JoomlaLock.com All4Share.net

Hz. ALİ EFENDİMİZ'İN (ra) ANLAYIŞI

Hz. Ali (radıyallahu anhu) Efendimiz ile Iraklı biri arasında şöyle bir konuşma geçer:

Hz. Ali (radıyallahu anhu): Siz Iraklılar Kur’an-ı Kerim’deki en umut verici âyet olarak şunu biliyorsunuz. “Ey nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım, Allah’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Kuşkunuz olmasın ki Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü Allah bağışlayıcı ve merhamet edicidir.” (Zümer Suresi, 53. âyet-i kerime) değil mi?

O şahıs: Evet! Öyle biliyoruz, der.

Hz. Ali (radıyallahu anhu): Fakat biz Ehl-i Beyt, Allah’ın kitabında en umut verici âyet “Şüphe etme ki, Rabbin sana verecek ve sen hoşnut olacaksın!” (Duha Suresi, 5. âyet-i kerime) diyoruz ki, o da şefaattir.

İlmin kapısı olarak Ali Efendimizin (kerremallahu veche)bir arkadaşına nasihatini, o arkadaşının Allah (azze ve celle) ile olan ilişkisini ve Efendimize (sallallahu aleyhi vesellem) bakışını tashih edişini görüyoruz bu rivayette.

Ashabın  hepsinden Cenâb-ı Hak razı olmuştur. Onların ayağının tozu gözümüze sürme olsun. (Radiyallahu anhum ve radu anh) “Öne geçen ilk Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’dan razı olmuşlardır. (Tevbe Suresi, 100. âyet-i kerime)

İşte bu razı oluş içerisinde Ali Efendimizin müdahalesi söz konusu. Daha ince olana, daha güzel olana bir davet var. Iraklı şahıs ve o çevre eksenindeki bakışta esas alınan Zümer Suresi 53. âyet-i kerimedeki; Kulun kendinde tespit ettiği günahkârlık ve çözüm arayışı olarak Mevla’sının rahmetinin çokluğu, O’nun Gafur-ur Rahim oluşu öne çıkmakta. Bu elbetteki doğru bir bakış ama daha doğru ve daha güzel olana işaret ve davet var Ali Efendimiz tarafından. Birinci olarak Kur’anı ve Peygamberi (sallallahu aleyhi vesellem) doğru anlama ölçüsü belirtiliyor: Ehl-i Beyt (radıyallahu anhu)

Rivayetlere göre 120 bin kadar sahabe var Veda Hutbesi’nde. Gelemeyen sahâbelerle yaklaşık 300 bin Müslüman var o dönemde. Bu kadar insan içerisinde Resûlullahı en doğru tanımayı, anlamayı Ehl-i Beyt’in gerçekleştirdiğini vurguluyor Hz. Ali Efendimiz.

Nasr Suresi’nde “Allah’ın yardımı ve zaferi geldiğinde…” âyetlerini işiten Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anhu) ağlıyor. Hz. Ömer (radıyallahu anhu): neden ağlıyorsun? dediğinde ise “Allah Resûlünün görevi bittiğine göre vefatı yakındır, buna ağlıyorum!” der.

Hz. Ömer: Vallahi bu sureyi ben de böyle anlamıştım, der.

“Bilal bendendir, Selman bendendir, Suheyb bendendir” diye buyrulan birkaç sahabeyi de eklersek dini Hz. Peygamber eksenli kavramanın önemi daha bir anlaşılır.

Cenâb-ı Peygamber Hz. Ebubekir için “Elim”, Hz. Ömer için “Gözüm” derken kendine nisbet etmektedir.

Sonuçta Ehl-i Beyt O’nun nesli, diğer yakın olanlar bedeninde azaları gibi O’na yakın olanlardır. İşte bu durum O’nun Ehl-i Beyt’inden olarak Hâce Hazretlerinin bize öğrettiği üzere anlayışla mümkün olmaktadır. Anlayışı gerçekleştiren şey ise sevgidir. Seven kişi, sevdiğinin parçası haline gelmektedir. Âlemlerin efendisine “Bendendir” dedirten “Elimdir, gözümdür” dedirten şey o insanların efendimize  (sallallahu aleyhi vesellem) bakışlarıdır, sevgileridir.

Bugün büyüğümüz Hâce hazretlerinin bir şiirinde ifade ettiği “ihvanlarım, bedenimde azalarım” değişi sevgi ve anlayışla gelişen yakınlığa işaret eder. O gün Efendimizde  (sallallahu aleyhi vesellem) gerçekleşen etle tırnak yakınlığı bugün de “El ulema verasetünnebi” âlimler Peygamberin varisleridir hükmüyle Peygamber vârisi olarak İnsan-ı Kâmil ile yaşanmaktadır.

Cenâb-ı Hakk’ın hadis-i kutside: “Kulum bana farzlarla yaklaşır, nafilelerle kendini bana sevdirir. Tâ ki ben onun gören gözü, tutan eli olurum!” buyurması ile de sevginin ne kadar yakınlaştırıcı-erdirici olduğu vurgulanmaktadır.

İkinci olarak Hz. Ali Efendimizin “Şüphe etme ki Rabbin sana verecek ve sen hoşnut olacaksın.” âyet-i kerimesi ile Hz. Peygambere o kişiyi yöneltmesi var. Önceki âyeti kerimede Rabbimizin rahmeti, Gafur ve Rahim oluşu vurgulanmakta ise de Ali efendimiz bu rahmet pınarında ancak Hz. Peygamber aracılığıyla yararlanabileceğimizi vurgulamakta.

Kişinin günahında varlığından pişmanlık-nedamet duyması başlangıçtır. Gereken adım tevbedir ve bu ancak Resûlullahın elinde huzurunda kabul olmaktadır. O ashabının şahidi olduğu kadar ümmetinin de şahididir.

Üçüncü olarak Hz. Ali efendimiz Cenâb-ı Peygamberin şefaatine işaret etmektedir. Yine Ali Efendimizin rivayet ettiği:
- Kıyamet günü ben ümmetime istediğim kadar şefaat ederim. Tâ ki Cenab-ı Allah bana “hoşnut oldun mu?” diye çağırır, ifadeleri de Hazreti Peygamber’in ümmetine nasıl sahip çıkacağına dair açıklamadır. Rabbimiz Teâlâ Hazretleri Hz. Peygamberin  (sallallahu aleyhi vesellem) “Yeter” diyeceği âna kadar vereceğini, O’nun hoşnutluğunu esas alacağını bildiriyor.

Büyüğümüz Hâce Hazretleri bir sohbetlerinde Hz. Peygamberin hoşnutluğunu sünneti olarak açıklamışlardı. Efendimizin yapıp ettiği her ne varsa bu yüzden bizim başımızın tâcıdır. Hatta sünnet deriniz oluncaya kadar… diye buyurmuşlar, Hz. Peygambere  (sallallahu aleyhi vesellem) yakınlaşmanın ancak O’nun sünnetine bakış ve ittiba ile mümkün olacağı ifade edilmişti.

Bizi de bugün Ehl-i Beyt  ile Hz. Ali ve Hz. Sıddık anlayışı ile muhatap kılan Rabbimize sonsuz hamd-u senâlar, Efendimiz’e sonsuz salât ve O’nun varis-i ekmeline selam ve ihtiram olsun.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2008 EKİM SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort