JoomlaLock.com All4Share.net

KİLİNKARLI ŞEYH ZAHİD EFENDİ

Şeyh Zahid Efendi, Erzurum ili Pasinler ilçesine bağlı, eski adı Kilinkar, yeni adı Kayabaşı olan köyde 1911 yılında dünyaya gelmiştir.

Babası Şeyh Abdulkerim, annesi Rahime Hanım’dır. Çocukluğu, gençliği ve orta yaş dönemi bu köyde geçmiştir.  İlminin tamamını medresede tahsil eden Zahid Efendi, babası Şeyh Abdulkerim Efendi’nin halifelerinden Molla Fethullah Bozkoç’un yanında eğitime başlamış-tır. Kur’an-ı Kerim ve Arapça eğitiminin büyük bölümünü Molla Fethullah’tan okuduktan sonra babası Şeyh Abdulkerim’in yanında fıkıh, tefsir, hadis dersleri almaya başlamıştır.

Babaları 1947 yılında bu köyde (Kilinkar) kurduğu medreseye, amcası Çokreşli (Kara-çoban ilçesine bağlı Erenler köyü) Şeyh Esad Efendi’nin ulûm-i Arabî’de mezunu olan Molla Muhammed Özbilici’yi müderris olarak atamıştır. Şeyh Zahid Efendi yaklaşık üç buçuk yıl Molla Muhammed’den usûl-i fıkıh, usûl-i kelam ve diğer ilimlerin talimine devam etmiş, on iki ilmi tamamlamış ve ilim icazetini almıştır. 1950 yılının sonlarında babasının vefatıyla tasavvuf ilmini, Bitlis’in Güroymak ilçesinde -Eski ismi Norşin- bulunan Şeyh Abdurrahman-ı Tâhî Hazretleri’nin torunlarından Şeyh Maşuk Efendi’den almıştır. Altı yıllık tasavvuf hiz-metinden sonra Nakşibendî icazeti alarak halife tayin edilmiştir.

Halifeliği süresince irşadda bulunduğu bölge, babasının da irşadda bulunduğu Pasinler, Karayazı, Horasan ilçeleri ve bu kazaların köyleri olmuştur.

Zahid Efendi, yanında yedi yıl süreyle eğitim aldığı ve bu süre zarfında sürekli beraber kaldığı günlerin sonunda, babası Abdulkerim Efendi’nin Karayazı ilçesi Payveren köyüne gitmesine çok üzülmüş ancak kendisi Kilinkar’da kalıp Şeyh Abdurrahman Taki’den derslerine devam etmişler. Şeyh Maşuk Efendi’ye intisab ederek manevi olarak da kendisini yetiştirmek istemiştir. Bu yılların devamı süresinde evleri adeta bir medrese gibi, günlük otuz-kırk kişinin misafir olduğu ve irşad halkalarının dolup taştığı bir mekân haline gelmiştir. Bu yoğunluklarına rağmen zaman zaman da hizmetkârları ile birlikte Nurşin’e gidip ziyaretlerde bulunurlarken, Siirt Baykan’da bulunan Mazhar Taşkesenli Efendi ile de görüşür, yanında kaldığı günler olurmuş.

Şeyh Zahid Efendi, babasının vefatından sonra kendinden küçük iki kardeşiyle yedi yıla yakın birlikte yaşadıktan sonra 1957 yılında Karayazı’nın Payveren köyüne yerleşti. Burada medrese kurarak çevre köylerden hatta diğer vilayetlerden gelen talebeleri yetiştirmeye başladı.

Şeyh Zahid Efendi, 1965 yılında Horasan eski Müftüsü Muhammed Sıddık Efendi, Çokreşli  Abdurrahman Efendi’nin oğlu Şeyh Abdurrahim Efendi ile karayoluyla Cilvegözünden geçerek Halep yolu ile Ürdün’e varırlar ve kum fırtınasına yakalanarak kaybolurlar. Yol üzerinde han yok, otel yok. Hep otobüslerde ikamet etmekte ve bir hayli meşakkat çekmektedirler. Bunu duyan oğlu Bahaeddin Efendi diyor ki; “O zorluğu görüp duyduktan sonra; ‘Ben bu şartlarda hacca gitmem, çantamı elime alır, kolayca giderim der.’ ve düşündüğü gibi hacca gidişleri o kadar kolay olur ki, Ankara’dan uçakla Cidde’ye giderler. Yanında Horasan Tüdüveren köyünden Molla Muhammed Efendi vardır. Mekke’ye girişte görevliler tarafından bırakıl-mazlar. Mekke eşrafından Şeyh Ömer Enkavî’yi göreceklerini söylerler ve yollar açılır. Şeyh Ömer Enkavî ile tanışıklık ve irtibatlarının, Osmanlı dönemindeki tasavvuf büyüklerinden kalma olduğu ve kaynağının tâ buradan geldiğini hatta Mekke eşrafından Selim Paşa’nın, Abdulkerim Efendi ile Şeyh Masum Efendi’ye Kâbe kapısını açarak iltifatta bulunduğu rivayet edilir.

Zahid Efendi bir gün Diyarbakır eski müftüsü Molla Hanifî Efendi’ye misafir olur, muhabbet derinleşir. Aralarında şöyle bir konuşma geçer: “Kişi sevdiği ile beraberdir, onunla haşr olacak. Amma eğer onun yolunda ise…”

Zahid Efendi on sekiz/yirmi yaşlarında iken bir kaza sonucu attan düşer ve kolu kırılır. Köyde bulunan sınıkçı (Kırık-çıkıktan anlayan köy hekimi) kolunu yanlış bağlar ama çok acı çekmektedir. Bunun üzerine amcaoğlu; “Mani-sa’da iyi bir sınıkçı var, oraya götürün.” diye tavsiyede bulunur ve Manisa’ya götürürler. Manisa’daki sınıkçı, Zahid Efendi’nin kolunu yeniden kırarak düzgün bağladığını ifade eder.

Payveren köyüne geri dönerler. 1986 yılında buradan Erzurum’a hicret zorunluluğu hâsıl olur ve Kazım Yurdalan Mahallesi’nde ikamet ederler. Bir gün yine merdivenden iner-ken düştüklerinde kolları yeniden kırılınca Erzurum Sanayi Mahallesi’nde bulunan sınıkçı Hacı Sabahattin Efendi’ye götürülür. Sabahattin Efendi; “Daha önce bana neden getirmediniz.” diye kabul etmeyince mecburen hastaneye götürülür ve kırık yer alçıya alınır. Zahid Efendi bir yıl sonra aynı evde  bir kaza daha geçirir, bu defa kalça kemiği kırılır. Hastaneye gittiğinde ameliyat önerilir fakat çok yaşlı olduğundan bu operasyon gerçekleşmez. Ancak ayak askıya alınır, ortopedik yatak temin edilerek otuz dokuz gün askı ile çile çeker, “of” bile demez.

Yattığı süre içerisinde abdest, ezan ve namazdan başka bir şeyle meşgul olmaz. Sabah namazında ayağa kaldırılmasını talep eder ve kaldırılır. Ayakta ezan okur, kamet getirir ve namaz kıldıktan sonra tesbihatını da yapıp tekrar yatar. Vefatından bir saat önce, hasta yatağında sağ tarafına, kıbleye dönük vaziyette, yatar iken gözlerini açıp cemaate dönerek; “Ben Şeyh Abdulkerim Efendi’nin büyük zat olduğunu bilirdim ama bu kadar büyük olduğunu bilmi-yordum.” buyurur. Sekarât halinde iken zem zem suyu ile dudakları ıslatılır, o anda eliyle sakalını sıvazlaması dikkat çekmiştir. Bu hali uzun sürmez ve kuşluk vakti Hakk’ın rahmetine kavuşur.

Yüce Rabbim, kendilerine rahmet eylesin. Bizleri de bu dünyada iken büyüklerimizin izinden kıl kadar ayrılmayıp ahirette de onların şefaatlerine erişebilen zümreye dahil eylesin inşaallah… Âmin.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 OCAK SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort