JoomlaLock.com All4Share.net

HAK-BATIL MÜCADELESİNDE SÜNNETULLAH (MÜCADELE KANUNU)-3

Müslümanların Başına Gelen Hâdiseler, Allâh’ın, Haklarındaki Yardım Sünnetini Bozmaz:
Allâh’ın haberi ve Kur’ân-ı Kerim’in bildirmesiyle öğrendiğimiz “mü’minlere yardım” hakkındaki sünnetullâh, hakkında zerrece şüphe edemiyeceğimiz kuvvetli bir sünnettir. Öyle ki, mü’minlerin yenilgileri, düşmanları tarafından perişan edilişleri ve yardımsız kalışlarıyla sünnetullâh bozulmaz ve sarsılmaz. Çünkü “sünnetullâh” mü’minlere yardım için devrededir. Mü’minler ise, Allâh’ın kitabında, Resûlü’nün sünnetinde ölçü ve niteliklerini açıkladığı mü’minlerdir. Yoksa kendi ölçülerinin, hayâl ve kuruntularının gereği inanan “mü’minler” değil. Bu takdirde onların bâtıl gürûha galebe çalmaları söz konusu olamaz. Çünkü onlardan istenen, îman ve bu îmanın gereği olan nitelikler ve icraattır. Bu da onlarda yoktur. Üstelik onlar, Allâh’ın va’dettiği yardıma müstehak olamazlar. Şu halde onlara yaraşan, hal ve gidişatlarını,  hatalarını ve mevcut eksikliklerini düzeltip anlayarak kendilerine gelmeleri, îman üzere kalıp îmanlarının gereğini yapmaları, “Mü’minlere yardım etmek bize haktır!” haberiyle ilgili Rabbânî kanunun şümulüne girmek için de îmanın mâna ve inceliklerini gönüllerine yerleştirmeleri, meyvelerini de dış dünyalarına sunmak suretiyle vaziyeti düzeltip kaybedilenin tedarikine bakmaları gerekir.

A- Îman ve Fizikî Yardım Unsurları:
Bil ki, îman, tek başına savaş durumunda, savaş için asker sayısı, donanım vesâir gerekli görülen harp vasıtaları gibi maddî yardım unsurlarının yerini tutamaz. Harb alanı dışında da, yani diğer cihada konu olan alanlarda ve bâtılla bu sahada mücadelede de durum aynıdır. Bunun içindir ki, Allâh (cc) bize, maddî kuvvet hazırlamamızı emretmiş ve şöyle buyurmuştur:

“Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın...” (Enfâl/60).

Çünkü İslâm, gerçek dîndir. Yardım sebeplerinde îmana destek olan güç ve fizikî etkenlerden habersiz kalamaz. Fakat bunun da, Allâh’ın belirttiği belli bir normu vardır. Ta ki, düşmanlarımıza mağlûb olmamak, hesap ve ölçülerimizde hata ve yanılgıya düşmemek için, aşırı gitmeden, takdir ve kıymet ölçüsüne riâyetle her şeyin hakkını verelim.
Az olmalarına rağmen, mü’minlerin üstün geleceklerine işaret eden âyet şöyledir:

“Ey peygamber, mü’minleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabreden yirmi kişi olsa (onlar), kâfirlerden iki yüz kişiyi yenerler. Sizden yüz kişi  olsa (onlar), iki yüz (kâfiri) yenerler.  Çünkü o kâfirler anlamaz bir topluluktur. Şimdi Allâh sizden yükü hafifletti, sizde zaaf bulunduğunu bildi. Bundan böyle sizden sabreden bin kişi olsa Allâh’ın izniyle iki bin (kâfiri) yenerler. Allâh sabredenlerle beraberdir” (Enfâl/65-66).

Birinci âyette Allâh (cc), Resûlullâh’ın ashabı olan mü’minlere sabırlı yirmi kişinin, kâfirlerden iki yüz kişinin hakkından geleceğini haber veriyor. Bu bir kolaylıktır, hafifliktir. Allâh Teâlâ, sabırlı mü’minlerden yirmi kişi, iki bin kişiye gâlip gelecek demiyor. Çünkü sabırlı mü’minlerin îmanları, kâfirlerin yüreklerindeki küfür kuvvetinden daha güçlü olsa da, îman kuvvetinin küfür kuvvetini yenmesinde belli bir ölçü vardır. Allâh (cc), îman gücünü, bir mü’minin on kâfire, yirmi mü’minin iki yüz kâfire üstün gelecek tarzda vermiştir.

Fakat, kâfirler bin kişi olsa, Allâh’ın, yirmi mü’minin bin kâfire üstün geleceğine dair haberi yoktur. Aksine âyet işaret ediyor ki bu durumda mü’minlerin sayısı gâlibiyet için adeden yeterli değildir. Bunun anlamı şudur: Fizikî gücü, asker sayısı da buna dahil, rolü inkâr edilemez. Öte yandan, mü’minlerin topyekün bir ümmet olarak bu hususa ibretle gözlerini açması, kendi güçleriyle düşmanlarının gücünü eşitleyerek veya onların güçlerine yakın olacak şekilde ince hesaplar yapmaları gerekir. İşte o zaman mü’minler, îman gücüyle düşmana ağır basar ve Allâh’ın izniyle, gâlibiyet mü’minlere nasip olur.

B- Fizikî Gücün Yüreklerdeki Tesiri:
Bil ki, fizikî gücün -hakk ve bâtıl ehlinin çokluğu- yüreklerde tesiri vardır. Mü’minlerle kâfirlerin yüreklerinde bu, eşit orandadır. Bir tarafın, fiziksel yönden kuvvetli gördüğü tarafa kendi gücünü belli ettirmesi, diğer tarafın da hasmını azımsaması bu tarz bir etkidir. Nitekim mü’minler, azim ve sebatla yardım âmillerine sarılıp, sabırla düşmana karşı harbedecek ve hücuma geçebilecek cesareti kendilerinde bulmaları için kâfirleri azımsarlardı. Silah türü ve bunun çokluğu gibi diğer fiziksel güç unsurlarının çokluğu da, savaşçıların çokluğu ve onların kuvvetin azlığı ve çokluğunu belli ettirecek tahrik girişimleri gibidir. Anlattığım bu gerçek; fert fert, ümmet ve cemaatler olarak, özellikle Müslüman cemaatlar, mü’minleri, fiziksel gücün çok yönlü olup tek bir türle sınırlanmadığı şu asırda, maddî güç bakımından düşmanlarından daha kuvvetli olmaya dâvet ediyor.

Şu âyetler, fiziksel gücün, mü’min ve kâfir muhariplerin yüreklerinde bıraktığı ize işaret etmektedir:
“Allâh, sana onları uykunda az gösteriyordu. Eğer sana onları çok gösterseydi, çekinirdiniz ve  (savaş) işinde birbirinizle çekişirdiniz. Fakat Allâh, sizi bundan kurtardı. Çünkü o, göğüslerin özünü bilir. Karşılaştığınız zaman onları sizin gözlerinize az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu ki yapılmış bir işi yerine getirsin. İşler hep Allâh’a döndürülecektir.” (Enfâl/43/44).

Bu iki âyetin tefsîrinde “Allâh (cc), Bedir Savaşı’nın başlamasından biraz önce, Peygamberi’ne rüyasında kâfirlerin sayısının az olduğunu  gösterdi. Resûlullâh (as) bu  durumu ashabına haber  verdi. Bu haber onlar için, düşmana karşı sebat ve şecaat kaynağı oldu. Allâh bu durumu Nebîsi’ne şöyle açıkladı: “Size onları çok gösterseydi” Yani, sana düşman sayısını çok gösterseydim, “çekinirdiniz” Yani, kâfirlere hücûm ve yönelme hussunda mü’minlerle korkuya kapılırdınız “ve birbirinizle çekişirdiniz” Yani mü’minler arasında görüş ayrılığı ve çatışma çıkar, parçalanma baş gösterir ve gerisin geri çekilir, savaşamazdınız. Sonra düşmanla karşılaşınca Resûlü’nün rüyasını doğrulasın, verdiği haberi bizzat gözleriyle görsünler, îmanları artsın ve savaşta daha sebatlı olsunlar  diye Allâh onları mü’minlere az gösterdiğini açıkladı: “Sizi de onların gözlerinde azaltıyordu” Yani, kâfirleri cesâretlendirecek şekilde mü’minleri az gösteriyordu. Daha sonra da mü’minlerden beklemedikleri ve fark edemedikleri çokluğu ansızın görünce paniğe kapılıp can kaybına uğrarlar. Böylece mü’minler üstünlüğü ele geçirmiş olurlar.” denilmektedir.31

Bu iki âyet ve tefsîrinden anlaşıldığı gibi, fizikî gücün -burada askerlerin azlık veya çokluğu söz konusudur- meydana atılma ve cesâret yönüyle yardımlı ve yardımsız kalma bakımından yüreklerde bir tesir ve izi vardır. Çünkü bir taraf hasmının sayıca azlığını fark edince, bu onun saldırıya geçmesine cesaret verici olur, sebatını ve üstün gelme gayretini artırır. Aksine hasmının sayıca çokluğunu fark edince, bu onu çarpışmada tereddüte sevkeder, direncini kırar. Aynen bunun gibi, silah ve türleri, silahın azlığı veya çokluğu ile güç elde etmek ve savaşın diğer donanımlarıyla kuvvet sağlamak, savaş meydanında ve diğer cihad alanlarında mücadele etmek de yüreklerde iz bırakır.

2) Allâh Korkusu:
Allâh (cc) buyruyor ki: “O zaman sen mü’minlere: ‘Rabbiniz’in, size indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi, size yetmez mi?’ diyordun. Evet, sabreder, (Allâh’ tan) korkarsanız; onlar hemen şu dakikada üzerinize gelseler, Rabbiniz size nişanlı beş bin melekle yardım eder.” (Âl-i İmrân/124-125).

Bu âyetin tefsîrinde: “Göründüğü kadarıyla, yardım ve destek, ihtiyaç durumunda melekler orduya karışırlar. Çatışma esnasında onlara ihtiyaç olmayabilir de. Onların yalnızca bulunması, kalbin güçlenmesi için kâfidir. Beş bin meleğin gelmesi içinse, üç şey şarttır: Sabır, takvâ ve kâfirin âni taarruzu”32 denilmiştir.

Meleklerin, mü’minlere yetişmesi, onların takvaları sâyesinde idi. Çünkü mü’minlerin sabırları, takvalarından kaynaklanıyordu. İbn Teymiyye’nin (662/1263) dediği gibi: “Takvâ, Allâh’ın emirlerini yapmakla, nehiylerini terk etmeyi bünyesinde toplar.”33 Sabır ise Allâh’ın emridir. Sonra meleklerin desteği, kâfirlere karşı mü’minlere yardımın gerçekleşmesi içindir. Böylece takvâ, Rabbânî kural gereği, mü’minlere yardımı kesinleştiren ve sağlama alan etkenlerden kabul edilmiştir.

Hz. Ömer’in, Askerlerine Takvâyı Tavsiye Etmesi:
Hz. Ömer (ra), Irak savaşında bulunan Sa’d b. Ebî Vakkas ve askerlerine yaptığı vasiyyetinde şöyle diyordu:
“Sana ve askerlerine, her halükârda Allâh’tan korkmanızı emrediyorum. Çünkü takvâ, düşmana karşı yapılan hazırlıkların en üstünü ve harpteki hîlelerin en güçlüsüdür.

Sana ve askerlerine, kendinden ve düşmanlarından yana günaha girmek konusunda dikkatli ve uyanık olmayı emrediyorum. Çünkü askerin günahı, kendileri   için düşmanlarından daha korkunçtur. Müslümanlar yalnız Allâh için düşmana saldırınca yardım görürler. Böyle olmasa, bizim onlara karşı bir gücümüz olamaz. Çünkü sayımız ve hazırlığımız onlar kadar değil. Günahta onlarla aynı olursak, kuvvet bakımından üstünlük onlara geçer. Allâh’tan korkarsanız, onlara karşı koyulur ve gücümüz sâyesinde mağlub olmayız. Biliniz ki, yol esnasında, üzerinizde Allâh tarafından koruyucu melekler vardır. Onlardan hayâ ediniz. Allâh yolunda, Allâh’a isyan etmeyiniz.

Düşmanımız bizden daha şerlidir. Kötülük de etsek, onlar bize musallat olmazlar, demeyiniz. Nice milletler var ki, daha şerlileri onlara belâ oldular. Nitekim Allâh’ın hoşnut olmadığı şeyleri yaptıklarından dolayı İsrailoğullarına Mecusî kâfirler (Babilliler) musallat olmuştu da memleketin her köşesini talan etmişlerdi. Böylece Allâh’ın va’di yerini bulmuştu. Düşmanlarınıza karşı yardım istediğiniz gibi, Allâh’tan kendiniz için de yardım isteyiniz. Aynı şeyi ben de, kendim ve sizin adınıza Allâh’tan istiyorum.”34

3) Dine Yardım:
Allâh’ın bâtıl ve bâtıl ehli ile mücâdele eden mü’minlere yardımındaki sünnetullâhta etkili kıldığı yardım âmillerinden biri de, onların bütün güçleriyle İslâm Dîni’ne yardım hususunda seferber olmalarıdır. Allâh (cc) buyuruyor ki: “Ey insanlar, eğer siz Allâh’ın dînine yardım ederseniz (Allâh da) size yardım eder; ayaklarınızı (hakkı koruma yolunda) sağlam tutar.” (Muhammed/7).

Bu âyetin tefsîrinde şöyle denilmiştir: “Allâh’a yardım ederseniz” Yani Allâh ve Resûlü’nün dînine yardım ederseniz, Allâh da düşmanlarınıza karşı size yardım ve fethi müyesser eder, harb meydanlarında veya İslâm caddesinde ayaklarınızı sabit kılar.”35 İmâm er- Râzî (544/1149) tefsîrinde: “Allâh’ın yardımı konusunda birkaç görüş vardır:

1- Allâh’ın dînine ve yoluna yardım ederseniz,
2- Allâh’ın taraftarlarına yardımcı olursanız.”36 demektedir.

Allâh’ın dînine yardım, Müslümanın kendini tamamıyla Âlemlerin Rabbi olan Allâh’a teslim etmesiyle tahakkuk eder. Öyle ki, bu hususta O’na tam ve mutlak teslimiyetten başka bir şey kalmaz. Bu boyun eğiş ise, Allâh’ın şerîatına tam bir teslimiyetle kendini gösterir. Bu hal, mü’minin kendinde, yaşantısında ve bütün âzalarında görülür. Böylece, yeryüzünde Allâh’ın, insanlar arasındaki ilişkileri kontrol ve idâre eden şerîatını ikame etmek için Müslümanın daimî cihadı sayesinde, O’nun dînine yardım edilmiş olur. Öyle ki, Müslümanlar, ancak onun kanunuyla muhakeme olur, ancak O’nun hakemliğini kabul ederler.

Diğer çok önemli bir mesele de, er-Râzî’nin “Allâh’ın taraftarlarına ve O’nun yoluna yardım ederseniz, Allâh’ın yardımı gerçekleşir.” diye işaret ettiği husustur. Mâlumdur ki, Allâh’ın taraftarları (hizbullâh) O’na, O’nun dînine, şerîatını yeryüzüne yerleştirmekle, yardım edenlerdir. Kuşkusuz, mü’minlerin, Allâh’ın şerîatını ikame etmek için koordineli olarak cihadı yürütmeleri ve bu şerefli dâvada birbirleri sâyesinde Allâh’ın dînine yardım tam ve şer’î mânasıyla gerçekleşir. Öyleki, tek tek de yapsalar, Allâh’ın yardım va’dine nâil olmak için O’nun şart kıldığı şeyler onlar eliyle gerçekleşir. Böylece, Allâh’ın dînine yardım ettikleri, O’nun yolunda cihada koştukları ve cihad için çaba sarfettikleri oranda, Allâh’ın koyduğu sünnetullâh gereği, mü’minlere yardım gerçekleşir.

Bu hususta bir diğer âyeti celîle de şöyledir: “Allâh kendi (dînine) yardım edene elbette yardım eder. Şüphesiz Allâh, kuvvetlidir, gâliptir.” (Hacc/40).

Fahri Râzî, bu âyetin tefsîrinde şöyle der: “Allâh, durumu böyle olanlara yardım va’dediyor.”  Zemahşerî de “Elbette dînine ve dostlarına37 yardım edene Allâh yardım eder.38”  demektedir.

Müslümanın, Allâh’a nasıl yardım edeceğini açıkladık. Bu, Allâh’ın dînini yeryüzünde ikame etmek için olanca gayreti sarfetmekle olur. Böylece “dîn”, beşerin bütün iş ve tasarruflarında egemen pozisyona gelmiş olmuş olur.

DİPNOTLAR:
31- Tefsîr-i Zemahşerî, c. 2, s. 224-225.
32- Râzî, age., c. 8, s. 228.
33- İbn Teymiye, age., c. 8, s. 526.
34- Ebû Amr Ahmed b. Muhammed b. Abdu Rebeh, Ikdu’l-Ferîd, c.1, s.130.
35- Tefsîr-i Zemahşerî, c. 4, s. 318.
36- Tefsîr-i Râzî, c. 28, s. 48.
37- Tefsîr-i Râzî, c. 3, s. 41.
38- Tefsîr-i Zemahşerî, c. 3, s.160
.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 AĞUSTOS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort