JoomlaLock.com All4Share.net

KUR’AN-I HAKİM -2

Kuran ı Hâkim

Kur'an-ı Hâkim -2 - Fahri Berk

Sayı : 133 - Ocak 2019

 

Kur'an-ı Hâkim -2

 

Bu etkinin sebebini anlamıştık! Türkler bu kitabı akılları ile değil kalpleri yani ruhları ile dinliyorlardı! 

İman; akıl ile değil, kalp ile olur diyorlardı. Bu kitap orjinaldir, temizdir, kirlenmemiştir! İnsan görüşü karışmamıştır! Allah’tan Peygamber’e geldiği gibidir ve Allah’ın kitabıdır… Bu kesindir! Türklerin de imanı temizdi, saftı, kirlenmemişti, hakiki idi.

Halbuki İncil öyle değildir! Allah’ın gönderdiği, İsa peygambere (as) gelen İncil, insanlar tarafından değiştirilmişti. İnsan görüşleri, yorumları İncil’e karışmış, İncil bozulmuştu. 104 İncil’den seçilerek insanların yazdığı dört İncil biz Hristiyanlara Allah’ın diye okutuluyordu! İtiraf etmek gerekirse biz bunu biliyorduk! Ancak; geleneksel olarak oluşan ve devam eden vatan, millet, dinbağlılıklarını terk edemiyorduk! Topluma uyuyorduk… İçine insan sözleri ve görüşleri karışmış İncil! İlahiliğini kaybetmiş ve kirlenmişti!

İngiltere’de yaptığımız bir toplantıda biz de Kur’an’ı değiştirelim dediğimde, Osmanlı’da beraber ajanlık yaptığım Christopher “Bu mümkün değil” dedi! “Evet, Kur’an’ı değiştirmek mümkün değil! Çünkü bütün dünya kütüphanelerinde on binlerce orijinal Kur’an var! Toplamak, yok etmek mümkün değil, toplasanız yok etseniz dahi bütün dünyanın her tarafında yüz binlerce hafız var ve tüm Kur’an-ı Kerim’i ezbere biliyorlar! Her hafız, Kur’an’ı kendi memleketlerinde ayrı ayrı yazsa noktası virgülü değişmeden aynısını yazarlar!” diye devam etti.

Christopher bunu söyleyince Kur’an-ı Kerim’deki bir ayeti kerimeyi hatırladım:

“Şüphe yok o zikri (Kur’an’ı) biz indirdik, her halde biz onu muhafaza da edeceğiz!” Madem Kur’an-ı Kerim’i değiştiremeyeceğiz, o halde başka bir şey olmalı. Bir şey yapmalıydık! Bu kitaba saygı yok olmalı idi. Bu saygının gücünü Müslümanlardan, Türklerden almamız lazımdı! Bu saygının gücü dünyayı titreten Osmanlı Devleti’ni kurmuştu! (Osman Gazi’nin Kur’an-ı Kerim bulunan odada sabaha kadar ayağını uzatmayıp uyumadığından bahsediyor.)

Günler ve geceler boyu bu işin üzerine tartışmalar yaptık! Mısır’da Cemâleddin (Efgâni) ve (Muhammed)Abduh ile baş başa çok kez sabahladık. Ve 1700’lü yıllarda yaşamış meslek-taşımız Hempher’in hâtırâtını okurken Cemaleddin birden: “Ne yapacağımızı buldum!” dedi. Gerçekten de bu dehşet bir buluştu. Bu buluş, İslam alemi ile buluşmalıydı! Müslümanların ilerlemesini artık durdurmalıydık! Onları kendi kitapları olan Kur’an-ı Kerim ile vurmalıydık! Bu dehşet buluş iki kelime idi: “Kur’an’a uyalım!” Evet Kur’an’a uyalım... Önce tüm İslam aydınlarının beynine “Kur’an’a uyalım”ı yerleştirmemiz lazımdı! Sonra tüm İslam alemine bu yayılmalı idi! Kur’an’a uyalım! 

Tüm misafirler şaşırmıştı kurt bakışlı Türk ise dikkat kesilmişti! Gözle-rimin içine bakıyordu! ‘Şimdi siz ne yapmak istiyorsunuz’ der gibi. Salondan çıt çıkmıyordu. Herkes ne diyeceğimi bekliyordu. Ben de dünyanın en büyük savaşını kazanmış bir komutan edası ile salona baktım ve tane tane, yavaş yavaş konuşmaya başladım:

“Onlar bin yıldır Kur’an-ı Kerim’e uyuyorlar!” dedim ve “Kur’an-ı Kerim’e uyanlara ‘Kur’an’a uyalım’ demek ‘Kur’an-ı Kerim’e uymayı değiştirelim’ demektir. Madem Kur’an-ı Kerim’i değiştiremiyoruz o halde Kur’an-ı Kerim’e uymayı değiş-tirelim ve bunun sloganını da ‘Kur’an’a uyalım!’ yapalım.” diye ekledim. Bin yıldır ‘Peygamberlerinin açıkladığı şekilde’ Kur’an’a uyuyorlar! Hepsinin din anlayışı, yani imanı Kur’an okuyanlarda da ve okuyup anlamayanlarda da okumasını bilmeyenlerde de aynı!

Bu iman Kur’an-ı Kerim okunurken hepsini ağlatıyor! Allah Teala’nın kitabı olduğunu biliyorlar! Peygamberlerinin açıkladığı şekilde Kur’an’a uyuyorlar! Bin yıldır Kur’an’ı takkesiz dinlememeleri gerektiğini ve bunun müstehap olduğunu, bunun Kur’an-ı Kerim’e saygı olduğunu ifade ediyorlar ve asla tâviz vermiyorlar! Madem Kur’an-ı değiştiremiyoruz o zaman Müslümanların Kur’an’a olan saygı ile birlikte Kur’an’dan anladıklarını, yani imanlarını değiştirelim. Peygamberlerinin Kur’an’dan anladığını ve açıkladığını bir kenara atalım. Kendi anlayışları ile Kur’an’a uymalarını sağlayalım. O zaman her birinin imanı farklı olur ve imanları farklı olduğu halde kendilerini aynı imanda zannederler! Bunu ancak “Kur’an’a uyalım” diyerek yapabiliriz. Kur’an’a uyalım sözünü bütün aydınların beynine yerleştirmemiz lazım. Evet, bin yıldır Osmanlı’da, Selçuklu’da bir tane Kur’an tercümesi yoktu! Hemen Kur’an’ın tercümesini yaptırmamız lazımdı ve her Müslüman’ın Kur’an’dan kendi anladığına uymasını sağlamamız gerekiyordu. 

Her kafadan İslamiyet adına farklı bir ses gelmeli idi. İşimiz zordu, zaman istiyordu. Bu büyük bir projeydi fakat İslam’ın birliğinin kalbine saplanacak bir hançerdi. İlk iş buna karşı duracak, bunu yok edecek alimleri ortadan kaldırmaktı. ‘Kur’an’a uyalım’ anlayışı dalga dalga yayılmalı idi. Bu bir devrimdi! Karşı çıkacak ve toplumu uyaracak alimler kalmamıştı. Kimse “Hayır! Kur’an’a uymayalım!” diye-mezdi. Biz “Kur’an’a uyalım!” ile Kur’an’a uymanın şeklini değiştiriyorduk! Kur’an ile Müslümanları vurmuştuk! Onlar Kur’an’a Peygamberlerinin sahabelere öğrettiği şekilde, sahabelerin de müctehid imamlara yazdırdığı şekilde uyuyorlardı. Buna “edille-i şer’iyye” diyorlardı. Kur’an-ı Kerim kitapları gibi, imanları da hakiki ve birdi. Şimdi ise kitapları hakiki bir olacak, ancak Kur’an’dan aldıkları imanları farklı olacaktı. Kur’an’a uyarken kendi kendilerine oluşturacakları yeni yeni imanlar olacak (farklı anlayışlardan dolayı), mecburî bu imanlar değişik olacak ve her biri farklı farklı iman etmiş olacaklardı. Bu gerçekten dehşet bir proje idi ve Kur’an’ı değiştirmeden Müslümanların imanını değiştirme, yok etme projesi idi. Bu tahribâtı anlamaları mümkün değildi çünkü artık bunu anlayacak alimleri yoktu ve Kur’an orijinal hali ile duruyordu.

Yapılanı anlamadılar, anlayamadılar. Tüm aydınlar, cemaatler, din okulları ve tüm İslam alemi “Kur’an’a uyalım!” kampanyasına katıldılar. İlk Kur’an tercümesini Zeki Megamiz adlı Hristiyan bir Arab’a yazdırmıştık. İlk meali ise Misak isimli bir Ermeni’ye. Tercümeler ve mealler çoğalmaya başladıkça artık her kafadan bir ses geliyordu. İslam adına farklı cemaatler türüyordu. Her cemaat kendi yolunu, görüşünü savunuyordu. İslam birliğini yok etmiştik hem de Kur’an ile! Müslümanlar Kur’an’a uyduğunu zannederken Kur’an’dan Peygamberlerinin anladığını bırakıyorlar ve insanlar kendi yorumlarına, görüş-lerine, anladıklarına uymaya başlıyorlardı. Kafalar karımıştı, ayrılma ve bozulma devam ediyordu! Kur’an’a uyalım sesleri yükseliyordu.

Kur’an’dan çıkan farklı manalar yeni yeni değişik imanlar oluşturuyordu. Yüz dört İncil’den dört İncil çıkmıştı. Bir Kur’an’dan binlerce iman. Bu İstanbul’u feth etmekten daha büyük bir devrimdi. Kur’an’ları hakiki ve bir fakat anlayışları ve imanları farklı Müslümanlar!

Artık Kur’an-ı Kerim okunmaya başlandığında abdest alıp başında takke; bütün işlerini bırakmış, iki diz üzerine oturup nefesini tutmuş, gözünden yaş akan insanlar yoktu. Kur’an’ı okumak için abdeste gerek olmadığını, Kur’an’ın öcü olmadığını, Kur’an’a uyulması gerektiğini haykıran yüzlerce din adamalarımız, evet bize çalışan din adamları yetişmişti.

Artık “Kur’an’ı ölülerinize okumayın, Kur’an’a uyun!” diye haykıran şairler vardı. Megamiz’lere ihtiyaç yoktu! Kur’an’a uyalım diyen ancak bu işin nasıl olacağını bilmeyen, yani herkesin kendi anladığına uymasının Kur’an’a uymak olduğunu zanneden topluluğu oluşturmuştuk!

Artık “Kur’an’a uyalım!” diye bağıran, Kur’an-ı Kerim’e uymanın saygı ile başladığını bilmeyen, Kur’an’a saygısız Müslümanlar çoğalıyordu! Herkes Kur’an’a uyulmadığı için geri kalındığını, dinden uzaklaşıldığını söylüyor ve tekrar “Kur’an’a uyalım!” diye bağırıyorlardı.

Kur’an’a uyalım diyenlerin sayısı arttıkça, o eski abdestli, iki diz üzerinde, anlamadan gözleri yaşlı Kur’an dinle-yenlerin sayısı yok oluyordu! Artık İslam toplumu Kur’an-ı Kerim’e nasıl uyulur bilmiyordu. Sadece ellerinde orijinal Kur’an-ı Kerim, dillerinde “Kur’an’a uyalım!” kelimesi vardı. Osmanlı’da bir hoca; Allah Teala’nın Peygamberlerin sıfatlarını, 32 farzı, İslam’ın ve imanın şartlarını, namazın farzlarını ve birçok konuyu ezberlemişti.

Yani hakiki İslamı öğrenmişti ve Kur’an-ı Kerim’e uymak bu demişti! Şimdi gusül abdestinin nasıl alındığını bilmeyen, Kur’an’a uyalım diye bağıran bir topluluk oluşturmuştuk. İslam’ın öğreti sistemini değiştirmiştik! Hep bir ağızdan “Kur’an’a uyalım!” diye bağırıyorlardı. Halbuki yukarıdaki bilgileri öğrenmek Peygamberlerinin açıklaması ile Kur’an’a uymaktı.

Eskileri buna “ef’âl-i mükellefin” ve “edille-i şer’iyye” diyorlardı. Ben konuşmamı bitirmiştim! Ortalıkta çıt yoktu! Nefesler kesilmiş herkes bana bakıyordu. Kurt bakışlı Türk’ün gözlerine baktım, o da şaşkındı. Bana bakıyordu ve gözlerinden iki damla yaş akıyordu. Biliyordu artık bunun düzelmesi imkansızdı.

“Kur’an’a uyalım!” sloganı, ahta-potun kolları gibi tüm İslam alemini sarmıştı! Toplantıdan çıkarken İngiliz konsolosun, kulağına “O Türk kim?” diye sordum. O da “Albay Hüseyin Feyzullah” dedi. (Yani bilinen ismi ile Alparslan Türkeş)

[Papaz Jeffs Warren, 03 Aralık 1955 ABD Sacremento California doğumlu çok eşli Mormonpapaz’ın Hatıralarından.]

Rabbim yeniden azîz milletimizi ve ümmet-i Muhammed’i özüne, dinine, birliğe, kardeşliğe, ilme, adalete, ehli sünnet ve’l-cemaat yoluna iletsin.Güçlendirsin ve birleştirsin.

Zafer Hakk’ın ve Hakk’a inananlarındır.

 

Yazar: Fahri Berk

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort