JoomlaLock.com All4Share.net

İNSANDA EĞİTİM İLE AÇIĞA ÇIKAN GÜZEL AHLAKTIR

insanda egitim ile

İnsanda Eğitim ile Açığa Güzel Güzel Ahlaktır - Yûsuf-i Kenân

Sayı : 101 - Mayıs 2016

 

İnsanda Eğitim ile Açığa Çıkan Güzel Ahlaktır

 

İnsanoğlu hayat içerisinde sürekli değişim ile muhataptır. Hayatta yaşadığımız süre içerisinde hem ruhen hem de bedenen sürekli bir değişim ve şekillenme içerisine gireriz. Dışarıdan gelen her etki iç dinamizmimizin sağlamlık derecesine göre bizi etkiler. Bu etkilenmeler yerine göre davranış değişikliği oluşturur ya da oluşturamaz. Fakat burada asıl önemli olan değişmesi gereken davranışlarımızın daha fazla zaman kaybetmeden hemen değiştirilmesi ve doğru davranışlara dönüştürülmesidir. Bu doğru davranışların hepsine birden güzel ahlak adı verilebilir. Zaten şüphesiz en büyük eğitici ve öğretici olan son peygamber Hz. Muhammed’in (sav): “Güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” sözü asıl amacımızın ne olması gerektiğini bariz bir şekilde bizlere anlatmaya yeter.

Bir kul olarak en büyük zenginlik güzel ahlaktır. Çünkü ahlakımız bizim toplum içerisindeki yerimizi belirler. Bizimle muhatap olacak insanların kalitesini sağlar. Güzel ahlak sürekli etrafını geliştiren en büyük sermaye hükmündedir. Çünkü etrafımızda belki o an güzelleşememiş ama güzelliğin kıymetini bilen, güzel olmaya her an namzet insanlar belirir. 

“Su, yolunu bulur.” sözünü atalarımız söylerken bize de bir yol haritası çizmişlerdir. En güzel yol Efendimiz Hz. Muhammed’in yoludur. O’na ulaşmayan tüm tali yollar ya çıkmazdır, ya da sonu yakıtı insan olan, ebedi cehennem hayatıdır. Bu sebeple insan su gibi olmalıdır. Su akışkandır. Girdiği kabın şeklini alır. Bizi şekillendirmek isteyen güzel ahlaklı insanların kabıyla güzelleşebiliriz. Toplumu inşa edecek insanlar güzel ahlaklı olanlarımızdır. Çünkü insanoğlu artık söz ile nasihat edilmekten değil, örnek davranışları görmek ile değişime hazırdır. Zaten güzel kelam, şayet güzel insanlardan çıkmazsa ancak dudaktan dökülen gürültü hükmündedir. 

“İnsanların en hayırlısı güzel ahlaklı olanlarınızdır.” buyrulmuşken hayrı başka şeylerde aramak, ömür denilen gelip geçici dünya hayatını ve ebedi ahiret hayatını hezimet ile sonuçlandırır. Her şey kaybolduğu yerde aranır. Biz her şeyden önce insan denilen içimizdeki hazineyi kaybettik. Bu sebeple insanı tekrar diriltemezsek nasıl davranacağını bilen, dünyayı yeniden asliyetine döndürecek, hakka, hukuka riayet ederek adaleti şiar edinmiş İslam toplumunun yetişmesi de hayalden ibarettir. Bu özlenen namzet toplum ancak kendisini gerçekten bilen insanların oluşturduğu topluluktur. Her şey insan merkezlidir. İnsanı yaşamak, insanı yaşatmak asıl gaye olursa örnek toplumlar zaten kendiliğinden oluşacaktır. Atamız Osman Bey’e, Şeyh Edebali’nin (ks) nasihat ettiği gibi: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” İnsan yaşarsa aile yaşar; aile yaşarsa, toplum yaşar; toplum yaşarsa, devlet yaşar; devlet yaşarsa dünya yaşar, kainat yaşar. Hepsinden önemlisi de Mevlamız Allah (cc) bizlerden ve yaptığımız işlersen razı olur. Zaten tüm gaye bu değil midir?

Her şey birbirinin devamıdır. Birbirini tamamlar. Bir canlıyı oluşturan canlılık özelliğine sahip en küçük yapı taşı hücredir. İşte bu en küçük canlı olan hücrede meydana gelen bir kanser hastalığı, otomatik olarak oradaki organı etkiler, işlevini güçleştirir, eğer tedavi edilemezse bir süre sonra koskocaman beden artık nefessiz ve hareketsiz kalır, daha sonra da çürüyerek yok olur gider. İşte tedavi süreci burada da yine hücreye yönelik yapılır. Eğer hücre iyileşirse ilgili organların da işlevi normale döner. Dolayısıyla hayatın devamı da sağlanır. Aynı şekilde toplum da insanların bir araya gelmesi ile oluşur. Önce insan sağlıklı, mutlu, iç aleminde yaratıcısına karşı dürüst ve adil olursa bu güzellik ilkin aile müessesesine yansır. Daha sonra da toplumdaki adalet mekanizması harekete geçer. Herkes birbirinden emin olur. İnsan önce kardeşinin nefsini kendisine tercih eder. Paylaştığı ekmeğin büyük kısmını evvela kardeşine ikram eder. Bu incelik ve nezaket toplumda oturmuş davranış biçimi halini alır ki buna kültür denir. Önemli olan doğru davranış kalıplarını kültür haline dönüştürebilmektir. Fakat bu kültür ne sözle ne yazıyla ne emirle ne de polisle, güç ile sağlanır. Bunu oluşturacak en güzel ve en doğru hatta tek yol gönüllerin fethedilmesidir. En güzel eğitim tanımı olarak diyebiliriz ki, “Eğitim gönülleri fethetmektir.”

İstanbul’u fetheden cihanşümul padişahımız cennet mekan Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul kuşatmasından evvel tebdili kıyafet ile toplumun nabzını tutmak için ülkesini gezer, dolaşır, halkının içerisine girer. Alışveriş yapma bahanesiyle girdiği bir dükkandaki esnaf, istediği kendisinde bulunmasına rağmen karşındaki komşu dükkandan almasını söyler. Sebebini sorduğunda kendisinin siftah ettiğini, ama komşunun henüz hiçbir müşterisiyle ticaret yapmadığını ifade eder. Böylesi kadirşinas bir davranışa şahit olmak padişahı duygulandırır. “Ben bu halkım ile değil İstanbul’u, dünyayı bile fethedebilirim.” sözleriyle hoşnutluğunu dile getirir. 

Ülkeler gönülleri fethedilmiş, inançlı insanlarla fethedilir. En büyük yatırım eğitimdir. Eğitim ise insanı batıldan Hakk’a götürdüğü oranda hedefine ulaşır. Enaniyeti ayyuka çıkmış, ben merkezli yaşayan, egoist insanlar yetiştirmek eğitim olmadığı gibi, insana ve insanlığa en büyük ihanettir. Hele ki bunun adı bir de Milli Eğitim olarak başlamış ise mesele daha da vahimdir. Millilik öz değerlere sahipliktir. Eğer eğitim bizim gönlümüze huzur telkin edemiyor ise, kültürümüzün izlerine muhalif ise burada ciddi bir art niyet aramak gerekir. 

En büyük meselemiz insan yetişmemesidir. İnsan yetiştirmeye yönelik sosyal ve resmi müesseselerimizin olmaması ya da olsa bile asıl işlevinin dışında çalışmalarıdır. Dolayısıyla böyle bir durumun neticesinde gönlü boş cahil nesillerin meydana gelmesi ya da yanlış yönlendirilmiş, iğdiş edilmiş, hilkat garibesi nesillerin türemesidir. Yanlış proje ile yarım ustaların derme çatma bilgileri ile bina edilmiş bir yapının düzeltilmesi ne kadar zor ise, iğdiş edilerek, yanlış ellerde, eğitim adı altında safsatalarla kendinden uzaklaştırılmış, insan görünümlü varlıkların aslına döndürülmesi de zordur. Bu iş her şeyden önce nasip ve ciddi bir emek ister. Zaten bunu başarabilmek de herkesin becerebileceği bir iş değildir ki ehli gerekir. Bu sebepledir ki toplum içerisinden çıkmış alimlerin, insan-ı kamillerin, fadıl kişilerin ölümü adeta alemin ölümü gibi algılanmıştır.

En büyük okul gönül okuldur. En büyük eğitimci, muallim ise insan-ı kamillerdir. Çünkü kalpten kalbe gözle görünmeyen bir hakikat yolu vardır. Hakikat eğitimini bu yolun inceliklerini ve engellerini en iyi bilen insanlar verebilir. Çünkü bu yoldan rehbersiz gidilmez. Menzile ulaşmak ancak rehberin ayak izlerini takip edip gösterdiği istikamette ilerlemekle mümkün olur. İşte bu yol insanı hakikate götürür. Hakikat eğitimini almış insanlar gerçekten yetişmiş, asliyetine dönmüş ve Rabbani eğitim yöntemiyle olgunlaşmış bireylerdir. 

Her şeyden önce bu okullara kayıt olmak nasip işidir. Belki bu okullara herkes alınmaz ama hiçbir dünyevi torpil geçmez. İlk ve en önemli şart, edeptir. İkinci şart ise sevebilmeyi bilmektir. “Edep bir taç imiş ol bar-i Hüda’dan, giy o tacı kurtul her beladan.” Misali kendisini aşağıda tutabilen, alçakgönüllülük meziyeti taşıyan çocuk, genç, ihtiyar, kadın, erkek, zengin, fakir, engelli, engelsiz herkes bu okulun hedef kitlesidir. Edep bu okullara alınabilmek için insanın kendi rüştünü gösterdiği temel zemindir. İkinci şart ise gönül engeli taşımamaktır. Bu okula kolsuz, bacaksız girilebilir fakat sevgiye kapalı, bir kalp sokağından bile geçemez. Sevgisizlik ne büyük bir engeldir. Allah (cc) kimseyi sevgisiz bırakmasın. 

Bu okullarda eğitim görmek gönül işidir. Belki herkes mezun olamaz ama herkes mutlaka kabı miktarınca dolar, taşar. Etrafını aydınlatır. Çevresine kandil olur. Bulunduğu her ortama pozitif enerji verir. Hepsinden önemlisi ise insan olarak kendisini bilir ve tanır. İnsanın kendisini tanıması ile sonuçlanmayan her tedrisat, aldığı her ders, öğrendiği her şey varlık oluşturur. Varlık ise insan ruhunu kemiren tedavi edilmesi elzem ciddi bir manevi rahatsızlıktır. Eğer bu hastalık zamanında tedavi edilmezse ileride çok çetin mücadeleler verilerek üstesinden gelinebilecek bir hal oluşturur. “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım.” buyuran iki cihan güneşi Hz. Muhammed (sav) eğitimin eğer ehil kişiler ile ve doğru alanlarda yapılmadığı zaman ne kadar tehlikeli bir sonuç oluşturacağını açıkça belirtmiştir.

Kainattaki en güzel eserdir insan. İnsanın sırrını açığa çıkartmak varlık sebebimizdir. Çünkü bizdeki bu güzelliği yaşamak ve göstermek Rabbimizin bizlere emridir. Ancak bunun açığa çıkması ile Rabbimizin hoşnutluğu ve rızası sağlanır. 

Eğitim güzel ile çirkini, iyi ile kötünün yer değiştirmesi ile sonuçlanıyor ise amacına ulaşmıştır. Yoksa doktor olmak, kaymakam olmak, mühendis olmak, savcı olmak meselesi değildir eğitimin amacı. Bunlar öğretim ile alakalı girişimlerdir. Bir kişi mühendis olmak için mühendislik eğitimi veren fakülteye gider, başarılı olursa diplomasını alır mühendis olur. Her mesleğin kişiden istediği belli şartlar ve vasıflar mutlaka vardır. Bunlar yerine getirilirse başarı sağlanır. Her meslek için durum aynısıdır. İlgili fakülteye gidip o şartları başarılı bir şekilde yerine getiren her birey ilgili mesleğin mensubu olabilir. Fakat insan olmak farklı bir olgudur. Bu eğitim ile alakalı bir kavramdır. İyi bir doktor olmak ile iyi bir insan olmak her zaman aynı şahsiyette bütünleşmeyebilir. İyi bir tıp öğrenimi görmek insanı başarılı bir doktor yapsa da iyi bir insan olmasını sağlamaz. 

İnsanlık eğitiminin en sağlam ve sağlıklı müessesesi, insan-ı kamillerdir. Çünkü bu yöntem Rabbani bir eğitim yöntemidir. Bunun yolu budur. Buna direnmek zulümdür. Bu müesseseleri inkar etmek insanlık adına işlenen en büyük cinayettir.

Buradan sormak lazım tasavvuf yoktur diyenlere o zaman ne var? Bak bakalım sen kendi benliğinden başka kimi nereye çağırabiliyorsun. Sen olmadan kimi nereye davet ediyorsun. Bu benlik küfrü ile sen kime ne verebilirsin. Ya da sende ne var ki, olmadık iftira ve yanlış telkinlerle başkalarının zihinlerini bulandırıyorsun? Hem bugün her bilgiye internet denilen dünya ağı ile, ceplerimizde taşıdığımız akıllı telefonlarla rahatça ulaşabilirken, bu neyin varlığı, üstünlüğü anlamak hakikaten de zor geliyor bizlere. 

Asıl olan zorda kaldığımızda kimden yardım istiyoruz, dinin emir ve yasakları bizde ne kadar oturmuş, yalnız kaldığımızda huzuru nerelerde arıyoruz, iyi günde, kötü günde kimden ne kadar yardım ve destek talep ediyoruz? Dilden düşürmediğimiz Kur’an bize ne kadar hükmedebilmiş? Neden doğruluğuna iman ettiğimiz bu hükümler bizde hayat biçimi olarak oturmamış?

Bunların hepsi insanlığımızı sorgulayarak, insanlığın neresinde olduğumuzu anlamaya çalışarak vereceğimiz cevaplardır.

Sözün hülasası şudur: “İnsan, eğitim ile açığa çıkar.”

 

Yazar: Yûsuf-i Kenân

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort