JoomlaLock.com All4Share.net

KUR'AN'IN DOĞRU YORUMLANMASI VE GÜNÜMÜZ MÜSLÜMANLARI

Kur'an'ın Doğru Yorumlanması ve Günümüz Müslümanları - Yakub Haşimi Hocaefendi

Sayı : 100 - Nisan 2016

 

Kur'an'ın Doğru Yorumlanması ve Günümüz Müslümanları

 

Hikem-i Ataiyye’de “Kim Allah katındaki yerini öğrenmek istiyorsa kalbinde Allahu Teala’ya verdiği yere baksın.” buyrulur. Hikem-i Ataiyye, meşhur tasavvuf eserlerinden biridir. Hatta büyükler, ulema buyurmuşlar ki, namazda Kur’an-ı Kerim’den başka bir şey okumak caiz olsaydı Hikem-i Ataiyye okunur, derdik. Böyle bir eser… Bir tavsiye sadedinde değerlendirin bunu inşaallah, eseri alın, okuyun; ince bir risale...

Allah’ın yanındaki değerimizi anlamak istiyorsak kalbimizde Allah’a verdiğimiz değere bakacağız. Bizim yanımızda Hak ne kadar değerli ise işte biz de Hakk’ın yanında o kadar değerliyiz. İnsanın kendini tanıması için güzel bir terazi değil mi? Bakın öyle çok uzun uzadıya ilmi terimlerle, tariflerle meseleyi yokuşa sürmemiş Hazret. Gayet pratik bir metotla herkes kendini tahlil etsin, buyuruyor. Sen kalbinde Allah’a ne kadar değer veriyorsan O’nun yanında o kadar değerlisin. İki iki daha dört eder.

“Eğer sen ilm-i İlahi’deki, Allah’ın yanındaki, kadr-ü menziletini, değerini anlamak istersen seni hangi işte ve nerede ikame ve istihdam ettiğine nazar eyle.” Bak ki Cenabı Hak seni nerede kullanıyor, sen nelerle meşgulsün? Cenabı Hak senin yaptığın işlerden ne kadar razı? Senin yaptığın işler ne kadar O’nunla ilintili? Bu senin değerini gösterir. 

Bu bâbda insanlar iki kısımdır, insanları ikiye ayırabiliriz. Ya eşkıyadır, ya süedâdır. Eşkıya şakinin çoğuludur. Bu kelimenin bugünkü karşılığı teröristtir. Terörist illa silahlı eylem yapan değildir. Mesela namaz kılmayan bir adam teröristtir. Niye? Çünkü Allah’a isyan etmektedir. Terör, isyan demektir. Başta sahibini tanımamak demektir. Sahibine, kendisini yaratana ihanet eden demektir, terörist. Namaz kılmayan Allah’a ihanet etmiştir, O’na verdiği ahdi bozmuştur. Dolayısıyla bu yaptığı şey terördür. İlla eline silahı alıp dağa çıkması, yol kesmesi veyahut ideolojik bir dava uğruna ölümü göze alması gerekmez. 

Haramla iştigal eden, Allah’a itaati, ibadeti terk eden, İslam şeriatından ayrılıp kendisine başka yollar tayin eden, başka anlayışlara sapan insan teröristtir, şakidir. Bir adam faizle meşgul oluyorsa teröristtir. Zinadan sakınmıyorsa teröristtir. Dolaylı yollardan kumar oynuyorsa, kumarla iştigal ediyorsa teröristtir. Kumar illa kahvede okey oynamak, pişpirik oynamak veya belli rakamlarla tarif edilen oyunları oynamak değildir. İnsanoğlu gaflete düştüğünde hayatıyla dahi kumar oynar. İşte bu insan teröristtir. Bugün kumarı meşrulaştırmak için o kadar gayret var ki. Kumarın adı çekiliş olmuş. Ne kadar yumuşamış! Zaten her şeyin ismi değişmiş. Elbiseleri değiştirilen şeyleri tanıyamıyoruz bizler de. Faizin ismi kredi, kumarın ismi çekiliş, fuhşun ismi sanat… Dilin kemiği yok uydur uydur söyle demiş hâkimin biri…

Bütün günahların ismi değişmiş. Parlak bir elbise giydirmişler günahlara ve buyur demişler. Baktığında elbise göz alıyor, aldanıveriyoruz. Âlemlerin Efendisi: “Aldanan da aldatan da bizden değildir.” buyuruyor. Bakın aldanan da bizden değil! Mümin akılsız olmaz, mümin düşünce sahibidir, ufuk sahibidir, anlayış sahibidir. Mümin Allah’ın nuruyla bakar, onu kandıramazsın. Müminin elinde kitabı Kur’an-ı Kerim vardır, onu yanıltamazsın. Müminin kalbi Allah’a bağlıdır, O’ndan ilham alır; onu saptıramazsın. Demek ki bir adam bu kadar gaflete düşebiliyor, yanılabiliyor, yolunu değiştirebiliyorsa bütün bu özelliklerini kaybetmiş demektir. Kur’an ile bunun rabıtası kalmamış, Allah’tan ilham alamıyor bütün bağlantısı kesilmiş, firasetini-basiretini kaybetmiş, nuru sönmüş demektir. Karanlıktadır bu adam…

Şimdi gerçi onlara da aydın diyorlar ya! Şimdi bütün karanlıktakiler aydın… Feminist aydınlar, komünist aydınlar, şucu aydınlar, bucu aydınlar… Herkes aydın… Baktığında işleri hep karanlık. Ne önleri görünüyor ne arkaları. Bu aydınlık dedikleri adamların hiçbir tarafı görünmüyor.

Cenabı Hak; “وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا ” o inkârcılar, o nankörler, o teröristler; o insanlığa karşı terör estirenler, Allah’ı terk edenler var ya; “اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمُ الطَّاغُوتُ” onların şeytan ile dostlukları, kuvvetli bağları vardır. Kendilerini şeytanlara teslim etmişler, onlar şeytan ile dost olmuşlardır, kendilerini şeytana satmışlardır, buyuruyor.

“يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَى الظُّلُمَاتِۜ” Onların dostu olan o şeytan da onları aydınlıktan karanlıklara çıkarır, buyuruyor. Allah’ın nurlu yolundan, şeriat-ı Muhammediyye’den onları alır; karanlıklara, zulümata, dalalete çıkarır. İşte feminizm, komünizm, kapitalizm, faşizm vs. her ne diyorsanız; ne kadar “izm” varsa dalalet şehrinin sokaklarıdır onlar. O sokaklarda dolandırır onları. Bunu Allah buyuruyor.

Şimdi varsın bu adam kendisine aydın desin, ilerici desin, akademisyen desin, profesör desin… Dedik ya dilin kemiği yok, her şeyi diyebilirsiniz. Siz kendinize her şeyi diyebilirsiniz ama Yaratan ne diyor, bu önemli… 

Ama eğer iman ettin Allah’a teslim oldunsa, hidayet üzere sabitkadem oldunsa, Allah’a dost oldunsa durum farklı bunu da belirtiyor. “اَللّٰهُ وَلِيُّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا” Allah müminlerin dostudur, buyuruyor. Onların Allah ile rabıtası, irtibatı, ilişkisi vardır. Allah’a teslimiyetleri, tevekkülleri vardır; onlar her işlerini Allah ile hallediyorlar. “ يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ” Allah kendi dostlarını karanlıktan alıyor, aydınlığa çıkarıyor. Onlar kazara bir gaflete düşseler Allah tevbeyi nasip ediyor onlara; tevbe ediyorlar, pişmanlık duyuyorlar. Hemen o günahı giderecek bir hayır, bir güzel iş yapıyorlar.

“اِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّـَٔاتِۜ ” (Hud 114) İyilik yaptılar mı kötülükleri temizleniyor. Ne yapmaları gerektiğini biliyorlar. İşte onlar da o hidayet şehrinin sokaklarında dolaşıyorlar. Basiret sokağı, firaset sokağı, kemalat sokağı, keramet sokağı, istikamet sokağı… Onların mıntıkaları da böyle. Hangi yolu seçiyorsan tercih senin, buyur… Söyle arkadaşını söyleyeyim kim olduğunu, buyurmuş büyükler. Kiminle arkadaşsın, kiminle berabersin? Allah ile mi yoksa şeytan ile mi dostsun?

Cenabı Hak bu dostluklara göre bu sokakların hedeflerini, çıkış noktalarını da bildiriyor başka bir fermanında; “فَاِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْغَالِبُونَ” (Maide 56) Eğer sen Allah yolunda isen, Allah ile berabersen, Allah taraftarı isen; galip olacak, kazanacak, zafere ulaşacak olan sensin, netice senindir.

“وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ” (Kasas 83) Akibet, Allah’tan korkanlarındır, Allah’a itaat edenlerindir. Netice senin…

“أَلَا إِنَّ حِزْبَ الشَّيْطَانِ ” Eğer sen şeytana satılanlardan, şeytanın yolunu tercih edenlerden isen; “هُمُ الْخَاسِرُونَ” hüsrana uğrayacaksın, kaybedeceksin; bu işin neticesi yok. Bu mücadeleyi kaybedeceksin.

“وَقُلْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُۜ اِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقاً - De ki: Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkûmdur.” (İsra 81) Allah’ın yardımı yetişince, nusreti gelince, hakikat gelince, hak tecelli edince, adalet gelince, istikamet gelince batıl yaşayamaz kaybolur, zail olur. Batıl zaten kaybolmaya mahkûmdur, buyuruyor Allahu Teala ayeti kerimede. Onun bir asliyeti, bir kıymeti harbiyesi yoktur. Şimdi bütün bu yollardan kendine dön ve kalbine bir bak. Senin kalbinin kapıları, pencereleri hangi cepheye bakıyor? Hangi istikamete ikbal ve teveccüh etmiş? 

İşte buyruluyor ki; insanlar iki kısımdır. Bir kısmı eşkıyadır, bir kısmı da suedâdır, saiddir, mesuttur, saadete ermiştir, kurtulmuştur. Az önce bahsettiğimiz hizbullahtır.

Bakın ayetteki “hizbullah” ile bugün kendisine Hizbullah diyenleri karıştırmayın. Şu anda Suriye’ye girip müslümanları katleden bir “Hizbuşşeytan” var. Onlar hizbuşşeytandır, şeytan taraftarıdır, şeytan ile beraberdir. Emirlerini şeytandan almaktadırlar. Onlar Allah’a bağlı, Allah’a tabi değiller. Kur’an’ın bahsettiği hizbullah kimdir? “مِّنَ النَّبِيِّينَ ” peygamberlerdir, “وَالصِّدِّيقِينَ ” sahabilerdir, “وَالشُّهَدَاء” şehitlerdir, “وَالصَّالِحِينَ” salihlerdir, âlimlerdir, kâmillerdir.“اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَ” Sırat-ı müstakimde yürüyenlerdir. Allahımız’ın hizbullah dediği bunlardır. Lübnan’daki Hizbullah veya bizim Güney Doğu’daki Hizbullah değil, karıştırmayın. Bunların isimleri böyle olabilir ama asıllar önemlidir.

Kur’an-ı Kerim’in böyle bazı ifadeleri vardır. Mesela Kur’an-ı Kerim ashab-ı yemin ve ashab-ı şimal buyurarak sağcılardan-solculardan bahseder. Oradaki sağı-solu da bugünkü sağla-solla karıştırmayın. Bugün sizin sağ dediklerinizin belki tamamı Kur’an’ın sol diye gösterdikleridir, Kur’an’ın solunda olanlardır. Kur’an’ın sağcılık dediği ifade farklı bir ifade… O sağcılar da yine biraz önce Kur’an diliyle zikrettiğimiz topluluklardır. Bize göre solcular; doğu blokundan yani Rusya ve avanesinden yana olanlardır. Marksist, Leninist bir sistemi benimseyenlere solcu diyoruz. Sağcılar da; Amerikancılar, Mandacılar, Kapitalistler, Faşistler… Bunlar o solun sağı, Kur’an’ın sağı değil.

Kur’an’ın sağında; Hazreti Ebu Bekir, Hazreti Ömer, Osman, Ali, Hasan, Hüseyin var. Kur’an’ın solunda Ebu Cehil, Ebu Leheb var. Sağcı olabilmek için o sağ cenahı takip etmek lazım.

“وَمَنْ تَبِعَهُمْ بِإِحْسَانٍ إِلَى يَوْمِ الدِّينِ - Her kim onlara tabi olursa din gününe kadar ihsan üzeredir.” Kıyamete, din gününe kadar o insanları takip etmek, onlara tabi olmak lazım. Sağcı işte bunlar… Bunların dışında şu zihniyeti benimsiyor, bu zihniyeti benimsiyor bunun bir önemi yok. Adam Smith’in Karl Marks’tan ne farkı var? Biri sağcı, biri solcu… Neticede her ikisi de Allah’ın düşmanı değil mi? Birisi hiçbir ilah yok, afyondur bu anlayış demiş; öbürü de “Dînukum dinarukum”, Allah yok para var demiş. Ne farkları var bunların birbirlerinden?

Bir de bunların ortasında muhafazakârlar(!) var. Genelde bize o muhafazakârları İslamcı diye yutturuyorlar. Peki, bu İslamcılar gerçekten İslamcı mı? Veya İslam’da böyle İslamcı diye bir kavram, böyle bir grup var mı?

İslam’da “hiç olmazsa” yoktur; İslam ya hep ya hiçtir. Kur’an’daki bir harfin hükmünü inkar eden, manasını reddeden, bu Allah’tan değil diyen müslüman olabilir mi? Bakın hepsini inkâr etmiyor. Belki bir ayetin içinden bir cümleyi inkâr ediyor; bunu kabul etmiyorum, diyor. Bu insan müslüman olabilir mi? 6666 ayetin tamamını kabul etmeyen müslüman olamaz. (Bu sayı da genel bir kavram olmuş ama hakikatte böyle değil. Kur’an’ın ayet sayısı söylenirken kulağa güzel gelsin diye 6666 ayettir diye söylenir de; bu ihtilaflı bir mevzudur, gerçeği böyle değildir. Bu bir tekerlemeye dönüşmüş, gelenek olmuştur.)

Misal adam İslam’ın şartlarından, imanın şartlarından birini kabul etmese; misal ben namazı İslam’ın şartlarından kabul etmiyorum dese müslüman olabilir mi? Veya dese ki ben meleklere inanmıyorum; bu kişi müslüman olabilir mi?

Ya “hiç olmazsa” imanın altı şartının beş tanesine, İslam’ın beş şartının da dört tanesine inanıyor. Kur’an’ın 6600 ayetine inanıyor da 66 tanesini kabul etmiyor… Oranlama yapıldığında çoğunu kabul ediyor, diye düşünemeyiz. İslam böyle demiyor. İslam ona;

“لَـكُمْ د۪ينُكُمْ وَلِيَ د۪ينِ- Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.” (Kâfirun 6) diyor. Yani sen neye nasıl inanıyorsan onlar sana diyor. Biz Allah’ın emrettiği şekilde, emrettikleri üzere iman ediyoruz. Ancak o zaman biz müslüman olabiliriz. Bu anlamda diyoruz ki; İslam ya heptir, ya hiçtir. Bunun muhafazakârı, ılımlısı-ılımsızı, kalvenisti, protestanı, solcusu-sağcısı olmaz.

“فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ - Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” (Hud 112) buyuruyor Cenabı Hak. Nasıl emredildin, senden nasıl istenildi, sana nasıl talim edildi; öyle müslüman ol, öyle iman et, öyle anla, öyle kabullen, öyle kavra. “وَمَنْ تَابَ مَعَكَ - Seninle beraber tevbe edenler de…” buyuruyor Cenabı Hak. Kim sana tabi oldu, kim sana iman etti, gönül verdi, söz verdi ise bu minval üzere söz verecek, bu minval üzere kabul edecek.

Darunnedve’de Cenabı Peygamber’e ne dediler? “Gel, anlaşalım; bir yıl senin Allahına ibadet edelim, bir yıl da bizim putlarımıza ibadet edelim. Aramızda sulh olsun, sükûnet olsun. Seni bize reis yapalım, para verelim, evlilik istiyorsan güzel kızlarımızı verelim, saltanat istiyorsan sana köşkler, saraylar, kasırlar yapalım.” Envai çeşit teklifler getirdiler ama bütün bu tekliflere rağmen ne buyurdu Cenabı Hak:

“قُلْ يَٓا اَيُّهَا الْـكَافِرُونَ - De ki: Ey kâfirler!” Hemen ilk ayette bitirdi işi. Ey kâfirler! Ey küfürlerinde kaşarlanmış, katmerleşmiş insanlar! Ey gözlerini küfür bürümüş insanlar! Başka bir şey göremeyen, karanlık yarasaları!

“لَٓا اَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ وَلَٓا اَنْتُمْ عَابِدُونَ مَٓا اَعْبُدُۚ - Ben sizin kulluk ettiklerinize kulluk etmem. Siz de Benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz.” Siz kendinize ne derseniz deyin, siz Allah’a ibadet edecek, Allah’ı tanıyacak değilsiniz. Öyleyse ben de sizin ilahlarınızdan beriyim, onları tanımam. Sizin siyasetlerinize, politikalarınıza, oyunlarınıza, hilelerinize, desiselerinize kanmam. 

“وَلَٓا اَنَا۬ عَابِدٌ مَا عَبَدْتُمْۙ وَلَٓا اَنْتُمْ عَابِدُونَ مَٓا اَعْبُدُۜ- Ben sizin kulluk ettiklerinize kulluk edecek değilim. Siz de Benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz.” Mana itibariyle aynı olan ayetleri tekrarlıyor Cenabı Hak içimize yerleşsin diye. Basit bir hadise değil. “Hiç olmazsa”ya yer bırakmıyor Cenabı Hak. İslam’ı bize bir bütün olarak arz ediyor… En sonunda o an, o ortam için bir sulh, bir sükûn olsun diye sizinki size buyuruyor. Belli bir zamana kadar sizin ki size…

Şimdi Kur’an böyle mübin iken, böyle sarih iken, böyle mübeyyin iken; sen gel kendine muhafazakar de, kendini başka bir isimle adlandır, kendine bir saf belirle. Kur’an istikamet desin, sen kendine göre bir şey söyle. Efendimiz (sav) buyuruyor ki; “قُلْ آمَنْتُ بِاللهِ ثُمَّ اسْتَقِمْ - Ben iman ettim de -ve eğer bunu diyorsan, samimi isen- müstakim/doğru ol.”.

İşte İmam efendimizin süedâ diye tarif ettiği said, mesut, bahtiyar o kişidir. Onun dışındakiler, bizim hiç olmazsa dediklerimiz ise eşkıya… Kimse kusura bakmasın. Eğer değilse Allah için söyleyin.

Allah’ın kitabını nasıl anlamalıyız? Evet, farklı yorumlar var, sizlerin hatırınızda da çok değişik yorumlar vardır belki. Değişik kişileri dinliyorsunuz. Ama bir söz vardır: “Kişinin ayinesidir işi, lafa bakılmaz.” Kur’an bu kadar yorumlanıyor, Kur’an’ın üstünde bu kadar konuşuluyor ama netice önemli, değil mi dostlar? Bugün ümmetin geldiği nokta neresi? Kur’an’ı yorumlayalım da, geldiğimiz nokta nere? Bir türlü ortayı bulamıyoruz, vasat hale gelemiyoruz, ifrad ve tefridlerden kurtulamıyoruz. Kur’an’ın farklı yorumlarıyla Suriye’de, Irak’ta DEAŞ oluyoruz; İran’da, Lübnan’da Hizbullah oluyoruz; Afganistan’da, Yemen’de el-Kaide oluyoruz; Afrika’ya doğru ilerlediğimizde Boko-Haram oluyoruz, eş-Şebab oluyoruz; Türkiye’ye geliyoruz paralel oluyoruz, kalvenist oluyoruz, muhafazakar oluyoruz.

Bakın ortada Allah’a kul olan yok. Hazreti Muhammed ve O’nun (sav) ashabı gibi yaşayan yok. Bütün bu sayılan isimlerin ortak özelliği hepsinin elinde silah var ve hepsi adeta kendilerinden olmayanlara hayat hakkı vermemek için ahdetmiş. IŞİD’ci olmayanları, Kaide’ci olmayanları, Hizbullah’tan olmayanları ne cennete koyuyorlar ne cemale layık görüyorlar; tekfir ediyorlar, müslüman bile kabul etmiyorlar. Kendilerince, bunlardan tek kurtuluş çaresi bunları tırpanla ekin biçer gibi biçmektir, diyorlar. Batı zaten dünden razı; tamam, tırpanınız benden, tırpanlarınızı ben bileyeyim diyor ve her türlü silahı veriyor. Serbestsiniz, ne kadar müslüman öldürebilirseniz öldürün, diyor. Peki, bunlar nereden çıktı? Kur’an’ın yorumlarından… Bunlar matematik, fizik, kimya kitabından çıkmadı. Bu insanlar ve bu insanların eylemleri, fiilleri Kur’an’ın yorumundan çıktı.

Şimdi nasıl yapalım? Beni belki sert buluyor olabilirsiniz ama makul bir şey söyleyin ben de ikna olayım, kendimi yemeyeyim. Yoksa ben de Kur’an’dan bir yorum çıkaracağım ve gidip bir örgüt kuracağım. Fethullah Gülen elli senedir bu millete Kur’an’ı yorumlamıyor mu? Ve halen Pensilvanya’da kendi etrafındakilere Kur’an’ı yorumlamaya devam ediyor.

Adnan Oktar televizyonda kanal kurmuş, Kur’an’ı yorumluyor. Kendince o kediciklerini Kur’an’dan çıkartmış. Sözde anlayışı ılımlı onun, o kedicik çıkarıyor; bir başkası kurt köpeği çıkarıyor. Kurt köpeğini takip edenler de yorumlarını Kur’an’dan çıkarıyor. Kimisi de aslan çıkarıyor… Bakın bunlar hep hayvan çıkarıyor, hâlbuki Kur’an’dan insan çıkarmalıyız. Kur’an insan için gönderilmiş; insan çıkarmak için gönderilmiş. İskender Evrenosoğlu’nun da bir televizyon kanalı var, o da orada Kur’an’ı ve İslam’ı yorumluyor. Ortada bir hak bir de batıl varsa ve hak batılı yutacaksa; nasıl oluyor bu? Hakla batıl nasıl böyle iç içe?

Şimdi Kur’an-ı Kerim’i o hale getirdik ki -kusura bakmayın- illüzyonistlerin elindeki şapka gibi oldu. Ben geliyorum kuş çıkarıyorum, sen geliyorsun mendil çıkarıyorsun, öbürü geliyor tavşan çıkarıyor… İllüzyon… Hepsinin bu çıkardıkları şapkadan çıkıyor. Şimdi Kur’an da -la teşbih, Kuran’dan özür dilerim- böyle bir şapka olmuş, herkes istediğini çıkarıyor. Beğen beğen al… Bunun için diyoruz ki geldiğimiz nokta, netice önemli.

Kur’an’ın kendisini dinlediğimizde, o kendisini tanıtırken ne buyuruyor?

“وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَ - Biz Kur’an’dan, müminler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz.” Bu inzal olan, semadan gönderilen, münzel olan Kur’an; ona iman edenlere, ona teslim olanlara şifadır, çaredir, çıkış yoludur, huzurdur, sekinettir, kurtuluştur… Kendisine inananlara bir rahmettir, bir hidayettir. Peki, bugün böyle mi?

“ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَۚۛ ف۪يهِۚۛ هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَ - Bu kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.” (Bakara 2) buyruluyor ayette. Yani siz de şüphe etmeyin ki o hidayet ve selamet kaynağıdır. Kalbinde Allah korkusu, Allah sevgisi olanlar için o bir mürşiddir, o bir rehberdir. Ama adeta Kur’an bugün bizim kaosumuza sebep oluyor. Biz birbirimizi tekfir ederken Kur’an’a göre tekfir ediyoruz. Birbirimizi yargılarken Kur’an ile yargılıyoruz. Selefinin elinde bir Kur’an var, Şia’nın elinde bir Kur’an var, Sufiye’nin elinde bir Kur’an var, mezheblinin elinde bir Kur’an, mezhepsizin elinde bir Kur’an var… Bir de Allah’ın gönderdiği Kur’an var.

Tarihte Bizans döneminde Bursa-İznik’te bir konsül topladılar. Hristiyan âleminin ruhanileri bir araya geldi. 456 tane İncil getirdiler. Dünyanın her yöresine göre bir İncil kaleme alınmış. İncelediler, araştırdılar, yazdılar, çizdiler karar verdiler ve dört tanesi yeter dediler. Dört tanesinin arasında bir mana birliği var, birbirine yakınlık var, gerçeğine uygunluk var vesaire; dört tanesi kalsın 452’sini yakalım dediler ve yaktılar. Dört İncil kaldı ve halen o İncillerle devam ediyorlar: Lukas, Matta, Markus, Yuhanna. Sonradan Barnabas İncili diye bir İncil daha çıkardılar mahzenden. Bir beşinci İncil daha varmış.

Cenabı Peygamber tehlikeyi haber veriyor ve buyuruyor ki: “Siz sizden evvelkileri karış karış, kulaç kulaç takip etmedikçe ölmeyeceksiniz. Hatta onlar bir keler/kertenkele deliğine girseler onları takip edip gireceksiniz.” Sahabe sordu: “Onlar kim ya Rasulallah, Yahudiler ve Hristiyanlar mı?” Efendimiz de: “Ya kimler olsun.” buyurdu.

Şimdi bugün düştüğümüz noktaya bakın. Lafzen Kur’an bir tane ama yorumlar… 456 tane Kur’an yok mu şimdi ortada? Demin dedik ya; Selefi yorumu, Şia yorumu, Sufi yorumu, Arap yorumu, Türk yorumu, şunun yorumu, bunun yorumu… Lafzını belki bozmadık ama manası üstünde o kadar ihtilaf çıkardık ki…

Yan yana gelmemiz, omuz-omuza, gönül-gönüle olmamız gerekirken karşı karşıya geldik. Şimdi sormayalım mı ki; biz yanlışı nerde yaptık, niye böyle oldu? Kur’an bize: “بُنْيَانٌ مَرْصُوصٌ” buyuruyor. Bir binanın tuğlaları gibi, yan yana üst üste… Biz bu formülde nerede yanlış yaptık da böyle karşı karşıya geldik? Bunu sorgulayınca sertlik mi oluyor? Elli küsur İslam ülkesi var; bunların dini bir; kitabı, kıblesi bir. Bazılarının mezhepleri farklı olabilir. Hani bu çok önemli değildi! “Müminler kardeştirler!” diye bunu hep söylüyoruz, herkes söylüyor.

Eğer bir vahdet olsaydı hepimiz Suriye’ye aynı pencereden bakmayacak mıydık? Irak’a aynı pencereden bakmayacak mıydık? Mısır’a aynı pencereden bakmayacak mıydık o zaman? Hepimiz aynı pencereden baksaydık bu yaşananlar yaşanacak mıydı? Zahir sınırlar farklı olsa da müslümanların vatanı birdir. Öyleyse Suriye benim toprağımdır, Irak benim toprağımdır; Rusya’nın, Amerika’nın Suriye’de ne işi vardı? Libya’da, Yemen’de, Sudan’da ne işi vardı bu keferelerin? Afrika’daki, Orta Doğu’daki müslümanların bütün yer altı, yer üstü zenginliklerini niçin bu kâfirler sömürdü hep? Afrika’da nice müslüman ülkelerde açlıktan, kıtlıktan ölüyor insanlar.

İsrail’in Filistin’de ne işi vardı? Kur’an’ı, Kur’an’ın ruhuna uygun yorumlasaydık birilerimiz çıkıp Hamas’a terörist diyebilecek miydi? Biliyorsunuz bazı müslümanlara göre Suriye’deki Hamas, Mısır’daki İhvan teröristmiş. Bu yüzden de yardım etmiyormuş onlara yoksa teröre yardım etmiş olurmuş. Bu insanla otur tartış sana kaç tane ayet, hadis okuyacak. Ayetleri, hadisleri silaha çevirmişiz birbirimizi vurmak için kullanıyoruz. Allah’ı anlamak için, tanımak için, O’na itaat etmek için değil; birbirimizi ilzam etmek için Kur’an’ı kullanıyoruz.

Bugün Kur’an cedelin, mücadelenin kaynağı olmuş, kaynağı haline getirilmiş. Bunu imanınıza arz ediyorum. Düşünün, tefekkür edin, gönlünüzü Allah’a açın ve yalvarın: “Ya Rabbi bizi doğruya isabet ettir! Rızana yönlendir bizi Ya Rabbi! Bize eşya ve hadisenin hakikatini göster!”

Şimdi sizler de mütereddit olabilirsiniz kim haklı diye, bu gayet normal. Hani Nasreddin Hoca bir davaya bakmış günün birinde. Davacıyı dinlemiş, haklısın demiş; davalıyı dinlemiş, sen de haklısın demiş. Kâtip demiş ki; hocam böyle olur mu, bunlar birbirlerinden davalı? Birinden biri haklı olmalı. İkisi de haklı olur mu? İkisi haklı olsa burada ne işleri var? Hoca bakmış; sen de haklısın, demiş. Şimdi de böyle olmuş, herkes haklı…

Ama burada bize basit bir metotla Hakk’ı anlama usulü tarif edilmiş.“Kim Allah katındaki yerini öğrenmek istiyorsa kalbinde Allahu Teala’ya verdiği yere baksın.” İşte ona göre kim haklı ortaya çıkar…

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort