JoomlaLock.com All4Share.net

İyyâke nesta’în Dediğiniz Halde Allah Size Yardım Etmiyorsa İyyâke na’budu’nuzda Bir Noksanınız Var Demektir

İyyâke nesta’în Dediğiniz Halde Allah Size Yardım Etmiyorsa İyyâke na’budu’nuzda Bir Noksanınız Var Demektir - Yakub Haşimi Hocaefendi

Sayı : 124 - Nisan 2018

 

İyyâke nesta’în Dediğiniz Halde Allah Size Yardım Etmiyorsa İyyâke na’budu’nuzda Bir Noksanınız Var Demektir

 

Sual: Efendim malum-u aliniz Türkiye’de tarikatlar geçmişte pekiyi anlaşılamamış, günümüzde de hala anlaşılamıyor… 15 Temmuz’da yaşanan elim hadiseden sonra terörist bir grubun yaptığı bir hadiseyi Müslümanların umumuna özellikle de ehli tarikin üzerine yamama gayreti var. Buna görsel ve yazılı basında bizatihi şahit oluyoruz. Halkı, tarikatların ümmeti Muhammed için tehlikeli olabileceğine dair yönlendirmeler var. 

Eğer kıymetli vaktinizi almazsak tarikat ve tasavvufun dindeki yerinden ve öneminden bahsedebilir misiniz? 

Cevap: İfade ettiğiniz bu hadiseye baktığımızda toplum olarak -çok özür dilerim- biraz etten önce çömleğe düşüyoruz. Et yok, boş çömleğe düşünce de sıkıntı oluyor. 

Evet, bugün Türkiye’de gereği gibi tarikat, tasavvuf, meşayıh, mürid anlaşılamamış, bu ciddi bir sorun. Ama bu sorun neden kaynaklanıyor, niye bu sorun oluyor? Geçmişimizde bu memba bizim elimizde iken, bizi bugünlere o tarikat büyüklerinin himmeti, duası, gayreti, hizmeti, irşadı getirmişken bugün şimdi biz niye böyle kendimize, aslımıza yabancı olmuşuz, bunu irdelemek lazım. 

Bugün Türkiye’de din dediğimiz olgu gereği gibi anlaşılamamış. Zarf anlaşılmadan mazruf anlaşılamaz. Zarfı önce anlayacağız, sonra onun içinde saklı olan mazrufa ulaşacağız. Bugün Türkiye’de din gereği gibi anlaşılamadığı için 15 Temmuz’u yaşadık. Bir paralel devlet yaşamadık, biz bir paralel din yaşadık. Ortaya atılan fitne paralel din fitnesi. 

Nasıl ki geçmişte Hint hükümdarı Ekber Şah Nasrani, Yahudi, İslam ve Hinduizm’i birleştirerek Hindistan’da yeni bir din ihdas etmek istedi, muvaffak olamadı elhamdülillah. İmam Rabbani var gücü ile bununla mücadele etti. Şah vefat edince oğulları o izi sürmedi, devam etmediler… Bugün 15 Temmuz’un müsebbibi olan kişi kırk seneden beri yaklaşık, Türkiye’de paralel bir din oluşturmaya çalışıyordu. O da bütün dinleri sentez ederek; Yahudiliği, Hristiyanlığı, Budizm’i, diğer başka izmleri İslam’ın içinde sentezleştirerek, birleştirerek bir din ortaya koymak istiyordu. 

Ve bu toplum buna prim verdi... Binlerce insan bunun dinine iman etti. Ve bugün şimdi vazgeçmek çok zorlarına gidiyor. Onlara dokunduğunuzda siz din ile savaşıyorsunuz, diyorlar. 

Ama bu insan bir taraftan da devlete yönelmişti. Niye devlete yöneldi? İhdas ettiği dini yeryüzünde yayabilmek için. Veya Türk toplumuna bunu enjekte edebilmek için bir güce ihtiyacı vardı, bu güç de devlet gücü idi, bu yüzden devleti elde etmek istedi. Yani devleti payende yaparak, devleti kullanarak dinini yaygınlaştıracaktı. Bu kadar mektepler, yurtlar, dershaneler vs. bütün bunların maksadı bu dinin yayılması idi. 

Neydi bu adamın iddiası? Bu adam çıkıp diyordu ki Allahu Teâla bana manen bildirdi, Allah bana konuştu… Bu bana vahyetti demektir. Ne vahyetti? Allah bu kâinatı Hz. Muhammed aleyhisselam hürmetine var etti, benim hürmetime de devam ettiriyor... Yani ben bir nevi Hz. Muhammed’in aleyhissalatu vesselam ikiziyim dedi. O’na ikiz olduğunu iddia etti. Bu yüzden kendisine kâinat imamı diyordu... 

Bu adamın dininde ne vardı, ne diyordu bu? Hz. Meryem, Hz. İsa aleyhisselama hamile kaldığında Cebrail aleyhisselam Hz. Meryem’e gelip üflemiştir. Cenabı Hak -la teşbih- kâinattaki çiçeklerin döllenmesi gibi Hz. Meryem’i Hz. Cibril’in nefesinden döllemiştir. Bunun iddiası şu idi: Cenabı Hak, Meryem’e Hz. Muhammed’in ruhunu gönderdi. Hz. Meryem’i ruhu dölledi. Ve o döllenmeden Hz. İsa meydana geldi, Mesih oluştu. O Mesih de benim; ben Hz. Muhammed aleyhissalatu vesselamın oğluyum diyordu… İkizlik yetmedi ona, Hz. Muhammed aleyhissalatu vesselamın oğlu oldu. Mesih, Hz. Muhammed’in ruhundan döllendi ve ben şimdi Mesih olarak geldim. Bunu iddia ediyordu… 

Bir başka iddiası neydi bunun: Kur’an’daki Nasr suresi Mekke’nin Fethi’ni müjdeliyordu. Cenabı Hak Efendimiz’e “Sana Allah tarafından bir fetih verilecek, büyük bir fetihte muvaffak olacaksın.” buyurdu. Ayetin zahiri manası Mekke’nin Fethi idi; işari manası gönüllerin fethi idi... Bu üstün akıllı dedi ki oradaki feth ifadesi, Allah’ın müjdelediği o feth kelimesi fethullah demektir; Allah beni müjdeledi. Bu fethi bana müyesser kıldı. İşte benim bu yaptığım hizmet o fethi mübindir. Ayet beni müjdeliyor, dedi… 

Bu bunları söylüyordu, gizlemiyordu; eserlerinde de bunları yazmıştı. Kırk seneden beri -edenler müstesna- hiç kimse itiraz etmedi. Kimse karşı çıkmadı. Herkes bunun hizmetini takdir etti. Diyanet İşleri Başkanlığı, diğer âlimler, profesörler bazı cemaatler vs. takdir ettiler. Ne büyük hizmet yapıyor, bakın İslam’ı herkese sevdiriyor, bu kadar gençliğin Müslüman olmasına sebep oluyor, böyle ahlaklı bir nesil yetiştiriyor… dediler. Herkes takdir etti... 

Ama bugün boya döküldü, foya ortaya çıktı. Şimdi herkes düşman. Bunun ceremesini herkes çekecek… Allah’ın dinine karşı duyarsız kalmanın ceremesini herkes çekecek. 

Eğer biz Allah’ın dinine sahip çıkmaz, şer-i şerifi müdafaa etmez, Hz. Peygamber’in sünnetini müdafaa etmeksizin kendi tarikatlerimizi, kendi cemaatlerimizi, kendi olgularımızı öne çıkarmaya çalışırsak ayeti kerimede buyrulan: “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, o istediği din asla kendisinden kabul olunmaz…” ifadesiyle muhatap oluruz. Kim İslam’dan başka bir şeyi öne çıkarırsa, başka bir din ortaya koyarsa Allah onu ondan kabul etmez. Bugün şimdi bütün sufiler, mutasavvıflar bunu düşünmek zorundalar. 

1920’li yıllarda şeriat mülga dediler hiç birimiz sesimizi çıkarmadık. Dönem dönem geldiler yasak dediler, hiç sesimizi çıkarmadık. Bu Feto şeytanı geldi şeriatı bozmaya kalktı… Yasak demedi bakın, bu daha tehlikeli. Rusya’da bir devrim oldu, Bolşevik İhtilali. Adamlar bütün dini yasakladılar. Dini bozmadılar, dediler ki din yasak. Camiler kapalı, kiliseler kapalı her şeyi kapattılar. Şimdi aynı zulmü Çin, Doğu Türkistan’da uyguluyor… Oruç tutmayacaksın diyor, gözümün önünde içki içeceksin diyor, bakkalları mecbur tutuyor içki satacaksınız diyor. Halka içki içiriyor. Niye? İbadet mefhumuna karşı, bir ilaha inanmıyor. İnanmadığı için de ona karşı sorumlu değilsiniz, diyor. 

Şimdi bakın bu insan (Feto) ne yaptı? Oruç tutmayın, demedi, orucu bozdu. Memurlar için dedi ki Ramazan’da tutmayın senelik izne çıktığınızda tutarsınız. O zaman Ramazan değil, denildiğinde “Önemi yok, Allah niyetleri biliyor.” dedi. Namaz kılma demedi. Dedi ki şimdi kılma, eve gittin mi toptan kıl. Akşam mesaiden çıkınca sabahtan başla yatsıdan çık, hepsini birden kıl. Veyahut iş yerinde isen fikrinle kıl, kendini namazda diye düşün. Her işi gücü yap ama kendini namazda düşün, namaz kılıyor gibi işine de devam et... Namazı bozdu... İbadetleri bozdu. Kur’ân’ın anlamını, yorumunu bozdu. İnsanlara farklı bir yorum getirdi, kimse buna itiraz etmedi. 

Şimdi müdafaaya daha layık olan İslam’ın şeriati mi, İslam’ın ahkâmı mı; yoksa İslam’dan bir cüz olan tasavvuf mu? Bunu biz Cenabı Hakk’ın bir cezası olarak kabul edelim. Âdem aleyhisselamın hali, nedameti hepimize örnek olmalı. Biz de oturup Allah’a çok tövbe edelim. 

Bu bizim işimiz biraz şuna benziyor kusura bakmayın, düşman memleketi işgal ediyor… Fransızlar Antep’e gelmiş yerleşmiş, Urfa’ya doğru yola çıkmışlar Urfa’ya geliyorlar. Bir münadi gelmiş halka demiş ki: “Düşman geliyor. Antep’i işgal etmiş, şimdi Urfa’ya doğru yaklaşmış. Haydi, gelin hazırlanalım kendimizi müdafaaya, savunmaya geçelim…”

Kimse de çıt yok, kıpırdama da yok, herkes rahat işinde gücünde… Adam siyaset yapmış demiş ki: “Yahu düşman gelmiş isot tarlalarına girmiş. Biberlerimizi zayi ediyor…” Çapayı, kazmayı, baltayı kapan yürümüş… 

Maraş gitmiş Antep gitmiş, Urfa gidiyor, memleket gitmiş çıt yok; isot tarlasına girilmiş; hareket var. Şimdi din bozulmuş, şeriat tahrif edilmiş, kızlarımızın namusu payimal edilmiş; örtü diye bir şey yok denmiş kızlarımıza, herkes başını açmış. Namaz kılmak isteyen insanlarımız namazdan men edilmiş; göz ucunla kıl, ima ile kıl denmiş. Orucun şekli değiştirilmiş, bu insanların ellerine Kur’ân yerine farklı kitaplar tutturulmuş, Kur’ân ellerinden alınmış. Kâinat imamı diye, Peygamber değil de, ne ildüğü belirsiz asliyeti belli olmayan, ermeninin birisi insanlara kâinat imamı olarak tanıtılmış… Şimdi biz bunlara mı yanalım, isot tarlasına mı yanalım. Burada tarikat isot tarlası gibi. 

İmamı Gazali buyurur ki rahimehullah: “Eğer ‘iyyâke na’budu ve-iyyâke nesta’în - Ya Rabbi sana ibadet eder anca senden yardım isteriz.’ dediğiniz halde; Allah’tan yardım istediğinizde size yardım gelmiyorsa, Allah size yardım etmiyorsa o zaman bilin ki sizin ‘iyyâke na’budu’nuzda bir noksanınız var. Ya Rabbi sana ibadet ederim, olgusunda eksiğiniz var noksanınız var. Oraya geri dönün. İyyâke na’budu’ya dönün. 

İyyâke na’budu demek, ya Rabbi senin emrettiğini yerine getirdik, şimdi senin rahmetini bekliyoruz, demektir. Bu millet İyyâke na’budu’ya geri dönmek zorunda. Şeriat olmadan tarikat olmaz. Din olmadan tasavvuf olmaz, zındıklık olur bu. 

Bugün insanlarda şöyle bir anlayış olmuş artık: Sadece tasavvuf anlamında değil bütün dini cemaatlere karşı çıkıyor adam. Çünkü bu Fetöcüler öyle bir tahribatta bulundurlar ki Türkiye’de cemaat olgusunu bitirdiler. Adam diyor ki ben hiçbir cemaate inanmıyorum, ne malum ki bu cemaatlerin akıbeti paralel olmayacak. Sütten dili yanmış adam suya üflüyor, ne diyebilirsin. Ne diyebiliriz? Bunca yıl biz bu insanlara dini anlatmadık, şimdi nasıl tasavvufu anlatalım. Din diye bir şey vermedik bu insanlara. Şimdi herkesin eteği tutuşmuş kendi parçasını, kendi tarikatını, kendi isot tarlasını kurtarmak istiyor. Bakın yine Allah’ın dini için ortada bir şey yok. Bu Hakk’ın cezası. 

Cennetmekân Abdulhakim Arvasi Hazretleri, merhum Necip Fazıl’ın üstadı, hocası, Allah şefaatine nail etsin… Medreseler ve tekkeler kapatılınca ona soruyorlar: “Bu medreseler bu tekkeler hak hakikat yuvası, hikmet merkezi değil miydi? Buralar Allah’ın evi değil miydi? Allah niye kendi evini kapattı? Nasıl izin verdi, buraları yıktı per perişan etti?…” Buyuruyor ki: “Onlar işlevini yitirdi. Cenabı Hak da bir ferdi leimi gönderdi, kapılarına kilit vurdu.” 

İşlevleri ne idi. Medreseler ilim merkeziydi. Ama buralarda ilim vardı amel yoktu, ilim vardı ihlas yoktu... Âlimlerde kibir başladı. İlmi, cedel için kullanmaya başladılar. İlim mücadele aracı oldu, karşındakini habt etmek, onu yenmek ondan üstün gelmek kullanılıyordu ilim. Medrese bu işlevini yitirdi, Cenabı Hak kapattı. 

Tekkeler de tembeller yuvası oldu zikir yapacağız diye oralara toplandılar, fıkhı ihmal ettiler, ilmi ihmal ettiler. Bilinçsiz bir zikir tutturdular. 

Bugün -istisnalar kaideyi bozmaz, ayaklarının tozun gözüme sürme olsun- tasavvufi dediğimiz, sufi dediğimiz gruplara bakın. Folklorik hareketlerden başka yaptıkları bir şey yok. Dans yapıyorlar, Allah’a sığınırız böyle bir şeyden. Saçlı adamlar toplanıyor, saçlarını göstermek için repçiler gibi dans ediyorlar. Ne bu? Efendim bu zikir. Yahu bana bir şey gösterin ki İslam o şeye ölçü koymamış olsun. Misal şu çay içtiğim bardağa İslam ölçü koymamış olsun, yok. Mesela İslam bana diyor ki altın bir bardak ile, safi gümüşten yapılmış bir bardak ile çay içemezsin. Parmağına ziynet olarak altın bir yüzük koyamazsın. Üstüne saf ipekten bir elbise giyemezsin… İslam bütün hayatımı dengelemiş, düzene sokmuş. Parmağımdaki yüzüğün, ziynetin madeninden üstümdeki elbisenin kumaşı ve rengine kadar tarif etmiş. Kaldı ki İslam’ın ana temel esaslarından olan zikre bir ölçü getirmemiş olsun… İslam’da zikir temel meseledir. 

Misal olsun diye söylüyorum, bakın namazın bu kadar ayrıntısı var. Namaz kılıyoruz. Bir musalli, namaz kılan birisi başını secdeye koyduğunda iki ayağını birden ayaklarının altına ince bir sigara kâğıdı girecek kadar secdeden kesse namazı bozulur. Bu kadar ayrıntıya kadar namazda tarif edilmiş. Hangi hal sehiv secde gerektirir, hangi hal namazın iadesini gerektirir bunlar hep tarif edilmiş. Okumanın şekli tarif edilmiş. Bir insan namazda Allahu Ekber yerine ÂÂllahu ekber dese elifi biraz med etse çekse, uzatsa namazı bozulur. Eğer bunda kastı varsa namazı bozulmakla kalmaz imanı da bozulur. Niye ÂÂllahu Ekber istifham manasındadır, Allah var mıdır, demektir. Allahu Ekber Allah büyüktür, anlamında. Ama onu biraz çekerse Allah var mı diye istifham, şüphe meydana gelir. Allah var mı, diye düşünen bir insanın namazı olur mu? 

Bakın bütün bu ayrıntılara kadar tarif edilmiş. Namaz da bir zikirdir. Kur’ân namazı zikir olarak bize anlatır. Hem de öyle ki

“وَلَذِكْرُ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ - Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir.” der. Namaz en büyük zikirdir, der. Şimdi zikrin tarifi olmasın mı? Zikrin ölçüsü olmasın mı? Bugün adam ben sufiyim diyor, çıkıyor dans ediyor: iki ileri bir geri… Geçen bir videoya bakıyorum adam özellikle tembih ediyor; hay hay diye zikrederken bir de ayaklarınızı yere vuracaksınız, diyor… 

Bizim Erzurum’da geçmişte büyük bir zat yaşamış: Hacı Ahmet Baba, Allah şefi’-i ahir etsin, Allah dostlarından bir zat. Bunun meşhur bir müridi, talebesi var belki buralarda da ismini duymuşsunuzdur, şair bir zat… Sümmani Baba diyorlar, Âşık Sümmani. Deyişleri, şiirleri meşhurdur. 

Bu Sümmani Baba bu yollara girmeden evvel halk şairi sonra hak şairi oluyor… Ekmek parası için düğünlerde saz çalar, türkü söylermiş. Tarikata girince de sazını pek bırakmamış, aradan çalıyor. Birkaç sefer de Hacı Ahmet Baba hazretlerinin yanında çalmış. Çalarken de aradan sanki afedersiniz atları sular gibi “brrr” diye bir ses çıkarıyor… Ahmet Baba buna sormuş: “Ula oğul sazın saz, sözün söz de ambu ‘brrr’ nesi, bu ney?” Demiş: “Baba orayı sorma, orası derin gider.” 

Şimdi tamam halka halka, zikir zikir de bu ayağı yere vurması nesi... 

Evet, başa dönüyoruz… 1925’lerde tekkeler hangi sebeple kapatıldıysa bugün ki sufiyye o zamanki bidatlerin hepsini işlemeye başlamış, üzerine de eklemiş. 

Yine Cenabı Hak bize ruhsat veriyor, fırsat veriyor. Bakın yine söylüyorum -istisna olanlar bu söylediklerimin dışında, Allah bizi onlara bağışlasın- ama bugün yaygın olan bir hastalık, dine karşı çok vurdum duyarsızız, şer-i emirlere karşı ilgisiziz… Millet şimdi isot tarlasına girince biz hareketlendik: Vay cemaatlere saldırıyorlar! Saldıracaklar tabi. Allah’ın dinine saldırırken sen neredeydin? 

Bugün Allah’ın dinine saldıran sadece bir kişi, sadece Fetöş değil. Televizyonlarda belki her gün seyrediyorsunuz Adnan Oktar’ı. Allah’ın dinine saldırıyor. Çırılçıplak bayanları yanına alıyor, meleklerim diyor. Kimsenin sesi çıkmıyor. Mustafa İslamoğlu Allah’ın dinine saldırıyor; hadislerle, ayetlerle istediği gibi oynuyor. Mehmet Okuyan Allah’ın dinine saldırıyor. Yıllarca Yaşar Nuri saldırdı; öldü kurtulduk şükür, kimsenin sesi çıkmadı. Mustafa Öztürk diye biri çıkıyor televizyonlara, adamın dilinin kemiği yok, her tarafa döndürüyor her şeyi söylüyor. Caner Taslaman diye bir felsefeci çıkıyor her türlü afedersiniz kusmuğu ortaya kusuyor, kimsede yine ses yok. Biri çıkıyor diyor ki, “Hanımım kalkıyor Ramazanı şerifte sahur yapıyor. Sabah ezanı okununca namazını da kılıyor sonra benim sahurumu hazırlıyor, ben de sahurumu yapıyorum…” Bu adam ilahiyat profesörü… Ezan okunduktan sonra sahur yapıyor. Bunun iddiası ne? Türkiye’de biz fazla oruç tutuyoruz. İmsak vakti erkenmiş. Güneş doğduktan sonra da yiyebiliriz. Bakın buna kimse bir şey demiyor, kimsenin bir rahatsızlığı yok Abdulaziz Bayındır’dan. Muhammed Nurdoğan denilen bir edebiyatçı çıkıyor, televizyonlarda ahkam parçalıyor. Ayetler okuyor, hadisler okuyor, kimse bir şey demiyor… 

Yahu bu insanlar Allah’ın dinine saldırıyor. Allah’ın dinine saldırıyor sorun yok ama biz, bize saldırıldığında rahatsızlık duyuyoruz. Bunu Hak’tan bileceğiz. Hakk’ın bir cezası olarak göreceğiz. İyyâke na’budu’ya geri döneceğiz. Dine sahip çıkacağız…

İnşallah devam edecek...

Sohbet 07.10.2016 tarihinde Sivas’ta yapılmıştır.

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort