JoomlaLock.com All4Share.net

MEZHEB BİLİNCİMİZ -6

Mezheplerde Kimlik İslâm’dır:            
Bu başlık altındaki açıklamayı, Mehmed Şevket Eygi’nin bir yazısından aktarmak istiyorum:

“Bazı vilâyetler kendi sınırları içinde yaşayanlara ayrı kimlik cüzdanı vermeye kalkışsalar, bu Türkiye’nin bütünlüğüne halel getirecek bir davranış olmaz mı? Devlet ve millet müsaade eder mi? Elbette etmez. Türkiye bir bütündür, kimlik kartı o bütün adına verilir. Müslümanlıkta da durum böyledir. İslâm dînine mensup olan kimsenin kimliği Müslümanlık kimliğidir. Müslümanlar arasındaki meşrû çeşitlilikler, mezhepler (hatta gruplar, hizipler, cemâatlar) taraftarlarına kimlik cüzdanı veremezler. Bir hanefînin kimliği hanefîlik değil, İslâm’dır. Bir nakşînin kimliği nakşîlik değil, İslâm’dır. Kelimelerin sonuna cu, cü, ci diye ekler getirilerek yapılan birtakım cemaat ve fırkalar, kendilerine tâbi olanlara müstakil kimlik cüzdanları vermeye kalkışırlarsa Muhammed ümmetinin kıyâmeti kopmuş demektir.    

Müslümanın elbette itikadda ve amelde mezhebi olacaktır. Müslüman elbette turûk-i âliyyeden (tasavvuf tarikatlarından) birine mensup olabilir. Müslüman, nasibi varsa elbette bir hizmet grubu mensubu olabilir. Lâkin bunlar hiç bir zaman onun temel kimliğini teşkil etmez. Hangi mezhepten, hangi ekolden, meşrepten olursa olsunlar, bütün Müslümanların üst kimliği İslâm Kimliği’dir.    

(......)Müslümanları kan gruplarına göre ayırmak ne kadar budalaca ve câhilce olursa, Tevhîd ehli olan mü’minlere, mensubu oldukları çeşitliliklerle ilgili ayrı kimlikler edindirmek ondan bin kat daha ahmakça bir hareket olur. İslâm Tevhîd dînidir. İslâm’da üniter bir hiyerarşi vardır. Müslümanlar çeşitlilik içinde sarsılmaz bir vahdet / birlik oluştururlar. Bu sebeple Müslümanların tek kimliği İslâm’dır.1”                                 
N- EHL-İ SÜNNET OLMANIN BEDELİ *                                
Ehl-i Sünnet olmak, sadece kuru bir iddia sahibi olmak değildir. Ehl-i Sünnet olmak, her şeyden önce bu itikada en geniş anlamıyla sahip çıkmayı gerektirir.    

Her şeyin olduğu gibi, Ehl-i Sünnet olmanın da bir bedeli vardır. Ehl-i Sünnet olmanın kavram olarak ne anlama geldiğinden, neyi ifade ettiğinden çok, tutum ve davranışlar dünyasında nelere tekabül ettiğini düşünelim bir ân. Ehl-i Sünnet düşüncesine mensup olmanın, hangi durumlarda ne gibi davranışları gerekli kıldığını düşünelim. Dahası, Ehl-i Sünnet olmak sadece bazı konularda nasıl düşüneceğimizi bilmek midir, yoksa düşünceyle birlikte ve hattâ ondan da önce, bazı konularda nasıl davranacağımızı bilmek midir? Ehl-i Sünnet dediğimizde her şey düşünceyle halloluyor mu, yoksa asıl tutum ve davranışlar mıdır önemli olan?  Önce şunu belirtelim ki, Ehl-i Sünnet olmanın bedeli, düşüncede ve tavırda itidaldir. Haram ve helâl konusunda olduğu kadar, düşünce ve davranışlardaki ifrat ve tefrit konusunda da sınırları kollamak ve haddi aşmamaktır.

Ehl-i Sünnet olmanın bedeli, severken de, yererken de fazla ileri gitmemektir; kişiler hakkında, olumlu ya da olumsuz verdiğimiz kararlarda haksızlık ve bu kararların neticesi olan davranışlarda taşkınlık etmemektir. Ehl-i Sünnet olmak demek, İslâm’ı ve İslâm dostlarını sevmek; başta Yüce Peygamber Efendimiz (as) olmak üzere bütün peygamberleri, onların ilâhî dâvalarını ve şerefli mücadelelerini, onların değerli arkadaş ve yoldaşlarını sevmek, ama öylesine sevmek değil, malımızdan ve canımızdan daha çok sevmek demektir.

Ehl-i Sünnet olmak demek, İslâm büyüklerini, İslâm’a hizmeti geçmiş olan eşsiz şahsiyetleri sevmek ve onların mâsum, kusursuz ve lâyüs’el / sorumsuz olmadıklarına inanmakla birlikte, onların kusurlarıyla fazla uğraşmamak, bazı tarihî ve ilmî araştırmalarda zorunlu olarak ve dikkatli bir şekilde dile getirilmelerinin dışında onların kusurlarını dile düşürmemek, onları isteyerek veya istemeyerek ayağa düşürmemek; onların ayağa düşürülmesinin bir bakıma İslâm’ın ayağa düşürülmesi anlamına gelebileceğini hesab etmek demektir. Ehl-i Sünnet olmanın bedeli, cinâyete cinâyetle karşılık vermemektir.

Ehl-i Sünnet olmak demek, tahripçi değil, tamirci olmak demektir; imhâcı değil, ihyâcı olmak demektir. Öldürmeye değil, diriltmeye azmetmektir Ehl-i Sünnet’e yakışan tavır.    

Ehl-i Sünnet olmanın bedeli, Yüce Kur’ân’ı bize taşıyanlara, Resûl’ün (as) sünnetini hayat ve hafızalarıyla yaşatanlara, dîni sayısız fiilî ve kavlî eseriyle topyekûn ihyâ edenlere saygı ve ihtiyaç duymak, minnettar olmaktır. Ehl-i Sünnet olmanın bedeli, haktanır olmaktır, kadirşinas olmaktır.    

Ehl-i Sünnet olmanın önyüzünde sevgi, hoşgörü, anlayış, merhamet, güzel muamele, iyiliklerde yarış, kötülükler üzerine iyilikle yürüme, her işi usûlüne uygun ve münasebetini denk getirerek yapma, yapıcı olma, ölçülü davranma, daima iyilik ve ihsânı önde tutma vardır. Tek kelimeyle Ehl-i Sünnet her şeyde ve herhâlde ölçülü, dengeli ve itidalli olmaktır; İslâm adına giriştiği hiçbir işte, denge unsuru (ümmet-i vasat) olarak adâletsizliğe, haksızlığa, kötülüğe meydan vermemektir.    

1- Eygi,  Millî Gazete/Sahife, İslâm Kimliği başlıklı yazı (bazı tasarruflarla). 24. 7. l993
* Yasir Kaplan, Devrim ve Terbiye, (bazı tasarruflarla), s. 153-160    

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 MAYIS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort