JoomlaLock.com All4Share.net

NEFS MUHASEBESİ

Biz kıyamet günü için adalet terazileri kurarız da hiçbir nefse zerrece zulmedilmez. Yapılan amel, bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa onu getirir teraziye koyarız. Hesap görücü olarak Biz yeteriz.” (Enbiya:47)

“O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilsin diye dağınık olarak çıkacaklardır. Kim zerre kadar bir hayır işlemişse onu görecektir, kim de zerre kadar şer işlemişse onu görecektir.” (Zilzal:6–8)

“Akıllı kimse ölmeden önce hesabını gören, ölümden sonra kendine yarayacak şeyleri yapan kimsedir.” (Hadis-i Şerif)

“Akıllı şu kimsedir ki, günü dört kısma ayırıp, birincisinde, yaptıklarını ve yapacaklarını hesap eder. İkincisinde Allah’a münacaat eder, yalvarır. Üçüncüsünde, bir sanat veya ticaret ile meşgul olup, helâl para kazanır. Dördüncüsünde, istirahat eder ve mubah olan şeylerle kendini eğlendirip, haram şeyleri yapmaz.” (Hadis-i Şerif)

Hz. Ömer daima şöyle buyururdu: “Nefislerinizi, siz hesaba çekilmeden önce muhasebe edin. Onları siz tartılmadan önce tartın. Sonra da nefislerinizi Allah Teâlâ ile karşılaşacağınız büyük güne hazırlayın. O gün Allah’a sunulacaksınız ve hiçbir şeyiniz gizli kalmayacak.

Dünyada nefislerini sürekli hesaba çekenlerin ahirette hesabı hafif olur. O gün gerçek ve kusursuz tartı konacak ve sadece sıratel müstakim üzere olanların kefesi ağır basacaktır. Nefs muhasebesi, vera (Allah korkusu) ile olur.

Allah Resûlü (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Ebu Zerr’e vasiyette bulunarak şöyle buyurmuştur: “Nerede olursan ol, Allah’tan kork. Kötülüğü iyilik ile takip ettir ki onun izini silsin. İnsanlara güzel ahlâk ile davran.” Bu vasiyetin benzerini Allah Teâlâ’nın yüce Kitabı’nda da görmekteyiz: “And olsun Biz, sizden önce kitap verilenlere ve size de ‘Allah’tan korkunuz, diye vasiyet ettik.” (Nisa:131)

Ve kötülüğü iyilik ile savarlar.” (Kasas:54)

Yani hata ile yaptıkları bir kötülüğün ardından hemen iyilik yaparak ona kefaret olmasını umarlar. “İnsanlara güzel söz söyleyin.” (Bakara:83)

Allah Teâlâ, salih kullarına yaptığı vasiyetinde üç vasfı haber vermektedir. “Muhakkak ki insan ziyandadır.” (Asr:2)

Yani hüsranda, vakitlerin sürekli geçmesinden ve yapacağı kazançlardan mahrum olmasından dolayı kayıptadır. Daha sonra bundan istisnaya giderek şöyle buyurmuştur: “Ancak iman edenler, Salih amel işleyenler, hakkı ve sabrı tavsiye edenler hariç.” (Asr:3) Diğer bir vasıf ise “Birbirlerine merhameti tavsiye edenler.” (Beled:17)

Hevalara muhalefet ederek Hakk’a tabi olmakta kul için salah ve kurtuluş vardır. Hevaya teslim olmada ise fesad ve hüsran vardır. Sabır, amelin temelidir. Kulun kazancının miktarı sabrına göre ölçülür.

Mahlûkata gösterilecek merhamet Halık’tan gelecek merhamet için bir kapı ve güzel ahlâk için bir anahtar gibidir. Hüsnü zan ve kalp selameti de onunla birlikte gelir. İşte bu noktada; hased ve kin ortadan kalkarak, yerini tevazu ve hak yolunda zillet alır. İşte bu sıfatlar, kalp rikkatinin anahtarları, kalp kasavetinin mühürleri mesabesindedir. Kalp rikkatinde; Allah Teâlâ’ya ve ahiret yurduna yönelme, O’nun emirlerine karşı teyakkuz halinde olma, cennet ve cehennemle vaad ve tehditleri üzerinde tefekkür etme vardır. Kalbin kasavetinde ise; yüz çevirme ve daima gaflet vardır.

Kul nefsinde, bir himmet doğduğu ve hareket başladığı zaman durur ve düşünür. Hatırını yoklar ve tanımaya çalışır. Kulun kalbinde doğan hatır, bir niyet, azmetme, karar verme, çaba sarf etme veya yapma cihetinde bir himmete sebep olur. Eğer bunlar Allah için, Allah yolunda ve Allah ile birlikte ise buna devam eder. Kalbe doğan his ve fikirlerin Allah için olması, O’na halis kılınması manasındadır. Allah ile olması, nefsin ve hevaların değil, O’nun yakınlığının müşahedesiyle olması anlamındadır. Allah yolunda olması ise, dünyevi bir kazanç için değil, Allah rızası için olması anlamındadır. Eğer kalbe doğan his ve fikirler, Allah rızasına matuf ise, ölüm ile yarışır ve onu bir an önce eda etmeye çaba göstermeliyiz. Eğer beşeriyet vasfına uygun dünyevi bir çıkar, nefsanî bir heva, eğlence ve gaflet içinse, o hatırı hemen ret eder ve onu zihnimizden ve kalbimizden atmaya çalışırız.

Kul kalbine doğan bu fikrin tahlilini yapamaz ve onun üzerinde şüpheye düşerek hakikatini görmezse, o zaman bir kapalılık hali ortaya çıkar. Bu kapalılığın sebebi:

a) Allah Teâlâ’yı yeterince bilmemekten kaynaklanan, yakîni iman eksikliği.

b) Bâtıl hükümlerin kapalı yönlerini bilmemekten kaynaklanan, ilim eksikliği.

c) Beşer tabiatından doğan ve nefse yerleşen heva ve heveslerin galip gelmesidir.

Böyle bir durumda selamette kalmanın yolu, Allah’ı bilen, O’nun hükümlerinin iç yüzüne vakıf olan bir Mürşid-i Kamil’e bağlanmaktır. Allah Teâlâ’nın gerdiği perdenin inceliğini ve keşfinin gizemini, O âlim kendisine anlayacağı dilden açıklayacaktır. Allah Teâlâ: “Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun.” (Nahl:43) buyurmaktadır. Kul böyle davranmakla Allah Teâlâ’nın şu buyruğunu da tasdik etmiş olacaktır: “Onu haberdar olana sor.” (Furkan:59)

Bir âlim şöyle buyurmuştur: “Âlim hayrı şerden ayıran kimse değildir. Çünkü bunu her akıl sahibi yapar. Âlim, iki şerden daha az şerli olanı bilen ve zaruret halinde onu yapandır.”

Nefse hâkim olmanın ilk adımı, onu her gün hesaba çekmek ve her hesapta dikkatlice murakabe etmektir. Geçirdiğimiz günün muhasebesini yapmalı ve gaflet ile kaçırdıklarımızı telafi etmeye çalışmalıyız. Eğer bu süre içinde Allah Teâlâ’nın bir nimetini görmüş isek, bunun için O’na şükreder, eğer bir hata işlemiş isek onun için de Allah Teâlâ’dan mağfiret dileriz. Eğer halimizde Allah Teâlâ’nın zikrettiği ve bunlardan dolayı övdüğü müminlerin vasıflarından bir vasıf görür isek, bunun devamını umar ve Allah’ın rızasına tamah ederek seviniriz. Şayet kalbimizde ve umûmi halimizde münafıkların vasıflarından birine veya Allah Teâlâ’nın kınayıp zemmettiği cahillerin ahlâkından bir davranışa şahit olmuş isek bunun için de hüzünlenir, ürperir ve tevbe ederek bağışlanma dileriz. Gün içinde yaptığımız amelleri, nasıl ve kimin için yaptığımızı sorgulamalı, sükût ve sessizlik ile bıraktığımız işleri neden ve kimin için bıraktığımız üzerinde düşünmeliyiz.

Nefis, emirleri yapmak istemese de nasihat dinler, riyazet ve istediklerini vermemek ona tesir eder. Her an nefis kontrol edilmeli ve ondan gafil olunmamalıdır. Ondan gafil kalınırsa kendi şehvet ve tembelliğene döner.

Nefsin, saadete kavuşmasına mani olan en büyük perde, gafleti ve cehaletidir. Gafletten uyandırılır, saadetin nelerde olduğu gösterilir ise, kabul eder. Çünkü Allah Teâlâ; “Onlara nasihat et! Nasihat müminlere elbette fayda verir.” (Zariyat:55) buyurmaktadır. O halde önce kendi nefsimize nasihat edip azarlamalıyız.

Günümüzde, nefsle yapılan mücahedeyi kazanmanın en kolay ve kısa yolu, İnsan-ı Kâmilin yanında bulunmak ve O’nun sohbet meclislerine devam etmektir. Ariflerin sohbet meclisleri ibadetlerini seve seve yapamayanlar için en iyi ilaçtır.

Ey nefsim! Günah işleyince, O Kerim’dir, Rahim’dir beni affeder diyorsun. Dünyada milyonlarca kişiye niçin zahmet, açlık ve hastalık çektiriyor ve tarlasını ekmeyene mahsul vermiyor, diye düşünmüyorsun. Şehvetlerine kavuşmak için her hileye başvuruyorsun ve o zaman Allah Teâlâ Kerim’dir, Rahim’dir istediklerimi bana zahmetsiz verir demiyorsun. Ey aldanmış nefis! Ahiret ile dünyanın, Rabbinin indinde bir olduğunu, O’nun kanunun ne ahiret ne de dünya için değişmediğini bilmiyor musun?

İnsana çalışmasından başka bir şey yoktur.” (Necm:39)

Bu kategoriden diğerleri: « İNSAN OLMAK

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort