JoomlaLock.com All4Share.net

MÜSLÜMANLARIN İHTİYAÇLARI - 1

muslumanlarin ihtiyaclari

Müslümanların İhtiyaçları - 1 - Vahdettin ŞİMŞEK

Sayı : 80 - Ağustos 2014

 

Müslümanların İhtiyaçları - 1

 

Gülzâr-ı Hâcegân dergimizin, kıymet- li okuyucuları; bu ayki sayımızda dünya Müslümanlarının ihtiyaçlarının neler olabile- ceği üzerinde durmaya çalışacağız.

Öncelikle şunu belirtmeye çalışa- lım ki, Müslümanların veya ümmeti Muhammed’in ihtiyaçları derken, aklımı- za hemen maddi ihtiyaçlar gelmemeli dir. Günümüz Müslümanlarının, özellikle bizim coğrafyamızda, çok fazla maddi sıkıntıları oldukları kanaatinde değiliz. Maddi ihtiyaçların fazla görünmesi, biraz günümüzün şartları gereği oluşmaktadır. Fakat genel olarak ihtiraslarımızın fazlalığından, ihtiyaçlarımızdan fazla tüketme ve azla yetinememe hastalığımızdandır. Bizim izah etmeye çalışacağımız ihtiyaçlar, Müslümanların manen güçlenmesi ve Hakk’a yakınlık kesbederek, Hakk’ın yardımını cûşa getirecek ameller ve anlayışlar kazamasına yardımcı olacağı kanaatimizdendir.

Dünya Müslümanlarının çektikleri çileleler, zulümler, zilletler dayanılamayacak bir hâl almışken, niçin Rabbimiz’e yakarışlarımızı ulaştıramıyoruz? İslâm tarihinde çokça rastlanan savaş durumlarında ve Müslümanların zulme maruz kaldıkları dönemlerde, gökten melek ordularını ve salih insanların ruhani-yetlerini yardıma gönderen Rabbimiz’i bizler nasıl incitmişiz ki bahsedilen manada yardım göremiyoruz. Elli yıldan fazladır, siyonist İsrail’in, Filistinli mazlumlara yaptığı soykırım artık dayanılmaz bir hâl aldı. Fakat yine her şey Yahudi’nin ve işbirlikçisi Hristiyan âleminin planı doğrultusunda gidiyor. Elbette ki Rabbimiz’in kendi murâdına uygun bir planı vardır. Fakat biz bunu bilemiyoruz. Biz, zahirde gördüğümüzden sorumluyuz. Şu Ramazanı Şerif ayında iki milyar Müslüman dua ediyoruz; “Üzerimizdeki bu zillet örtüsünü artık kaldır Yâ Rabbi!” diye haykırıyoruz. Fa-kat hâlen daha göklerin kapıları açılmıyor.

İşte burada tüm İslâm âlemi olarak biraz durup düşünmemiz gerekmiyor mu?

İmam Gazâlî Hazretleri’nin meşhur kibar-ı kelâmı bizi tefekküre sevk eder kanaatindeyiz. Hazret buyuruyorlar ki; “Eğer ‘iyyâ keneste’în’ kapısı sana açılmıyorsa, ‘iyyâ kene’budu”ya geri dön. Orada bir eksiğin vardır.”

Müslümanlar olarak bizler her şeyin en iyisini yaptığımızı zannediyoruz. Kimimiz cihâd adı altında elimizden hiç silahı düşürmeden, bütün ehli küfrü öldürmeyi düşünüyoruz. Bir kısmımız o kadar şefkate bürünüyoruz ki, Yahudisi, Hristiyanı, Budist’i vs. herkesi cennete gönderiyoruz. Bu düşüncelere göre de hayatımızı tanzim ediyoruz. ifrat ve tefritler arasında dini hayatımızı düzenlemeye çalı- şıyoruz.

Biz bu yazımızda İslâmî yaşantımızda başardığımızı zannettiğimiz ya da kendi-mizde var olduğuna kanaat getirdiğimiz bazı kavramları, hâlimizin bir sağlamasını yapmamıza katkısı, yardımı olur ümidiyle izah etmeye çalışacağız.

1- Kamil Bir İman: Malumunuzdur ki iman, her insana Cenâbı Hak (cc) tarafından yaratılırken verilmiş bir mevhibe-i İlâhî’dir. Bu yönüyle bir cevherdir. Fakat elmas made-ninin ilk çıktığı gibi, işlenmemiş hâldedir. Büyüklerimiz buna misal verirlerken buyuru-yorlar ki; “Başlangıçta Hazreti Ebû Bekir’in (ra) ile Ebû Cehil’in imanı eşitti. Ancak birisi onu işledi parlak bir elmas hâline getirdi. Diğeri ise küfründen dolayı işleyemedi, kömür olarak kaldı.”

İşte buradan anlıyoruz ki iman cevherini her insana lutfundan ikram eden Rabbimiz Teâlâ Hazretleri’dir. Gerek İslâmî bir çevrede dünyaya gelmiş, gerekse de araşırmaları sonucu hidayete ulaşmış Müslümanların hepsinde iman vardır. Önemli olan onu işleyip Hâlıkımız’ın murâdına uygun bir hâle getir-mektir. Çünkü insanda iman hareketlidir, yönlendirme kabiliyeti vardır. İman cevherini parlattığımız ölçüde, o bizi Rabbimiz’in lutfuyla doğruya sevkedecektir. Bunun içindir ki imanımızı elmas gibi işlemeye gayret ederken, aynı zamanda da güncel tutmamız gerekir.

Hâce Hazretleri (ks) buyuruyorlar ki; “İmanın hayatta güncelleştirilmesi, inanç merkezli bir yaşamın oluşturulması; teslimi-yetin, itaatin, muhabbetin, ülfetin, dostluğun hep bunlar merkezli; bütün bunları inancın korunması ve olgunlaşması, kemale gelmesi, hoş meyveler vermesi için, bu argümanları kullanmak, imanın açılımına ulaşmak gerekli.”

Burdan da anlıyoruz ki, imanımız bizleri her zaman ve zeminde Rabbimiz’in hoşnut olduğu amellere yönlendirmelidir. Bunun için öncelikle hakiki bir İslâmî anlayışa ulaşmalıyız. Amellerimizi, imanımızı sürekli güncel tutabilecek şekilde yapmalıyız. Günün şartlarına göre değil, İslâm’ın her zamanı kuşatan emir ve nehiylerine göre yaşamalıyız. Bunun sonucunda da her an tekâmül eden bir imana Rabbimiz’in lütfuyla ulaşmış oluruz.

2- Salih Bir Amel: Mü’minde kemâl bulmaya başlayan iman, onu salih amellere yönlendirmelidir. Salih amel, salihlerin yaptığı amellerdir. Yani namaz , oruç, zekat, zikir vs. hepsi İslâm’ın emrettiği amellerdir fakat her yapılan amel salih amel değildir. Salih amel kaliteli ameldir. Bunun kazanılması da ancak eğitimle olur. Sahabe efendilerimiz yaptıkları tüm amelleri Efendimiz’den hem sohbet yoluyla hem de görsel olarak öğrendiler. Çünkü namaz için Efendimiz (sav) ashabına buyuru-yorlar ki, “Namazda beni nasıl görüyorsanız, öyle kılınız.” Bunun içindir ki amellerimizin salâha ulaşabilmesi için bilgi gereklidir. Fakat bununla birlikte amellerini salâha eriştirmiş, peygamber varisi olan zâtlardan da eğitim almalıyız. Aksi takdirde işlediğimiz ameller sonucunda yine büyüklerimizin espriyle buyurdukları gibi “amele salih” oluruz. Yani bize yük olacak ameller işleriz. Bunun neticesinde de imanımız kemâl bulmaz.

3- Güzel Bir Ahlâk: Kemâle gelmiş bir imanla yapılmış salih amellerin neticesinde, mü’minin en büyük kazancı ahlâkı hamide olacaktır. Çünkü Efendimiz (sav); “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” buyuruyorlar. Yani netice güzel ahlâk olmalıdır. Günümüzde ameller, adeta bir eğlenceye, nostaljiye dönüştürülmeye çalışılıyor. Müslümanlar ibadete gayret ederken, niçin yaptığının farkına varamadığından sonucunda yorgunluktan başka bir şey kalmıyor. Bir misal verecek olursak; dini bir toplantıya gidiliyor. Herkes ailece gidiyor. Orada sohbet dinleniyor, ibadet yapılıyor, dua ediliyor. Sonucunda Allah için bir şey yapılmış huzuruyla geri dönülüyor. Toplantının genel şekline baktığımızda birbirine namahrem olan kişiler yanyana, içiçiçe oturuyorlar. Halbuki Rabbimiz bunu haram kılmıştır. Kimler kimlerle arada perde olmadan yanyana oturabilir, konuşabilir, bakışabilir Kitabı Kerimi’nde bu- yurmuşlar. Saatlerce beklenilerek güzel ni-yetlerle yapılan o kadar ibadet ve taat ilâhî emirleri çiğneyerek yapılıyor. İşte sonucunda da elde kuru bir bilgi ve insana yük olacak amellerle geri dönülüyor.

Hâce Hazretleri (ks) buyuruyorlar ki; ”Bir Müslüman ahlâktan yoksun olmaz. Ahlâksızlık toplumları hep değişik felaketlere düçar kılar. En az iman kadar ahlâk da önemlidir. Bir mü’min için hele. Ölçülü davranmak, temkinli davranmak hep bunlar ahlâk ile alâkalıdır, ahlâkın şubeleridir. Sadece ilâhî emirleri yerine getirmek bu manada yeterli değil tek başına. Namaz kılan bir insan, inanmış bir insan belli, bilinen haramları terk eden bir insan; ahlâken de insanlara zarar verici, hayvanlara zarar verici her türlü şeyden kaçınmalı, sakınmalı. İnsanları kandırmayı terk etmeli. Şaka dahi olsa yalan söylememeli. Esprisiyle dahi olsa arkadaşını incitmemeli. Onların ters anlayacağı kelimeler konuş- mamalı, espri bile olsa. Bunlar ahlâka dair şeyler. Bunlara dikkat etmeli. Karşıdakini kıracak, incitecek, bozacak, onun şere- fiyle oynayacak, kişiliğine za- rar verecek her türlü hâl, davranış, tutum, önyargı gibi şeylerden kaçınmalı. İşte nefsin bu kuvvetini, bu dirayetini kıracak şey tasavvuftur. Bir insanı kâmil’in terbiyesinde, onun göstereceği usulde zikre, fikre devam etmeli. Onun tasarrufu altında olmalı. Yoksa bundan başka türlü kurtuluşumuz mümkün olmaz.”

İşte toplumun nazarında her hâliyle numune olacak mü’minde ahlâk güzelliği temayüz etmelidir. Müslüman bir kimse hiç bir zaman ferdî düşünemez. Bu manada ashabı kiramı ve Allah dostlarının hâllerini kendine şiar edinmelidir. Onlar nefislerini temizledikten sonra çevrelerinden başlamak üzere Hakk’ı tebliğ ettiler. Bunu da birinci olarak örnek ahlâklarıyla yaptılar. Onlar gayrimüslim bir bölgeye bile gitseler, hâl ve tavırlarıyla insanları etkileyip hidayetlerine vesile olmuş- lardır. Bunun içindir ki, İslâm toplumunun ahlâkî yapısının düzeltilmesi her şeyin başında gelmelidir. Fertlerden başlayarak toplumun ıslahı ancak bununla mümkündür.

 

Yazar: Vahdettin ŞİMŞEK

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort