JoomlaLock.com All4Share.net

KUR'ÂN-I KERİM’İN BEYÂNI VE KORUNMASI

“Kur’ân’ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona beyanı öğretti.” (Rahman; 2-3-4)

Kur’ân-ı Kerim Allah (cc) tarafından Efendimiz’e (sav) indirilen son semavi kitaptır. Efendimiz’e inzal edildiği haliyle tahrif edilmeden günümüze kadar gelmiştir. Kur’ân-ı Kerim’in inzal sebebi, muhakkak ki iman eden insanların, onu yaşantılarına tatbik ederek, Allah’a (cc) layık olmaları ve vuslatı gerçekleştirmeleri içindir. Allah’a layık olan ve vuslatı gerçekleştiren insana “Hz. İnsan” denir.

Hâce Hazretleri (ksa) üstadının kendilerine sordukları bir soruyu ve sonrasında üstadının o soruyu izahını bize anlatmışlardı. “Bir yolculuktasınız ve yalnızsınız. Menzilinize giden yol bir köyden geçiyor. O köyde kalabalık bir köpek grubu üzerinize saldırıyor, sizi yolunuzdan alıkoymak istiyor. Zarar görmeden menzilinize varmak için ne yaparsınız? Kendinizi nasıl korursunuz? Saldıran köpek çok, hangi birisi ile baş edebilirsiniz? En emin yol; köpeklerin sahibini çağırmak... O, köpekleri bir hareketi ile susturur ve def eder.”

Evet, hepimiz yolcuyuz, yolumuz uzun. O köy “esfele sâfilîn” diye tarif edilen dünya. Köpekler; nefs, şeytan, heva, kötü arkadaş gibi ebedi hayatımıza kastedenler... Çoban ise bunların hakkından gelmiş, onları uysallaştırarak kendisine boyun eğdirmiş, onlar üzerinde tahakküm kurmuş olan insanı kâmil.

İnsanı kâmil; Allah’ın (cc) yeryüzündeki halifesi, O’nun namı hesabına olan, O’nun ahlâkı ile ahlâklanmış, bütün hakikatleri, güzellikleri kendisinde cem etmiş olan, yaşayan Kur’ân’dır.

Hz. İnsan; Kur’ân-ı Kerim’in hem beyan edilmiş, açılmış hâli hem de korunarak günümüze kadar bozulmadan gelmiş hâlidir.

Hz. Ali’nin (ra) hayatını anlatan bir film izlemiştim. Sıffin Savaşı’nda karşı taraf yenilince Kur’ân sahifelerini mızraklarının uçlarına geçirerek; “Allah’ın Kitabı aramızda hakem olsun.” diye bağırıyorlardı. Hz. Ali’nin kumandanı Malik b. Eşter; “Bu bir oyun, saldırın!” diye nida ediyordu. Aynı zamanda Hz. Ali’yi (ra) göstererek; “Kur’ân burada, mızrakların uçlarına takılanlar mushaf.” diyordu.

Evet, Kur’ân, Efendimiz’in kalbine indi. O, Kur’ân’ın tefsirini yaşayarak taliplilerine gösterdi. O anlayış ve yaşayış, sadırdan sadıra aktarılarak, insanı kâmillerin yaşantısında, tahrif edilmeden, noktası dahi değişmeden günümüze kadar geldi.

Kendi nefsü hevasına göre Kur’ân’ı tefsir edenler kabul görmediler, yok olup gittiler. Efendimiz’in (sav) anlayışı ve yaşantısı üzere gidenler, sünenât-ı seniyyeye sımsıkı sarılanlar, gönül sultanı oldular, yıldız oldular, ümmeti hâlâ ışıtıyorlar.

Müslümanlar olarak, şu an mızrak uçlarına asılmış olan mushaf ile muhatabız. Hz. Ali (ra) timsali, konuşan Kur’ân’la muhatab değiliz. O yüzden başımıza gelmedik kalmıyor. Bir taraftan nefs köpeği, bir taraftan şeytan (aleyhi’l-lâne) köpeği, bir tarafta nefsü hevamız, bir tarafta Amerika, İsrail köpekleri anamızı ağlatıyor. Bu dünyamızı mahvetmekle kalmıyor, ebedi hayatımıza da zarar vererek bizi cehenneme mahkum ediyor.

Hz. İsa (as) hastalanmış. Kendilerine hastalığı ile ilgili doktor tavsiye etmişler ve ilaç kullanmasını arzetmişler. Hz. İsa (as) buyurmuş ki: “Benim doktora, ilaca ihtiyacım yok, Rabbim bana şifa verir.” Allah (cc) cevaben buyurmuş: “Ya İsa! Ben senin için esbabı kaldırmam.” Yani kim olursa olsun sebeblere riayet etmenin zaruret olduğunu beyan buyurmuşlar.

Zahiri hastalıklarımızın tedavisi için (kalp yetmezliği, şeker hastalığı, yüksek tansiyon vb.) bir hekime ve onun uygun dozlarda uygulayacağı bir reçeteye ihtiyacımız var. Aynı şekilde manevi hastalıklarımızın (gaflet, nefsü hevaya uymak, dünya sevgisi, kibir, gurur, kin, hased gibi helake vesile olan sıfatlar) izalesi için de ilâhî bir doktora ve O’nun sunacağı reçeteye ihtiyacımız vardır. İlâhî doktorlar insanı kâmillerdir. Bunlara intisab ederek, terbiyeleri altına girerek manevi hastalıklarımızı tedavi ettirmek ehem ve elzemdir.

İnsanı kâmile intisab etmekten murad ve maksad, insanın nefisten ve onun esaretinden kurtulmasıdır. Bütün kusur ve hatalarımız nefsimizle başbaşa kaldığımız zaman oluyor. Kendi kendimize bu nefs belasından kurtulmanın yolu yoktur. Çünkü nefsimizi tanımıyoruz, gücünü bilmiyoruz. Nereden, nasıl saldıracağını bilmiyoruz. Rabbini bilen, dolayısıyla nefsini bilen, onu alt eden, susturan bir rehbere ihtiyaç var. Allah’a (cc) layık ve vasıl olmanın yolu nefsimizi ıslah edip, kötülüklerinden kurtulmakla mümkündür.

Mürşid tektir. O da Allah’dır (cc). Ancak, Allah (cc) insanları tek tek muhatab alarak terbiye etmiyor. Bu işini ehlullah ile yapıyor. Peygamberleri insanın eğitimi ve terbiyesi için görevlendirmiş. Peygamberlik kapısını Efendimiz’le (sav) kapattığından, günümüzde işini dostları eli ile yapmaktadır. Allah’ın sünneti budur. “Allah’ın öteden beri gelen sünneti (kanunu) budur. Allah’ın sünnetinde (kanununda) asla bir değişiklik bulamazsın.” (Fetih; 23) Usûlü böyle tayin etmiş. Allah (cc) kâmildir, kâmil olanı muhatab alır ve onunla işini görür. İnsanı kâmil Cenabı Hakk’ın tanınma zeminidir.

Dünyevi bir işimiz olsa ve o işimiz bir gayrimüslim eliyle görülecek olsa, o işin hatırı için, o gayrimüslime bin bir türlü niyaz ve istirhamda bulunuruz. Fakat Allah (cc) işi için, Allah (cc) ve Hz. Peygamber (sav) katında kadru kıymeti olan insanı kâmile gitmeye tenezzül etmeyiz. Oysa burada elde edilecek kazanç, üç beş kuruş veya üç beş günlük memuriyet değil, ebedi bir hayat, ebedi bir saadet.
Evet, mürşid-i kâmilin hayatı, Kur’ân’ın hayat bulduğu, tafsilatının pratiğe döküldüğü zemindir. Kur’ân’ı anlamak ve yaşamak istiyorsak, Allah’ı (cc) tanımak ve bulmak istiyorsak, insanı kâmile gitmeye, onun eğitiminden geçmeye mecburuz. Yoksa ömrümüz bu dünya çölünde, nefs köpeği ile şeytanla, dünya sevgisi ile daha mahiyetini bilmediğimiz bir çok şeyle boğuşmakla geçer. Nihayetinde hiç kazancımız olmadığı gibi zararımız da çok olur. Sonradan telafisi de mümkün olmaz.

Efendimiz’in (sav) yolu dışında Allah’a (cc) vasıl olan yol yoktur. Kur’ân’ı, Efendimiz’den (sav) ayırmak, O’nsuz yorumlayıp, O’nun koyduğu ölçüler dışında kıstaslar getirmek, O’nun ölçülerine uymayan çıkarımlarda bulunmak küfürdür. Bunu Hz. Ali (ra) döneminde hariciler yaptı. Hz. Ali (ra) çoğunu kılıçtan geçirdi. Ne yazık ki haricilerin uzantıları günümüzde bir çok kişiyi etkileyerek uçuruma doğru sürüklemekteler.

Rabbimiz Azze ve Celle bizi Efendimiz Aleyhi’s-Selâtü Ve’s-Selâm’ın ölçülerine uymayan, onlarla çelişen her türlü anlayış ve yaşayıştan dostları hürmetine muhafaza etsin.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 KASIM SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

Bu kategoriden diğerleri: « HÜRRİYET ŞİRK-İ HAFÎ »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort