JoomlaLock.com All4Share.net

MÜRŞİD-İ KÂMİL VE İRŞAD

Resûlullah efendimizin izinde giderek kemâle gelen ve bundan sonra insanları irşâd eden (doğru yolu gösteren) İslâm âlimi. İnsanlara doğru yolu gösteren rehber, kılavuz. Allahü teâlâyı seven ve insanları O’nun sevgisine kavuşturan sâlih, iyi bir kul. Mürşid, lügatte “İrşad eden, doğru yolu gösteren, gafletten uyandıran, olgun, üstün bir kimse” mânâlarına gelir. Allahü teâlânın tam, olgun ve insanlara her bakımdan faydalı olan tasavvufta yetişmiş ve yetiştirebilen evliyâ kullarına “Mürşid-i kâmil” denir. (Bkz. Evliya)

Mürşid-i kâmil kendinden önceki bir mürşid-i kâmilden feyiz alarak, onun gibi feyiz verebilecek bir kuvvete kavuşan İslâm âlimi demektir. Mürşidlerin birbirinden feyiz almaları, bir zincirin halkaları gibi eklenerek Resûlullah efendimizden zamanımıza kadar gelmiştir. Yâni bir mürşid-i kâmil, Peygamber efendimizden başlıyarak mürşidleri vâsıtasıyle kendi kalbine kadar akmakta olan feyizleri, halleri, bereketleri başkalarının kalplerine akıtmaktadır. Mürşid-i kâmil, Ehl-i sünnet îtikâdını, fıkıh ve tasavvuf ilmini iyi bilen ve bunlara tam uyan, Allahü teâlâyı mümkün olduğu kadar tanıyan hâlis Müslümandır. Her işinde ve her sözünde Peygamber efendimize tam uyar. Mürşidin alâmetlerinden birincisi, Ehl-i sünnet îtikâdında olması ve İslâmiyetin emir ve yasaklarına tam uymasıdır. Sözleri, hareketleri İslâmiyete uygun olmayan ve haramlardan, günahlardan sakınmayan, havada uçsa ve başka acâyip haller gösterse bile mürşid olamaz.

Mürşid-i kâmilin ikinci alâmetiyse, hadîs-i şerîfte bildirilmiştir ki, onunla konuşmak ve onu görmek, Allahü teâlâyı hatırlamaya sebep olur. Allah’tan başka her şey kalbe soğuk gelir.

Mürşidlerin bâzısı talebelerini (sevenlerini) tasavvuf yolunun yüksek derecelerine kavuşturur. Bunlara “Kâmil ve mükemmil mürşid” denir. Hem kendi olgundur, hem de başkalarını olgunlaştırır. Bunlar kalp meselelerinde tam ehliyet sâhibi olup talebelerini buna göre yetiştirirler.(Rehber Ansiklopedisi)

Mürşid; rehber, kılavuz ve yol gösteren demektir. Mürşid-i kâmil sıratı müstakimi gösteren, dalâletten hidayete sevkeden kişidir. Tarikatta seyru sülûkunu tamamlayıp irşada ehliyetli insanlar için kullanılır.(İslam tasavvufu prof. Dr. H. Kamil Yılmaz)

İnsanı kâmil: akıl ve nefs bakımından külli ve cüzi bütün mertebeleri aşan, ilahi isim ve sıfatları kendinde toplayan ve bu isim ve sıfatların tecellilerine mazhar olan kimsedir. Gerekli olan bütün makam ve mevkileri geçtikten sonra insanları terbiye ve irşad etmek için yüce Allah’ın yeryüzünde halife olarak görevlendirdiği kimsedir.

Onların özelliklerinden bahsedilirken

Alim olmaları gerekir, şeriat ve tarikat bilgilerinde derin bir bilgiye sahip olmalıdır.
Şeriatın hükümlerini farz, vacip, sünnet, müstehap, helal ve haramı bilmeli ve müritlerine öğretmelidir. Tarikatın usul ve şartlarını, kalbin durumlarını varılacak makamların hususiyetlerini ve ruhun inceliklerini bilmeli ve müritlerine öğretmelidir.

Nefsin hallerini bilip, müritlerini ona karşı öğütlemeli ve ikaz etmelidir. Bütün Müslümanlar ve müritlerine karşı şefkatli olması ve onlara nasihat etmesi gerekir. Hakiki bir mürşid hem kendi hallerini, hem de müritlerinin hallerini saklar, kimseye ifşa etmez. (Veliler ve Tarikatlarda Usul, Ahmed Ziyauddin Gümüşhanevi)   

Ansiklopedik bilgi olarak ve büyüklerimizin kibarı kelamlarından yukarda alıntıladığımız özelliklere sahip gerçek İslam alimleri mürşidi kamilleridr.. Hâcegân yolunun anlayışında yukarda belirtilen özellikler tasdik edilmekle beraber ümmetin zahir ve batın her türlü dertleri ile ilgilenen, ümmetin çilelerine ortak olan, fedakârlıkları ile mü’minlerin önünde olan, hep alan değil, Allah için veren Hakk’ın dostları ve hatemü’l enbiya’nın (sav) kamil varisleridir.

Ancak bilmemiz gerekir ki onların vazifesi insanlara sadece şeriata dair bilgiler vermek değildir. Hâce hazretleri buyuruyorlar ki, “mürşidi kâmil insanı şeriat durağına götürüp orda bırakmaz, şeriat durağından alıp hakikat durağına ordan da ötelerin ötesine götürerek rabbine vasıl eder.” Burdan anlıyoruz ki, tasavvuf yolu, mürşid ve irşad bu gün yanlış anlaşılmış. Bir insanı alıp tasavvuf adı altında normal zahir İslami yaşantının içine sokup, “ne yapalım, insanların dışarıda kalıp zayi olmalarını önlüyoruz.” Anlayışı görünüşte doğru bir anlayış gibi görünse de mürşidi kâmilin vazifelerine baktığımızda bu anlayışın sığ bir anlayış olduğunu görürüz.

Halbuki, irşad bu değildir. İrşad Hakk’ın muradını anlayabilecek, yalnız kalsa bile yolunu Hak’tan yana çizebilecek, rüşdünü ispat etmiş Allah adamlarının yetiştirilmesinin adıdır. Dolayısıyla mürşidi kâmil tasarrufu, nazarı, kudsi nefesi ve hepsinden önemlisi sohbeti ile kâmil mü’minler yetiştiren zevattır.
Resulullah (sav ) ‘den gelen bir haberde, Efendimiz (sav) şöyle buyurmuşlardır.

“Muhammed’in nefsini elinde bulunduran Allah’a yemin olsun; eğer isterseniz bu hususta yeminde edebilirim. Hiç şüphesiz, Allahu Teâla’nın en sevgili kulları; Allah’ı kullarına kullarını da Allah’a sevdiren, yeryüzünde hayır ve nasihat için dolaşandır.”

Mürşidi kamillerin en önemli özelliği insanlığın mayası sevgiyi açığa çıkarmaya gayret etmeleridir. Çünkü yaradılış gayemizin en önemli umdesi yaradanımızı sevmektir. İnsanı kâmillerin gayretlerinin başında bu gelmektedir. Kâinatta her şey O’nun sevgisine muhtaçtır. O’nu resulünü ve dostlarını sevenler çoğaldıkça, Rabbimizin insanlığa rahmet nazarı coşar ve her şeyi o sevenlerinin hürmetine insanlığa musahhar kılar. Asrısaadetle başlayan ve yüzelli öncesine kadar azalarak devam eden dönemde insanlığın mutluluğu şimdikinden binlerce kat fazla olmuştur. Çünkü Allah’ı insanlara, insanları da Allah’a sevdiren altın silsilenin bağlıları daha fazlaydı.    

Hiç şüphesiz mürşidi kamillerin en önemli özelliği, bağlılarını resulullah efendimizin yoluna uymaya sevketmektir. Çünkü nübüvvet vazifesi hariç mürşidan-ı îzam hazeratı irşad açısından nebilerle aynıdır. Bu açıda n baktığımızda efendimiz’in (sav) ashabıyla ilişkisinin aynısı mürşid ile mürid arasında olmalıdır. Yani bir insan ben irşada ehliyetliyim diyorsa, onda görülecek en önemli özellik asr-ı saadet yaşantısıyla arasındaki rabıta birebir örtüşüyor mu? Kendisi sünenatı seniyyeye mutabık yaşıyormu? Saliklerinin yaşantısı ashabı kiramın yaşantısına uyuyor mu? Bunlar bir zatta cem olmuşsa o insanın  irşada ehliyeti vardır, denilebilir. Aksi halde bir takım insanların ellerine aldıkları icazetler, insanlara gösterdikleri kerametler bir şey ifade etmez.

Çünkü bir şeyin bir insanda var olduğu iddia ediliyorsa isbatı gerekir. “İrşada ehliyetliyim” diyorsa, elinde bir mürşidi kamilden icazeti varsa önce kur’an ve sünnete bağlı mı? Bid’atler hakkında ne düşünüyor? Kadınlardan müridesi varsa onlarla ilişkisi şer’i şerifin istediği gibi mi?  Yoksa bu gün uydurulan baba-kız veya bacı-kardeş hikayelerimi revaçta? Bunlara bakılması gerekir.

Bizim anlayışımız şu şekildedir ki; yukarda belirtildiği gibi bir alimin veya şeyhin irşada ehliyetli olmasının şartı öncelikle varisi olduğu efendimiz’in (sav) miras bıraktığı Kur’an-ı kerim ve sünnet, ya da başka rivayetlerde bildirilen ehl-i beytin yaşantısıysa o kamil zatın herhangi bir icazete veya keramete ihtiyacı yoktur. Onu Allah (cc), resulü (sav) ve saadat-ı kiram tasdik etmiştir. Çünkü onun yaşantısı “usve-i hasene” olmuştur. Hem kendi en güzel şekilde Hakk’ın dinini yaşamıştır, hem de insanları böyle yaşamaya teşvik ediyordur.     

İşte geçen iki sayımızda açıklamaya çalıştığımız bey’at ancak böyle zatlara yapılır. onlar islam dininin ve islam ümmetinin gerçek sahipleridir. bin dötyüz yıllık islam tarihinde onları her ortamda görmemiz mümkündür. yeri gelir, hazreti ali gibi bir taraftan hilafet vazifesini ifa ederken, bir taraftan islamakidesini bozmaya çalışan haricilik ve şia gibi fitnelere göğüs gererler. zamanı gelir seyyidenâ imam hüseyin gibi yaşantılarıyla islam ahlakını bozmaya çalışan yezidlere ve yezidiliğe karşı kıyam ederek saf islam yaşantısı yozlaşmasın diye canlarını feda ederler, bir zaman gelir, fatihlerin fethi müyesser olsun diye Allah’a el açar, fethin manevi fatihi olurlar. bir zaman gelir islam şeriatı uygulamadan kaldırılmasın diye, her türlü fedakarlığa katlanarak Esad Erbili hazretleri gibi mazlumların sembolü olurlar, ve bir zaman gelir bu günkü batı felsefesinin ve modernist-maddeci akımların müslümanların ahlakını ve inancını yozlaştırmak için dört bir yandan saldırıları karşısında zamanın şartlarını ileri sürerek karşılarına çıkanlara “zamanın sahibi Allah’tır (cc)” buyurarak, tüm zamanlara meydan okur gibi gerçek islam ahlakını ve akidesini yaşamaya ve yaşatmaya çalışan Hâce hazretleri (ks) ve onun davasına gönül vermiş gerçek islam erleri olurlar. maddi ve manevi açıdan imamette onların hakkı olduğundan bey’ate elyakta bu gün de gelecekte de onlar ve onların manevi nesebleri olacaktır.

Konumuza önümüzdeki ay mürşidin insan hayatındaki yeri ve insanlığın eğitimindeki rolü bahisleriyle devam edeceğiz, inşaallah...

Selam ve dua ile Allah’a emanet olunuz...  

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 MART SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort