JoomlaLock.com All4Share.net

EY ENES! EFENDİMİZ’İN EN ÇOK YAPTIĞI DUA NEDİR? -2

Ey Enes Efendimizin En Çok Yaptığı Dua Nedir

Ey Enes! Efendimiz'in En Çok Yaptığı Dua Nedir? - Sâlik-i İrfan

Sayı : 125 - Mayıs 2018

 

Ey Enes! Efendimiz'in En Çok Yaptığı Dua Nedir?

 

“Bugün ilmin yarısı gitti.” 

Hamdolsun alemleri yoktan var eden Allahımıza… Rahman olan, Rahim olan, Kadir-i Mutlak olan Mevlamıza… Bizi insan kıldığı ümmet-i Muhammed’e kattığı ve Hâcegân nispetine ulaştırdığı için ne kadar şükretsek azdır… Elhamdulillah…

Salat ve selamlar ise ümmetine çok harîs olan, Şahidimiz-Şefaatçimiz-Sahibimiz-Efendimiz Muhammed Mustafa (sav) hazretlerine olsun. O’nun her yanı nurdur. Bedeni nurdur, bakışı, sözü, fiili hasılı sünneti nurdur. O’nun nurundan nasipdar olmayı Cenabı Mevla hepimize lütfeylesin.

Cahit Zarifoğlu merhumun denemelerini içeren “Bir Değirmendir Bu Dünya” adlı eserine göz atarken Allah Dostları başlığındaki içten-dervişane ifadeleri çarptı bizlere. Dergimizin 125. sayıya ulaşan bu uzun soluklu yürüyüşünde, bize, sahabi efendilerimizin hayatlarından ders alma, paylaşma görevi verilmişti. “Rabbim sahabi efendilerimizin ayak tozunu gözümüze sürme eylesin!” hep bu niyazda bulunduk fakat şunu da dile getirmeye çalıştık ki bugün bizlere ashabı sevdiren, Peygamber Efendimiz’e (sav) aşk ile nasıl ittiba edilir, bunu bize öğreten Allah dostlarıdır. Öyleyse Allah dostlarına yakın olmak ashaba ve Efendimiz’e (sav) yakın olmaktır. Bu hakikat, Hakk’a aşina olmanın tek yolu… İşte bu hikmeti bir kez de Zarifoğlu’nun o zarif dilinden okuyalım: 

Onların en belirgin özelliği, bir meclise girdiklerinde, oradakilerin hemen Allah’ı hatırlamaları... Kısa bir süre sonra, gevezeliklerin, boş lafların terk edilip hep Allah’tan konuşulması...

Allah’ı anmadan dağılan meclisler şeytana yoldaş kabul edilmiş. İşte Allah dostları, girdikleri meclislerde, kendilerine bir şey sorulunca veya konuşmaları gerekince, o manevi havaya girilir, şeytan âciz ve sefil kalır.

Küfrün ve münafıklığın işaretleri de bu noktada aranmış. Onlar, Allah’tan bahis işittikleri zaman içlerine sıkıntı gelenler olarak tariflenmişlerdir.

Allah dostlarının sevgileri güvenilir ve değişmezdir. Kişiliklerinin özü, menfaat çırpınışlarıyla çalkalanıp durmadığı için değişmez ve kararlıdır. Ne zaman kapıları çalınsa, onlara gidilse veya onlarla karşılaşılsa, aradan aylar geçmiş de olsa, sanki hiç yerlerinden kımıldamamış, üzerlerinden hiç zaman geçmemiştir. Fakat kişi onların bu değişmezliği karşısında, geçen zaman içinde kendisinin dalgalanıp durduğunu, günahlara batıp çıktığını ve onca vakti boş yere geçirdiğini hayretle fark eder.

Onlar sabittir.

Ancak her birinin mizaclarıyla ilgili farklılıkları göze çarpar. Hikmet dolu bir farklılık bu. Zira değişik mizactaki kişileri çekip aynı merkeze yönlendirmeleri ancak bununla mümkün. Bu yüzden meseleye farklı biçimde sarılışları bir eksiklik ve sapma değil...

Allah’a, Peygamber’e ve onlara nisbetleri dolayısıyla Allah dostlarına duyulan inancın kaybolması, bunların sürekliliğine (geçerliliğine) duyulan güvenin kaybolmasından, bir tereddüt mevcut oldukça, Müslümanca var oluş duygusu tehlikeye düşmektedir. Bunun hemen arkasından gelen durum ise, başkalarının, Müslüman olmayanların veya Müslümanca düşünmeyenlerin boyunduruğuna girmektir. Bu aşamadan sonra var olmak, o başkalarının ağzından çıkacaklara bağlıdır.

Şöyle bir yokluyorum insanları:

Acaba boyunduruktan çıkmaya, kendine ve asırlık değerlerine döneceğine dair söz verebiliyorlar mı? 

Allah dostlarını arıyorlar mı? Böylelerini tanıyıp, onlara, Hazreti Peygamber’e yaklaşmak için sarılıyorlar mı?

Böyle bir şeye davranmak, buna cesaret etmek, ister istemez kişiyi çevresiyle çatıştıracaktır. Eğlencelerden, filmlerden, festivallerden, meyhanelerden uzaklaşınca içine düşülecek yalnızlığa tahammül edebilecekler mi? Bazı kirli işlerinden olunca düşecekleri yoksulluğu göğüsleyebilecekler mi?...

Aslında bu noktada karşılaşılacak olan zorluklar maddi hususlarda ortaya çıkacak değildir. Tehlikeler ve zorluklar inancın karşısına çıkan bozulmuş telakkiler, dinin gerçekleşmesine engel olan düzenlemelerdir.” (Allah Dostları s.14, Bir Değirmendir Bu Dünya) 

“Allah dostlarını arıyorlar mı?.. Böylelerini tanıyıp, onlara, Hazreti Peygamber’e yaklaşmak için sarılıyorlar mı?” Bu cümleyi okuyup da hiçbir arayışa girmeyen Müslümana bizim diyebileceğimiz sadece buruk-hüzünlü bir “Nasip!” ifadesidir. Rabbim bizleri nasipsiz bırakmasın. Büyüklerimizin dizinden, ashabın izinden ayırmasın

Evet, Hz. Enes bin Malik hazretlerinden paylaşımda bulunuyorduk. Özellikle Muksirûna (çok hadis rivayet eden ashaba) dil uzatıldığından bahisle, Ebu Hureyre (ra) başta olmak üzere Abdullah bin Ömer (ra) ve Enes bin Malik (ra) efendilerimizin hayatlarından paylaşımlarda bulunmaya çalışıyorduk. Bu yazımızda da Peygamberimizin küçük hizmetkârı Hz. Enes’in hayatının son demlerinden aktarımda bulunacağız. Rabbim bizi onlara bağışlasın: Alim sahabilerin ileri gelenlerinden olan Hz. Enes, 2 bin 286 hadis rivayet ederek en çok hadis rivayet eden sahabilerin üçüncüsü olmakla şereflenir. Bu hadislerden birkaç tanesi şu mealdedir: 

“Küçüklerimize şefkat, büyükleri-mize saygı göstermeyen bizden değildir.” (Tirmizî, Birr, 15)

“Bir genç, yaşlı birisine hürmet ederse, yaşlandığında Allah da ona hürmet gösterecek insanlar yaratır.” (Tirmizî, Birr, 75)

“Mirac’a çıkarıldığım zaman, bakırdan tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırnaklayan bir topluluğa rastladım. Ey Cebrail, ‘Bunlar kimdir,?’ diye sordum. ‘İnsanların etlerini yiyen [gıybet eden] ve namuslarına dil uzatan kimselerdir!’ dedi.” (Ebû Dâvud, Edeb, 135)

“Kimin düşüncesi ahiret olursa Allah ona gönül zenginliği verir, işlerini kolaylaştırır; istemediği halde dünya nimetleri de verilir. Kim ahireti unutup sadece dünyayı düşünürse, Allah da fakirliği onun gözleri önüne diker, işlerini darmadağın eder; dünyada ise ancak kendisine takdir edilen kadar verilir.” (Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme, 30)

“Allah bir kulunun iyiliğini istediği zaman, cezasını bela ve musibetlere maruz bırakarak dünyada verir. [Böylece günahlardan arındırır.] Onun kötülüğünü istediğinde de, günahlarının cezasını dünyada vermez, tehir eder. Tâ ki, kıyamet gününde daha şiddetli çeksin!” (Tirmizî, Zühd, 57)

Hz. Enes fıkıh ilminde de tanınan bir alimdi. Teşkil ettiği ilim çerçevesinde fıkıh meseleleri üzerine içtihatlarda bulunmuş, müşkil sualleri cevaplandırmıştır.

Katâde (ra), Hz. Enes’e, Rasulullah’ın (sav) en çok yaptıkları duanın ne olduğu sorunca: “Allahümme Rabbena âtina fiddünyâ haseneten ve fil âhıreti haseneten ve kına azâbennâr.” duasını çok okuduklarını bildirdi. Hazreti Enes (ra) dua edeceği zaman, bununla dua eder veya duasına, bunu da ilave ederdi.

Hazreti Enes bin Mâlik (ra) buyurdu ki: “Üç sınıf insan, hesap gününde Allah Teala’nın rahmetine kavuşur: 

1. Akrabasını ziyaret eden

2. Kocası ölüp yetimlerle kalan ve ölünceye kadar onlara bakan kadın

3. Ziyafet sofrası kurup yetimleri ve kimsesizleri davet eden kimse.”

Rasulullah’ın (sav) ahirete teşrîflerin-den sonra, verdiği derslerde Rasulullah’ın devrini, tekrar o günleri yaşar gibi neşe ve zevkle anlatır, talebeler üzerinde büyük tesir uyandırırdı. Bu yüzden talebelerinde Rasulullah’ın sevgisi apaçık görülürdü. 

Enes (ra) buyurur ki: Bir gün bir Arap, Rasul-i Ekrem’e (sav) gelip: “Yâ Rasulallah! Kıyâmet ne zaman kopacak?” diye sorar. Bu sırada kâmet okunduğu için, Rasulullah (aleyhisselâm) cevap vermeden namaza durmuşlardır. Namazdan sonra, kıyameti soranın nerede olduğunu sordular. Arap, “Benim yâ Rasulullah!” dedi. Rasul-i Ekrem ona kıyâmet için ne hazırladığını sordu. Arap, fazla bir hazırlığı olmadığını, ancak Allah ve Rasulünü sevdiğini, söyleyince, Rasulullah: “Kişi sevdikleri ile beraberdir.” cevabını verdi. Eshâbı kiram bu mübârek hadisi işitince çok sevinmişler, buna sevindikleri kadar başka bir şeye sevinmemişlerdir.

Hz. Enes der ki: “Bir gün Rasulullah benzerini hiç duymadığım bir hutbe okudular. “Eğer siz benim bildiklerimi bilmiş olsaydınız, herhalde az güler, çok ağlardınız.” buyurdu. Bunun üzerine Rasulullah’ın ashâbı yüzlerini kapayarak ağladılar.”

Ebu Hureyre (ra): “Namazı, Ümmü  Süleym’in oğlunun namazından daha çok Rasulullah’ın namazına benzeyen birini görmedim.”

Sümâme: “Enes, namaz kılarken kıyamı çok uzatmasından dolayı ayakları kan dolardı.” demektedir. Kendisinin hac için ihrama girdiğini görenler, gösterdiği titizlik nedeniyle ihramdan çıkıncaya kadar onunla konuşmadıklarını, onun sadece Allah’ın zikriyle meşgul olduğunu anlatmaktadır. 

Ömrünün son 1-2 senesinde artık oruç tutmaya güç getiremediği ve kaza edemeyeceğine de kanaat ettiği için her gün bir fakiri doyurur ve kendisi orucunu yerdi.

Hâdim-i Nebî (Peygamber’in Hizmetkârı) unvanının sahibi olan Hz. Enes, yüzden fazla yer dolaşmış, Peygamberimizden gördüklerini, duyduk-larını Müslümanlara tebliğ etmiştir. Hicret’in 93. yılında yüz yaşını aştığı bir sırada Basra’da vefat eder. Böylece burada vefat eden en son sahabi olur.

Enes bin Mâlik (ra) uzun ve bereketli bir ömür yaşamıştır. Basra’da vefatına yakın hastalanır. Halk, gece-gündüz ziyâretine gelip yanında bulundular. Basra’ya 10-12 km. mesafede bulunan Tat mevkiinde vefat etti. Muhammed bin Sîrîn (ra) tarafından gasil, techîz ve tekfîni yapılır. Vefat ettiği yere defnedilir. Vasiyeti üzerine, Rasulullah’ın (aleyhisselâm) saçlarından bir miktar kabrine konur.

Cenazesi götürülürken talebelerinin ellerinin üzerinde gitmiş, halkın yanaşmasına fırsat kalmamıştır.

O vefat ettiğinde Mevriku’l-Acelî: “Bugün ilmin yarısı gitti.” dedi. “Bu nasıl oluyor?” diye sorulduğunda ise: “Hevasına mağlup olan bir adam Rasulullah’tan rivayet edilen bir hadis hususunda bize muhalefet ettiğinde: ‘Gel, onu bizzat kendisinden duyana gide-lim.’ derdik.” diye cevap verdi.

Cenabı Hak şefaat-lerini bizlere lütfeylesin. Onun ilminden, sevgisinden, hizmetinden ikram eylesin.

Amin vel-hamdu lillahi Rabbil alemîn.

 

Yazar:  Sâlik-i İrfan

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort