JoomlaLock.com All4Share.net

EN HAYIRLI MECLİS EFENDİMİZ’İN (SAV) ANILDIĞI MECLİSTİR

Hamd, bizi sureten Kâinatın Efendisi’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) benzeten, kim olduğumuzu O’nunla bildiren, O’nun imanından, ahlâkından ve aşkından bize zerreler lütfeden, bu zerrelerle yüzyıllar boyunca müminleri kendi Zâtı’nın etrafında pervane edip müştak kılan Allah’a (celle celaluhü) mahsustur. En güzel salâtü selamlar ismi pak, cismi pak, ruhu pak olan Sevgili’ye, sevgiyi doğuran, sevgiyi Zâtı ile başlatan ve çoğaltan Habib-i Kibriya Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem)  ve O’nun mübarek yüzünü gülümseten, O’nu hoşnut kılan, razı eden diğer peygamber efendilerimize, âline, ashabına ve etbaına olsun.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruh) en tesirli   sohbeti; insana en çok faide veren, imanını yakîne, ahlâkını tamama erdiren ve içinde sözlerin en kibarının, en hayırlısının yani Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ism-i şeriflerinin zikredildiği meclisler olarak tanımlar. Çünkü O’nun ismi semada ve arzda övülen tek isimdir. Çünkü O’nu Allah (celle celaluhü)  övmüş ve sevmiştir. Yaratılan ne varsa kıymetini, izzet ve şerefini O’ndan almıştır.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruh) Efendimiz’i (sallallahu aleyhi ve sellem) Rabbimiz’in (celle celaluhü)  nazarını celbeden, ilgisinin ve övgüsünün yoğunlaştığı tek varlık olarak tanır. Rahman’a gözükmek isteyen, O’na muhatab, dost olmak isteyen Habib-i Kibriya’nın gönlüne girmelidir.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruh) kâinattaki en zengin insanı, Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem)  ism-i şerifi anıldığında O’na salâtü selam getirenler olarak görür. İnsanların en cimrisi de dünyalığı elinde tutup kendisinin dahi istifadesine imkân tanımayan değil, O’na (sallallahu aleyhi ve sellem) salât getirmeyenlerdir.

“Sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım.” hitabının muhatabı olan Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) cismen her ne kadar ahireti şereflendirip “Errefiku’l-âlâ”sına kavuşsa da Rabbimiz’in yaratma sıfatı devam etmekte, kâinatın sürekli ve düzenli olarak büyümekte oluşu yeni evrenlerin halk edilişi bilim adamları tarafından hayretle gözlemlenmekte ve yaratılış saniye saniye kaydedilmektedir. Halk edilen her mahlûk O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem)   için, O’nu tanımak adına gelmektedir. O’nun Hay oluşu bu yaratılışı devamlı kılmaktadır. Cansız diye bilinen taşların, toprakların O’nun elinde hayat bulup zikretmesi, ağaçların ve hayvanların O’nu tanıyıp selam vermesi ve sahiplerinin eziyetinden kaçıp O’na sığınan develer, yeni bir minber yapıldığında ağlayan hurma kütüğü veya Cebel-i Sevr’de beş yüzyıldır O’nu görmek için bekleyen yılan kıssası hep O’nun içindir. Ya O’nu hakkı ile tanıyan Sıddıklar gibi sahabilerin, Üveys gibi âşıkların, İmam-ı Azam gibi âlimlerin, Şah-ı Geylâniler, Şah-ı Nakşibendîler, Şah-ı Şazeliler gibi dostlarının hali nasıldır?

Hâce Hazretleri (kuddise sırruh)   iman, İslam ve ihlâs kapısını kelime-i tevhid “Lâ ilâhe illallah” olarak tarif ederler. Bu muhteşem, bu muazzam kapının anahtarını da “Muhammedün Resûlullah” olarak işaret ederler. Cenab-ı Mevla’mız (celle celaluhü)   bize ayet-i kerimesinde evlere kapılardan giriş yapmamızı emretmiş, kendi gönül kapısının anahtarını da böylece bize müjdelemiş olur. Hakikat aynasında O’nun suretinden, siretinden ve sünnetinden başka bir görüntü yoktur. Başka hayeller arzulayan ve arzularının peşinde ona esir olanlar, gördükleri şeyin ancak bir serap olduğunu fark ettiğinde; kendilerine yüklenen emaneti zayi ettiklerini büyük bir ihtimalle anlamaktan da mahrum kalacaklardır. Hulûsi Darendevî (kuddise sırruh) Hazretleri’nin buyurduğu gibi:

Sen kâinatın zübdesi,
Bu suretin manasısın.
Sen şeş cihetin kıblesi,
Bu hayretin ferdasısın.

Suları coşku ile akıtan, onları yükseklerden çağlatarak düşüren ve köpürerek berraklığa bürünüp hayranlık uyandıran bir güzellikle insanı büyüleyen, ondaki, Muhammedî (sallallahu aleyhi ve sellem)  aşkın cezbesidir. Denizlerin kabarması ve nehirlerin taşması bu tesirin neticesidir. Kâinattaki her hadise Efendimiz’le (sallallahu aleyhi ve sellem)   doğrudan ya da dolaylı olarak ilişkilidir. Çünkü O; Hâce Hazretleri’nin (kuddise sırruh) buyurduğu gibi kâinatın dinamosudur. Kâinat O’nunla hareket etmek zorundadır. O’na dönmek zorundadır.

O’nun sünnetinden uzaklaşanlar, O’nun ahlâkından başka sebeplere sarılanlar, türlü türlü yaşam tarzlarını deneyerek umduğunu bulamayanlar için dönüş yine O’nadır. Çünkü O bizim evimiz, barkımız  ve sığınağımızdır.

Hâce Hazretleri: “Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat O, Allah’ın Resûlü ve nebîlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir (Ahzab-40).” ayet-i kerimesinde  buyrulan “Hiç birinizin babası değildir.” lafzını “Hepinizin babasıdır.” diye tefsir eder. Evet, O bütün ümmetin babasıdır. Babalarımızdan daha yakın, daha şefkatli, daha merhametli ve daha düşkündür. Hâce Hazretleri (kuddise sırruh)  bu dahaları ne kadar çoğaltsak O’nun için az olduğunu belirtir. O’na Allah demeden, O’na ilâhlık sıfatı yükleyip yüceltmeden O’nu ne kadar övsek azdır. Çünkü O’nu Allah (celle celaluhü) övmüştür. Bizim övgülerimizin azlığı kendimizin az oluşundan, Allah’ın övgüsünün büyüklüğü kendi büyüklüğündendir. O’nu yüceltmede bu denli serbestliğimiz bizim için bir lütuf, bir ikram ve ayrıcalıkdır. Bu sevgiye, bu övgüye sınır koymaya çalışanlara Allah’tan (celle celaluhü)   hidayet dileyelim.

O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) bize olan düşkünlüğünü biz tarif etmedik. O tarifi Rabbimiz (celle celaluhü) şöyle buyurdu: “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir (Tevbe-128).”

Yukarıda bahsi geçtiği üzere Rabbimiz’in her an yaratmaya devam etmesi, âlemleri O’nun için var etmesi Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem)  “Hay” oluşunun, bizden haberdar oluşunun delilidir. İmanın tasdik edilişi ancak O’nunladır. İmanın, ihlasın tek mihengi O’dur.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruh)  imanın ve ihlâsın tasdik ve kabul oluşunu Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem)  Hazreti Ömer’e (radıyallahu anh) sormuş oldukları “Bizi ne kadar seviyorsun?” hadis-i şerifi ile açıklar. Hazreti Ömer: “Nefsimden sonra seni seviyorum.” buyurur. Kâinatın Efendisi; (sallallahu aleyhi ve sellem)  “Olmadı Ya Ömer. Bu iman seni Allah’a götürmez” der.

“Yerde ve gökte benim iki veziri azamım vardır. Göktekiler Cebrail ve Mikail, yerdekiler Ebubekir ve Ömer’dir.”, “Benden sonra bir peygamber gelecek olsa muhakkak o, Ömer olurdu.” diye taltif edilen, Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) karşı en ufak bir edepsizliğe tahammülü olmayan ve eli kılıcının kabzasında hazır bekleyen Hazreti Ömer’in  imanı Efendimiz’e verdiği cevapla red ediliyor.

İmanın ölçüsü O’nu ne kadar sevdiğimizle bağlantılı bir gerçektir. O’nun “Hay” olduğuna, bizden haberdar olduğuna imanımız şüphe götürmez bir gerçekken aynı sorunun muhatabı olarak bizden şu an cevap beklenmektedir. Vereceğimiz cevap peygamberliğe namzet birinin cevabına uyum sağlamak durumundadır. Gerçeklerden uzak, yalnızca dille yapılan ikrarlar, bizi tasdik edilmeden çevrilen imana götürecektir.

Hayatta birçok kez Rabbimiz’in emr-i şeriflerine bilerek ya da bilmeden muhalefet ettik, halen de etmekteyiz. Fakat bu soruya vereceğimiz cevap içimizi yansıtmalı ve önem derecesine göre sıraladığımız listede Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem)  kaçıncı oluşunu itiraf etmeliyiz. Hazreti Ömer Efendimiz’in (radıyallahu anh)  gerçeği “Nefsimden sonra  seni seviyorum.” diye itiraf edişleri ve nefsini Efendimiz’in ayaklarının altına atışı, imanını tasdik edilen imanlardan saymıştır.

Böyle bir cesareti gösterebilir miyiz? Cesaret nasıl bir şeydir? Düşmana ya da vahşi hayvanlara karşı koymak ya da tehlikeli işleri yapmak mıdır? Yoksa her şeyden çok sevdiğimiz nefsimizi, onun alıcısına satmak mıdır? Hâce Hazretleri’ne (kuddise sırruh)  göre iman; nefsin üstünü çizerek karşımıza çıkan her seçenekte evvela O’nu öncelemek, tercih etmek ve her şeyden çok O’nu sevmektir.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruh)   “Sen olmasaydın kainat olmazdı.” kudsi hadisini:   “Zihnimizde, rabıtamızda, yaşamımızda, ahlâkımızda, sohbetimizde, rüyamızda O yoksa, gönlümüzde O yoksa, meclisimizde O yoksa bir eşek leşinin başından dağılan bir topluluk gibi oluruz.” diye açıklar. O yoksa hayat yoktur.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruh) zamanımızda imanın muğlak bir şekilde durduğu sürece inananlara  fayda vermeyeceğini belirtir. Yazının başında  ifade edildiği gibi iman “Lâ ilâhe illallah” ise onun ruhu “ Muhammedün Resûlullah”tır.  Bu mübarek kelime “Muhammedün Resûlullah” getirilip tevhide mesnet yapılmazsa, ona tabla yapılmazsa iman olmuyor ve tasdik edilmiyor. Bizi Rabbimiz’e vasıl edecek imanı taşıyan şey nedir öyleyse? Nedir bu vasıta? O’nsuz bir yolculuk, öğretmensiz bir ders faide vermez.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruh) Hazreti Ömer Efendimiz’in (radıyallahu anh)  imanı sunuşunu adeta elimizde bulunan bir altın ya da mücevherin satmak ve ihtiyaçları gidermek kastıyla bir sarrafa götürüldüğü ama sarrafın bize bu mücevherlerin hepsinin sahte ve beş para etmez özelliğe sahip olduğunu bildirdiğinde düştüğümüz hale benzetir. Düşünün ki; evimizi döviz karşılığı satmışız.  Onları da götürüp döviz bürosunda bozduracak ve başka bir yatırım yapacağız. Böyle bir durumda bütün dövizlerin sahte oluşu ile karşılaştığımızda bizim hayal kırıklığı yaşamamıza ve mahvoluşumuza  engel ne olabilir ki? Bütün hayat boyu çalışmış ve kazandığımızı götürüp sahte kağıt parçalarına vermişiz. İşte böyle bir durumda dahi elimizdeki o bütün sahte kağıt parçalarını, sahte altın, elmas ya da yakutları gerçeğe dönüştürecek bir kimya vardır. Bu kimya Muhammedî sevgidir. “Nefsinden de çok sevmedikçe, iman etmiş olmazsın  ya Ömer.” diye tarif edilen ve bu sevgiyle  baştan başa düzenlenen bir hayat ve her şeyde O’nunla yetinmek ve O’nu tercih etmekle kıymetlenen bir iman…

Saadat-ı kiram efendilerimiz buyurmuşlar ki: “Allah’ı (celle celaluhü) incitsen de O senden asla vazgeçmez. Çünkü O, senin Rabbindir. Fakat O’nun Habibi’ni asla incitme. O’nu inciteni asla affetmez.” O’nun sevdiği her ne varsa sevelim ve üzerimizde görüldüğünde O’nu hatırlatacak her ne varsa o emaneti taşıyalım. En güzeli O’nun ahlâkı olduğu gibi, O’nun sünnetini bedenimizde ve ruhumuzda taşıyalım. O’nun arkadaşlarını tanıyalım, hakkında yazılan eserleri okuyalım. O’nun dostlarını bulalım ve gül mevsimi geçmiş olsa da O’nun gülsuyu mesabesindeki kâmil insanlarla bu hasretimizi giderelim. Hazreti Ömer Efendimiz (radıyallahu anh)   gibi nefsimizin üstünü çizerek kamillere imanımızı gösterelim. Onlara tasdik ettirelim.

Gerçekten adi kağıdı paraya, camı elmasa çeviren bir kimya vardır. Bu kimya Kâinâtın Efendisi’nden (sallallahu aleyhi ve sellem) varislerine kalan bir mirastır. Herkes yarânıyla, dostuyla bilinir. Bizim Allah dostlarına bu kadar  önem verişimiz, düşkünlüğümüz de bundandır.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 AĞUSTOS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort