JoomlaLock.com All4Share.net

MÜRŞİDİ KAMİLİN HUZURUNDA EDEB NASIL OLMALIDIR? -2

Mürşidi Kamilin Huzurunda Edeb Nasl Olmalıdr 2

Mürşidi Kamilin Huzurunda Edeb Nasıl Olmalıdır? -2 - Vahdettin Şimşek

Sayı : 124 - Nisan 2018

 

Mürşidi Kamilin Huzurunda Edeb Nasıl Olmalıdır? -2

 

Kıymetli kardeşlerim geçen ay başladığımız konumuza devam ediyoruz.

Geçen ayki, bölümde mürşidi kamillerin Hak Teâlâ Hazretleri katında ne kadar kıymetli olduklarını ve Hakk’ın (cc) yanında kıymetli olanların mü’minlerin yanında da saygın ve hürmete layık olacaklarını izah etmeye çalışmıştık. Bu kıymet ve yakınlıktan fayda sağlayabilmek için yine büyüklerimiz bizlere huzurlarında veya gıyablarında bulunurken nelere dikkat etmemiz gerektiğini bir çok sohbetlerinde ve eserlerinde bildirmişlerdir. Biz burada meseleyi her yönüyle kapsayacak şekilde maddeler halinde bizlerin faidesine sunan sâdatı kiramın büyüklerinden Şeyh Fethullah Verkânisi (ksa) hazretlerinin Âdab-ı Fethullah adlı eserinden faydalanmaya çalıştık.

Müridin Mürşidiyle İlgili Dikkat Etmesi Gereken Edebler 

1- Herhangi bir konuda şeyhini aldatmamalıdır. Ona son derece saygı göstermelidir. 

Burada aldatmak kanaatimizce şu manaya gelmektedir ki, yani mürid her hal ve tavrını mürşidine açmalıdır. Hiçbir halini ondan gizlememelidir. Çünkü bilmelidir ki, Cenabı Hak onların basiret ve ferasetlerini açmıştır. Bu sayede gönüllerimizi sürekli tarassut altında tutmaktadırlar. Bundan dolayıdır ki her meselede onlara açık olmalıyız. Onlardan gizlediğimizi zannettiğimiz şeylerde sadece kendimizi kandırmış oluruz. Sonucunda da manen zararı bizler görürüz. 

Saygı konusuna gelince de zaten Hakk’ın (cc) adeta üzerlerine titrediği bir insanı kamile saygısızlık Rabbimiz’e saygısızlık olacağından bundan azami derecede sakınmalıyız.

2- Onun öğrettiği zikir ile kalbini düzeltmeye çalışarak gafletten kurtulmaya çabalamalıdır. 

Mürşidi kamiller kalb doktorlarıdır. Bizlerin kalb hastalıklarımızın devasını en iyi onlar bilirler. Bu yüzden bir talib onlara intisab ettiğinde onun hangi manevi ilaca, hangi tedaviye ihtiyacı var bunu keşfederler. Bunun neticesinde de reçetemize bazı ilaçlar yazarlar. Bunların hangi dozda, ne zaman ve hangi usullerde kullanacağını bize izah ederler. İşte bu ilaçlar bize verilen zikirlerdir. Biz onların verdiği zikirleri onların tarif ettiği şekilde yaparak gafletten ve dolayısıyla ağyardan uzaklaşabiliriz.

3- Bir konuda haklı bile olsa şeyhin sözünü ve gayesini anlamaya çalışmalı; ona karşı ölü yıkayıcısının eli altındaki ceset gibi olmalıdır. 

Burada da anlatılmak istenenin salikin şimdiye kadar kendi kendine yapmaya çalıştığı bütün ameliyeleri terk edip sadece mürşidinin buyurmuş olduğu şeylere yönelmesi olduğunu zannediyoruz. Ancak bunu başarabilirse fayda sağlayabilir. Eskiden kalma alışkanlıklarını da yanında getirirse mürşidinin gayesini anlayamaz. Yapacağı hizmetler sonucunda elde edeceği manevi kazanımların kendine gelmesini geciktirmiş olur.

Ölü yıkayıcısını elinde ceset gibi olmayı Hâce Hazretleri (ksa) “İbrahim’in (as) elinde kesilmeyi bekleyen İsmail gibi olmalıdır.” şeklinde açıklamışlardır. Çünkü ölünün iradesi yoktur. İstese de itiraz edemez. Fakat İsmail (as) tamamen kendi iradesi üzerindeyken mübarek babasının Allah’ın (cc) emrini yerine getirmesine boyun eğmiştir. Büyüğümüz, böyle bir teslimiyyetin gerçek mutabaat olduğunu buyurmuşlardır. 

4- Şeyhi bir şey sormadan söz söylememelidir.

Evliyaullah meclisi adeta mahşer meydanı gibidir. Şeyhimiz hazretleri bizler onun huzurunda otururken hangi haldedir bunu bilemeyebiliriz. Orada bulunanların kalblerini tarassut ederek onların hallerine göre bir sohbet yapmak isteyebilir. Bizler bunu düşünerek hemen söze başlamamalıyız. Onların sohbete başlamasını beklemeliyiz. Eğer sohbete başlamadılarsa uygun bir halle kendilerinden izin isteyerek soru sorabiliriz veya halimizi arzedebiliriz. Bu sayede de müşküllerimizi halledebiliriz. 

5- Herhangi bir isteğini şeyhinden başkasına söylememelidir. Eğer mürşidine ulaşamazsa ve çok gerekliyse salih, eli açık ve takva sahibi kişilerden istekte bulunabilir. 

Bu istekler zahiri istekler veya maneviyatla alâkalı istekler olabilir. Belki zahiri yani dünyevi isteklerini söyleme imkanı bulamazsa bunu ihvanlarla da çözebilir. Fakat manevi isteklerini asla başkasından taleb etmemelidir. Çünkü bu manada onun isteğini sadece mürşidi verebilir. Mürşidine ulaşamadığı durumlarda meselelere vakıf vazifeli kardeşleri ile istişare yapıp işlerini halletmeye çalışmalıdır.

6- Ancak mürşidi aracılığıyla istek ve gayesine ulaşabileceğine inanmalıdır. Sevgisi başka bir şeyhe yönelirse kendi mürşidinden yarar göremez ve feyz kapısı kapanır.

Muhakkak ki, tasavvuf yoluna intisab etmekteki gayemiz, Hak Teâlâ Hazretleri’ne yakınlık kesbetmektir. Bunun da yegâne yolu mürşidi kamilin terbiyesine girmektir. Bir talib bu gayeyle bir mürşidi kamile kapılandığında artık gözü başkasını görmemelidir. Bilmelidir ki, yeryüzünün tamamı mürşid olsa ona bir fayda veremezler. Onun maddi ve manevi rızkı mürşidinin üzerinedir. Her ne ile rızıklanırsa rızıklansın Cenabı Hak (cc) onların ona ulaşmasına mürşidini vesile kılmıştır. Evet, yeryüzünde Allah’ın sevdiği dostları çoktur. Fakat gerçek muhib odur ki gönlünü mürşidinden başkasına asla döndürmemelidir. 

7- Mürşidinin kendi üzerindeki tasarrufunu kabullenerek emrine uymalı ve her konuda ona hizmet etmelidir. Çünkü arzu ve sevgi bu yolla oluşur ve ihlasla gönülden bağlılığın ölçüsü bu yolla anlaşılır. 

8- İbadetlerinde, adetlerinde ve tüm yaptığı işlerinde mürşidinin isteğini, kendi arzularından üstün tutmalıdır. 

9- Mürşidin iyi ahlakına ve olgunluğuna güvenerek onun hoşlanmadığı şeyleri yapmaktan kaçınmalıdır.

Büyüklerimiz Allah’ın ahlakı ile ahlaklandıkları için bizlerin günahlarını açığa vermezler, görmezden gelirler. Bizler bazen Allah’ın rızası dışında davranışlarda bulunabiliyoruz. Küçük de olsa günahlara düşebiliyoruz. Fakat bu halimizle mürşidimizn huzuruna geldiğimizde mürşidimiz bizlere her zamanki gibi muhabbetli davranabilir. Bizler bunlardan cesaret alarak onları Hakk’ın yanında mahcub etmeye devam etmemeliyiz. Bunu onların büyüklük-lerinin bir neticesi olarak düşünüp azim bir mahcubiyet içine girmeliyiz. “Ben her türlü günahı işleyip huzurlarına geliyorum. Onlar yine hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlar.” düşüncesiyle nef-simizi daha fazla levmetmeliyiz ve hemen tevbeye koşmalıyız. 

10- Kendi durumunu mürşidine açıkladıktan sonra bir şey istemeden, verilecek karşılığı beklemelidir. Birisi şeyhine bir şey sorarsa kendisi cevap verme küstahlığında bulunmamalıdır. 

11- Mürşidinin bulunduğu toplulukta yüksek sesle konuşmamalıdır. Çünkü bu çok kötü edepsizliktir. Bize anlatıldığına göre bir gün İmam Züfer abdest alıyordu, hocası İmam-ı Azam Ebu Hanife (ra) onun yanından geçti. İmam Züfer ayağa kalkmayarak saygıda kusur etti. Bundan dolayı en üstün öğrenci olacakken derecesi en düşük kaldı. 

12- Mürşidinin hiçbir haline kalben dahi olsa karşı koymamalı ve içinde şüphe belirirse iyiye yormalı; iyiye yoramazsa kusuru kendinde aramalıdır. Musa (as) ile Hızır (as) arasında geçen olayı düşünmelidir. Çünkü mürşide karşılık vermek çok çirkindir ve bundan ortaya çıkacak perdelenmenin ilacı yoktur. Ayrıca böyleleri tüm feyiz kapıları kapanır. 

13- Mürşidinin çare bulması için iyi veya kötü tüm olayları ona açıklamalıdır. Çünkü mürşid doktor gibidir; müridin halini öğrendiğinde onun sorununu düzeltmeye ve iyileştirmeye çalışır. Bu nedenle nasıl olsa şeyhim benim sorunumu biliyor diye sorunu ona iletmemek doğru değildir. Çünkü bazen mürşid keşfinde yanılabilir. Velilerin keşfinde yanılması alimlerin içtihatda yanılması gibidir, yanılan da sevap kazanır. Şeriatın kurallarına uymadıkça keşiflere uyulmaz. Gerçek bile olsa bunlarla karar verilmez. 

Bu konuda da buyrulduğu gibi mürşidim nasıl olsa halimi biliyor şeklinde düşünüp onları da zor durumda bırakmamalıyız. Evet, Allah’ın izniyle mürşidimiz bizim halimize muttali olur. Fakat bizler zahirde gidip kendilerine müşkülümüzü arzetmezsek onlar “şeriat zahire hükmeder” hükmü gereğince bizim gidip meseleyi onlara izah etmemizi beklerler. Biz bunu yapmayıp onlar zaten biliyor düşüncesiyle hareket edersek hem bizim müşkülümüz çözülmez hem de belki de daha içinden çıkılmaz hal alabilir. Bunun yanında da bizim halimizi bilen mürşidimiz biz yanına gitmediğimiz için müşkülümüz çözülemediğinden bizim adımıza üzülürler. Buna da hakkımız yoktur. 

14- Müridin şeyhine gönülden bağlılığı eziyetli ve sıkıntılı olduğunda bile bozulmamalıdır. Moral bozacak sözler, dedikodular ümidini kırmamalı; Allah’tan (cc) istediği feyzi ancak mürşidinin aracılığıyla elde edebileceğine inanmalıdır. Bunun için şeyhine olan sevgisi ve bağlılığı kendi nefsinden, çoluk çocuğundan ve malından daha fazla olmalıdır. 

15- Mürşidinin yaptığı ibadet ve hareketlerin hepsini yapmaya kalkışmamalıdır. Çünkü mürşidinin bulunduğu hal ve derecesiyle ilgili bazı yaptıkları müride uygun düşmeyebilir. 

Bu hal bazen bilmeden fıkhi konularda da yanlış yapmamıza sebep olabiliyor. Büyüklerimiz ba-zen rahatsızlıkları dolayısıyla bazı ibadetlerdeki bir takım hareketleri yapamayabiliyorlar. Bu konularda onları taklid etmemiz uygun olmaz. Onlar ilmi derinliklerinden dolayı zaten bize yapmamız gerekenleri izah ediyorlar. Bunun içindir ki bize izin verilen konularda onlara harfiyen mutabaat etmeliyiz. Fakat bunun dışında müslüman toplum arasında yanlış anlaşılacak ve bize izin verilmeyen konularda taklit, mürşidimizi zor durumda bırakabilir, müslüman kardeşlerimizi de sû-i zanna düşürebilir. 

16- Şeyhinin emirlerini yorumsuz, başkasına devretmeden, hemen yerine getirmelidir. Geciktirirse veya yapmazsa feyiz kesilir.

Süluk yolunda gayret eden bir salik için küçük olsun, büyük olsun verilen her vazife önemlidir. Çünkü müridin uzun olan yolunu kısaltan en önemli etkenlerdendir. Büyüklerimiz bize güvenmiş ve bir vazife vermişler. Bunu dünyanın en önemli işiymiş gibi düşünüp ertelemeden hemen yapmalıyız. Yoksa “bu küçücük şeyden ne olur” diye düşünüp yapmazsak veya ertelersek bilelim ki o bir daha elimize geçmeyebilir.

17- Mürşidinin verdiği zikir, teveccüh ve murakabe gibi görevleri emrettiği şekilde yerine getirmelidir. 

18- Mürşidi ile birlikte bulunurken hareketlerine, sözlerine, sorduğu soru ve verdiği cevaplarına dikkat etmeli; ileri- geri konuşmamalıdır. Zira böyle şeyler, şeyhin büyüklüğünü ve saygısını müridin kalbinden giderir. 

Bu manada da büyüklerimizin yüce gönüllülüğünden dolayı, huzurlarında sıkılmamamız için bazen bize rahat olmamızı buyurabilirler. Bizlerle samimi bir şekilde sohbet edebilirler. Bizler asıl bu durumlarda çok dikkatli olmalıyız. Çünkü o samimi ortamda biz nefsimize uyup haddimizi aşabiliriz. Dolayısıyla her hal ve kârda onların Hakk’ın gözetimi altında bulunduklarının bilinciyle hareket etmeliyiz. Bilmeliyizki onlara karşı edepsizliği Hak Teâla Hazretleri yüce Zatı’na yapılmış gibi kabul edebilir ve nihayetinde biz manen zarar görebiliriz.

Devam edecek...

 

Yazar:  Vahdettin Şimşek

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort