranın imanı kemale getirmenin yoludur. Ahlakın kemale gelmesi bu anlamda Marifetullah’ı ve Muhabbetullah’ı açığa çıkaracaktır. Kimlik ve kişiliğin beraber olması “La ilahe illallah Muhammedur Resulullah” ifadesinde kendini bulur. İmanın zirvesinin “La ilahe illallah” olması kimliğin, ahlakın imanın içeriği olması kişiliğin neticesidir.

Hâce Hazretleri’nin (kuddise sırruh) “La ilahe illallah sadece seni seviyorum demektir.” ifadesi imanın zirvesinin sevgilinin gönülde tek kalması yani Muhabbetullah’ın açığa çıkması olduğu çok net anlaşılmış olur.

Ahlakın toplumsal ve bireysel davranışlara hâkimiyeti ameli salihi doğurur. Ameli salih barış amelleridir. Güven, emniyet üzere kurulu bir ilişki ağı açığa çıkartır.

İşte insan ameli salihe yolun ta nerelerden geldiğini bilmelidir.

Hâsılı kelam Allah’tan var oluşumuz Hazreti insanın paylaşılmasıyla başlamıştır. Bedenimizde buna tabi olarak iki insanın birleşmesiyle var olmuştur. Her insan iki insan birleştiğinde, kendilerini paylaştığında, yine bir insanın içinde var edilir. Peygamber Efendimiz nefes-i Rahmandır. Aldığın nefes kimin nefesidir? İnsansız kalan Allah’sız kalmıştır. İnsansız bir hedef cehaletten başka bir şey değildir. İnsan ancak insana varır. İnsanın insanını bulması İslam’ın asli gayesidir.

Nasıl ki var oluşumuz insanla ve insanda gerçekleşmiştir, var ediliş nedenlerimizde Hazret-i insan da bulunmaktadır.

Kim var oluş sırrını bilmek isterse ebter olmayan şahsı ekberin varisi olan Hazreti insanla yol arkadaşlığı yapması üzerine ilk vecibedir.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 ARALIK SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort