JoomlaLock.com All4Share.net

MEZHEB BİLİNCİMİZ--4

İ- İSLÂM’DA MEZHEPLERİN ÇIKIŞ SEBEPLERİ

Hemen ifade edelim ki, mezheplerin tasnifi yapılırken, genelde öne çıkan düşünceleri esas alınarak yapılmıştır. Hâlbuki siyasî, i’tikadî, fıkhî muhtevâlı mezhepler olduğu gibi hem siyasî, hem i’tikadî, hem fıkhî yönü bulunan mezhepler de vardır. Meselâ; Hanefî mezhebi hem i’tikadî hem fıkhî mezheptir; fakat fıkhî yönü daha öne çıkmıştır. Aynı şekilde Şiî mezhebi siyasî çıkışlı olmasına rağmen fıkhî veçhesi de olan bir mezheptir. Bütün bunları dikkate alarak mezheplerin çıkış sebeplerini şöyle sıralayabiliriz:

1- Kur’ân-ı Kerîm’in bazı âyetleriyle Hz. Peygamber’in (as) bir kısım hadîslerinin anlam ve yorumları üzerindeki tartışmalar ve görüş ayrılıkları.

2- Kimi hadîslerin Hz. Peygamber’e (as) nisbeti, yani bazı hadîslerin gerçekten Yüce Peygamberimiz tarafından söylenmiş olup olmaması; başka bir deyişle hadîslerin sahîh veya mevzû (uydurma) olup olmaması konusundaki tartışmalar ve bunların sonuçları. Mürsel ve âhâd hadîslerin hüccet/ delîl olup olmayacağı konusundaki görüş ayrılıkları da bu kategoride ele alınmaktadır. Ayrıca, nassların (âyet ve hadîslerin) anlaşılmasındaki ihtilâfı da bu bağlamda ele alırken, bunun iki şekilde olacağını kaydetmek yerinde olacaktır:

a) Nassın kendisinden kaynaklanan ihtilâflar.

b) Müçtehidin kendisinden kaynaklanan ihtilâflar. Nassların arasındaki cem’ ve te’lif (birleştirme ve birini diğerine tercih)teki ihtilâf, bazı istinbât kaynaklarındaki (Ehli Medîne’nin hüccet olup olmayacağı konusu gibi) ve usûl kaidelerindeki (mefhûmu muhâlif ile amel edilip edilmeyeceği, delillerin teâruzu/çakışması ve mutlak-mukayyet gibi) ihtilâflar gibi metodolojik yaklaşımlar da bu çerçevede incelenmektedir.

3- Müslümanlarla başka dîn mensupları arasındaki tartışmalarda, yani İslâm’ın diğer dîn ve inançlara karşı savunulmasında benimsenen teolojik ve felsefî metodlarla yorumlar.

4- Yeni olaylar, sosyal faktörler (çevre faktörü, ekonomik faktör, içtimaî olaylar, örf, âdet ve gelenek, ahvâl-i şahsiye, sosyal refah düzeyi, vb.) hayatın yeni icap ve şartları karşısında bilginlerin görüş ve ictihâdları.

5- İslâm devletinde başkanlık/hilâfet konusuyla ilgili siyasî ve idarî düşünce ve kanaatler.1

6- Dînin, inancın özüne dahil olmayan (Şiîlerdeki Mesîh ve Mehdî inancı gibi) mes’elelerine bakıştaki farklılık.2

Anlaşılıyor ki “mezhep kurucuları” diye bilinen müçtehid âlimler, mezhep kurmak için ortaya çıkmadıkları gibi, mezhep ve içtihadlarının propagandalarını yapmış değillerdir. Ne de öne sürdükleri ictihâdların doğruluğunu iddia etmişlerdir. Zirâ onlar, fikrî engizisyonun yaşanmadığı zamanlarda Allâh’ın hükmünün değil, ilahî irâdenin keşfi yolunda zann-ı gâlib (baskın görüş) oluşturmanın peşinde iken, kesin ve mutlak doğrunun Vahiy’de olduğu şuurundaydılar. Bu sebepledir ki, İmâm Şâfiî Hazretleri (ö.204/820): “Hadîs sahih olunca benim mezhebim hadîstir. Sözümün hadîse aykırı olduğunu görürseniz, hadîsle amel ediniz ve benim sözümü kaldırıp atınız.” demektedir.3

K- HAK MEZHEP DÖRT MÜDÜR?

Amelî hak mezheplerin dörtten ibaret görülüp beşincisinin bâtıl ve sapık addedilmesi, doğru olmayan bir anlayıştır. Çoğunluk, tarih içinde bunlardan (dört mezhepten) biri içine girdiği, bir diğeri tarafından özümlendiği, iki mezhep arasında kaynadığı ve dışında kalanlar bir mezhep oluşturamayacak kadar azınlıkta kaldığı için, amelî sahalarda ‘hak mezhep’ dörtte dondurulmuştur. 4

Diğer yandan, İmâm Ebû Yusuf’un (ö.182/798) kadı olmasıyla başlayan gelenek, Hanefî ismi taşıyan eğilimlere meşrûluk zemini hazırlarken, başka devletlerde de farklı kişilerin/kadıların temsil ettiği mezhepler yaygınlık kazanmıştır. Ancak, zamanla sultanların politik kararlar gereği farklı düşünce ve eğilimleri desteklemeleri, halkın mezhebini ve anlayışını da değiştirmiştir.5

Abbasîler döneminde, Şâfiîliğin neşvünemâ bulmasıyla, Hanefîliğin kaybolma kaygıları baş göstermişti. Devrin halîfesi, bu kaygının bir sonucu olarak Şâfiîlikten Hanefîliğe geçenlere hil’at giydirme törenleri tertip ederken, Hanefîlikten Şâfiîliğe geçenlere ise dayak attırma yolunu tercih etmişti. Onun için halk arasında “mezhep değiştirmek için yüz sopa yemek lazım” sözü söylenegelmiştir.6

Aynı şekilde, mezhep sahibi müçtehid imâmın ilk planda samimî, sâdık bağlıları veya öğrencileri bulunurken, bu öğrencilerin farklı ictihâdlarda bulunup, hocalarına karşı çıkmış bile olsalar, belirli nedenlerden dolayı hocalarının ismiyle tanındıkları için böylece kabul görmüşler ve bunların ictihâdları da hocalarına mal edilmiştir.

Bu hususla ilgili olarak Hanefî mezhebini misâl verebiliriz. Ebû Hanîfe’nin (ö.150/767) mezhep oluşturma gibi bir niyeti ve çalışması söz konusu olmamasına ve fikrî bağımsızlığa sahip öğrencilerinden İmâm Ebû Yusuf (ö.182/798) ile İmâm Muhammed (ö.189/805), hocalarının ictihâdlarının üçte ikisine karşı çıkmış olmalarına rağmen7 , sırf Hanefî ismini benimseyip kadılık görevi aldıkları için Hanefî Mezhebi ismi altındaki ictihâd ve görüşlerin -Ebû Hanîfe’ye izâfetendevamına yol açmışlardır.8 Bununla beraber diğer bazı müçtehidlerin görüşlerinden hareketle mezhep oluşmaması ise, tâbilerinin az olması, mezhep taassubunun darbesine mâruz kalmaları9 ile izah edilebilir. Böylece mezhepleri tatbikatta devam etmiş, eserleri sayfalar arasında kalmıştır.

Bir diğer husus da, bu dört büyük mezhepten ayrı olarak ortaya çıkan kimi mezhepler, gerçek anlamda bir mezhep değildir. Bu ise (ictihâd) mezhep kurmayı gerektirmiyor. Zaten diğer mezhepler tarafından özümlenmeleri, bunların müstakil mezhep olmadıklarını göstermektedir. Peygamber (as) bir hadîslerinde “Cemâate (kuşatıcı güç olan şuurlu çoğunluğa) uyunuz.”10 buyurmuşlardır. Adı geçen dört mezhepten başka kurumsallaşma yeterliliğini kazanamamış hak mezhepler tarihe karıştığından ancak bu dördüne uymak cemâate uymak olur; bunların dışında kalmak ise cemâati terk etmek demektir.11

Zamanımızda, dört mezhepten başka bir mezhebi taklîd etmek câiz değildir. Câiz olmaması, diğer mezheplerdeki noksanlıktan ve dört mezhebin onlardan üstün olmasından kaynaklanmıyor. Çünkü onların arasında bütün ümmetin en üstünleri olan ilk halîfeler de vardır. Ancak onların mezheplerinin tedvîn edilmemesi (kitaplaştırılmaması), şu ânda o mezheplerin şartlarını, kayıtlarını bilemeyişimiz ve bize birçok yolla (tevâtürle) ulaşamamaları nedeniyle taklîd etmemiz mümkün değildir. Eğer bu şartları taşıyan herhangi bir şey bize ulaşsaydı tıpkı ötekiler gibi bunu da taklîd etmemiz câiz olurdu.12 Hatta âlimlerimiz, görüşleri tedvin edilmediği, kayıt altına alınmadığı için sahabe ve tâbiînin dahi taklîdini câiz görmemişler, halkı böyle bir şeyin vukûundan men etmenin gereğinde icmâ etmişlerdir. 13

1-Aylık Dergi (Ehl-i Sünnet Tetkikleri), s. 428. Şia, hilâfeti / imâmeti îmanın rükunları olarak telâkki ettiği için, bu konunun Ehl-i Sünnetçe itikadî konular arasında yer almasına sebep olmuştur.
2-İhtilâflar için bk. el-Beyânûnî, İhtilaftan Rahmete (Çev. Ebubekir Sifil), s. 47 vd.; Şükrü Özen, “İhtilâf”, DİA, c. 21, s. 566
3-Karaman, Dört Risale, s. 203; Yunus Apaydın, “İctihad”, DİA, c. 21, s. 435, 437.
4-İzmirli, age., s. 138; Yılmaz, age., s. 75
5-Vatandaş, Vahiyden Kültüre, s. 313
6-Pezdevî, age., s. 274-275; İbn Âbidîn, age., c.3, s. 190; İslâmoğlu, İman Risâlesi, s. 87
7-İmâm Ebû Hanîfe ile İmâmeyn (adı geçen iki öğrencisi) arasındaki bu nevi ihtilâflar hakkında şöyle derler: “Bunlar devir ve zaman ihtilâfları (ihlâfu’z-zamân) olup, delil ve bürhân ihtilâfları (ihtilâfu’lbürhân) değildir.” Bkz. Yusuf el-Kardavî, İslâm Hukuku- Evrensellik, Süreklilik, (Ter. Yusuf Işıcık-Ahmet Yaman), s. 166
8-Vatandaş, age., s. 314
9-Karaman, Dört Risâle,s. 23
10-Bk.Fuad Abdulbâki, M.Kunûzü’s-Sünne, Ümmet md.
11-Karaman, age., s. 172
12-Karaman, İslâm Hukukunda İctihad, s. 219; Şükrü Özen, İçtihat Tartışması, s. 125, 138
13-age., s. 126; Hayrettin Tanrıverdi, İslam Mezhebler Hukukunda Taklit ve Telfik, s. 102, 107, Harput / Elazığ; Ayrıca bk. Halil Gönenç, age., c. 1, s. 22 .

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 MART SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort