JoomlaLock.com All4Share.net

ASHABIN SOHBET ANLAYIŞI-3

İmran bin Husayn (Radiyallâhu Anh) hazretlerinden önceki yazılarımızda bahsetmiştik. Onun, Efendimizin (Sallallâhu aleyhi ve sellem) sohbeti seniyyelerine bakışına değinmiş, devesini bulmak için sohbetten ayrılışına sonradan ne kadar hayıflandığını belirtmiştik.
Bu âlim sahabe ile ilgili birkaç rivayeti daha naklederek onun örnek anlayışını gözler önüne sermeye çalışacağız.

Hz. İmran bir arkadaşına şöyle seslenir:

-Ey Mutarrif, vallahi eğer istesem aralıksız ve hiç bir tanesini tekrarlamadan iki gün boyunca sana Peygamber Efendimiz’den hadis nakladebilirim. Fakat Efendimiz’in sözlerinden bazılarını karıştıranları gördüğüm için eğer nakledersem yanlış söylemiş olabilir miyim diye kuşkulanıyor, geri duruyorum.

Bir rivayette de fitneci bir adama şöyle der: “Sen ahmak bir adamsın. Allah’ın kitabında öğle namazının dört rekât olduğu geçiyor mu? Öğle namazında sesli de okunmaz. Namaz, zekât ve benzeri şeylerin Kur’an-ı Kerim’de şekli açıklanmamıştır. Allah’ın kitabı kapalı geçmektedir. Onun açıklayıcısı Peygamber’in sünnetidir.
Allah’ın kitabı ile Resûl’ün sünnetini ayırmaya çalışan o günün ve bu günün ahmaklarına Hz. İmran’dan evrensel bir cevap…

Her şey Kur‘an’da var, bize Kur’an yeter gibi kasıtlı, art niyetli yaklaşımların tarihi demek ki hayli eski…

Bu yazımızda asıl olarak İmran bin Husayn hazretlerinin sohbet anlayışı ile ilgili bir rivayeti anlamaya çalışacağız:

Rivayetlere göre Hz. İmran, Efendimizin (Sallallâhu aleyhi ve sellem) ahireti şereflendirmesinden sonra bir karın ya da bel hastalığına yakala-nır ve otuz yıl kadar yatağa mahkûm olarak yaşamak zorunda kalır. Ashab-ı Kiram’dan arkadaşları onu ziyarete gelirler. Hz. İmran hurma dallarından yapılmış bir sedir üzerinde yatmaktadır. Arkadaşları onun halini görünce üzülerek gözyaşı dökerler. Hz. İmran ise onlara şöyle der:

-Benim için üzülüyor musunuz? Hayır, vallahi ben üzülmüyorum. Allah’ın benim için takdir ettiği şeye ben razıyım. Eğer ölümümden sonra açıklamak şartıyla kabul ederseniz size bir sırrımı söyleyeceğim.

-Kabul ettik, söyle ya İmran!

-Ben bu halimden dolayı cemaate sohbetlere gelemediğim için melekler beni ziyarete geliyor. Onlarla görüşüyor sohbetleşiyoruz...

Evet, şefaatleri üzerimize olsun, bütün ashabtaki sevginin, teslimiyetin, sabır ve şükrün bir misalidir Hz. İmran’da görülen. Dağ başında tertemiz oksijeni ciğerlerine çekip elhamdulillah diyen insan misali bu temiz bilgiyi aklımızdan önce gönlümüze göndermemiz gerekir. Çünkü iman, sevgi, takva… sırf akıl boyutlarıyla anlaşılmaya çalışılırsa çok kuru, yüzeysel bir Müslümanlık karşımıza çıkar.

Elhamdulillah, Kâinatın Efendisi’nin (Sallallâhu aleyhi ve sellem) başını çektiği hakikat kervanının ilk halkasını oluşturan Ashabı Kiram efendilerimiz bugün bile oksijen pompalamakta, daralan göğüslerimize.

İbadeti, Allah’ın razı olduğu şeyleri yapmak, ubûdiyyeti/kulluğu, Allah’ın yaptığı şeylerden razı olmak şeklinde tarif etmiş büyüklerimiz. Ashab-ı Kiram, Efendimiz’den öğrendiği salih amellerde Hakk’ın rızasını ararken başlarına gelen her hadiseyi de güzel Allah’ımızın bizim için seçtiği/tercih ettiği, diyerek canı başı üzere karşılamıştır.

Hatta Ashab’ın doruğu Hz. Sıddık (Radiyallâhu Anh): “Tasarladığım şeylerin birçoğunu yapamadım. Yaptığım şeylerin birçoğu da tasarladığım şeyler değildi. Bu da Allah-u Teâlâ’nın bendeki en büyük delilidir.”
buyurur.

Kader, Rabbin takdiridir. Bu, anlamaya çalışılacak bir konu değil, imanla hissedilecek bir bağdır, ilişkidir. Kul, imanla Mevlâ’sının el-Mü’min tecellisini üzerine çeker. İman bağımızla girdiğimiz güvenlik alanı içerisinde biliriz ki “Allah’tan zarar gelmez.” İman kişinin ailesi, çevresi, toplumuyla da ilişkisini en sağlıklı zeminde kurmasıdır. Mü’minlerden oluşan topluluğun birbirlerine kanı, canı, malı, namusu haramdır. İman toplumun emniyet kilididir.

Hz. İmran’nın kadere rıza göstermesi Hakk’ı tanıyışıyla gerçekleşmektedir. Efendimizin (Sallallâhu aleyhi ve sellem): “Mü’minin hali ne güzeldir! Nimete erince şükreder, ecir alır; musibet gelince sabreder, ecir alır.” ifadeleri ve “İmanın yarısı sabır, yarısı şükürdür, yakîn ise tamamıdır.” açılımı birleştirilirse insanın yakîn kesbetmesi ile hayatta yaşadığı şeylerde Mevlâ’sı ile ilişki kurması gerçekleşir. Bu dünya Mevlâ’mız ile alışveriş üzerine kuruludur. Mü’min Allah’tan geleni yine O’na çevirmek durumundadır. Kendi merkezli yaşayan “Nefsinin hevâ ve hevesini ilah edinmiş” insan, Allah’a rağmen kendine alan belirleyen kimsedir. “Sen sensin, ben de benim!” cevabını veren nefsin tezahürleri modern hayatta oldukça fazladır.

Hz. İmran (Radiyallâhu Anh) otuz yıl yatağa mahkûm oluşuna rıza ve hoşnutlukla bakarak adeta Mevlâ’sını kendi üzerinde gayrete/galeyana getirmiştir. Bu rızaya, sema ehlinden melâikenin gönderilmesi ile adeta gönül alma ile karşılık verilmiştir. Burada bizce önemli olan meleklerin gelmesi değil, bu gelişe sebep olan şey, sohbete duyulan arzudur. Âlemlerin Efendisi’yle sağlığında sohbetleşen, O’nun vücûduyla, sözüyle, nazarıyla hülasa her şeyi rahmet olanla irtibat kuran Hz. İmran, Efendimizin ahireti şereflendirmesi ve hastalığı gibi engelleri bahane etmemiş, aşkla yönelişi, ihtiyacını ayağına getirtmiştir.

Efendimizin 63 yıllık hayatında en büyük sünneti, sohbeti seniyyeleridir. Kendisine gönül veren insanları aşkla eriten ve şekillendiren Efendimiz, bu tasarruflarını en yoğun olarak sohbette gerçekleştirmiştir. İşte bu nefsin/varlığın ergimesi ile oluşan yakîn Hz. İmran’ın anlayışını oluşturmaktadır.

“Beni Rabbim terbiye etti, ne güzel terbiye etti!” buyuran Efendimiz, Ashab’ına da kendi güzelliklerini aktarmıştır. Ashab böyle şekillendi, ya sonrakiler? Elhamdülillah, Efendimizin (Sallallâhu aleyhi ve sellem) varisi olarak Hz. İnsan her dönemde olmuş ve ümmeti eğitme görevini üstlenmiştir. Bugün tek söyleyebileceğimiz şey, Ashab’a lütfettiğini bizden esirgemeyen, Rahîm, Kerîm Mevlâ’mıza hamdü senalar olsun...

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2008 EYLÜL SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort