JoomlaLock.com All4Share.net

KUL OLMAK

‘’Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler (bilsinler, tanısınlar) diye yarattım.   (Zariyat/56)’’

Efendimiz (sav); ‘’Hz. Adem (as) henüz toprak ile su arasında iken Ben yaratılmıştım.’’ buyurmuş ve bu emirleri ile kendisinin yaratılış gayesi olduğuna işaret etmişlerdir.  Efendimiz’in (sav) esas yaratılış gayesinin ise marifetullah olduğunda şüphe yoktur. Yine ümmeti de Nur-u Muhammed’den yaratılmış olup nübüvvet dışında zahir ve batın Muhammedî kemallere varistirler. Öyleyse bizim de yaratılış gayemiz Allah’ı (cc) bilmek, tanımak ve vasıl olmak içindir.

Hâce Hazretleri’nden (kuddise sırruh) dinlediğimiz kadarı ile selef ümmetlerden farklı olarak ümmet-i Muhammed, Allah’ın (cc) Zâtı’na davet olunmuş.  (İbrahim (as) ve ümmeti de Zât’a davet edilmiş, fakat ümmeti, bu nimet-i uzmanın hakikatine varamamıştır.)  Zât’a davet nimetinin büyüklüğü tarife sığmaz.

İslam dini üzere yaratılmışız. Ümmet-i Muhammed olma şerefine nail olmuşuz. Allah’ın (cc) Zâtı’na davet edilmişiz. Bu nimetler, hiçbir dahlimiz olmadan bize sunulmuş. O yüzden bu nimetlerin vusûlünün usûlünü bilmek ve bulmak lazımdır.

İnsan kendisine sunulan nimetlerin büyüklüğünü anlayamayınca, Allah’ı (cc) bilemeyince, ya da Allah’ı (cc) bilenle bir irtibatı olmayınca işler karışıyor. İşte Bilge köyü katliamı… Kadın-çocuk kırk dört kişi katledildi. Katliamı gerçekleştirenler, yatsı namazını kıldıktan sonra, namaz kılan topluluğu otomatik silahlarla tarayarak öldürdü. Gün geçmiyor ki bunun gibi, insanlıktan nasibi olmayan kişilerin, görsel ve yazılı basında çıkan vahşetlerine şahit olmayalım.

Bu tür olayların altında yatan ana neden insanların İslam’dan koparılmasıdır.  Tabiat boşluk kabul etmez. İnsanlık, ayet-i celilede geçtiği üzere kulluk yapmak (Allah’ı (cc) bilmek ve tanımak) için halkedilmiştir. Eğer insanlar Allah’a (cc) kulluktan uzaklaşırsa yapacağı şey bellidir.

Ya nefs-ü hevasına tabii olup arzu ve isteklerini gerçekleştirmek için hiçbir hudud ve usül tanımayacaktır. ‘’Kendi nefsinin arzusunu ilâh edineni gördün mü? (Furkan/43)”, “Yine de ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Nefis muhakkak kötülüğü emreder. (Yusuf/53)” Ya şeytanın iğvaatına, vesvesesine aldanıp ona kul olacaktır. ‘’Şüphesiz şeytan insan için pek açık bir düşmandır. (Yusuf/5)” Ya şeytanlaşmış insanların peşine takılıp onların nefs ü hevaları için ömr ü hayatını heder edecektir. ‘’Kişi arkadaşının dini üzeredir.’’ (Hadis-i Şerif) Ya da dünyaya ve nimetlerine aldanıp asli vazifesini unutacaktır ki bunun sonu da hüsrandır. “Dünya tatlı ve hoştur.’’ (Hadis-i Şerif)  Başka bir hadis-i şerifte ise ‘’Dünya pis bir cifedir.’’ buyrulmuş. Dünya gafiller için tatlı ve hoş, basiret sahipleri içinse murdar bir leştir.  

Günümüz insanının taptıkları ilâhlardan biri de bilim ve teknolojidir. Aklı her şeyin fevkinde gören anlayış ve yaşayıştır.

Bilsin ya da bilmesin her insan Allah’ın (cc) kuludur. O halde yalnız Allah’a (cc) kulluk etmelidir. İnsanın dünyada kesb edeceği en yüksek mertebe kulluk mertebesidir. Kulluk öyle yüksek bir mertebedir ki; Kur’an’ı Kerim, Efendimiz’in (sav) miracını beyan ederken: ‘’Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. (İsra/1)” ayetinde  O’ndan (sav) kul diye bahs eder. Efendimiz (sav ) en yüksek mertebeye kul olarak, kulluk ile çıktı.

Yine Allah (cc) Hz. Musa (as) ile Hz. Hızır’ın (as) seyahatinin başlangıcını haber verirken Hz. Hızır’ı ‘’Kullarımızdan bir kul. (Kehf/65)’’ ifadesiyle anlatır. Yine Hz. Eyyub’u  (as) ‘’Ne güzel bir kuldu.’’ (Sad/44) diye taltif eder.

Hz. İsa’nın (as) ilk sözünün ‘’Ben Allah’ın kuluyum.’’ olması ubudiyetin şerefine delalet eder.

Kulluğun ne kadar yüksek bir paye olduğunu, zikri geçen ayet-i kerimeler hiçbir kuşkuya mahal bırakmadan ispatlıyor. O halde, nedir kulluk?  Nasıl yapılır?

Efendimiz’in (sav) zahiri halleri şeriat yani hikmet, batıni halleri marifet yani hakikattir. Hakeza Kur’an’ı  Kerim’in zahiri şeriat, batını hakikattir.

Kulluğun da iki kanadı vardır. Birincisi hizmettir ki bu ibadet ve taatlardır. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, infakta bulunmak, hac yapmak, insanların dini bilgilerini öğrenmelerine olanak sağlamak, cami ve mescit yapmak ve onarımlarını sağlamak… Bu listeyi uzatmak mümkündür. Bu, Kitab’ı Mübin’in zahiri, dinin şeriat kısmıdır. Günümüz Müslümanlarında dinin hizmet kanadında sorun yoktur. Her Müslüman, her cemaat bir şekilde hizmet faliyetlerini yürütüyor.

Kulluğun ikinci kanadı marifetullahdır ki Allah’ı (cc) bilmek, tanımak ve O’nunla (cc) rabıtalı olmak halidir. Bu da, Kitab’ı Mübin’in batını, dinin hakikatidir. Yani dostluktur. Günümüzde kulluğun, dostluk kanadı eksik ve problemli. Çünkü marifetullah, kitablardan tahsil edilemiyor. Ancak ve ancak bu konuda kendisinden daha ileri olan bir zata öğrenci olarak, irşad edilerek öğreniliyor. Bu her konuda böyledir. Tıpta da böyledir. Sosyolojide de  böyledir…. Dinde terakki etmek isteyen için de böyledir.

Hz. Musa’yı (as) Hz. Hızır’a (as) götüren sebeb, kendisinde olmayıp da Hızır’da (as) olan Allah’a (cc) ait bilgiyi öğrenmekti. ‘’Musa ona dedi ki: Sana öğretilmiş olanlardan bana isabetli bir ilim talim etmene karşılık sana tabi olabilir miyim? (Kehf/66)”

Allah (cc) indinde her kulun kıymet ve meziyeti başka başkadır. Bir kısmı hizmet ehli, diğer bir kısmı muhabbet ve velayet ehlidir.

Muhabbet ve velayet ehli, Allah’ı (cc) sevmek, O’nu bilmek ve O’nun esma, sıfat ve Zâtı’na ayna olmak için yaratılmıştır. İnsan aklı onların büyüklüklerini idrakten acizdir. Bununla beraber her insanda, hizmet ehli olanlarda da bu muhabbet sırrı mevcud ve marifet sırrı meknuzdur. Muhabbet ve marifet ehli de hizmet ehli içinde yetişir.

Malum olduğu üzere ilm-i billah tahsili farzdır. Aslı farz olan bir şeyin füru ve şartları da farzdır. İlm-i billah tahsilinin şartı ise bir insan-ı kamile gitmek, ona yetişmek, ona öğrenci olmak ve ona muhabbet etmektir. O halde insan-ı kamile ulaşmak da farzdır.

Kulluğun marifetullah kanadı ihmale gelmez. Ten kafesinde tutsak olan ruhu özgürleştirip asliyetine rücu ettirmek için nefsimizi aşk ve muhabbet ateşi ile yakıp nura dönüştürmeliyiz. ‘’O yemyeşil ağaçtan sizin için bir ateş çıkarandır. İşte bakın (ateşi) ondan alıyorsunuz. (Yasin/80)” Allah (cc) içimizde meknuz olan aşk ve muhabbet ateşini tutuşturmamız için insan-ı kamile gitmemiz gerektiğini bu ayet-i kerimede izah buyuruyor. Bu nefsi burada aşk ve muhabbet ateşi ile yakıp yok edemezsek orada cehennem ateşi ile yakacaklar. Başka da yol bilmiyorum.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 TEMMUZ SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort