JoomlaLock.com All4Share.net

MÜRŞİDİ KAMİLİN HUZURUNDA EDEB NASIL OLMALIDIR? -3

Mürşidi Kamilin Huzurunda Edeb Nasıl Olmalıdır 3

Mürşidi Kamilin Huzurunda Edeb Nasıl Olmalıdır? -3 - Vahdettin Şimşek

Sayı : 125 - Mayıs 2018

 

Mürşidi Kamilin Huzurunda Edeb Nasıl Olmalıdır? -3

 

Konumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz:

19- Mürşidiyle konuşacağı anları iyi ayarlamalı; verdiği cevapları can kulağıyla dinlemeli, konuşurken edepli ve haddini aşmadan kısa ve öz, derdini anlatmalıdır. 

Bu manada bazen zahirde konuşmasak bile gönlümüzden yanlış düşünceler geçirebiliyoruz. Cenabı Hakk’ın en büyük lütuflarından birisi dostlarının bizlere tenezzül edip konuşmalarıdır. Maddi ve manevi sorunlarımızı dinlemeleri ve bizlere bazen fıkhi açılardan yapacağımız işlerde yol göstermeleri, bazen de manevi yani kalbî hastalıklarımız için teşhis koyup tedavi uygulamaları elbette ki büyük bir ikramdır. 

İşte bu gibi durumlarda bazen büyüklerle görüşmede uygun anları kestiremeyebiliyoruz. Biz istiyoruz ki biz müsait olduğumuzda bu isteğimiz gerçekleşsin. Hâlbuki onlar bizler gibi her an muhayyer olamayabilirler. Bizler hep zahirde gördüklerimizle amel ediyoruz. Oysa onların vazifeleri gereği farklı halleri, bunun neticesinde yorgunlukları olabiliyor. Bundan dolayıdır ki, bizler durumlarımızı vazifeli arkadaşlara izah edip beklemeliyiz. Onlardan izin çıktığında gönül ferahlığı ile huzurlarına varıp, edepli bir şekilde, kısa ve öz kelimeler seçerek halimizi arz etmeliyiz. Onlardan gelen cevabı da hem can hem de gönül kulağı ile dinleyip gerekeni yapmalıyız. 

20- Mürşidinin kendisine açıklanan sırlarını gizlemelidir. 

21- Allah Teâlâ’nın (cc) mürşidi aracılığıyla kendisine bağışladığı keşif, keramet, hal ve düşünceleri şeyhinden saklamamalıdır. 

22- Uygunsuz kişilerin yanında mürşidinden söz etmemeli ve onun sohbetlerini anlatmamalıdır. Onlara ancak akılları ve anlayışları derecesinden açıklama yapabilir. 

23- Mürşide kapılanmak gerçekleştiğinde size Allahu Teâla’yı (cc) tanımak ve bilmek için geldim, demelidir. Şeyhi kendisini kabul ettikten sonra bir şey istemez, ancak hizmet eder. Böylece mürşidinin kendisini kabulü tam olur. Bu süre boyunca şeyhi bir şey emrederse bildiği şey dahi olsa onunla uğraşmalıdır. 

24- Mürşidinin karşısında abdest bozmamalı, tükürmemeli, sümkürmemeli, nafile namaz kılmamalı, tesbih çekmemeli ve bir şeyle oynamamalıdır. 

25- Mürşidi emretmedikçe başköşeye geçmemelidir. 

26- Mürşidin seccadesi, yatağı, kap ve kacağı gibi özel eşyaları kullanmamalıdır. 

29- Karanlık gibi zorunlu haller olmadıkça mürşidinin önünde yürümemelidir.

Bu hal normal hayatta bir yolculuk esnasında olabildiği gibi, tasavvuf yolunda yürüyen müridan içinde geçerlidir. Yani bazen intisab etmeden önce veya sonradan okuyarak elde ettiğimiz bilgiler ile mürşidimizin karşısına gelip, onların sohbetlerindeki bilgilerle karşılaştırma yapmamalıyız. Eğer bu manada nefsimiz bize iğvaat verirse üzerine basıp, müsait bir ortamda mürşidimize konuyu sual edip anlamaya çalışmalıyız. Bunun aksi durumlarda onların önüne geçmiş oluruz. 

30- Mürşidinden uzakta iken ilgiyi kesmemek için mektuplaşmalı, bu mektupları korumaya özen göstermelidir. 

Bugün artık mektup kalmadığı için bunu yapmak mümkün görülmemektedir. Fakat bugün telefon ve mesaj gibi şeylerle bu ihtiyaç karşılanır oldu. Bu konuda da edepli olmak zorundayız. Onları vakitli vakitsiz aramak veya mesaj göndermek uygun olmayabilir. Öncelikli olarak yakınlarındaki bir kardeşimizden müsait olup olmadıklarını sormalı, ona göre hareket etmeliyiz. Müsait değillerse aradığımız kardeşimize hürmetlerimizi bildirdiğimizi söyler, söyleyecek bir şeyimiz varsa onu da söyleriz. Daha sonra bize gelecek cevabı bekleriz. 

31- Abdestsiz olarak şeyhinin yanında oturmamalıdır. Nehir gibi akarsu kıyısında abdest alırken mürşidinden üst tarafta bulunmamalıdır. 

33- Uzakta bulunsa dahi şeyhinin bulunduğu yöne ayağını uzatmamalıdır. 

34- Mürşidi bir şeyle uğraşırken veya elini tutup yakalayarak, çekerek öpmeye çalışmamalıdır. 

35- İzin almadan günlük tutma bile olsa karşısında bir şey yazmamalıdır. 

36- Şeyhinden olağanüstü hal ve keramet beklememeli ve istememelidir. 

37- Mürşidinin kendisine verdiği armağanlara özen göstererek ömrü boyunca saklamalı; hiç kimseye vermemeli ve satmamalıdır. 

38- Mürşidinin ahlakıyla ahlaklanmaya çalışmalıdır. Mürşidinin sevdiklerini sevmeli, hoşlanmadıklarından hoşlanmamalıdır. 

40- Mürşidi ayakta dururken kendisi oturmamalıdır. Sırtını şeyhine dönmemeli ve kapıyı vurarak sertçe örtmemelidir.

41- Bir mürşid müridini tarikattan çıkarırsa tamamıyla ondan ayrılmaz. Çünkü böyle bir müridin başkasının aracılığıyla kurtulması imkânsızdır. 

42- Benim mürşidim Peygamberden, sahabelerden, tabiin hazretlerinden daha büyüktür gibi düşüncelere sapmamalı ve konuşmamalıdır. 

43- Mürşidine gözünü dikip bakmamalı; o başka tarafa bakarken rabıta amacıyla göz ucuyla bakmalıdır. 

44- Mürşidiyle birlikte otururken manevi yarar sağlamak için kalbini onun kalbine bağlı bulundurmak gerekir. Çünkü nispet ve feyiz şeyhinin sohbetiyle oluşur ve gafil olanlardan geriye döner, uyanık olanların kalbine girer. Manevi nispet dumanın yayılması veya yağmurun yağması gibi yayılır ve onu ancak ihlası ve ilahi sevgisi tam olanlar hisseder. 

45- Mürşidiyle birlikte otururken gönlü engin ve iç huzuruyla olmalıdır. Bunu sağlamak için gözleri kapayıp sanki başının üzerinde duran kuşu ürkütmeyecek şekilde kıpırdamadan durmalıdır. 

46- Zamanı öğrenmek için iki de bir saatine bakmamalı; içine sıkıntı gelince şeyhin yanından çıkıp gitmelidir. 

47- Mürid, şeyhinin çocukları, akrabalar ve komşuları yanında da edepli, saygılı ve vefalı olmalıdır. 

48- Mürşid kendisini yemeğe çağırdığında, mürit güzel yemekler ve içecekler, rahat yataklar isteğinde bulunmamalıdır. Hazırlananı yemeli; bulunduğu yerde yatmalı ve bu durumu nispet alması için büyük bir devlet ve nimet saymalıdır. Bu sırada bir kusur işlerse Cenabı Hakk’a (cc) istiğfar etmelidir. 

49- Hizmet ederken gerek mürşid, gerek diğer müritler, gerekse de misafirler için yaptığı hizmetin nispet bakımından eşit olduğuna inanmalıdır. 

51- Mürit mürşidinden herhangi bir şey veya hizmet istememelidir. Sadece hastalık, sıkıntı gibi durumlarda bilgi verilir. Mürşid ister dua eder, isterse etmeyebilir. 

52- Mürşidi başkalarıyla konuşurken, yanına sokulmamalıdır. İzin isteyeceği zaman evinden çıkmasını istememeli; çok acil işi varsa uygun bir şekilde haber göndermelidir. 

53- Sabah namazından güneş doğuncaya kadar ve akşam yatsı namazları arasında özel görevleri olduğundan mürşidiyle konuşmamalıdır. 

54- Mürit herhangi bir yerde sohbet etmesi gerekirse mürşidiyle ilgili konuşma yapmalıdır. 

55- Mürşidini ziyarete geldiğinde kendi başına ne kadar kalacağına karar vermemelidir. İstek ve arzusu olduğu sürece orada kalmalı ve gitme kararını mürşidine bırakmalıdır. 

56- Mürşidini kabul etmeyen kişilerle bir arada bulunmamalıdır. 

57- Mürşid herhangi bir konuda yasaklama getirirse (bir yere gitmeyi, bir şeyi yemeği, bir şey yapmayı yasaklarsa) üzülmemeli, aksine benim yararım içindir diye sevinmelidir. 

58- Gördüğü rüyaları kendi yorumunu önemsemeden mürşidine anlatmalı, onun yorumuna göre davranmalıdır.

Yazımızın ilk kısımlarında mürşi-danı izam hazeratına niçin edeb göstermemiz gerektiği, son kısmında da mürşidi kâmile edebin nasıl olması gerektiği konusunu maddeler halinde sâdatı kiramdan Fethullah-ı Verkânisi (ks) hazretlerinin eserinden faydalanarak izah etmeye çalıştık. 

Belki tekrar olacaktır, fakat şurasını ehemmiyetle belirtmek isteriz ki, bu zevatı kiram Hak Teâlâ Hazretleri’nin yeryüzünde gerçek manada muhatap aldığı kâmil insanlardır. Bizler bilsek de bilmesek de, anlasak da anlamasak da Allah Teâla’nın onlarla bir yakınlığı vardır.

Onlar Allah’a (cc) yakınlaşmak için gayret ettiklerinde, hadisi kudside buyurulduğu gibi, Hak Teâlâ onların gören gözü, işiten kulağı, yürüyen ayağı oluyor. Bunun neticesinde de Allah (cc) tarafından onlara bizlerin okuyarak öğrenemeyeceğimiz ilimler veriliyor. Onlar basiretleriyle bizlerin göremediği hakikatleri görüyorlar. Ferasetleriyle bizlerin fehmedemediği anlayışlara ulaşıyorlar. Ayeti kerimede Rabbimiz celle ve âla hazretleri;

“Allah sizden iman edenleri yükseltir. Kendilerine ilim verilmiş olanları ise dereceler ile yükseltir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Mücadele, 11) buyuruyorlar.

Gavsu’l-Âzam Seyyid Abdulkadir Geylani (ks) bu işte seçimin Yüce Mevla’ya ait olduğunu belirterek öyle buyurdu: ”Velayet halktan değil, Cenabı Hak’tan gelir; veliliği kullar değil, Yüce Allah verir.”

Bizler bu zatlarla ilgili yersiz düşünceleri bir tarafa bırakıp Rabbimiz’in yeryüzünde risaletten sonraki en büyük lütfu olan velayet müessesesine ve Allah’ın (cc) veli kullarına sırtımızı dönmeyelim. Bu azim nimetten faydalanmak için onların kapılarından ayrılmayalım. Onları Allah (cc) sevmiş, onların kablerini kendi has odası olarak buyurmuş. Dolayısıyla onları sevmek ve onlarla birlikte olmak Allah’ı (cc) sevmek ve O’na yakın olmaktır. 

Bu sevgi ve yakınlığı doyasıya yaşamayı Rabbimiz bizlere lütfeylesin.

Yazımızı Emir Sultan Hazretleri’nin bir şiiriyle hitama erdirelim:

Gerçek âşıklara sala denildi,
Dertli olan gelsin, dermanı buldum.
Ah ile vah ile cevlan ederken
Canımın içinde cananı buldum.

Akar gözlerimden yaş yerine kan,
Zerrece görünmez gözüme cihan,
Deryalar nuş edip kanmaz iken can,
Âşıklar kandıran ummanı buldum.

Âşıklar meydana doğru varırlar,
Erenler cem olmuş verir alırlar,
Cümle evliyalar divan dururlar,
Cevahir bahş olan dükkânı buldum.

Açılmış dükkânlar kurulmuş pazar,
Canlar mezad olmuş, dellaller gezer,
Oturmuş ümmetin beratın yazar,
Hakk’a mahbub olan sultanı buldum.

Emir Sultan der ne hoş pazar imiş,
Âşıklar meydan edip gezer imiş,
Cümlenin maksudu ol didar imiş,
Hakk’a karşı duran divanı buldum.

 

Yazar:  Vahdettin Şimşek

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort