JoomlaLock.com All4Share.net

EVVEL TEARUF SONRA TEAVUN

Bir önceki makalemizde de değindiğimiz üzere bu ay öncelikle kendilerini “cemaat” olarak isimlendiren toplulukların İslâmî manada, Hak (cc) nazarında da bir cemaat olup olmadıklarını; daha sonra da bu cemaatler tarafından icra edilen hizmetlerin Allahu Teâlâ’nın katında da istenilen, arzu edilen, memnun olunan faaliyetlerden olup olmadıklarını işlemeye gayret edeceğiz.

Hâce Hazretleri (ksa) bir sohbetlerinde bütün semavi dinlerin üç sacayağı üzerine kurulduğunu buyurmuşlardı. Bunlar tevhid, risalet ve ahirettir. Kısaca bu üç maddeye değinecek olursak;

Tevhid, Allah’ın (cc) zatî evsafı olan vucüd, kıdem, beka… gibi sıfatlara inanmakla birlikte ayeti kerimelerle sakındırıldığımız, Cenâbı Hakk’ın dışında iman edebileceğimiz bildirilen hevamızdan, süfli duygularımızdan, indî Allah tanımlamalarından uzak, sahih bir tevhid anlayışı…

Risalet, saf, temiz, katışıksız, hiçbir dünyevi, modernist akımdan etkilenmemiş, adeta sahabe efendilerimizin bakışı gibi bir peygamber anlayışı.
Ahiret, ölümden sonrasına, ahirete, hesaba, cennet-cehenneme vs. iman…

Bu üç özellik İslâm dininin (Hz. Âdem’den, Efendimiz’e kadar Cenâbı Hak tarafından va’z edilen din) temel noktalarıdır.
Lise yıllarında fizik derslerinde bir demiri milyarlarca parçaya bölseniz de her bir parçanın bütünün özelliklerinin tamamını bünyesinde barındırdığı anlatılmıştı. İslâm dinini, günümüz için, Muhammed ümmetini bir bütün olarak kabul edersek, bu bütünün parçaları mesabesinde olan cemaatler, İslâm’ın emrettiği bütün özellikleri, İslâm binasını oluşturan bütün parçaları bünyelerinde barındırmak zorundadırlar. Yukarıda bahsettiğimiz “tevhid, risalet, ahiret” üçlüsünün bir cemaatin anlayışında ve dolayısıyla bu anlayışın tazyikiyle oluşan yaşantısındaki yeri tamamen İslâm’a uygun olmak zorundadır. Eğer bu anlayışlar tam manasıyla bir cemaatte yok ise biz o gruba “cemaat” diyemeyiz.

Bir gün Ğavs Hazretleri (ks) babaları ile birlikte Hazret namıyla meşhur Muhammed Diyauddin Hazretleri’ni (ks) ziyarete giderler. Ziyaret esnasında  Ğavs Hazretleri Hazret’in (ks) peşinden camiye gider. Mevsim kıştır ve yerler de karla kaplıdır. Hazret önde Ğavs Hazretleri arkada camiye doğru giderler. Ğavs Hazretleri, Hazret’in arkasından giderken içinden; “Allah’ım benim yolumu onların izinden ayırma!” diye dua eder ve adımlarını Hazret’in ayak izine denk gelecek şekilde atarlar.

Daha sonra namaz için camiye gelen imam efendi camide iki kişi gördüklerinde çok şaşırır ve sorarlar:
-Efendim dışarıda bir ayak izi var ama camide siz iki kişisiniz. Hazret (ks),
-Evet, biz farklı bedenlerde tek bir ruh gibiyiz, vücutlarımız farklı olsa da biz tek bir kişiyiz, buyururlar.

Bu menkıbe bize bir İslâm cemaatinin nasıl olması gerektiğini çok güzel bir şekilde açıklıyor. Cemaatler, lisan-ı halleri ile sürekli Cenâbı Hakk’a (cc) kendilerinin istikametini Efendimiz’in (sav) ayak izinden ayırmaması için yalvarmalılar. Ve O’nun (sav) hayatını, anlayışını, Rabbi’ne kulluğunu en ince ayrıntılarına kadar talim etmeli, tatbik etmeli ve ellerinden geldiği kadar tebliğ etmeli.

Bunda muvaffak olan bir cemaat de Efendimiz’in ruhunun yansıması mesabesinde olacaktır. Yine böyle olan bir cemaat Allahu Teâlâ’nın ayeti kerimede buyurduğu “insanlar içinden çıkarılmış en hayırlı bir ümmet” olacaktır.

Cemaatlerin Hizmet Anlayışları
Yukarıda da değindiğimiz üzere Hak üzere olan cemaat, Efendimiz’in yolunu, izini kavli, fiili, takriri bütün sünnetlerini elinden geldiği kadar hayatına aksettiren cemaattir. Yine bu manada Hz. Ali efendimize cemaatten sorduklarında: “Hak, hakikat, hayır üzere bir araya gelen kişilerdir. Velevki sayıları az olsun.” buyurmuşlardır.

Bu yüzden cemaatler hizmet şekillerini, plan programlarını da Nebevî bir metot üzere kurmalılar. Bu Nebevi metot ise kişilerin öncelikle şahsi tekâmülleri üzerinde yapılması gereken bir çalışmayı içeriyor. Çünkü Efendimiz (sav) Mekke döneminde bunu yapmıştır. İslâm tarihi kaynaklarımız Mekke dönemini gizli tebliğ dönemi, Medine dönemini de açık tebliğ dönemi olarak isimlendirse de Hâce Hazretleri (ksa) buna pek sıcak bakmaz ve Mekke Dönemi özel tebliğ, Medine Dönemi genel tebliğdir, buyururlar. Efendimiz (sav) Mekke’de İslâm binasının temel kolonları mesabesinde olan Hz. Ebubekir, Hz. Ali, Hz. Ömer gibi sahabe efendilerimizi yetiştirmiştir. Bu kişiler Hz. Bilal, Hz. Sümeyye örneklerinde olduğu gibi ne kadar büyük zorluklar altında kalsalar da İslâm’dan en küçük bir taviz bile vermemişlerdir. Medine döneminde ise genel tebliğ ile kurulmuş bu İslâm binasının tuğlaları mesabesinde olan sair sahabe efendilerimizin imanıyla, Efendimiz’i kabul edişleriyle bu bina tamamlanmıştır.

Her fert ve her cemaat bu evrelerden geçmek zorundadır. Şahsi tekâmülünü gerçekleştiremeyenler dünyanın, nefsin yağlı ketelerine eninde sonunda kanacaklardır.

Hâce Hazretleri (ksa): “Bütün insanlık toplansa, cinler, melekler de katılsa, düşünseler, düşünseler, düşünseler... belki kâinatın var edilişinden bugüne kadar düşünseler, Allah’ı hoşnut etmek için, Allah’ı en güzel şekilde zikretmiş olmak için namaz gibi bir ibadet, namaz gibi bir hizmet, namaz gibi bir yakınlaştırıcı vesile bulamazlar.” buyurdular. Bakınız hizmet denilince ne anlamamız gerektiğini Hâce Hazretleri (ksa) bize gösteriyor.

Yine Hâce Hazretleri (ksa) sohbetler geç saatlere kadar uzayınca “Bugünlük bu kadar yeter. Şimdi sohbetle bir kulübe inşa edeceğiz diye sabah bize verilecek olan köşkü kaybetmeyelim, kalkalım ki herkes sabah namazına rahatlıkla uyansın.” buyururlar.  

Bizler bugün hizmetlerimizi sıralarken namazı hiç düşünüyor muyuz? En büyük hizmet namazdır. Fakat biz Allah adına, kulluk adına, İslâm’ın gelişmesi adına, hizmet adına namazımızı terk edebiliyoruz. Hatta bizlere “Rengini belli etme, namazını orta yerde kılma, git, akşam evinde hepsini kaza edersin!” gibi telkinlerde bulunuyor cemaat büyüklerimiz. İşte bu gibi boşluklar Mekke dönemini kendimizde tam anlamıyla yaşayamadığımızı gösteriyor.

Bu hususta Kur’ân-ı Kerim’de Rabbimiz (cc): “…Bunlar, o hikmetli kitabın âyetleridir. O, güzellik ve iyilik yapanlar için bir hidayet ve rahmettir. Onlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, âhirete de kesin olarak inanırlar. İşte bunlar, Rableri tarafından bir hidayet üzeredirler. Kurtuluşa erecek olanlar da işte onlardır.” (Lokman: 2-5) buyurmuştur. Yine Mü’minun Sûresi’nde kurtuluşa eren müminin vasıflarını sayarken Cenâbı Hak ilk başta: “Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler.” buyurmuştur. Kur’ân-ı Kerim’de daha birçok yerde görebileceğimiz bu gibi ayetlerde Cenâbı Hak öncelikli hizmetimizin ne olması gerektiğini bizlere gösteriyor.

Hâce Hazretleri (ksa) buyururlar: “İslâm tavandan gelmez, tabandan gelir.” Birileri İslâm’ı hayatımıza getirmek için illa devlet olmamız gerektiğini ve bütün gayretlerimizi bu yöne teksif etmemizi anlatır dururlar. Peki, madem öyle neden Efendimiz Mekke’de hemen devlet kurma yoluna gitmedi? Ferdi tekâmülünü gerçekleştirmemiş bireylerin kuracağı bir devletin sonunu Afganistan örneğinde görebiliyoruz.

Hizmetteki Maksadımız
Hâce Hazretleri (ksa) hizmetteki maksadımızın: “Allah’ı hoşnut etmek, Allah’ı en güzel şekilde zikretmek” olması gerektiğini buyururken bizler acaba kimleri hoşnut etmek için hizmetler yapıyoruz?

Hiç kimsenin yaptığı hizmeti, çalışmaları küçümsemiyoruz. Fakat hizmette önceliklerimizin neler olması gerektiğini çok iyi belirlemeliyiz. Ehem mühim sıralamasına çok dikkat etmeliyiz.

Hâcegân yolunda hizmet insan eksenlidir. Öncelik her zaman insanın zatına verilir. İnsanın Hakk’ı hoşnut etmesine vesile olacak ve bunu kolaylaştıracak kurumsal yapılar ancak bir araç mesabesindedir. Öncelikli amacımız okul, kurs, cami, yurt… yapmak değildir. Hâce Hazretleri (ksa) bir cemaat kurs işini güzel yapıyorsa bütün cemaatler birleşip çocuklarımızı o kursa gönderelim; bir cemaat eğitim hizmetlerinde başarılı ise çocuklarımızı o eğitim kurumuna gönderelim, buyururlar. Asla şunların kursu var biz de kurs açalım, bunların okulu var biz de okul kuralım gibi bir düşüncemiz olmamıştır. Var olan kurumları, şer-i şerife muhalif, ehl-i sünnet anlayışına muhalif herhangi bir durum söz konusu değilse, destekleriz.

Bütün bu hakikatler belki sürekli dillendirilse de  bunların günlük hayata uygulanması sırasında ciddi problemler yaşayabiliyoruz. Yine bu hususta da  Hâce Hazretleri (ksa): “Sürekli kardeşlikten bahsediyoruz. Kardeş olmamız gerektiğini her konuşmamızda vurguluyoruz. Fakat kardeşlikten önce birbirimizi tanımamız gerekir. Evvel tearuf, sonra teavun.” buyurarak meseleye nasıl başlanması gerektiğini bizlere göstermişlerdir.

Cenâbı Hak cümlemizi  rızasını kazanmaya yönelik hizmetleri yapmada muvaffak eylesin. Asıl ve öncelikli hizmetin kendimizi Hakk’ın muradı üzere, Efendimiz’in müştak olduğu hal üzere olmaya gayretin olduğunu unutmamayı ve bu uğurda gayret gösterebilmeyi cümlemize nasib etsin.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 MAYIS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort